Doğumunun haftasında veya daha önceki bir zamanda çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına kâmet okumak suretiyle (1) konulacak isimde kendi bildiğimizle hareket etmeyip, dinimizin vazettiği ölçülere dikkat etmemiz lâzımdır. Muallimü’l-ukûl olan Peygamberimiz, “Siz, kıyamet günü kendi isimleriniz ve babalarınızın adları ile (huzurı ilâhîye) çağrılacaksınız. Bu sebeple isimlerinizi güzelleştiriniz“(2)
buyurmaktadır. Konulması düşünülen bir isim, güzel olabileceği gibi aksi de olabilir. Hataya düşmemizi önlemek için onları ayrı ayrı açıkla-mak istiyoruz.
I- Konulması teşvik edilen isimler:
a) Cenâb-ı Hakk’ın güzel isimlerinin evveline bir “abd” kelimesi getirerek çıkan terkib-i izafîyi çocuğa İsim olarak koymalıdır. Abdullah, Abdürrahman, Abdürrahim, Abdüssamed, Abdürrezzak, Abdüşşekûr gibi “ALLAH’a göre isimlerin en sevimlisi Abdullah ve Abdürrahmân (adları)dır”(3).
b) Peygamberimizin veya diğer enbiyadan birinin adını koymalıdır. Bu yolda hareket etmekle, o yüce şahsiyetlerin siretinin çocukta görül-mesini arzu ve onun şahsında o peygamberin adının anılması ile manevî bir tecellinin hâsıl olmasını tefe’ül vardır. Bu sebeple Resûl-i Ekrem (s.a.v.) “Enbiyanın isimlerini (çocuklarınıza) koyunuz” (4) buyurmuştur. Kavliyle hâli arasında en küçük bir fark bulunmayan Re-sulullah (s.a.v,), kendisinin oğlu dünyaya geldiğinde, “Bu gece benim bir oğlum dünyaya geldi. Ona (büyük) babam İbrahim (a.s.)’ın adını koydum” (5) diyerek sevincini ve ona verdiği ismi ashabına duyurmuştur.
c) Hayra yormaya müsaid bir isim koymalıdır. Hasan, Hüseyin, Said, Selim, Âbid, Nâci ve Sehil gibi.
II- Konulması caiz olmayan isimler:
1- ALLAH’tan başkasına kulluk mânâsı taşıyan isimler: Abdüllât, Abdülmenât, Abdüluzza, (6) Abdüşşems, Abdülkâbe, Abdünnebî ve Abdülvatan gibi.
2- Cenâb-ı Hakk’a mahsus isimleri, evveline “abd” kelimesi ekle-meden çocuğa ad olarak koymak: Hâlık, Rezzak, es-Samed gibi. Bu isimlerin konulması ittifakla haramdır.
3- Şeytana veya gayri müslimlere mahsus bir ismi koymak: Han-nas, Ecda, Ebu Leheb ve Dallas gibi. Hz. Ömer (r.a.), Mesruk bin Ec-da ile karşılaştığında “Sen kimsin?” diye sormuş. Ö da “Mesruk bin Ecda’yım” cevabını vermiş. Hak ile bâtılı tefrik mevkiinde büyük bir ti-tizlik gösteren Hz. Ömer, “Ben, Resulullah’tan Ecda (adın)ın şeytan ismi olduğunu işittim” demiştir (7).
4- “Berre” ismi gibi nefsini temize çıkarmaya ve kendini üstün görmeye müsait bir isim koymak: Vicdanların mürebbisi bulunan Peygamberimiz (s.a.v.), “Kendinizi temize çıkarmaya çalışmayınız. ALLAH, hanginizin iyiliğin ehli olduğunu daha iyi bilir” (8) buyurmuştur.
III- Değiştirilmesi gereken isimlerden örnekler:
Resulullah (s.a.v.), beğenmediği isimleri değiştirmiştir. Onlardan birkaçını, sebepleriyle birlikte açıklamak isteriz: Âsî ve Âsiye isimlerini, ALLAH Teâlâ’ya itaatsizlik mânâsı taşıdığı için; Aziz ismini, izzet ve ulu-luk ALLAH’a mahsus olduğu için; Hubab ismini, yılan cinsinden birinin adı olduğu için; Şihab ismini, ateşten bir yalının adı olduğundan dolayı; Afira ismini, çorak ve verimsiz araziye denildiği için tebdil etmiş veya bu istikamette tenbihte bulunmuştur (9).
Bu değiştirmelerle ilgili olarak müşahhas birkaç misal vermek istiyoruz:
a) Zevcât-ı tâhirattan Zeyneb binti Cahş (r.anhâ) ile Cüveyriye (r.anhâ)’nın ilk isimleri Berre idi. Resûl-i Ekrem onları Zeyneb olarak değiştirmiştir (10). Ümmü Seleme (r.anhâ)’nın ilk kocasından olup ve Resûlullah (s.a,v.)’ın üvey kızı olan kadının adı da Berre idi. Fahr-i Kâinat (s.a.v.), “Kendini beğenmişlik yapmaması ve şahsını temize çıkarmaması için” onun adını da Zeyneb olarak değiştirmiştir (11).
b) Hz. Ömer’in Âsiye ismindeki kızının adını Cemile olarak değiştimiştir (12).
Ömer (ra.), her türlü şerden imtinâ etmesi için, kızına bu adı koymuştur. Bu görüş, o büyük şahsiyete olan engin hüsnü zannımızın neticesidir. Diğer bir izah ve tevil yolu da şudur: Âsiye kelimesi, “isyan” masdarından müştak olabileceği gibi, “Îs”dan da müştak olması ihtimal dahilindedir. Îs, sık ağaçlık yere denilmektedir. Hz. İshak’ın bir oğlunun adı da Îs” idi. Âsiye, “el-Âs” kelimesinin müennesidir, âsi lafzının te’nisi değildir (13). Burada bir soru hatıra gelmektedir: O halde Resulullah (s.a.v.) bu ismi ne için değiştirmiştir? Arz edelim: İsyan mânâsı ile kelime yakınlığı ve harf benzerlikleri olması sebebiyle, yanlış değerlendirmeleri önlemek için Cemile olarak tebdil buyurmuşlardır.
c) Said bin Müseyyeb’in dedesi, Resulullah (s.a.v.)’ın huzuruna varmış. Kendisine adının ne olduğunu sorduğunda “Hazn” cevabını vermiş. Resûli ekrem, “Sen Sehil (diye yâd edilmelisin” buyurmuş. O: “Babamın koyduğu bir adı değiştiremiyeceğim” demiş ve ismi o şekilde kalmış. Bu sahabinin torunu Said bin Müseyyeb, “Büyük babam vefat edesiye kadar evimize zorluk, meşakkat ve hüzün eksik olma-mıştır” diyerek insanların isimlerinin taşıdığı mânâ ile alâkalı tecellilere sahne olduğunu bir kez daha teyid etmiştir (14)
d) Resul-i Ekrem (s.a.v.), huzuruna gelen heyetin içindeki bir şah-sa adını sormuş. O da isminin “Asram” olduğunu haber vermiş. Bunun üzerine ALLAH’ın Resulü, “Hayır! Sen Zür’a (ismiyle anılmalı)sın” (15)
buyurmuş. Zira Asram ismi, kesilme mânâsına gelmektedir. Bu isimle anılacak şahsın hayırdan ve bereketten kesilmiş olabileceğini düşün-dürmektedir.
e) Yüce Peygamberimiz, “Ebu’l-Hakem” diye künye almış bulunan Hânî’ye, en büyük oğlu Şüreyh’e nisbetle “Ebû Şüreyh” künyesini vermiştir (16).
f) Ensar’dan Ebû Üseyd’in, oğluna verdiği ismi beğenmeyen Resu-lullah (s.a.v.), çocuğun ismini Münzir olarak tebdil etmiştir (17).
g) “Şi’bü’d-Dalâlet” adı ile anılan bir dağ yolunun adını, ALLAH’ın Re-sulü “Şi’bü’l-Hüdâ” olarak tebdil etmiştir (18).
Bazı kimseler, ırkçılık taassubu ile, tarihte şan yapmış ve fakat müslüman olmayan bazı kahramanların adlarını çocuklarına isim olarak vermektedirler. Bir takım esnaf da dükkanlarının bulunduğu muhit insanlarının dikkatini çekmek ve müşteri celbetmek gibi yanlış bir noktadan hareket ederek ticaret hanesine Venedik, Roma, Paris, Teksas, Holivud vs. gibi isimler takmaktadırlar. İslâm diyarında müslümanlara yaraşmıyacak bu gibi davranışlardan uzak durmak vazifemiz olmaktadır.
(1) Resul-i Ekrem, torunu Hz. Hasan doğduğunda ona bu şekilde isim koymuştur. (Tuh-fetü’l-Ahvezî, c. 5, sh, 107).
(2) et-Terğib ve’t-Terhib, c. 3, sh. 69.
(3) İbni Mace, c. 2, sh. 1229.
(4) et-Tâc, c. 5, sh. 247.
(5) Terbiyetü’l-Evlâd, c. 1, sh. 77.
(6) Lât, Menat, Uzza cahiliyet devri müşriklerinin taptığı üç putun adıdır.
(7)6l-Tâc,c.5,sh.251.
(8) et-Tâc, c. 5, sh. 250.
(9) et-Terğîb ve’t-Terhib, c. 3, sh. 71.
(10) et-Tâc, c. 5, sh. 251 (8 rakamlı haşiye)
(11) et-Terğîb ve’t-Terhib, c. 3, sh. 71. (12)et-Tâc,c. 5, sh. 250.
(13) Müslim, c. 6, sh. 173’ün kenar kayıtlarından.
(14) Buhârî, c. 7, sh. 117. (15)et-Tâc, c. 5, sh. 251.
16)et-Tâc,c. 5, sh. 251.
(17) Tecrid-i Sarih tercemesi, c. 12, sh. 177.
(18) et-Terğîb ve’t-Terhib, c. 3, sh. 71.