Deccaliyetin son temsilcileri İslam’ın bahadırlar yurdu olan Horasan’da benzeri görülmemiş bir katliam yapıyor. Elliden fazla devlet, yeryüzünde filizlenmeye çalışan tek bir İslam Devleti’ni yok etmek için tek bir yerde toplanmışlar. İncil’deki ifadesiyle, kurtlar küçük kuzuyu yemek için bir araya gelmiş. Fakat gariptir ki, zamanında bir Müslüman kadının feryadını işitip bütün ordularıyla o bir tek kadının yardımına koşan gayretli ümmetin torunlarında gündemler başka….
Evet, gözlerimiz Filistin vahşetinde destanlaşan kahramanlıklar yapan yiğit mücahid ve mücahideleri arıyor. Hani nerede mitinglerden mitinglere koşan yiğitler? Hani nerede kafire karşı hiç olmazsa öfkelenen, geceleri uyuyamayan Müslümanlar? Ümmeti “kutsal bir cihad”a davet edercesine İsrail’i boykota davet eden hararetli gençler neredeler? Doğruya, Afganistan’a çöreklenen hangi devletin malını boykot etsinler ki? Bir neslin işgücünü Almanya’ya göndermiş bir milletin evlatları en fazla akrabalarının getirdiği çikolataları yemezler. “Coca-cola” yı boykot eden “Mercedes”li, “Peugeot” lu arkadaşlar cihad vazifelerini yerine getirdiler ne de olsa.. Bir tek cepheye duyarlı olmak yeterlidir çünkü “boykot Müslümanları”na. Afganistan’ı, Çeçenistan’ı, Somali’yi kim vurursa vursun; onlar İsrail’i boykot ettiklerini zannederek cihad vazifelerini ifa etmişler ne de olsa….
Sahi Bombaların patladığı Gazze sokaklarını canlı olarak veren televizyonlarını izleyip ah-u enin eden, dua eden milyonlar aynı hissiyattalar mı acaba? Ya internet sitelerinden Gazzelilerin telefonlarını arayıp bulup onları teselli eden duyarlı kardeşler? Bulamadığınız Afganların, Peştunların hallerini gösteren televizyonlar mı, yoksa Afganlı kardeşlerinizin telefon numaraları mı? Dağları mesken tutmuş bir milletin hatlarına öyle basit birkaç numarayla ulaşamıyoruz maalesef… O yiğitlerin manevi yüksek santrallerine ulaşmak gerekiyor. Gazze ümmetin kucağındaki yavrusuydu, diri diri yakılırken boğuk da olsa birkaç ses geliyordu. Afganistan, ümmetin izzetini koruyan babası, boğuşurken dinin izzeti için onlarca çakal ve sırtlanla, o sesler de gelmiyor. Hani şu “tarafımız belli olsun” sesleri…
Yoksa, şimdi tarafımız belli değil mi? Duyamıyorum, yoksa Filistin’e “ümmetin davası” diye bağıranlar, şimdi fısıltılarla “terörizme karşı mücadele” efsununu mu üflüyorlar? Filistin’deki ümmetin kayıplarına “ölü” diyen “İslami medya” ayıplanırken, “öldürülen militanlar”ı avaz avaz bağıran kanallara tepkisizliğimiz, hatta çok acıdır, belki içten içe sevinişimiz bizim tarafımızı gösteriyor aslında… Belki de “Gazze”de şeriat davası olmadığı için, Gazze bizim rahatımızı bozmayacağı için Gazze’yi tutuyorduk maç izler gibi. Halbuki bunlar tehlikeli görünüyorlardı. Bunlar şeriatı Muhammedi’yi dava ediyorlardı. Bunlar, gözlerini dünyanın hakimiyetine dikmiş gözüpek, yılmaz dev kâmetlerdi. Bu hareketin neticesinin eninde sonunda bizi bulacağını, bizi rahat döşeğimizden kaldıracağını, cennet vatanımızdan uzaklaştıracağını hissediyorduk içten içe. Çünkü bizler bilgili bir ümmettik. Kendi Peygamberimiz’in hayatında okumuştuk aynı hadiseyi. O da dünyanın iki büyük süper gücüne meydan okumuştu elindeki davayla.. Ve Allah, o davayı yeryüzüne hâkim kılmıştı. Şimdi de aynı izzeti, aynı davayı görmüştük, aynı nefhayı soluklamıştık. Ve belki de özümüzden kaçıyorduk aslında… Kim bilir…
Artık Filistin’e topladığı yardımlardan sonra gururla Cuma hutbelerinde, makam-ı Nebi’de (asm) “milletimiz tarihinden gelen mazluma yardım etme misyonunu en iyi şekilde ifa etmiştir. Bundan alası Şam’da kayısı. Daha ne yapalım cihad ilan edip savaşacak değiliz ya” gibi lakırtılar eden itikad canileri de, belirli gün ve haftalardan dolayı gayet yoğun olan gündemlerinin arasına, “Tarihten gelen misyonumuzu yerine getirmeye devam ediyoruz. Zamanında Horasan’dan gelip bizleri irşad etmiş olan erenlerimizin türbelerindeki putların sayısını yardımlarınızla artırıyoruz.” Cümlesini sıkıştırırlar heralde. Ne de olsa; o erenlerin yaşadığı beldelerdeki zor durumda olan bahadırların sayısını artıramıyorsak da, bir şeyler artırıyoruz o mubareklerin hatırasına.. Büyük ve yiğit bir milletiz değil mi?
Muhammed Beşir