İSLAM ANSİKLOPEDİSİ



HEZL

Şaka, alay, latife, kaba mizah ve hezeyan anlamında bir terim. Şaka, alay ve latife kasdiyle söylenen veya yazılan şeylerle ciddi bir eserin, aynı formda fakat mîzâhî şekilde yazılmış benzeri de "hezl"in tanımı içine girmektedir.

Mizahla karışık alaycı sözlere; "hezl âmîz", "hezel" söyleyen, şakacı kimselere; "hezl-gû" ve hezel tarzında yazılmış alaycı eserlere "hezeliyât" denir.

"Hezl", Arapça bir kelime olup, Arap dilbilgisinde, birinci, ikinci ve dördüncü babların ortak masdarıdır.

Bazı yerlerde, şaka ile "hezl" aynı manada kullanılmakla beraber, şaka; kapalı ve ince nükteli, "hezl" ise daha çok açık-saçık ve az çok edep dışı olur.

"Hezl" kelimesi, Kur'ân-ı Kerîm'de tek bir âyette ve ciddinin karşıtı olan şaka, alay ya da hezeyân anlamında kullanılmıştır. Şöyle ki:

Cenab-ı Allah, göğe ve yıldıza kasem ettikten sonra, dikkatleri insanın yaratılışına çeviriyor. Yaratılanlar içinde en karmaşık yapıya sahip olan insanı, görünüşte basit, atılmış bir sudan gâyet kolaylıkla nasıl yaratmış olduğunu son derece vecîz bir şekilde ifade ettikten sonra, "gizliliklerin ortaya çıkacağı gün onu tekrar yaratmaya kadir" olduğunu hatırlatıyor (et-Târık, 86/8-9). Neticede:

"Andolsun o dönüş yeri olan göğe ve yarılan yere ki, şüphesiz o, kesin bir hükümdür. O, asla "hezl" (şaka, eğlence, hezeyân) değildir" (et-Târık, 86/11-14) diyerek yukardaki sözlerin bir şaka veya bir eğlence olmadığını, bunu insanoğluna haber veren Kur'ân'ın da aynı şekilde "hezl" olmadığım yeminle te'yid ediyor.

Rasulüllah (s.a.s)'dan rivayet edilen bazı hadislerde de "hezl" kelimesinin şaka manasında kullanıldığını görüyoruz. Nitekim Ebu Musa el-Eş'arî, Allah Rasûlünün şöyle dua ettiğini nakleder

"Allah'ım hatamı, cehlimi, işlerimde aşırılığımı ve senin benden daha iyi bildiğini mağfiret et! Allah'ım, "hezlimi'; ciddimi, hatamı ve bilerek yaptıklarımı affet! Bunların tümü bende mevcuttur" (Buhârî, Daâvât, 60; Müslim, Zikr, 70).

Diğer bir hadiste şöyle buyurulur: " Dikkat! Yalancılıktan şiddetle kaçının. Çünkü ne ciddi ne de "hezl" (şaka) yollu yalancılık mübah değildir, müslümanın şanına yakışmaz" (İbn Mace, Mukaddime, 7). Buna benzer bir hadis de Dârimî'nin "Sünen"i ile İbn Hanbel'in "Mûsned"inde kayıtlıdır:

"Ravilerin en kötüsü yalan rivayet edenlerdir. Çünkü ne ciddi ne de şaka olarak yalan mübah değildir" (Dârimî, Rikak, 7).

Talâkla ilgili meşhur bir hadiste: "üç şey vardır ki, ciddisi de ciddidir "hezl"i de ciddidir: Nikâh, talâk ve ric'at (ric'î boşamadan sonra iddet içinde eşe dönme)" buyurulmaktadır (Ebû Dâvûd, Talak, 9; İbn Mâce, Talak, 13).

Yani bir erkek, bir kadınla nikâhlanır veya nikâhlı karısını boşarsa, ya da bir iki talâkla boşadığı hanımına iddet süresi henüz bitmeden dönüş yaptıktan sonra bu işlerden herhangi birini ciddi yapmadığını şaka ettiğini iddia edemez. Böyle bir iddia geçersizdir. Çünkü bu işler şakaya gelmez.

"Hezl-hüzl" kelimesinin diğer bir mânâsı da; zayıflamak, güçsüz ve takatsız kalmaktır. Bir insana veya hayvana eziyet ederek ya da yiyecek vermeyerek zayıf düşürmek suretiyle ölümüne sebebiyet vermektir. Hz. Peygamber (s.a.s)'den bu manaları ihtiva eden hadisler de nakledilmiştir: Nitekim Ebu't-Tufeyl'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: İbn Abbas'a;

- Ne buyurursun, Kâbeyi üç tavaf remel (koşar adım) ve dört tavaf (âdî yürüyüş) meselesi sünnet midir? Kavmin bunun sünnet olduğumu söylüyor, dedim. İbn Abbas;

- Hem doğru söylemişler hem de yanlış! Cevabını verdi. Bu sözünüzün anlamı nedir?

- "Hem doğru söylemişler hem de yanlış" sözünün manası nedir? dedim. İbn Abbas şöyle söyledi:

- Rasulüllah (s.a.s) Mekke'ye gelince müşrikler; "gerçekten Muhammed ve ashabı zayıflıktan Beyt'i tavaf edemiyorlar", dediler. O'na hased ediyorlardı. Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.s) ashabına üç tur remel yapmalarını, dört tur da alelade yürümelerini emir buyurdu" (Müslim, Hac, 237).

Bir diğer hadiste şöyle buyurulmaktadır:

"Bir kadın kedisi sebebiyle cehenneme girmiştir. Onu bağlamış ne kendisi ona yiyecek vermiş ne de yerdeki haşerelerden yemesine fırsat vermişti. Nihayet hayvan zayıflıktan öldü" (Müslim, Birr, 135).

Halit ERBOĞA