|
Tefsîrler ve İsrâiliyyât
Bazıları, eski tefsirerdeki İsâiliyatları atmamız lazımdır, diyorlar. Müfessirler, Peygamber efendimizin, "Âlimler, peygamberlerin vârisleridir" buyurduğu büyük âlimlerdendir. Tefsîrlerini, bu yüksek mertebenin sâhipleri olarak, büyük bir din gayreti ve hassâsiyeti içerisinde yazdılar. Böyle olduğu hâlde o büyüklerinde, " İsrâiliyyât vardır" denilerek lekelenmeğe kalkışmak onların büyüklüğünü anlamamak demektir. İsrâiliyyât, ya ehl-i kitâbın bizzât ağzından, yâhut onların ele geçen kitaplarından nakledilen rivâyetlerdir. İslâmiyetin ilk zamanlarında, fitne ve fesâda sebep olur endişesiyle, İsrailoğullarına âit haberlerin nakil ve kitaplarının okunması yasaklanmıştır. Sonradan dînî akîdeler ve hükümler iyice yerleşince o mahzûr kalkmış, İsrâiloğullarına âit hâdiselerin nakli mübâh kılınmış, izin verilmiştir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: “Benden işittiklerinizi, başkalarına anlatın! Benî İsrâilden de bahsedin. Ancak kasten bana yalan isnât eden Cehenemde azâb görecektir.” “İsrâiloğullarından ba'zı şeyleri anlatmanızda vebâl yoktur. Çünkü onlarda, anlattıklarınızdan daha acâyip şeyler görülmüştür. Ancak yalan olduğu bilinenler müstesnâdır.” Bu hadîs-i şerîflerle verilen izin de ibret alınabilecek kıssalara dâirdir. Yalan olduğu bilinen haberlerin nakliyse câiz değildir. Tefsîr ilminde müctehid mertebesine yükselen âlimler, eserlerinde eğer İsrâiliyyâta yer vermişlerse, bunu câiz olduğu için yapmışlardır. Câiz olmasaydı yapmazlardı. Bununla berâber, onlar bu işi yapmakla, İsrâiloğullarına âit haberlerden nelerin nasıl alınabileceğine dâir de kendilerinden sonrakilere güzel bir nümûne ve ölçü vermiş olduklarını da dikkate almak lâzımdır. Bu sebeple, İsrâiliyyât bulunduğunu söyleyerek, bu mevzûları bilmiyenler arasında bu tefsîrlerin ve sâhiplerinin kıymetini düşürmek gâyet hatâlı bir iştir.
|