|
Apaçık sapıklığa düşenler!
Yüce Allah şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin; Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin.” (4/59) Bu ayette emir buyurulan “Allah’a itaat”, Kur’an’da yer alan emir ve yasaklara uyulmak suretiyle yerine getirilir. Burada bir anlaşmazlık söz konusu değildir. Peki Peygamber’e itaat nedir ve nasıl yerine getirilecektir? Ayeti kerimede, hem Allah’a itaat, hem de Peygamber’e itaat ayrı ayrı geçmesi, Allah’a itaatin adresinin Kur’an, Peygamber’e itaatin adresinin ise Sünnet olduğunu işaret etmektedir. Allah’a itaatten maksat Kur’an’da yer alan emir ve yasaklara ; Peygamber’e itaatten maksat, bu emir ve yasakları insanlara açıklayan, gerektiği zaman Kur’an’da yer almayan emir ve yasaklar getiren Peygamber’in Sünneti’ne; Ulu’l-emr’e itaat de Kur’an ve Sünnet’le çizilen çerçevenin dışına taşmamak, bu iki kaynağın öğretisine aykırı olmamak kaydıyla emir, yetki ve ilim sahibi kimselerin söylediklerine itaattir. Ayetin son kısmı da Hz. Peygambere karşı gelmekten sakındırmakla bu hususun altını yeniden çizmesi dolayısıyla dikkat çekicidir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman mü’min bir erkek ve mü’min bir kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulü’ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (33/36) Bu ayette Allah ve Reslünün tespit, tayin ve emrettiği bir hüküm bulunduğunda mü’minlerin artık kendi isteklerine göre hareket etme ve bu hükümden başkasını seçme diye bir özgürlüğünün bulunmadığı açıkça ifade edilmektedir. Resulüne karşı gelenler, Allah’a ve Resulü’ne itaati emreden Kur’an ayetlerini çiğnemiş olmaları dolayısıyla kendilerini apaçık bir sapıklığa mahkûm etmiş olacaklardır. Bu ve benzeri ayetlerde Allah ile birlikte Resulünün de zikredilmiş olması tesadüfi değildir. Zira Hz. Peygamber hayatta olduğu sürece teşri, hüküm koyma süreci devam etmiştir. Bu süreç boyunca mü’min erkek ve kadınlar, sadece inmekte olan Kur’an emirlerine karşı değil, Hz. Peygamberin emirlerine karşı da itaat ve inkıyatla riayetkâr davranmışlardır. Ve bu, bütün ümmet hakkında geçerli bir durumdur.
|