Bugün tüm dünyada İslâm’a ve Müslümanlara karşı girişilen savaş her alanda kendini gösteriyor. İslami uyanışın önüne sed çekmeye çalışan emperyal küfür güçleri ve onların işbirlikçileri olan taşeron yönetimler, muhalif, yasakçı uygulamalarıyla ve merkezine de kadını oturtarak gerçekleştirmeye çalıştığı projeleriyle İslâm’ı tahrif etme, müslümanları da sahih İslam anlayışından uzak tutma, gayret ve çabası içerisindedirler.
Ehilleştirilemiyen (ılımlılaştırılamayan, başeğdirilemiyen) İslam’ı bitirmenin yegane yolunun ‘yıkamıyorsan, saptır’ anlayışında gören ve bu şekilde ılımlı Müslüman tipini ve profilini ortaya çıkarmaya çalışan bu güçler kendi kirli emel ve politikalarını özellikle kadını kullanarak uygulamaya koymuş durumdalar. Öyle ki sanki kadın meselesi içerisinde en önemli olanı ‘kadın imam’ sorunuymuş gibi ne ABD’nin işgal ettiği topraklarda Müslüman kadına yönelik şiddet ve ne de küresel bir boyuta taşınan başörtüsü yasağı öncelik oluşturamamış, Amine Vedud adındaki çağdaş siyahi bir kölenin! (efendilerinin kimler olduğu gayet iyi biliniyor) kıldırdığı Cuma namazı bu önceliği oluşturmaya hak kazanmıştır.
Müslümanların gündemlerini bu şeylerle meşgul ederek onlarda bir zihin işgali oluşturma politikası geçmişte olduğu gibi bugünde süregelen küfrün alışılagelmiş bir politikasıdır. Küfür güçleri bu şekilde -dün olduğu gibi bugün de- hedef saptırma ve gündem değiştirme taktiğine başvurmuşlardır. Küfür cephesinde değişen yeni bir şey yok.
Bugün Firavun gibi ‘Sizin en büyük (yüce) Rabbiniz Benim’ (Naziat; 24) diyecek şekilde dünya efendiliğine ve patronluğuna oynayan ABD, işgal ettiği İslam topraklarında bir yandan Müslüman kadınları işkence hanelerde toplatıp aklın ve hayalin almayacağı işkencenin türlüsünden geçiriyor, diğer yandan ülkesinde Müslüman erkek ve kadınların “kadın imam” eşliğinde hem de bir kilise de cuma namazı kılmasını gündem yapıyor. Tabi bunu da caminin kadına tahammülsüzlüğü!, kilisenin ise hoşgörüsü! kisvesi altında yapıyor.
Bu Amerikan’ın İslam’a ve Müslümanlara karşı oynadığı yeni bir komplo ve yarattığı yeni bir fitnedir. Şimdi de bir mizansen yada bir provokasyon olduğu aşikar olan bu olayla “İslâm dininde kadın ayırımı yapıldığı vehmini uyandırmayı amaçlıyor. Yine bununla hedefte olduğu artık herkes tarafından bilinen diğer İslam ülkelerini vurmak için yeni senaryolar geliştirip zaman kazanıyor.” Bu ise bir taşla bir çok kuş avına çıkmak demek…
Yoksa Afrika asıllı olduğu belirtilen Amine Vedud adındaki kadın imam ile onun müezzini olan Feminist gazeteci olarak bilinen Asra Numani adındaki köleler, efendileri olan Protestan-Evangelist hiçbir din mensubuna danışmadan ve Amerika’dan yardım almadan, kadın-erkek eşitliğine da- yalı Amerika hayat stilini İslâm’la bütünleştirmeye çalışmaları, bunu da İslâm’da devrim(!) yapmak gayesi ile ve hem de kendi başlarına(!) böyle bir yola koyularak bu tarihi olayı(!) gerçekleştirmeleri onların hiçbir zaman cüret edemeyecekleri ve akledemeyicekleri bir durumdur.
Öncesinde şunu sormak lazım. Neden vaaz vermesi için kürsüye kadın rahip çıkarılmıyor? Kadın niçin Papa seçilemi- yor? Yine niçin Yahudilerde kadın haham yok? Elbetteki bu sorular artırılabilinir…
Bu olayın asıl üzücü tarafı; ‘aç kuşlar gibi avcının yemine kanan’ basiretsiz ilim adamlarının ABD’nin bu yeni oyununa kanarak bu olayı gündemlerine taşımaları ve işin fıkhi boyutunu tartışmaya açmalarıdır. Oysa bu konuyu tartışmaya açmak ABD’nin ekmeğine yağla birlikte bal sürmektir.
Biz Müslümanlar; İslamı yozlaştırmak için çalışan bu Evangelist-Protestan komite ve onlarla işbirliği halinde olan tüm bidatçi gruplara karşı, onların tuzaklarını anlama ve şerlerinden emin olma ve toplumun İslâmî bilincini arttırarak, toplumun bu gibi sinsi oyunlara düşmemesini sağlamak zorundayız. Aksi bir durum, varolan duruma seyirci kalarak bidatçilere saygı duyma anlamına geleceği için bu bizleri; “Bir bidatçiye saygı gösteren İslam’ın yıkılmasına yardımcı olmuştur” hadisinin bir numa- ralı zanlısı yapar.
Kendini Müslüman(!) olarak tanıtan “münafıklar” fikir babalarıyla birlikte İslam’ı yozlaştıracaklarını ve bu sayede bu dinden kurtulup yeryüzünde uzun bir süre daha egemen kalacaklarını ve bu şekilde dünyayı Karun gibi sömüreceklerini zannediyorlar. Oysa kıyamete kadar dimdik ayakta kalacak olan bu din, üzerinden on beş asır geçse dahi yeniden canlanma ve iktidarı ele geçirme dinamiklerini elinde bulunduran bir dindir. Ve yine ABD’nin dünya patronluğunu bitirecek ve dünya liderliğine mazlum ve musta’zaf halkları getirecek olan yegane din, bu dindir. ‘Biz ise yeryüzünde musta’zaflara lütfetmek ve onları önderler varisler kılmak istiyoruz.’ (Kasas; 5) Buna ne ABD’nin ve ne de başka bir gücün gücü ve imkanları yetmeyecektir.
Küfrün bu kirli oyununu bozacak olan yegane güç ise; Müslüman kadının kimliğini yozlaştırarak İslamî tahrif ve müslümanları imha etmeye yönelik tüm gayret ve çabaların karşısında, şahsiyetine ve inancına yönelik taarruzları dik duruşu ile bertaraf edecek, birbirlerinin velisi ilan edilmiş olan Müslüman erkekler ve kadınlardır. “Mü’min erkekler de, mü’min kadınlar da birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır. İyiliği emrederler, kötülükten vaz geçirmeye çalışırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, ALLAH’a ve Resûlü’ne itâat ederler. İşte bunları, ALLAH rahmetiyle bağışlayacaktır. Gerçekten ALLAH, Azîz’dir, Hakîm’dir.”
ALINTI