Gizli bir fesâd komitesi, yeniçerilerin içine karışmakla “hak din” olan İslâmiyyet aleyhinde faâliyyete başlamış ve 200 küsur seneden beridir îmân ve Kur’ân nurunu söndürmek için bütün imkânlarını seferber edip var güçleriyle çalış¬maktadır. Bugün de “Dinlerarası Diyalog”’ nâmı altında bir plân çevrilmekte ve bu plânlar çeşitli vâsıtalarla İslâm Âlemi içinde uygulanmaktadır. Hıristiyan ve Yahudilerle dostluk yapılmaya çalışılmakta ve bu suretle Müslümanların İslâm’a ve Kur’ân’a îmânları zedelenmektedir. “Onların da hakiki ma’nâda ehl-i kitâb ve ehl-i tevhîd olduğu ve peygamberlere ve kitâblara inandıkları, dolayısıyla ehl-i necat ve ehl-i Cennet oldukları” gibi bâtıl fikirlerle Müslümanların İslâm dinine olan salâbetleri kırılmaya çalışılmaktadır. O gizli komite, bu sinsi plânlarını gerçekleştirmek için de makam, mevki, şöhret ve menfaati rüşvet verip münafıkları ve bir kısım ulemâi’s-sû’u yanlarına alarak, kendi emellerine ulaşmak için onları vâsıta olarak kullanmaktadırlar.
İşte bütün dünyâ devletlerine hükmeden, yeryüzünde fitne ve fesadın menbaı olan, bütün harb ateşlerini yakan ve her nev’i ihtilâllere parmak karıştıran, bu gizli fesâd komitesidir. Bu fesâd komitesi, İslâmiyyeti çürütmek ve Müslümanları dinden döndürmek için Yahudî ve Hıristiyanların mal ve mülklerini toplayıp bu uğurda seferber edip gayret sarf ediyorlar.
Yahudî hahamları, Hz. Mûsâ (as)’dan sonra ve Hıristiyan rahipleri de Hz. îsâ (as)’dan sonra Tevrat ve İncil’i bâtıl yolla topladıkları bu servetlerle tahrîf ettikleri gibi, Kur’ân geldikten sonra da bu defa Kur’ân nurunu bu topladıkları servetlerle söndürmeye çalışıyorlar. Elde ettikleri serveti, yeniden uydurdukları Yahudî ve Hıristiyanlığın dünyâda yayılması ve hâkim olması ve yeryüzünden, hak olan ve bütün semavî kitâblarm hakikatini taşıyan Kur’ân’ın nurunu söndürmek için kullanmaktadırlar. İşte Kur’ân-ı Azîmuşşân onların bu dehşetli faâliyyetlerini şu âyetleriyle haber vermektedir: “Ey îmân edenler! Hahamlardan ve râhiblerden bir çoğu gayr-ı meşru’ yollar ile insanların mallarını yerler. Ve o mal ile insanları ALLAH’ın yolundan men’ ederler.” (Tevbe,34)
“Şüphesiz ki kâfirler, insanları ALLAH’ın yolundan alıkoymak için mallarını sarf ederler.” (Enfal, 36) Evet, bugün dünyâdaki servet merkezlerinin ekserisinin başlarında Yahudî hahamları ve Hıristiyan ruhbanları vardır ve ekser servet toplayan örgütler bunların idaresi altındadır.
ve İslâm’a hücum eden devletleri dahi bunlar sevk ve idare etmektedirler.
Bugün “Dinlerarası Diyalog” nâmı altında toplantılar düzenlenmekte ve “Yahudilik ve Hıristiyanlık dinleri de semavîdir, onlar da ehl-i necat ve ehl-i Cennet’tir.” denilerek Yahudî ve Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında dostluk aşılanıp safdil Müslümanlar aldatılmakta ve pek çok Müslü¬man, bu hâinâne tuzağa düşmek suretiyle irtidâd etmektedirler. Halbuki bu asrın muhakkik âlimi olan Üstâd Bedîüzzaman dâhil olmak üzere, sahabeden bugüne kadar geçmiş bütün ulemâ ve fukahâ-i İslâm’ın ittifakıyla sabittir ki:
a) Din-i İslâm’ın dışında başka bir dinin hakkâniyyetine inanan kâfir olur.
b) İslâm’ın dışındaki din mensuplarının ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduklarına i’tikâd eden kâfir olur.
c) İslâm’ın dışındaki dinlerin bâtıl olduğunda şüpheye düşen kâfir olur.
d)Yahudî ve Hıristiyanların kâfir olduğunda şüpheye düşen kâfir olur.
Demek bu mes’ele, şüpheyi bile kabul etmeyecek derecede ciddî ve kafidir. Zîrâ “Yahudilik ve Hıristiyanlık dinlerinin bâtıl olduğunu ve bu bâtıl dinlerin mensublannın ehl-i necat ve ehl-i Cennet olmadıklarını belki ebedî Cehennem ‘de kalacaklarını” beyân eden yüzlerce âyet mevcûd iken, “bu dinlerin hakkaniyetini kabul etmek ve Yahudî ve Hıristiyan¬ların ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduklarını” iddia etmek yüzlerce âyeti inkâr hükmündedir. Bu mezkûr mesâilin küfrü mûcib olduğu “Muğni” ile beraber bütün fıkıh kitaplarında mevcûddur. Meselâ, “Envâr”da şöyle beyân edilmektedir.
“Bir kimse, İslâm’ın dışında bir dini kabul edenin kâfir olduğuna hükmetmezse veya kâfir olup olmadığı hususunda şüpheye düşerse veya Müslüman olmayanların yollarını doğru bulursa, o kimse kâfir olur.” (Envar, c.2, s.320)
İşte mü’minleri uyandırmak ve bu desiselere kapılmalarına mâni’ olmak gayesiyle Mâide Sûresi’nin 51-56. âyet-i kerîmelerinin asrımıza bakan yönlerini mu’teber tefsirlerin beyânına göre kaleme aldık. Bu âyet-i kerîmeler, Âlem-i İslâm içinde pek çok irtidâdların vuku’ bulacağını ve bu asırda o irtidâdların en birinci sebebinin “Yahudî ve Hıristiyanları dost tutmak” olduğunu bildiriyor.
Evet, asrımızda Yahudî ve Hıristiyanları üç noktada dost edinmek sebebiyle Âlem-i İslâm içinde irtidâdlar baş göstermiştir. Şöyle ki:
BİRİNCİ NOKTA: “Yahudilik ve Hıristiyanlık sıfatıyla ehl-i kitabı sevmek” suretiyle irtidâdlar vuku’ bulmaktadır. Bu da iki şekilde meydana gelmiştir:
a) Bir kısım Müslümanlar, Yahudilik ve Hıristiyanlık dinlerini “hak din ve hakiki semavî din” olarak kabul edip İslâm dinini bırakarak bu muharref ve mensûh dinlere girmekle yâni Yahudî ve Hıristiyan olmakla irtidâd etmişlerdir.
b) Bir kısım Müslümanlar da “Yahudî ve Hıristiyanların ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduklarına” inanmakla irtidâd etmişlerdir.
Evet, günümüzde din ve inanç noktasında Yahudilik ve Hıristiyanlık dinine revaç verilmekte, bu hususta mü’minler çeşitli desiselerle aldatılmakta ve hak din İslâmiyyetten uzaklaştırılmaktadır. Müslümanların yaşadığı ülkelerde “Dinlerarası Diyalog” nâmı altında toplantılar düzenlenmekte ve Yahudilik ve Hıristiyanlık muharref dinler, aynı semavî bir dinmiş gibi gösterilmekte; bu muharref ve mensûh dinlerin mensûbları olan Yahudî ve Hıristiyanlar ehl-i necat olarak kabul edilmekte; hak din olan İslâmiyyet ise Yahudilik ve Hıristiyanlık dinine benzetilmek suretiyle tahrif edilmeye çalışılmakta ve Müslümanların böyle bir inanca sâhib olmaları için faâliyyet gösterilmektedir.
İKİNCİ NOKTA: Savaşlarda Yahudî ve Hıristiyanlara yardım etmek ve bu yardıma kalben taraftar olmak suretiyle irtidâdlar vuku’ bulmaktadır. Evet, bugün Yahudilerin planıyla Yahudî ve Hıristiyanlar, Müslümanları yok etmek için katliâmlara girişmekte ve bu yolda bir kısım Müslümanları da yanlarına alarak kendilerine destek vermelerini te’mîn etmektedirler. “Harblerde Müslümanları bırakıp, kâfirlere maddeten yardım etmek ve bu yardıma kalben taraftar olmak”‘ ise irtidâda sebebtir. Bu cihette, farkında olsun olmasın, çok insanlar mürted olmaktadır.
Evet, günümüzde din ve inanç noktasında Yahudilik ve Hıristiyanlık dinine revaç verilmekte, bu hususta mü’minler çeşitli desiselerle aldatılmakta ve hak din İslâmiyyetten uzaklaştırılmaktadır. Müslümanların yaşadığı ülkelerde “Dinlerarası Diyalog” nâmı altında toplantılar düzenlenmekte ve Yahudilik ve Hıristiyanlık muharref dinler, aynı semavî bir dinmiş gibi gösterilmekte; bu muharref ve mensûh dinlerin mensûbları olan Yahudî ve Hıristiyanlar ehl-i necat olarak kabul edilmekte; hak din olan İslâmiyyet ise Yahudilik ve Hıristiyanlık dinine benzetilmek suretiyle tahrif edilmeye çalışılmakta ve Müslümanların böyle bir inanca sâhib olmaları için faâliyyet gösterilmektedir.
ÜÇÜNCÜ NOKTA: “Ahkâm, örf ve âdette Yahudî ve Hıristiyanları taklîd etmek” noktasında irtidâdlar vuku’ bulmaktadır. Evet, bugün Âlem-i İslâm’ın hiçbir yerinde hakiki ma’nâda dine dayalı devlet yoktur. Müslümanların bulunduğu ülkelerde Yahudî ve Hırİştiyanların hükümleri örf ve âdetleri hâkim ve geçerlidir. Bir kısım Müslümanlar da onların bu hükümlerini, örf ve âdetlerini hoş görmekte, tasvib etmekte ve kalben taraftar olmaktadırlar. Böylece dünya ve âhiret saadetini te’mîn eden Ahkâm-ı İlâhiyyeyi, örf ve âdât-ı İslâmiyyeyi kalben beğenmeyip, onların yerine ehl-i küfrün ahkâm, örf ve âdetlerini kalben kabullenmek ve amelen taraftar olmak nifak ve irtidâddır.
Evet, Din-i Mübîn-i İslâm, her cihette kemâlde iken ve kıyamete kadar nev-i beşerin bütün maddî ve ma’nevî ihtiyâç¬larına cevap verecek bir kabiliyette iken, İslâm dininin ahkâ¬mını beğenmeyip inanmayanların ahkâmını tasvîb ve takdir etmek ve kalben taraftar olmak, Kur’ân’a göre küfürdür, da¬lâlettir.
İşte bu üç cihette bir kısım Müslümanlar irtidâda düşmüştür. Ehl-i küfür ve münafıkların bu üç noktada yaptıkları dehşetli faâliyyetleri ve bu faâliyyetlerin netice verdiği serleri tasvir edemiyoruz. Çünkü, “Bâtıl şeyleri iyice tasvir, safî zihinleri idlâldir.” (Mektubat, s.505)
Bu üç noktada yapılan tahribatı okuyucuların fehimlerine havale ediyoruz.
Her ne kadar geçmiş asırlarda da irtidâd hâdiseleri vuku’ bulmuşsa da hiçbir asırda bu asır gibi Yahudi ve Hıristiyanları —yukarıda zikredilen üç noktada îzâh edildiği üzere— dost ittihâz etmek sebebiyle bu kadar kesretli ve dehşetli bir surette toptan irtidâd hâdiseleri vuku’ bulmamıştır. İşte tefsirlerini vermeye çalıştığımız Mâide Sûresi’nin 51-56. âyet-i kerîmeleri bu cihette adetâ bu asra bakıyor, bu asrın insanlarına hitâb ediyor ve taze nazil oluyor gibi bir taravet gösteriyor. Çünkü Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân, bütün asırlara ve her asrın bütün ihtiyâçlarına baktığı için, elbette beşerin bu kadar kesretle irtidâd etmesi gibi mühim bir hâdiseden bahsetmemesi ve bundan kurtulma çâresini bildirmemesi, hikmet-i Kur’âniyyeye muhaliftir.
Şimdi bu altı âyetin tefsirine geçiyoruz:
BİRİNCİ ÂYET
“Ey îmân edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost ittihâz etmeyin! Zîrâ onlar, birbirinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost ittihâz ederse, o kimse onların zümresinden ve ALLAH’ın sevmediği kullarından olur. Tahkik ALLAHu Teâlâ, Yahudi ve Hıristiyanları dost edinenleri hidâyete erdirmez. Çünkü onlar zâlimlerdir” (Maide, 51)
Bu âyetin ihtiva ettiği esâslar:
1-ALLAH (cc), Kur’ân-ı Kerim’in birçok âyetinde olduğu gibi, bu âyette de mü’min kullarını aşağıdaki noktalarda Yahudi ve Hıristiyanlarla dostluktan nehyediyor. Şöyle ki:a-Din ve inanç noktasında onları dost tutmayın.b- Harblerde onlara yardım etmeyin ve onları desteklemeyin,c- Onların hükümlerini, örf ve âdetlerini kabul etmeyind- Ehl-i kitabı veliyyu’1-umûr ittihâz etmeyin. Devletin mühim mevkilerine onları getirmeyin.
e- Onlara ta’zîmde ve medh u senada bulunmayın.
f- Yahudi ve Hristiyanları hiçbir cihetle kalben sevmeyin ve onlara emniyet etmeyin.
g- Dünyevi ve uhrevi muamelatta onları sırdaş tutmayın.
h- Onları cizye vasıtasıyla devamlı zillet içinde bırakın; size karşı şevket ve kuvvet sahibi olmalarına fırsat tanımayın.
İşte bu noktalarda Yahudi ve Hristiyanlarla dostluk yapmak haram ve nifaktır.
(Rumuzü’l Kur’an 1 adlı eserden iktibas edilmiştir.)