1. İNANDIRMANIN ALLAH’A AİT OLDUĞUNU BİLMEK
Tebliğ yapan mümin, karşısındakinin hidayete gelmesinin, iman etmesinin veya etmemesinin kendisinden kaynaklanmadığını ve bunun ALLAH’a ait bir iş olduğunu hiçbir zaman unutmamalıdır. ALLAH peygamber efendimize de “gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin, ancak ALLAH, dilediğini hidayete erdirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir” (Kasas Suresi, 56) ayetiyle bunu hatırlatmıştır. Mümin tebliğ için kendisini yetiştirir, birçok konuda uzmanlaşır ve ALLAH’ın dinini tebliğ eder; bu onun ibadetidir. Ama insanların iman etmesi, hidayete ulaşması, kalpleri elinde bulunduran ALLAH’ın dilemesi ile olur. Müminin tebliğde bunun her zaman şuurunda olması samimiyetinin daha iyi hissedilmesine sebep olabilir. Bu ayrıca daha rahat ve candan bir üslup geliştirmesine, daha etkili olmasına yardımcı olacaktır.
2. SAMİMİ VE İÇTEN OLMAK
ALLAH müminleri samimiyetlerine göre değerlendirir. Bu nedenle de Kuran’da en çok üzerinde durulan konuların biri budur. ALLAH’a karşı tam ihlaslı olmak, mümini ALLAH’a yaklaştıran, kendisini geliştiren ve başarı kazanmasına vesile olan önemli bir vasıftır. Hidayeti ALLAH’ın vereceğini bilerek, dinin menfaatini gözeten bir tavır ve samimi, içten bir ruh hali ile tebliğin yapılması gerekir. Konuşurken de aynı şekilde içten, samimi bir üslup kullanmak tebliğ için önemli bir şarttır.
3. SABIRLI OLMAK
İnsanın imanının sağlamlığını gösteren en önemli özelliklerden biri sabırdır. Mümin, her türlü engele, her türlü kötü şarta rağmen ölene kadar ALLAH’ın rızası için çalışır durur. Sabır budur ve ölüme kadar sürer. Kuran da pek çok ayette sabrın önemi üzerinde durulur. Bir ayette şöyle denir: “Öyleyse sen sabret; şüphesiz ALLAH’ın va’di haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler.” (Rum Suresi, 60)
Sabrın en çok gösterileceği alanlardan biri de, tebliğdir. Mümin, karşısındaki kişide iman ışığını gördüğü sürece, ona karşı anlayışlı olmalı, ona bu tavırlarını düzeltmesi için zaman tanımalıdır. Dini tanımayan insanların yanlış hareket ve düşüncelerini, boş konuşmalarını ve mümin kişinin ona sunduğu güzelikler karşısındaki anlayışsızlıklarını sabır ve hoşgörü ile karşılamak durumundadır. Üstelik mümin bunu büyük bir zevkle yapar. Çünkü tek bir kişinin dahi islama karşı kalbinin yumuşamasına vesile olmak çok büyük bir iştir.
Mümin kişi yaptığı tebliğ yüzünden başka kişilerden ya da tüm bir kavimden tepki görebilir. Ama durmamalıdır, her türlü zorluğa, sonuçsuzluğa rağmen tebliği sürdürmelidir.
Yeryüzünde 950 yıl yaşayan (Ankebut Suresi, 14) ve bu zamanın önemli bölümünü kavmine tebliğ yapmakla geçiren Hz. Nuh, tebliğde sabrın en çarpıcı örneğidir. Hz. Nuh’un kavmine yaptığı tebliği anlatan sözleri Kuran’da şöyle geçer:
Dedi ki: “Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edipdurdum.”
“Fakat davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı.”
“Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler.’
“Sonra onları açıktan açığa davet ettim.”
“Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim.”
“Bundan böyle” dedim. “Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır. (Nuh Suresi, 5-10)
4. HİKMETLİ KONUŞMAK
Konuşmada hikmet, yani özlü, isabetli, ihtiyaca yönelik, ikna ve tatmin edici, etkileyici bir biçimde konuşmak, büyük bir sanattır. ALLAH, Kuran’da sevdiği kullarına özel bir hikmet verdiğini bildirir. Örneğin Hz. Davud için “onun mülkünü güçlendirmiştik, ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik” (Sad Suresi, 20) denir. Bir diğer ayette ise hikmeti şöyle açıklar:
“Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.” (Bakara Suresi, 269)
Tebliğ yapan müminin hikmetli konuşması ise çok önemlidir. Nitekim ayette “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır…” (Nahl Suresi, 125) emri verilir. Dolayısıyla mümin, hikmetli konuşabilmek için ALLAH’a dua etmeli, fiili dua olarak da mümkün olduğunca bu konu üzerinde düşünüp kendini ölçmelidir. Hikmetli bir tebliğin nasıl olması gerektiği ise ana hatlarıyla bellidir: Karşısındakinin ihtiyaçlarını tespit ettikten sonra, bunlara en güzel ve en etkileyici şekilde cevap vermesi gerekir. ALLAH’ın dinini anlatırken müminin gösterişli ve ağdalı üsluptan kaçınması gerekir. Bilgi göstermeye yönelik yapay bir çabaya girmeden, kişinin tam ihtiyaçlarına yönelik ve onun kalbini rahatlatacak, tatmin edici, netice verici, açık ve net bir üslupla, kısacası hikmetli bir biçimde konuşmak, tebliğ yapan müminin sahip olması gereken çok önemli bir özelliktir.
Hikmet, müminin Kuran ayetlerine olan hakimiyetiyle de doğru orantılıdır. ALLAH’ın ayette bildirdiği “onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım” (Furkan Suresi, 33) hükmüne göre, inkarcıların öne sürdüğü her türlü çarpık mantığın cevabı, Kuran’da vardır. Mümin, Kuran’ı çok iyi bilir ve özümser ve karşılaştığı her olayı Kuran süzgecinden geçirerek yorumlarsa, karşı tarafın soru ve çarpık mantıklarına karşı en isabetli ve en hikmetli cevabı verebilir.
5. GÜÇLÜ, ASİL VE TEVAZULU BİR KARAKTER
Mümin, ALLAH’ın kendi ruhundan üflediği, kendisinden hoşnut olduğu ve yaratılmış tüm canlılara üstün kıldığı bir varlıktır. İnkarcılara karşı ise, onların fiziksel ve maddi güçleri ne kadar çok gibi de gözükse de, “gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz” (Ali İmran Suresi, 139) hükmünün sırrıyla kahhar bir üstünlüğe sahiptir. Bu üstünlük sürekli hissedilirse tavırlara da yansır ve kendisine tebliğ yapılan kişi de doğal olarak bu güçten etkilenir.
Sadece ALLAH’a kulluk eden mümin, aynı zamanda Kuran’dan edindiği üstün bir karaktere ve peygamber ahlakına benzer bir ahlaka sahiptir. Hiçbir zaafı yoktur ve hedefi sadece ALLAH’ın rızasını kazanmaktır. İmanın ona verdiği olgunluk ve sahip olduğu büyük hedefler sayesinde hep büyük düşünür, küçük ve basit hareketlere tenezzül etmez, bu yüzden asil olur. Tebliğ yapan müminin bu asilliği sergilemesi, bununla birlikte kalender, cana yakın tavırları dini tanıyacak kişiyi olumlu yönde etkileyecektir.
alıntı