Sünnet de Kur’an gibi şer’i delildir ve Yüce ALLAH’tan gelen bir vahiydir. Sünneti terk edip yalnızca Kur’an’la yetinmek açık küfürdür. Böyle bir görüş İslâm’dan çıkarıcı bir görüştür. Sünnetin ALLAHu Teâla’dan gelen bir vahiy olduğu Kur’an’ın açık nassı ile sabittir. ALLAHu Teâla ayette şöyle buyurmaktadır.
“De ki ben ancak vahy ile uyarıyorum” Enbiya: 45
“Bana vahyolunur. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım” Sad: 70
“Ben ancak bana vahyolunana uyarım” Ahkaf: 9
“Ben ancak Rabimden bana vahyolunana uyarım” Araf: 203
“O hevasından konuşmaz. Ancak O’na vahyolunur” Necm: 3-4
Hiçbir şekilde tevile ve yoruma yer bırakmadan, Rasülün getirdiklerinin, konuştuklarının ve uyardığı şeylerin yalnızca vahiyden kaynaklandığı, vahiy ile sınırlı olduğu hususunda bu ayetlerin hem delaletleri hem de subutu kat’idir. Bu nedenle sünnet de Kur’an gibi vahiydir. Kur’an’a bağlı kalmanın farziyeti gibi sünnete bağlı kalmanın farziyeti de yine Kur’an’ın açık nassı ile sabittir. ALLAHu Teâla şöyle buyurmaktadır.
“Rasül size neyi verdiyse onu alın, sizi neden alıkoyduysa onu da bırakın” Haşr: 7
“Kim Rasüle itaat ederse ALLAH’a itaat etmiş olur” Nisa: 80
“Onun emrine muhalefet edenlere bir fitnenin veya elim bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar” Nur: 63
“ALLAH ve Rasülü bir şeye hükmettiği zaman, mümin erkek ve mümin kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz” Ahzab: 36
“Hayır Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar” Nisa: 65
“ALLAH’a itaat edin, peygambere itaat edin” Nisa: 59
“Eğer ALLAH’ı seviyorsanız bana uyun, ALLAH da sizi sevsin” Al-i imran: 31
Getirdikleri hususunda Rasüle ittiba etmenin/itaat etmenin, uymanın farziyeti hakkında bu ayetlerin tamamı açık ve net ifadelerdir. Zira Rasüle itaat ALLAH’a itaat sayılır.
Getirdiklerine ittibanın farziyeti açısından Kur’an ve hadis şer’i delildirler. Bu konuda hadis de Kur’an gibidir. Bu nedenle, yanımızda ALLAH’ın Kitabı var, yalnızca onda olanı alırız demek caiz değildir. Çünkü bu ifadeden sünneti terk anlaşılır. Bilakis Kur’an ve Sünnet bir araya getirilmeli ve Kur’an delil olarak alındığı gibi sünnet de delil olarak alınmalıdır. Hadis olmaksızın yalnızca Kur’an’la yetinmek düşüncesinin bir Müslümandan çıkması caiz değildir. Nitekim Rasulullah (s.a.v.) bu noktaya dikkat çekerek şöyle buyurmuştur:
“Sizden bir adam çıkarak, koltuğuna yaslanır bir halde benden bir hadis okuyacak ve ardından da “sizin ile bizim aramızda ALLAH’ın kitabı var. Onda helal bulduğumuzu helal kabul ederiz. Haram bulduğumuzu da haram kabul ederiz” diyecektir. Dikkat edin. ALLAH’ın Rasülünün bir şeyi haram kılması ALLAH’ın haram kılması gibidir” Kaynak için tıklayınız..
Cabir’den merfuan gelen rivayette ise şu ifade yer almaktadır: “Kim benden bir hadis duyarsa ve yalanlarsa, üç şeyi yalanlamış sayılır: ALLAH’ı, Rasülünü ve kendisine hadis aktaranı.”
Bu hadisten hareketle; Kur’an’la hadisi kıyaslarız. Eğer hadis Kur’an’a uymazsa onu terkederiz denilmesi hatadır. Çünkü bu tür bir ifade Kur’an-ı tahsis etmek veya mukayyet kılmak veya mücmelini açıklamak için gelen hadisi terk etmeye götüren bir ifadedir. Hadis ile gelen bir şeyin Kur’an’a uymadığı veya Kur’an’da bulunmadığı görülebilir. Fer’i olanları asli olanlara ilhak eden hadisler bu türden hadislerdendir. Kur’an’da olmayıp hadisler vasıtasıyla ulaşan birçok hükümler vardır. Özellikle açıklayıcı hükümler Kur’an’la değil yalnızca hadislerle gelmiştir. Bu nedenle hadisler Kur’an’a kıyas edilmezler. Hadisin getirdikleri alınır onun dışındakiler ise geri çevrilir. Gelen bir hadis, Kur’an’da manası kat’i olan bir nassla çeliştiğinde hadis dirayeten yani metin açısından reddolunur. Çünkü hadisin anlamı Kur’an’la çelişmektedir. Kays’ın kızı Fatıma’nın rivayet ettiği aşağıdaki hadis dirayeten/metnen reddolunan hadislerdendir. “Rasulullah (s.a.v.) zamanında kocam beni üç talakla boşadı. Bunun üzerine ben Nebi (s.a.v.)’e geldim. Fakat peygamber (s.a.v.) benim için ne nafaka ne de ev hükmünü uyguladı.” Bu hadis reddolunur. Çünkü Kur’an-ı Kerimdeki ALLAHu Teâla’nın şu ayeti ile çelişmektedir.
“Boşandığınız, fakat iddeti dolmamış kadınları gücünüz nisbetinde kendi oturduğunuz yerde oturtun” Talak: 6
Bu durumda hadis hem subutu hem de delaleti kat’i olan Kur’an’ın nassı ile çeliştiği için reddolunur. Ancak hadis Kur’an’la çelişmiyorsa, Kur’an’ın ifade etmediği şeyleri kapsıyorsa veya Kur’an da olanın üzerine ilave yapıyorsa hem Kur’an’da olan hem de hadiste olan alınır. Yoksa Kur’an’da geçtiği için biz Kur’an’da olan ile yetiniriz denilemez. Çünkü ALLAH her ikisini de emretmiştir. Her ikisine birden inanmak vaciptir.
(Islam Sahsiyeti kitabindan alinmistir)