Miladi yeni yılın başlangıcına sayılı günler kaldı. Her yılbaşında olduğu gibi bu sene de Müslümanlar 31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan gece için şimdiden hazırlıklarına başlamışlardır. Geceyi güzel geçirmek adına her şey önceden planlanır, eğlence (!) yerlerinde yer ayırtılır, hediyeler alınır, çocuklara bakıcılar ayarlanır. Maddi imkânları olmayan insanlarda gece için yiyecek ve içecek bir şeyler alıp geceyi evde geçirirler. O gece her şey güzel geçmelidir. Beklenen gece geldiğinde eğlenceler başlar. Kadın erkeklerin karışık olduğu ortamlarda dans edilir, içkiler içilir ve yeni yıla dakikalar kala bağrışmalar duyulur. Kadınlar erkekleri zinaya teşvik edecek şekilde giyinir ve kocası gecenin hatırına bu duruma ses çıkartmaz. İnsanlar adeta haram işlemek üzere birbirleriyle yarışırlar. Bütün bu yaşananlar bizlere cahiliye dönemini hatırlatmaktadır.
Kafirlerin akideleri gereği bu geceyi kutlamaları ve hayvanların seviyesine inecek şekilde eğlenmeleri gayet doğaldır. Ama işin üzücü yanı Müslümanların da bu geceyi kutlamalarıdır ve kafirler gibi hayvanların seviyesine inmeleridir. Aslına bakılırsa, Müslümanlar tam olarak neyi kutladıklarının bilincinde olmadıkları gibi yılbaşı kutlamalarını eski yılın sona erip, yeni yıla geçildiği 31 Aralık-1 Ocak gecesi yapılan eğlence ve faaliyetler olarak bilir. Ancak durum düşünüldüğü gibi değildir, aksine yılbaşı eğlenceleri ilk bakışta yeni yıla girişin kutlamaları gibi görünmesiyle birlikte Hıristiyan batılıların Noel bayramıdır. O halde Müslümanların neyi kutladıklarının bilincine ulaşması için yılbaşı gecelerinde neyin kutlaması yapıldığı ve Şer’an hükmünün ne olduğuna değinmekte yarar var.
Meselenin hükmünü açıklamadan önce ne olduğuna değinmek gerekir. Yılbaşı (25-31 Aralık), tarih başlangıcı olarak Müslümanlara ait değildir, Nasranîlere yani Hıristiyanlara aittir. Ve bu onların dini bayramıdır. Hz. Meryem’in oğlu İsa (a.s.)’ın doğum günü ve yeni yıl olarak inandıkları bu günlerde kafirler çılgınca ve oldukça sapık kutlamalar yaparlar. Bütün sokaklar ve evler ışıklarla, sözde Hz. İsa’nın heykelleriyle süslenir, kiliselerde özel partiler düzenlenir ve hediyeleşip, dini şarkılar söylenir. Aslında kış dönümünü kutlama âdeti çeşitli Asya ve Avrupa putperest (pagan) topluluklarında vardı. Tarihî kayıtlara uygun olmadığı halde Hz. İsa’nın doğduğu gün kilise tarafından 25 Aralık’a çekildi, eskiden beri yapılmakta olan kutlamaların Hıristiyanlığa dahil edilmesi hedeflendi. Ancak zaman içinde bu kutlamaya katılan diğer kiliseler aynı tarihte birleşmedi ve farklı tarihleri benimsediler. Yılbaşında yapılan Noel Yortusuna (Hıristiyanlığa mahsus bir ayine) adı karıştırılan Noel Baba (Aziz Nichola, Santa Claus) aslında; tarihî bir şahıs olarak bir Hıristiyan azizi (ermişi, velîsi)’dir. Zaman içinde bu azizin tarihi kimliği değiştirilmiş, kendisiyle ilgili birçok efsane uydurulmuş ve ilk defa 17. asırda Almanya’da Noel Yortusuna karıştırılmış, daha sonra bu uygulama Hıristiyan dünyasına yayılmıştır.
Hz. Îsa’nın doğum tarihine uygun olmamakla beraber onun doğumu bu tarihin başlangıcı olarak kabul edilmiş; bundan öncesi ve sonrası için “milattan (İsa’nın doğumundan) önce, ya da milattan sonra” denilmiştir.
Bizim inancımız Hz. İsa’nın ALLAH’u Tealanın Nebi ve Resulü olduğu yönündedir. Ki ALLAH’u Teala Nebi veya Resulleri arasında hiç bir ayırım yapmaz. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“…ALLAH’u Teâlâ’nın Peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız…” (Bakara Süresi, 136, 285)
Hıristiyanların akidelerine baktığımızda durum tam tersinedir, onlar Hz. İsa’nın (haşa) ALLAH’u Tealanın oğlu olduğu hususunda sapık bir inanışları vardır. Oysa Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“ALLAH, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler şüphesiz kâfir olmuşlardır.” (Maide 17)
“ALLAH, üçün üçüncüsüdür” diyenler şüphesiz kâfir olmuşlardır.” (Maide 73)
Kökeni itibarı ile dinsel bir tören olan Noel, Yunanistan ve özellikle Hıristiyan ülkelerinde şenlikler ile kutlanırken maalesef İslam beldelerinde de durum bundan hiç farklı değil, hatta bugün büyük meydanlarda şenliklere dönüştürülüyor. Ayrıca ‘Noel baba’ yalanlarıyla çocuklar kandırıldığı gibi, bu geceyi fırsat bilen sapık insanlar fuhuş pazarlığı yapmaktadır. Devlet bu durumun farlında olmasına rağmen sessiz kalmayı tercih etmektedir. Neden etmesin ki onların nezdinde vergilenmiş kazanç mübah değil mi?! Hatta bu devlet fuhuş sektörünün patroniçesi Manukyana vergi rekortmeni olduğu için ödül vermedi mi?!
Müslümanların bunların akidelerinden çıkan geleneklerini veya kültürlerini taklit etmeleri “Kim bir kavme benzerse ondandır” hükmüne muhatap olmalarına sebep olur.
Ahmed ve Ebu Davud’un rivayet ettikleri hadiste Rasulullah şöyle buyuruyor:
‘‘Her kim bir kavmi (bir topluluğu) taklit ederse, onlardandır.”
Başka bir hadiste:
‘‘(İnanç ve amelde) bizden başkasına benzeyenler, bizden değillerdir.” (Tirmizi)
Rasulullah’ın zamanına baktığımızda böyle bir kutlamaya rastlamak mümkün değildir. Hiç bir Resul’ün veya Nebi’nin doğum günleri kutlanmamış ve böylesi rezilliklerde görülmemiştir. Bu tür sapıklıklar ve rezaletler ancak cahiliye döneminde olmuştur. Ve bugün bizler, o günkü cahiliye dönemini görür gibiyiz.
Müslümanların bir kısmı yılbaşı kutlamalarının İslam’daki yerini araştırmadıkları gibi bir kısmı da bunun ne ayetlerde nede hadislerde geçtiğini bu yüzden bu işin helal olduğu düşüncesindedirler. İslam’i hüküm ve değerlendirmenin kaynağı vahiy (Kur’an ve Sünnet) olmakla beraber, bunların sınırlı olduğu, bir mesele hakkında ayet ve hadis olmadığı vakit yani doğrudan adını ve niteliklerini belirterek meseleyi hükme bağlayan bir nass yoksa ictihada başvurulur. Bu konuda müctehidler onların bildiği usule uygun olarak yapılan ictihad ile ulaşılan sonuçta/çıkan hükümde İslam’ın bir parçasıdır. İşte Müslümanları da bağlayan içtihadi meselelerde belirli bir müctehide tabii olmalarıdır.
Müslümanların kafirlerin bayramı kutlamada Diyanet’inde teşviki vardır.
‘‘… 1 Ocak’ta kutlanan yılbaşına gelince, böyle bir âdet her ne kadar Batı Hıristiyan toplumlarınca Noel ile birleştirilen bir kutlama olarak görülse de, miladi takvimi esas alan bütün uluslarca yeni yılın başlangıcı anısına kutlanan bir etkinliktir..” (2003 / Radikal)
Diyanet işleri Başkanı Ali Bardakoğlu 2006 yılında yaptığı açıklamada ise: “Yılbaşı kutlamaları evrensel kültürün bir parçasıdır, Hıristiyanlıkla ilgisi yoktur, dolayısıyla caizdir.” demişti.
Geçen sene ise yılbaşı öncesi, camilerde okunmak üzere bir hutbe yayınlandı. Hutbede, “Yılbaşı kutlaması İslam kültüründe yoktur. Ayrıca yılbaşı münasebetiyle içki, kumar ve benzeri haram fiillerin işlenmesi ise zaten günahtır. Dolayısıyla yılbaşı kutlamalarından uzak durun” biçiminde ifadelere yer verdiler. Anlaşılan Diyanetin bu konuda kafası oldukça karışık. Ama asıl mesele çelişkili konuşarak Müslümanların kafalarını karıştırmaktır.
30 Aralık 2005 tarihinde Bahçeköy Merkez Cami’inde, Cuma namazı çıkışında Müslüman bir kardeşimiz ‘Yılbaşı günü eğlence düzenleme, değişik yemekler ve kutlama yapmanın günah olduğu’ ifadelerinin yer aldığı belirtilen ‘Yılbaşı ve Müslümanlar’ başlıklı bildiri dağıtması sonucunda ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek’ suçundan tutuklandı. (Haber/vakit)
Diyanet her ne kadar bir caiz bir caiz değildir dese de hüküm ortadadır. Bu kafirlerin akidelerinden/kültürlerinden çıkmıştır ve kafirlerin kültüründen, hadaratından çıkan ne olursa olsun onu almak caiz değildir. Onu benimseyen küfre girmiş olur.
Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Rabbinizden size indirilene uyun. Ondan başka bir takım velilere uymayın. Siz pek az düşünüyorsunuz.” (Araf 3)
‘‘Artık Benden size hidayet geldiğinde, her kim Taha benim hidayetime tâbi olursa, o asla sapıtmaz ve bedbaht olmaz. Her kim de beni zikretmekten (anmaktan) yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacaktır.” (Taha 123-124)
“ALLAH’ın haram kıldığını helal kılıyorlar, onların kötü amelleri kendilerine süslü ve güzel gösteriliyor.” (Tevbe 37)
Müslümanlar ne yazık ki, İslam’ı gereği gibi bilmemeleri sonucunda batıya özenti duymaktalar. Onlar gibi giyinip, onların sergiledikleri fiilleri uygulayıp onların kültürlerini, adetlerini taklit etmekteler. Bu durumu Rasulullah 1429 sene öncesinden bizlere anlatmıştır.
“Şüphesiz siz, sizden öncekilerin sünnetlerini (yaşam modellerini) karışı karışına takip edeceksiniz. Hatta onlar bir kertenkele kovuğuna girseler de siz yine onları takip edeceksiniz.” Denildi ki: “Ey ALLAH’ın Rasulü ! Yahudi ve Hıristiyanları mı kastediyorsunuz?” O’ da şöyle buyurdu: “Başka kim olabilir.”
Başka bir hadiste: “Onlardan biri hanımıyla yolda cinsî yakınlıkta bulunsa, siz de aynısını yapacaksınız!” (Câmiu’s-Sağîr, 2, 122)
Müslümanların bu günkü halini şair ne güzel dile getirmiş:
Bir elde kadeh! Bir elde Kur’an!
Ne helâldır işimiz, ne de haram!
Şu yarım yamalak dünyada,
Ne tam kâfiriz, ne de tam bir Müslüman!
Müslümana:
“Sen Hıristiyan mısın?” diye sorsan darılır.
Amma yılbaşında hindi, kaz; yemesine bayılır…
Çam deviren hindici, nasıl mümin sayılır…
Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz:
“Batı, Batı” diyerek, eyvah! Hep batıyoruz!
Yaklaşınca her sene, öz yurdumda yılbaşı:
Yapılır milletime Frenkçe türlü aşı!..
Buna, ağlar ağacı; hem toprağı, hem taşı:
Müslümanız (!) onlarla, Noel de yapıyoruz.
“Batı, Batı!” diyerek, eyvah! Hep batıyoruz!..
Ey Müslümanlar uyanalım!
25 Aralıktan başlayan 31 Aralığı 1 Ocağa bağlayan geceye kadar yapılan bütün kutlamalar kafirlerin bayramıdır. Bizim bayramımız değildir. Buna rağmen halen kutlayacak mısınız??
Müslümanların Yevm-ul Fitr (Ramazan Bayramı) ve Yevm-ul Edha (Kurban Bayramı) olmak üzere sadece iki bayramı vardır. ALLAH’ın izni ve yardımıyla İslam Devleti kurulduğunda bu en büyük bayramımız olacaktır. Çünkü Devletimizin kurulmasıyla bütün bu cahillikler, bidatler, rezillik ve zillet son bulacaktır. Düşünün ki, bizler kendi bayramlarımızı unutup/bırakıp kafirlerin bayramını kutlayacak kadar acı bir duruma düşmüşüz. Bu durumdan hiç mi içimiz sızlamıyor? Bir gecelik zevk uğruna, Rabbimize vereceğimiz hesabı hiç mi düşünmüyoruz? Bu kadar battık mı?
Bugün bu rezilliklerin ve sapıklıkların yaşanmasının tek sebebi şuan hakim olan sistemden başkası değildir. İnsani vahşileştiren, hayvanların seviyesine düşüren bu kokuşmuş sistemin verdiği eğitimdir. Bu sistemden kurtulmanın yolu da bizim uyanmamız ve İslam’ın/Şeriat’ın gereklerine bağlanmada acele etmemizdir. O halde halen ne diye duruyoruz Ey Müslümanlar?!
Bacınız Sümeyye AVCI