1187 yılında Hıristiyan kral Karaklı Arnat hac vazifesini yerine getirmek için Mekke’ye doğru yola çıkan bir gurup masum insana saldırmıştır. Saldırganlar mağdurlara hiç acımaksızın, onları soymuşlar, eziyet etmişler ve hanımlarının ırzlarına geçmişlerdir. Bu esnada ise kral Arnat mağdurlara şöyle bağırmıştır: “İsterseniz Muhammed’e bir sorun size yardımcı olabilir mi”. Bu olayla birlikte Selahaddin ile Hıristiyanlar arasındaki sakin dönem sona erdi. Selahaddin Yusuf ibn-i Eyyüb ibn-i Mervan 1137 yılında kuzey Irak’ta doğmuştur. Müslümanlar için son yüzyılın önde gelen şahsiyetlerinden biri idi. Selahaddin Batı tarihinde ise Richard Leeuwenhart ile yaptığı küçük bir çarpışma ile meşhurdur ve bu yüzden de kendisi gerçekleriyle pek yansıtılmaz.
Selahaddin hakkında iyi bir görünüme sahip olduğu söylenir. Açık tenli, keskin bakışlı ve kaba sakallı. Daha da önemlisi karakteri bakımından idi; kendisi cesaretiyle, güçlü imanı ile ve Kur’an okumaya duyduğu sevgisi ile de tanınmıştır. İnsanlar arasında da güzel konuşma kabiliyeti ve duyarlılığı ile de tanınmakta idi. Gayri Müslimlerin dinlerine saygılıydı ve hayatlarında tatbik etmelerine izin veriyordu, aynı İslam’ın da bunu öngördüğü gibi. Bu insanlardan birçoğu da onun yönetiminde önemli mevkilere kadar gelebilmişlerdir.
4 Şubat 1187’de (H. 577) Selahaddin vefat etmiştir ve Damascus’a defnedilmiştir. (ALLAH ona rahmet etsin) Selahaddin geride sadece 47 gümüş para ve bir altın parçası bırakmıştır.
Selahaddin’in hayatı boyunca -aynı bugün de olduğu gibi- Müslümanlar kendi aralarında bölünmüş idiler ve yabancı güçlerin baskıları altında idiler, özellikle de Avrupa tarafından düzenlenen Haçlı Savaşlarının.
Yazımızın bundan sonraki kısmında ise, Selahaddin’in Filistin’i Hıristiyan haçlı ordularının elinden kurtarmak için nasıl çalıştığını anlatacağız. Tabi ki Müslümanları kendi liderliği altında topladıktan sonra.
1169’da Selahaddin Mısır’ın liderliğini ele geçirmiş ve Mısıra bağlı parçalanmış bölgeleri de tekrar birleştirmek için çaba sarf etmiştir. Mısır’da askeri birliğini toparladıktan sonra, diğer Arap ülkelerini ele geçirmek ve bunları da aynı askeri birlik altında toplamak için çalışmalara başlamıştır. Bu şekilde Filistin’in etrafındaki beldeleri geri o devlete katmıştır. Çünkü Selahaddin, Müslümanlar arasındaki birliğin ülkedeki kutsal Hıristiyan krallara karşı ayaklanabilmek için şart olduğunun kanısına varmış idi.
Kendisi zaten her zaman için Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın kurtuluşunu hayal etmişti ve bunun için de artık gücü vardı. Kral Arnat’a göstermiş olduğu tepki de bundan önceki olaylarla alakalı olan kinini bir kenara bırakmıştı. Kendisinin tepkisi çok seviyeliydi ve kral Arnat’a yazdığı mektupta ise Selahaddin, Müslümanlarla yaptığı barış anlaşmasına uymasını, bütün tutuklu Müslümanları serbest bırakmasını ve kendinden çaldıklarını geri iade etmesini istemişti. Kral Arnat Selahaddin’in bu isteklerini reddetmişti. Bunun üzerine Selahaddin Kral Arnat’a bir ders vermekten başka bir çözüm olmadığına karar vermişti.
1187 yılının mart ayında Damascus’ta askerlerini topladıktan sonra Selahaddin Karnak’a hareket etmiştir. Karnak’ı ele geçirdikten sonra askerlerlerini Taberiyye’e doğru yönlendirmiş ve orada konaklayarak haçlı ordularının tepkisini görmek için beklemiştir.
Haçlı savaşçıları Nazaret’te Kudüs krallığının liderliği altında toplanmışlardı. 1187’de iki tarafın askerleri birbirleriyle karşılaştılar ve Müslümanlar onları yenilgiye uğrattı. Bu savaşta hayatta kalmayı başaran haçlı savaşçıların bir kısmı intikam alma hırsı ile tekrar birleştiler ve Richard Leeuwenhart’ın liderliği altında bölgede tekrar yeni haçlı ordusu oluşturup güçlenmeyi arzuluyorlardı. Bu kuvvetli Hıristiyan ordusu Safarid’de Selahaddin’in ordusunu beklemeye koyuldu.
Ama Selahaddin çok zeki hareket etti. Kendisi Safarid’i bırakıp onun yerine önce Taberiyye’yi ele geçirmeye karar vermişti. 1187’in Temmuz ayında Selahaddin’in ordusu Taberiyye’yi ele geçirmişti. Bu planı ile haçlı savaşçılarını Safarid’i terk etmeye zorladı ki, onlar uzun ve yorucu bir yolculuk sonrasında Müslümanlarla karşılaşsınlar.
Haçlı ordusu aynen Selahaddin’in Taberiyye yoluyla kendilerini zorladığı işe yöneldiler. Tam teşkilatlı bir şekilde, -kılıç, kalkan ve zırhları ile- kavurucu sıcağın eşliğinde Selahaddin’i karşılamaya çıktılar. Susuzluk haçlı ordusunu perişan etti ve bundan dolayı sayıları da azalmıştı. Ve Müslüman ordusu, ALLAH’ın davası için ölmeye hazır bir şekilde, onları beklemekte idi.
4 Temmuz 1187’de haçlı savaşçıları en büyük kayıbını vermişti. Müslümanlar Hıristiyanların etrafını sardıktan sonra Selahaddin askerlerine kurumuş otlardan oluşmuş çayırlık araziyi ateşe vermelerini emretti. Haçlı savaşçılarının Müslümanlarla sarılmış alevlerdeki kaybı çok fazlaydı.
Bu ikinci yenilgiden sonra haçlılar Hittin yakınında bir savaş düzenlemek için 50.000 kişilik güçlü bir ordu toparlamışlardı. Fakat Kudüs, Karak ve Tripoli krallarının liderliği altındaki bu haçlı savaşçıları yine mağlup olmuşlar, çoğu prens ve şövalyeler esir alınmıştı. Selahaddin’in bu savaşta kral Arnat’la göz göze gelmesi de ALLAH (cc)’nın bir lütfuydu. Selahaddin Arnat’ı öldürmeden önce kendisine bütün bunların sebebinin Arnat’ın ALLAH (cc)’nun ve Resulünün gerçekliliğini ve şerefini inkar etmesi ve çokça masum Müslüman’ı öldürmesi nedeniyle olduğunu açıklamıştır.
Hittin’den sonra Selahaddin Taberiyye yakınındaki saraya yöneldi ve orayı ele geçirip, İslam’a kazandırdı. Buradan sonra bir cuma günü Akka’yı feth edip İslam’a kazandırdı. Selahaddin, oğlu Al Abdal’a şehrin idaresini teslim ederek Sayda ve Beyrut’a yöneldi ve buraları da fethetti.
Fakat başlangıçtan beri Selahaddin’in gayesi Kudüs’ün kurtuluşu idi ki; Kudüs’ten Hıristiyan haçlı krallarının liderliği ve tasallutunu def etmek ve Müslümanları o bölgede İslam çatısı altında birleştirmek. Hedefi Kudüs olarak belirlemiş fakat, Askalan’a doğru ilerlemişti. Bu şekilde Kudüs’ü Akdeniz tarafından kuşatmayı düşünmüştü ki, şehri ablukaya alabilsin. Ve bunu da 5 Eylül 1187 de başardı.
Kudüs’e doğru yola çıkmadan önce Selahaddin meşhur Mısırlı reis Hüseyin Uddin Al Hacib ile bir anlaşmaya varmıştı ki, bu anlaşma gereği Hüseyin Filistin’in kıyısına bağlı olan Mısır deniz üssünü Hıristiyan deniz kuvvetlerine kapatacaktı. Eylül’ün 19’u 1187’de Selahaddin Kudüs’e doğru yol alıp şehri kuşattı. Selahaddin beldeyi ateşe vererek onlarla savaşı başlatmıştı ta ki Hıristiyanlar pes edene ve teslim olana kadar. 2 Ekim Cuma 1187’de Selahaddin’in ordusu Kudüs’ü kansız bir şekilde ele geçirmişti. Kendisi Hıristiyanlığa ait bütün sembolleri özellikle de Mescid-i Aksa üzerindeki haç işaretini kaldırttı ve beldede İslam bayrağını dalgalandırıp İslam’ı hakim kıldı.
Selahaddin İslam’ın öngörmüş olduğu iyimserlik ve duyarlılıkla Kudüs’te bulunan (Hıristiyan) halkının beldeyi sorunsuz bir şekilde terk etmelerine izin vermiştir. Oysa ki, 1099 yılında Hıristiyan haçlı savaşçısı Selahaddin’in bu tutumunun tam zıddını uygulayarak sokakları 70000 Müslüman’ın kanı ile kırmızıya boyamıştı.
Kudüs’ü ele geçirdikten sonra Selahaddin şehirdeki haçlıları fidye ödemeleri karşılığında serbest bıraktı ve Müslümanların ülkesini terk ettiler. Hıristiyanlığa ait son güç Akka şehrinde bulunuyordu ve bu şehirde Selahaddin’in takipçisi Zahar Babein tarafından ele geçirildi.
Selahaddin hakkındaki bu kısa özgeçmişe bakıldığında, günümüzle kıyaslanabilecek önemli noktalarının olduğunu görebiliriz.
Buna ilk örnek olarak; Selahaddin’den önce olduğu gibi bugün de Hıristiyanların Filistin’e olan baskısı yaklaşık yüzyıldır devam etmekte ve hiçbir müdahale de bulunmamaktalar. Müslüman toplulukları bölünmüşlerdi ve çöküntü dönemine girmişlerdi. O zamanki durum ile bugünkü durum hemen hemen aynı noktada birleşmektedir. Fakat bu iki dönem arasındaki en önemli fark şudur: O dönemde insanlar üzerinde İslamî sistemler uygulanıyordu, sadece Selahaddin gibi zeki, kesin kararlı bir şahsiyetin ortaya çıkıp o var olan İslam devletinin eksiklerini tamamlaması ileriye götürmesi gerekiyordu. Fakat günümüzde ise böyle bir şahsiyetin ortaya çıkması yeterli değildir. Çünkü günümüzde hiçbir İslamî sistem yoktur ve bu sistemsizlik gelecek olan bir liderle beklenen çözümü getiremeyecektir. Yani Selahaddin gibi bir şahsiyeti aramak çözüm değildir, öncelikli olan sistemin geri gelmesi/getirilmesidir ki, insanlar kalkınsınlar.
İkinci örnek olarak ise; Selahaddin Müslümanların ülkeleri üzerindeki Hıristiyan liderliklerinin sebepleri hakkında doğru bir analiz yapmıştır. Hıristiyanlara saldırmadan önce İslam beldelerini kendi liderliği altında birleştirmiştir.
Üçüncü örnek ise; o zamanki Müslümanlar ve özellikle de Selahaddin, halife ve Hilafet’in geri gelmesi konusunda bozuk bir fikre sahip değillerdi. Selahaddin muhakkak o zamanki durum için birşeylerin yapılması kanaatine sahip, kararlı ve İslam’ın yasalarına uygun bir şekilde hareket etmiştir.
ALINTI