Îmân ile küfür birbirine zıt olduğu gibi, âhiret de, dünyânın zıddıdır. Dünyâ ve âhiret bir araya getirilemez. Âhireti kazanmak için, dünyâyı yanî harâmları, mekruhları, günahları terk etmek lâzımdır.
Kim olursa olsun, dînini dünyâ çıkarlarına âlet eden, yanî dünyâlığa kavuşmak için dîninden verenler, dünyâlık ele geçirmek için dinlerini satanlar, dünyada da âhirette de kaybedenlerden olur.
Bekara sûresinin 16. âyet-i kerîmesinde meâlen buyuruluyor ki:
(Câhiller, ahmaklar, dünyâdaki zevk ve lezzetlere kavuşmak için, dinlerini, îmânlarını verdi. Âhiretlerini satıp, dünyâyı, şehvetlerinin istediklerini aldılar. Kurtuluş yolunu bırakıp, helâke koştular. Bu alış verişlerinde bir şey kazanmadılar. Bunlar, ticâret ve kazanç yolunu bilmedi. Çok ziyân etti.)
Bedbaht ve zavallı kimseler!
Kimyâ-i se’âdet kitâbında buyuruluyor ki:
“Bir kimsenin dünyâ ticâreti, âhiret ticâretine mâni olursa, bu kimse bedbahttır, zavallıdır. Bir çömlek almak için, altın kupa verene ne denir? Dünyâ, saksı parçası gibidir. Hem kıymetsizdir, hem de çabuk kırılır.
Âhiret ise, altından kupa gibidir ki, hem çok kıymetlidir, hem de dayanıklıdır, kırılmaz. Hattâ hiç tükenmez. Dünyâ ticâretinin âhirete yaraması için ve Cehenneme sürüklememesi için, çok uğraşmak lâzımdır. İnsanın sermâyesi, dîni ve âhiretidir. Bu sermâyeyi kapdırmamak için, çok uyanık olmak lâzımdır. Dünyâ işleri, âhiret için çalışmaya mâni olmamalıdır.
Münâfıkûn sûresinin 9. âyet-i kerîmesinde meâlen;
(Mallarınız ve çocuklarınız, ALLAHü teâlâyı, hâtırlamanıza mâni olmasın!) buyuruldu.”
Seyyid Emir Hamza hazretleri buyuruyor ki:
“Kimseye dünyâlık için tâzim etmeyiniz ki, dîniniz dünyâ uğruna gitmesin. Dünyâyı sevmek aşağılıktır ve her şeyden aşağıdır. Dîninizi dünyâya fedâ etmeyiniz. Dînini başkalarının dünyâsı için satan ve bu yüzden ALLAHü teâlânın rahmetinden mahrum kalan kimseden daha câhili yoktur.
Böyle kimse, hem dünyâda, hem de âhirette zavallıdır. ALLAHü teâlânın râzı olmasını düşünmeyip de insanların rızâsını düşünen, onların râzı olmasını arayan kimse, ALLAHü teâlânın gadabını istemiş olur. ALLAHü teâlâ, insanları da ona karşı gadablandırır. ALLAHü teâlânın kendisinden râzı olmasını isteyip, insanların râzı olmasına bakmayan kimseden, ALLAHü teâlâ râzı olur. İnsanları da ondan râzı ve hoşnûd kılar.”
Mûsa aleyhisselâm zamanında bir adam insanlara;
“Benimle Kelimullah Mûsa konuşur. Ben, Safiyullah Mûsa’nın yakınlarındanım” diyerek böbürlenir, Mûsa aleyhisselâmın ismini alet ederek kendine menfâat temin ederdi. Bu sözlerin üzerinden uzun bir zaman geçer.
Mûsa aleyhisselâmın yanına, adamın biri, siyah bir iple yularlanmış bir domuz getirir ve Mûsa aleyhisselâma;
-Ey ALLAH’ın Peygamberi! Filan adamı biliyor musun? diye arz eder. Mûsa aleyhisselâm;
-Onu işitirim diye cevap verir. Adam;
-O adam, işte bu domuzdur der.
Mûsa aleyhisselâm, adama niçin böyle olduğunu sormak için, ALLAHü teâlâdan, onu eski hâline döndürmesi için niyâz eder. Bunun üzerine ALLAHü teâlâ Mûsa aleyhisselâma vahyederek buyurur ki:
(Ya Mûsa! Âdem aleyhisselâmın ve ondan sonra gelen peygamberlerin dûalarıyla dûa etsen yine de bu adam hakkındaki dûanı kabul etmem. Fakat ben sana onu niçin o hale soktuğumu bildireyim. O, senin adını kullanarak, sana olan yakınlığını alet ederek menfâat elde ettiği için, dinini dünya için satıp, din ile dünyayı yediği için ben onu o hale soktum.)
Sonsuz felakete sürüklenenler!
İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Dünyâya düşkün olanlarla berâber olmak, insanı sonsuz felakete ve zarara sürükler. Onlarla konuşmaktan, onların lokmalarını yemekten, onları sevmekten ve onları görmekten sakınmalıdır.
Hadîs-i şerîfte, (Zengine, zenginliği için alçaklık gösterenin dîninin üçte ikisi gider) buyuruldu. Onlara karşı yapılan bu alçalmalar ve yaltaklanmalar, onların malları ve makâmları için midir, yoksa değil midir? İyi düşünmek lâzımdır. Malları, mevkileri için olduğunda hiç şüphe yoktur. Bunun sonu da, dînin üçte ikisinin gitmesidir. Artık Müslümânlık nerede, kurtuluş nerededir?”
Netice olarak, dînini, îmânını dünyâ menfâati için vermek yani dînini dünyâ için satmak, hem büyük günahtır, hem de ahmaklıktır ve çok büyük felâkettir. Ali bin Muhammed Vefâ hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Dîni dünyâ isteklerine âlet eden, herkesin îmânını bozan kötü din adamı, şeytandan daha zararlıdır. Çünkü şeytan, vesvese verdiği için, mümin, onun düşman olduğunu bilir. İblîs’e uyduğu takdirde âsî bir kul olacağını anlar, günâhına derhâl tövbe eder. Kötü din adamı ise, hak ile bâtılı karıştırarak, nefislerinin arzusuna göre hüküm verirler. Böylece doğru yoldan ayrılırlar. Kendilerine uyanların da yaptıkları boşa gider.”