Utanmak, hayalı olmak bir insanı insan yapan temel değerlerdendir. Utanmayan, haya perdesini sıyırıp atan insanlıktan da çıkar. Sevgili peygamberimiz (asm) pek çok hadis-i şeriflerde bu husus üzerinde durmuştur. İki hadis-i şerife bakalım:
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilir:
“Peygamberimiz (asm) bir adama bir diğerini utangaçlığından dolayı ayıplarken rastladı. Adam anlatıyordu:
“‘Bu utangaçlığın sana çok zararı olur.’
“Bunun üzerine Resulullah (asm), ‘Bırak onu. Muhakkak, haya imandandır.'” (Müslim, İman; 59; Neseî, lman:27)
Ebû Mes’ud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resulullah (asm) şöyle buyurmuştur:
“Geçmiş peygamberlerden bize ulaşan söz de şudur:
“Utanmadıktan sonra, istediğini yap.” (Buharı, Enbiya: 54; Ebû Dâvud, Edeb: 6)
Haya, yani utanma duygusunu yitiren insan, artık insanî değerlerini yitirir ve ondan her türlü kötü davranış beklenir.
Dinimiz, hayalı olmaya büyük ehemmiyet vermiştir. Rabbimiz Kur’an-ı Azimüşşan’da, Müslüman hanımların hangi erkeklerle görüşebileceklerini belirtmiştir. Müslüman hanımların ve erkeklerin nâmahremlerle görüşmesi caiz değildir. Hakeza, nâmahrem erkeklerin ve kadınların yekdiğerine gayr-i ihtiyari bakışın dışındaki ikinci bakışları da caiz değildir. Bakıştaki bu kontrollülük hep haya perdesini muhafaza içindir.
Eskiden büyükler çocukların yanında evlilik laflarını etmezlerdi. Zira çocukların yanında evlilik bahsinin edilmesi ve onlara, “Sana falanca kızı alacağız.” Yahut, “Seni falanca oğlana vereceğiz” gibi laflar edilmesi onların zihninde derin iz yapmakta, onların zihnini bulandırmakta, daha o yaşlarda kafasında ciddi konular yer etmemeye başlamaktadır. Bu bakımdan çocukların yanında çok dikkatli konuşulmalıdır. Gençler evlilik çağına geldiklerinde, bizim o güzel örfümüze uygun arayışlarda bulunulur, teşebbüse geçilir, hayırlı kısmet için dualar edilir, mahremiyet perdesi yırtılmadan mes’ud yuvanın temelleri atılır.
Günümüzde, medya, çarşı, pazar, sokak, sanki sözleşmişçesine haya perdesini paramparça etmeye çalışmaktadır. Binaların cephelerini afedersiniz, ………… Gazeteler ve TVler mahremiyet tanımamakta, bir hanımın sadece ve sadece kocasının görebileceği vücudu sanki pazarda et satılırcasına teşhir edilmekte, kadınlara ait en mahrem hususlar reklam vasıtasıyla ortalığa saçılmakta, meşru münasebetler, evlilik hayatının dejenere edilmeden ve mahremiyete dikkat edilerek devam ettirilmesi âdeta ayıp karşılanmaktadır.
Burada insanı dehşete düşüren bir husus da şudur; iffetli ve hayalı yaşamak isteyenlerin hakkına alenen tecavüz edilmekte ve onların hayalı kalmasına neredeyse imkan bırakılmamakta, hayalı yaşama hakları gasp edilmektedir. Yani Nasreddin Hoca’nın “taşlar bağlı, itler serbest” fıkrası bu konuda da geçerli olmaktadır, iyi de “hayalı yaşamak isteyenlerin hakkını” kim koruyacak?
Kaynak: Kadınların Siperi ve Kal’ası Tesettür
Burhan Bozgeyik