Felsefesi Eski Yunanlara dayanan “demokrasi”, ve felsefesi Karl Marks’a dayanan “sosyalizm”. Bu iki beşeri kaynaklı sistem, özellikle ortaçağdan sonra beşeri ideolojilere önem verilmesiyle birlikte birbiriyle rekabet içerisinde gelişen akımlar olmuşlardır. Dünya harpleri sonrası dönemde de bu iki sistemin ciddi rekabet ettiği görülmektedir. Yine aynı dönem içerisinde de tüm dünyada, esasını bu sistemlerin oluşturduğu sağ ve sol akımlar meydana çıkmıştır.
“Demokrasi” ve “liberalizm” akımlarının toplandığı sağcılığın karşısında “sosyalizm” ve “komünizm” akımlarının toplandığı solculuk yer almıştır. Böylece her ülkede demokrasi ve liberalizm yanlıları sağı, sosyalizm yanlıları ise solu oluşturmuştur.
Kur’an-ı Azimüşşan’da sağcılar ve solcular vardır. Cenab-ı ALLAH kıyamet günü defterleri sağ ellerinden verilen mü’minleri “sağcılar” olarak, kıyamet günü defterleri sol ellerinden verilen kafirleri ise “solcular” olarak beyan buyurmuştur. Görüldüğü gibi Kur’an’ın sağ ve sol tabirlerinin, asrın sağ-sol tabiriyle uzaktan yakından alakası yoktur. Bu asrın sağ-sol akımları tamamen beşeri fikirle beslendiği için, Kur’an’ın nazarında bu asrın sağı da soldur, solu da soldur. Bugün üzülerek görüyoruz ki, kelime itibariyle İslamiyette de mevcut olan fakat mana itibariyle çok farklı olan düşünceler İslam’dan imiş gibi servis ediliyor. Mesela asılları İslam’da olan ve tamamen farklı bir mana arzeden demokrasideki insan hakları, hürriyet, eşitlik, seçim gibi kavramlar; isimlerinin aynı olması fırsat bilinerek İslam’a mal ediliyor. Dolayısıyla İslam’ın bugün demokrasiyle aynı manayı ifade ettiği sonucu çıkarılıyor. Yani, örneğin hulefa-i raşidinin seçimle işbaşına geldiğini söyleyerek bugünkü seçim sisteminin İslam kaynaklı olduğu ifade ediliyor. Bunun adı kısaca “kavram kargaşası”dır. Evet, İslam’da da seçim vardır; ancak “meşveret-i şer’i” denilen bu sistemin bugünkü seçim sistemi ile uzaktan yakından alakası yoktur. “Meşveret-i Şer’i”, ulemanın seçme hakkına sahip olduğu, aday olanın reis olamayacağı bir seçim şeklidir. “Hürriyet” kavramını da aynı şekilde ele alabiliriz. Buna göre bugünkü tabiriyle “hürriyet”, kanunların çizdiği sınırlar içerisinde insanın dilediğince hareket etmesi iken; İslam’da “hürriyet”, dinin koyduğu sınırlar içerisinde hareket edip ALLAH’a layıkıyla kul olmaktır. Yine “demokrasi” açık ve net bir şekilde idare gücünü ve egemenliği halkın kendisine verirken, Kur’an-ı Azimüşşan egemenliği ALLAH-u Teala’ya vermiştir.
Yukarıdaki cümlelerden bugünkü gerek “sağ” ve gerekse “sol” un İslam’la uzaktan yakından alakası olmadığı açıkça anlaşıldı. “Demokrasi”nin de “komünizm” ve “sosyalizm” gibi beşeri bir sistem olduğu ortaya çıktı. Bu noktada şu soru akla gelebilir: Bu fikir ve akımlardan birine destek vermek suretiyle doğrudan ya da dolaylı olarak İslam’a hizmet edebilir miyiz? Bu soruya Üstad Bediüzzaman Hz.lerinin şu cümleleriyle cevap verebiliriz:
“Gayr-i meşrû tarîk ile bir maksada giden zât, galiben maksudunun zıddıyla görür mücâzât.” (Lemeat)
İslami olmayan, ALLAH-u Teala’nın razı olmadığı bir yolla ALLAH’ın rızasını kazanmaya çalışmak en hafif ifadesiyle hamakattir. O zaman Biz Kur’an’a ve sünnete tabi olan Müslümanlar olarak, ne “sağ” ve ne “sol” fikirlerine en ufak bir meyil dahi etmemeli, ikisine de aynı derecede uzak kalmalıyız. Birisi ne kadar kötü ve zararlıysa, öteki de en az onun kadar kötü ve zararlıdır unutmayalım. Bu meselenin ne kadar önemli olduğunu şuradan da anlayabiliriz: Üstad Hz.leri Risale-i Nur külliyatının mühim bir parçası olan Uhuvvet Risalesi namıyla bilinen 21. Mektubu, Türkiye’de çok partili hayata geçilmesi ile birlikte “sağ” ve “sol” partilerin ortaya çıkması mukabilinde yazmıştır.
Aynı şekilde bugün gündemi en çok meşgul eden siyasi iktidar – kenekon karşıtlığına da yukarıdaki izahlar çerçevesinde bakmamız icab etmektedir. Biz Müslümanların, iki taraftan birine taraftar olmamız, zalimlerin oynadığı santraç oyununun zulümden ibaret olan taşları altında ezilmekten başka bir menfaat sağlamadığı gibi, meylettiğimiz tarafın zulüm ve günahlarının azabını da “zulme taraftar olmak zulümdür” kaidesince sırtımıza yükler. (ALLAH muhafaza) Şu emr-i ilahi asrımıza ve günümüze ne güzel bakıyor:
“Zalimlere en ufak bir meyil dahi etmeyin, yoksa ateş size dokunur…” (Hud Suresi 113. Ayet-i Kerime)
Muhammed Beşir