İbadet ve itaat ile kulluk etmemiz için (Zâriyat, 56) bizleri yaratan yüce ALLAH (cc), sevgili Efendimiz’in (sav) mübarek zâtı ve hayatını pek güzel bir örnek olarak göstermiştir (Ahzâb, 21). ALLAH’ın (cc) rızasını ve dünya/âhiret saadetini umanlar, Kur’an ve Sünnet’e bakmalı, sarılmalıdır.
Hz. Muhammed (sav) Efendimiz zâtı ile olmasa da, Sünneti ile aramızdadır, yaşamaktadır. Ne mutlu ALLAH Rasûlü’nü (sav) misafir edenlere.. Selâm olsun o erenlere..
Kulluk, sorumlu ve vazifeli olunanları yapmak ve paralelinde huzur ve saadeti kazanmaktır…
Kulluk, her zaman doğruyu ve güzeli seçmek, hayatın her anında vefâlı olmaktır…
Kulluk, herşeyin Sahibi’ni (cc) bilmek, sevmek; şükretmek ve itaat etmektir…
Ve kulluğun en üstünü,ALLAH’ı görür gibi / ALLAH’ın gördüğünü şuur etmekle yaşamaktır! Bu, insanın kazanabileceği en güzel haldir.. Kısaca yüce ALLAH’ın (cc) dostu olmaktır.Tabi bunun değeri gibi bedelide büyüktür ve ilki eğitimdir!
İhsan, kalbin gafletten uyanması, ilâhi nur ve sevgi ile yıkanması, bütün günah çeşitlerinden arınması ve yüce ALLAH (cc) ile huzur bulmasıdır. İslam’ın en kıymetli ilimlerinden ihsanı öğreten, Tasavvuf’tur.
İçerik olarak tamamen Kur’an ve Sünnet esasları üzerine kurulmuş olan Tasavvuf, İslam tarihinde ortaya çıktığı zamandan beri hiç gündemden düşmemiştir. Zira Tasavvuf’un konusu insandır, insan eğitimidir.
Tasavvuf’un kazandırdığı ilahi sevgi ve kulluk neşesi, dînî hayatın ruhudur, tadıdır, kıvamıdır. Bu ruh ile din ayakta durur, ilim korunur, ALLAH (cc) yolunda hizmete baş konur ve güzel kulluk yapılır.
Ancak Tasavvuf tarihi seyir içinde bu vazifesini hep aynı başarıyla yerine getirememiştir. İçten ve dıştan aldığı darbeler ile bazen zayıflatılmış, bazen hedefinden saptırılmıştır. Onu nefsi ve menfaati için kullananlar olmuştur. İçine girip safiyetini bozan cahil ve hainler çıkmıştır. Hatta dini yıkmak isteyenler, birinci hedef olarak Tasavvuf’u seçmiştir, aynen bugünde olduğu gibi…
Ey Muhammed aleyhisselâmın garip Ümmeti!
Aydınlık dini İslamiyeti söndürmek isteyenler bugün ne yapıyorlar!? Müslümanları ilimden koparmadılarmı? Öz malımız bilimi çalmadılarmı? Kur’an ve Sünneti unutturmadılarmı? Üç kuruş ile kandırmalarmı? Yoksa niye bu perişanlık, ey Müslüman!…
Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyası ve hemen yarın ölecekmiş gibi ahireti için çalışması gereken Müslüman, neyle meşgul? Fıkıh’tan Tefsir’e, Hadis’ten Tasavvuf’a, Matematik’ten Bioloji’ye ilimle yoğrulması gereken Müslüman, bugün acep neyle vakit geçiriyor?..
Kur’an ve Sünnet ile olan yakınlığımız okadar zayıfladı ki, (ne yazikki) sadece bir bağımız kaldı. Oda âlimlere gösterdiğimiz saygıdır. Bunu görüp bizi özümüzden, yani yüce Kitâbımız ve sevgili Peygamberimiz’den (sav) tümüyle koparmak isteyenler, âlimlere ve velîlere olan ilgi ve sevgimizi hedef aldılar! Yoksa niyedir, Üstadlarımız hakkında bunca yalan ve iftira dolu haberler ve çirkin yorumlar! Ve sebebi nedir bunca saldırıların, münkirlerine dahi nezaket ile yaklaşan ALLAH Dostlarına?!
Şu bir gerçektir ki, herzamankinden daha çok ihtiyacımız var Peygambervârisi âlimlere, irşada ehil ve ehliyetli mürşidlere… Çünki onlar vesiledir insanların hidâyete ermesine..
Soruyoruz ârifleri eleştirenlere, biz Müslümanlar olarak onları sevip savunmaz isek, kaybeden acaba kim olacak? Böylesi bir gaflet ve tembellik karşısında, çalışanın Rabb’i Hz. Rahman (cc) kesinlikle bize yardım etmeyecektir. Ve kaybeden ancak biz, neslimiz ve geleceğimizdir! Başkası değil ey Müslüman!
İmâm-ı Azam’dan İmâm-ı Rabbâni’ye, İmam Buhâri’den Hâlid-i Bagdâdi’ye, Said Nursi’den Sami Efendi’ye, Mahmud Efendi’den Muhammed Mutâ el-Haznevi Efendi’ye Abdulbaki hz kadar bütün büyüklerimizi ALLAH (cc) ve Rasûlü (sav) için çok seviyoruz ve kıyamete kadar da seveceğiz, inşALLAH!
Zira velîlere sevgi gözüyle bakmayan onlardan yararlanamaz! Oysa bizim istek ve niyetimiz o büyüklerden ilim, edep, ahlâk ve aşkı, yani güzell kulluğu
öğrenmektir!…
(alıntı)