41 – Üstünlüklerinin en üstünü, Habîbullah olmasıdır. Allahü teâlâ, Onu kendisine sevgili, dost yapmıştır. Onu herkesten, her melekten daha çok sevmiştir. Allahü teâlâ, hadis-i kudsîde, (İbrâhîmi Halîl yaptım ise, seni kendime Habîb yaptım) buyurmuştur.
42 – (Sana, râzı oluncaya kadar, [yeter deyinceye kadar] her dilediğini vereceğim) meâlindeki Duhâ sûresinin 5. âyet-i kerimesi, Allahü teâlânın, Peygamberine bütün ilimleri, bütün üstünlükleri, ahkâm-ı islâmiyyeyi, düşmanlarına karşı yardım ve galebe ve ümmetine fethler, zaferler ve kıyâmette her türlü şefaat ve tecellîler ihsân edeceğini vaat etmektedir. Bu âyet-i kerime nâzil olduğu [geldiği] zaman, Cebrâîl aleyhisselâma bakarak, (Ümmetimden birinin Cehennemde kalmasına râzı olmam) buyurdu.
43 – Gece, uyanık iken, uykuda iken, yalnız iken, çoklukta iken, yolculukta iken, evde iken, harbde iken, gülerken, ağlarken, mübârek kalbi hep Allahü teâlâ ile idi. Bazı zamanlarda ise, yalnız Allahü teâlâ ile idi. Dünyadaki vazîfelerini yapabilmek ve mübârek kalbini beşeriyyet âlemine döndürmek için, zevcesi Âişenin yanına gelip, (Ey Âişe! Birâz benimle konuş [da kendime geleyim]) buyurur, ondan sonra Eshâbına nasihat ve irşâd etmeye giderdi. Sabah namazının sünnetini evinde kılıp, Âişe ile bir miktâr konuştuktan sonra Eshâbına farzı kıldırmak için mescîde giderdi. Bu hal hasâis-i peygamberîdir. Âişe ile konuşmadan dışarı çıksa idi, ilâhî tecellîlerden ve nûrlardan dolayı, yüzüne kimse bakamazdı.