Mü’min kardeşlerinden hiçbirisini hareket ve sözle incitmemektir. Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Müslüman, (diğer) müslümanların elinden ve dilinden selâmet bulduğu kimsedir. Mü’min de, (diğer) mü’minlerin canlarına ve mallarına karşı emin oldukları kimsedir.” (Müslim)
Bütün mü’minlere karşı alçak gönüllü davranmak ve büyüklenmemektir.
İnsanların birbirleri aleyhindeki konuşmalarına kulak asmamak, birisinden duyduğunu diğerine iletmemek, yani koğuculuk yapmamaktır.
Bir mü’minin, bir mü’min kardeşine üç günden fazla dargın kalmamasıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem) bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurmuştur: “Bir mü’min için, mü’min kardeşine üç günden fazla darılması helal değildir. Öyle ki, karşı-laştıklarında birisi (yüzünü) şu tarafa, diğeri öbür tarafa çevirir. Dargınların en hayırlısı, ilk önce selam verendir.” (Buhari)
Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur: “Pazartesi ve Perşembe günleri cennet kapıları açılır ve ALLAH’a şirk koşmayan bütün kullar affedilir. Ancak kendisi ile, (mü’min) kardeşi arasında buğz ve düşmanlık bulunan kimse affedilmez. Ve meleklere; “Bu iki kişi barışıncaya kadar bırakın” diye emir verilir.” (Müslim)
Mü’minlerin birbirleri ile küs durmaları çok çirkindir. Mü’minlerle dargın olup alakayı kesmeyi, Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem) yasaklamıştır. Çünkü dargınlık ve ayrılıkta, manevi olarak bir ölümdür. Onun için Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak şeytan Arap yarımadasında müslümanların kendisine ibadet etmelerinden ümidini kesmiştir. Ama onların aralarında sürtüşme çıkarmaya çalışacaktır.” (Müslim)
“(Mü’min) Kardeşiyle bir sene dargın duran kimse, sanki (onun) kanını dökmüş gibidir.” (Ebu Davud)
Bu hadis-i şerifler, ahiretinin üzerinde meraklı olan kimseler için yeterlidir. Bütün bunlara rağmen, mü’min kardeşleri ile dargın olan kimse, oturup kusuru kendisinde aramalıdır.
Elden geldiğince iki kişinin arasını düzeltmeye çalışmak lazımdır. Bu ALLAH-u Zülcelal’in Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem)’in çok sevdiği ve emrettiği bir haslettir. Nitekim ALLAH-u Zülcelal bir ayet-i kerimede; “ALLAH’tan korkun ve aranızı düzeltin.” (Enfal; 1) Diğer bir ayet-i kerimede; “Mü’minler ancak kardeştir. O halde iki kardeşinizin arasını barıştırın.” (Hucurat; 10)
Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Sadakanın efdali, iki kişinin arasını düzeltmektir.” (Taberani) Diğer bir hadis-i şerifte; “İnsanların arasını düzeltmek için iyi haber götüren veya hayır söz söyleyen kişi yalancı değildir.” (Ebu Davud) Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur: “Her yalan yazılmıştır. Yalnız kişinin harpde söylediği yalanlar yazılmaz. Çünkü harp hilelidir. Veya iki kişinin arasını düzeltmek için söylediği yalanlar veya hanımını memnun etmek için söylediği yalanlar yazılmaz.” (Müslim)
Mü’min kardeşlerinin kusur ve ayıplarını örtmektir. Rivayet edilmiştir ki: “Hz. Ömer (RadıyALLAHu Anh) halifeliği zamanında geceleri dolaşırdı. Bir gece bir evin yanından geçerken içeriden şarkı söyleyen bir erkek sesi duydu. Hemen duvardan atlayarak içeri girdi ve adamın yanında bir kadın ve şarap olduğunu gördü. Adama dedi ki; “Ey ALLAH’ın düşmanı! ALLAH’ın senin bu isyanını gizleyeceğini mi sandın?” Adam dedi ki; “Ya Emirü’l-Mü’minin, acele etme! Ben ALLAH’a karşı bir suç işledimse, sen üç suç işledin. ALLAH-u Zülcelal: “Birbirinizin kusurunu araştırmayın.” (Hucurat; 12) buyurduğu halde, sen casusluk yaparak, benim kusurumu araştırıyorsun. İkincisi, ALLAH-u Zülcelal; “İyilik, evlere arka taraflarından girmek değildir.” (Bakara; 189) buyurduğu halde, sen duvardan atlayıp evime girdin.
Üçüncüsü; ALLAH-u Zülcelal: “Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, izin alıp ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır.” (Nur; 27) buyurduğu halde, sen benim evime izin almadan ve selâm vermeden girdin.” Bunun üzerine Hz. Ömer (RadıyALLAHu Anh): “Eğer seni affedersem, bu günahı bırakır mısın?” diye sordu. Adam da; “Eğer beni bağışlarsan, yemin ederim ki, bir daha böyle işlere dönmem.” dedi. Hz. Ömer (RadıyALLAHu Anh)’de adamı affetti.
Ancak günümüzde bazı kimseler, günah işliyorlar. Sonrada bu günahlarını hem de gülerek başka insanlara anlatıyorlar. Bizden önceki mü’minler, yaptıkları ibadetleri dahi kusur olarak görüp ALLAH-u Zülcelal’e karşı ağlıyorlardı. Biz ise -neuzübillah- ağlamak bir yana, günahlarımızı gülerek anlatıyoruz. Bu, çok yanlış bir davranıştır. Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem) bir hadis-i şerifte; “Ümmetimin tamamı affolmuştur. Yalnız aşikâre günah işleyenler hariç. Gizlice günah işleyip sonra da onu (başkalarına) anlatan kimse de, aşikâre olarak günah işlemiş gibidir.” (Buhari)
İnsanların kalblerini kötü zandan ve dillerini gıybetten korumak için oturulması ve gidilmesi iyi olmayan yerlerden uzak durmak. Çünkü bir kimse böyle kötü yerlere gittiği zaman, diğer insanlar onun hakkında kötü bir zanna kapılarak gıybet edebilir ve böylelikle günaha girerler. O zaman böyle bir şeye sebep olduğu için o kimse de bu günaha ortak olmuş olur. Onun için Hz. Ömer (RadıyALLAHu Anh), demiştir ki; “Kötü yerlere giden kimse, kendisi hakkında kötü düşünenleri kınamasın.”
Buna bakarak, insan başkalarını kötü düşünmeye sevketmemek için bu gibi kötü yerlerden uzak durmalıdır. Bir kimse, mü’min kardeşleri ile karşılaştığı zaman, konuşmadan selâm vermeli ve selâm esnasında musafaha yapmalıdır. ALLAH-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Bir selâm ile selamlandığınız zaman, siz ondan daha güzeli ile selâmı alın. Veya onu aynısı ile karşılayın.” (Nisa; 86)
Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem) de; “Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir amel söyleyeyim mi” diye sormuş? Ashab; “Evet, Yâ ResulALLAH!” deyince Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Aranızda selamı yaygınlaştırın.” (Buhari, Müslim)
Musafaha da selamı tamamlayan bir harekettir. Onun için Hasan-ı Basri (Rahmetullahi Aleyh): “Musafaha, sevgiyi artırır.” demiştir. Bunun yanında ALLAH rızasını kazanmak için hürmet ve saygı göstermek ve duaları ile bereketlenmek amacıyla âlimlerin ve ALLAH dostlarının girdikleri meclislerde ayağa kalkmanın hiçbir sakıncası yoktur. Aksine bu davranış, çok faziletlidir.
Gücü yettiğince mü’min kardeşinin ırzını, canını ve malını başkalarının zararlarına karşı korumak bu uğurda gerekirse mücadele etmek ve mü’min kardeşine yardımcı olmaktır. Bir kimse, kötü bir kimse ile mecburi olarak biraraya geldiği zaman, onun kötülüğünden muhafaza olmak için ona karşı iyi davranmalıdır.
Nitekim ALLAH-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Sen kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Ve de ki: Ya Rabbi! Şeytanların dürtüklemelerinden sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” (Mü’minun; 96-98) Denilmiştir ki: “Mü’mine karşı samimi ol. Kötü kimselere karşı da iyi davran. Çünkü kötü ahlaklı kişi, dış görünüşten hoşlanır.”
Hz. Aişe (RadıyALLAHu Anha)’den şöyle rivayet edilmiştir; “Bir adam Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem)’in huzuruna girmek için izin istedi. Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem) buyurdu ki: “Müsâde edin gelsin. O, kabilesinin en kötü adamıdır.” Adam içeri girince, ona karşı öyle yumuşak konuştu ki, adamın Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem)’in yanında çok kıymetli olduğunu zannettim. Adam gidince: “Ya ResulALLAH! Adam yanına girmeden, onun çok kötü olduğunu söyledin. Ama yanına girince de çok yumuşak davrandın.” dedim. Buyurdu ki: “Ya Aişe! Kıyamet gününde ALLAH katında insanların en şerlisi, kötülüğünden korkularak insanların kendisine ilişmediği kimsedir.” (Buhari)
Onun için yine denilmiştir ki; “Daima birlikte kalmak zorunda olduğu bir kimse ile, iyi geçinmeyen akıllı sayılmaz.” Buna bakarak birlikte olduğumuz insanlar kötü ahlaklı dahi olsalar, onların kötülüğünden muhafaza olmak için iyilikle muamelede bulunmamız lazımdır. Belki, böylelikle bizim sürekli olarak iyi muamele etmemizden etkilenip, o da kötü ahlakını terkeder.
Bir kimse, mü’min kardeşlerinin kalplerini ferahlatmak için daima onlara öğüt vermeli ve nasihatte bulunmalıdır. Çünkü ALLAH-u Zülcelal bir Ayet-i Kerimede şöyle buyurmuştur: “(İnsanları) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et.” (Nahl; 125) Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem)’de bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Din nasihattir.” (Müslim)
Şakik bin Seleme (Rahmetullahi Aleyh) demiştir ki: “İbn-i Mesud (RadıyALLAHu Anh) her Perşembe günü bize vaaz veriyordu. Bir adam ona dedi ki: “Bize hergün vaaz etmeni istiyoruz.” İbni Mesud (RadıyALLAHu Anh) şöyle cevap verdi: “Size hergün vaaz ederim ama sizi usandırmaktan korkuyorum. Ben, Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem)’in bize usanç gelir endişesi ile ara ara vaaz ettiği gibi, size ara ara vaaz ediyorum.” Mü’min olan kimse, oturduğu her yerde bülbül gibi ALLAH-u Zülcelal’den, Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem)’den ve evliyalardan bahsetmelidir. Çünkü o zaman, üzerlerine ALLAH’ın rahmeti ve feyzi gelir ve kalpleri huzur bulur.
Bir kimse, mü’min kardeşleri hasta olduğu zaman onları ziyaret etmelidir. Hastaları ziyaret etmek, Peygamber Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi Ve Sellem)’in sünnetidir. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Mü’min, mü’min kardeşini hasta iken ziyaret ettiği zaman, ALLAH-u Zülcelal şöyle buyurur: İyi yaptın. Sana müjdeler olsun. Cennette bir konak kazandın.” (İbn Mace, Tirmizi)
Muhammed Konyevi (K.S)