Geçtiğimiz ay içerisinde Fahr-i Kainat Efendimiz’in dünyaya teşrifleri olan Mevlid Kandili’ni ihya etmiştik. Geçtiğimiz günler içerisinde de Kutlu Doğum Haftası adı altında bazı etkinlikler yapıldı. Gül geceleri, Kur’an ziyafetleri vs… Kutlu doğum haftası bütün yurtta coşku içerisinde kutlandı. Peki ama bu Kutlu doğum haftası nasıl bu şekilde belirlenmişti?
İşte burada birkaç hafta önce görüştüğümüz bir zatın sözlerini aktarmak istiyorum. Bu zat, Konya eski dönem mebuslarından birisi.. Kendisi diyor ki: “Biz bu kutlu doğum haftası etkinliklerinin yapılmasını ilk defa Diyanet İşleri Başkanlığı’na teklif eden gruptuk. İlk teklifi verdiğimiz zamanlarda, Kutlu Doğum Haftası olarak belirlediğimiz tarih, Mevlid Kandili’ni de içerisine alıyordu. Ve Mevlid Kandili ekseninde bu etkinlikleri gerçekleştiriyorduk. Fakat sonra hicri sene farkından dolayı Mevlid Kandili ile Kutlu Doğum Haftası birbirinden uzaklaştılar.”
Ben burada bu şahsın sözlerinin değerlendirmesini yapmayacağım. Bir kişi ya da grubun kutlamasıyla o gün mübarek olur mu olmaz mı bu tartışma içerisine de girmek istemiyorum. Benim esas sorgulamak istediğim nokta şu: Toplum olarak gerçekten Kutlu Doğum Haftasına önem veriyoruz. Güller dağıtılıyor, hafızlar mevlitler okuyor, Kur’an ziyafetleri yapılıyor, hatta yaklaşan derbi maçının bile Kutlu Doğum’a yakışır bir şekilde olmasına dair demeçler veriliyor. (Kutlu doğuma uygun bir derbi ne demek onu size bırakıyorum) Fakat doğumuna sevindiğimiz, dünyaya teşrif edişini kutladığımız zatı (asm) ne kadar tanıyoruz? O zatın (asm) mahiyeti hakkında bilgimiz nedir? Ya da soruyu şu şekilde sorayım: Acaba bizim bu şekilde hareket etmemiz, O’nu (asm) tanımadığımızın bir göstergesi mi?
Alakasız kutlamalar içerisinde (güreş tutmak, futbol turnuvaları yapmak, vb.) en işe yarar şey, Rasulullah’ın (asm) siyerinin, kısa da olsa okunması. Peki ama Rasulullah’ın (asm) mahiyetini anlamak için siyer ve tarih kitapları yeterli mi? Sebeb-i hilkatimizi, tek örnek alınacak zatı idrak edebiliyor muyuz? Şu kadarını söyleyeyim, eğer sadece siyer kitaplarından öğrenmişsek Rasulullah’ı (asm), mahiyetini kesinlikle kavrayamamışız demektir.Neden?
Rasulullah (asm) ın yüz yapraklı bir gül goncası gibi yaprak yaprak mertebeleri vardır. Siyer kitapları bizlere sadece zat-ı Muhammedi’yi (asm) anlatırlar. Sadece zat-ı Muhammedi’yi (asm) bilen birisi Rasulullah’ın (asm) manevi makamatını takdir edemez. Bilemediği için muhabbeti de o derecede kalır. Ve sadece takliden tevellüdünü kutlar. Kendi ya da çocuğunun doğum gününe bile daha çok sevinir. Oysaki bir ruh-u Muhammedi (asm), bir nur-u Muhammedi (asm), ve nihayetinde bir hakikat-ı Muhammediye (asm) öğrenilse, o zaman Fahr-i Kainat’ın (asm) mahiyeti bilinir. İşte o zaman gerçek sürur ve sevinç hasıl olur.
Öyleyse bizler, sadece şahs-ı Muhammedi’yi (asm) değil, Rasulullah’ı (asm) tüm mertebeleri ile tanımaya gayret etmeliyiz. Yoksa dünyada O’na tam ittiba edemeyeceğimiz gibi, kabirde de “Peygamberin kim?” sualine muhatab olduğumuz zaman, Muhammed (sav) dediğimizde ortaya gelen binlerce sahte Muhammed içerisinde Fahr-i kainat Efendimiz’i (asm) bulamamanın sıkıntısını yaşarız. (ALLAH muhafaza). Ki o gün şeytanın bile ben Muhammed’im diyip karşımıza dikileceğini düşünürsek, tanımadığımız, mahiyetini bilmediğimiz bir zatı orada nasıl tefrik edebiliriz?
O zaman anlaşılıyor ki, dünyada ALLAH’ın rızasını kazanmak, kabirde suallere sıkıntısız cevap vermek, haşirde şefaate mazhar olmak ve liva’ül hamd sancağı altına girebilmek için Rasulullah’ın (asm) keyfiyetini, mahiyetini tanımamız, bilmemiz şarttır. Yoksa suni sevinçlerle, yüzeysel bilgilerle bu işin sonu nereye varır bilinmez.
Cenab-ı Hak cümlemize Rasul-i Ekrem (asm) ı zat-ı Muhammedi’yle, nur-u Muhammedi’yle, ruh-u Muhammedi’yle, hakikat-ı Muhammedi’yle birlikte tanımayı ve tanıtmayı nasib eylesin…
Muhammed Beşir