Hayız
ve Nifas Hallerine Ait Hükümler
Adet gören veya lohusa olan müslüman kadınlara ait bazı özel
hükümler vardır. Şöyle ki: Bu haller içinde bulunan bir kadın
namaz kılamaz, şükür secdesi bile yapamaz. Oruç tutamaz. Kur'an-ı
Kerim'den bir âyet dahi okuyamaz; ancak dua âyetlerini dua niyeti ile
okuyabilir. Kur'an-ı Kerime veya Kur'an âyetlerinin yazılı bulunduğu
levhalara ve paralara, tam âyet olmasa bile, dokunamaz; tutamaz. Sahih
kabul edilen görüşe göre, Kur'an tercümesi hakkında da hüküm böyledir,
onu da ele alamaz. Mescidlere (camilere) giremez, Kâbe'yi tavaf edemez,
kocası ile cinsî ilişki kuramaz. Kocası böyle bir hanımın göbeği
altından diz kapakları altına kadar olan yerlerinden aralarında bir
engel olmaksızın faydalanamaz. Şehvetin olup olmaması fark etmez.
Bunu yapmak haramdır. Aralarında bir engel (bir elbise) varsa, cinsî
ilişkiden başka faydalanma yapabilir.
Adet gören veya lohusa (nifas) olan bir kadın, bu hallere ait günler
içinde terk edeceği farz namazları kaza etmez. Namazlar her gün
tekrarlandığı için dinde bir kolaylık olmuştur. Fakat o hallerde
terk edeceği ramazan oruçlarını sonradan kaza eder.
Farz veya nafıle oruç tutmakta olan bir kadın, bu hal üzere
iken hayız görse veya lohusa olsa, bozmak zorunda kaldığı o orucunu
sonra kaza eder.
Yine: Nafile bir namaza başlamışken kendisinden böyle bir hal
meydana çıksa, o başlamış olduğu namazı sonradan kaza eder. Fakat
farz namaza başlamış ise onu kaza etmez. Çünkü o namazın
kendisine farz olmadığı meydana çıkmıştır.
Bir kadın temiz olarak yatıp da uyandığı zaman, hayız görmeye
başladığını anlarsa, uyandığı andan itibaren âdet görmeye başlamış
sayılır. Aksine olarak hayızlı bir kadın, yatıp da uyandığı
zaman temizlenmiş olduğunu anlarsa, ihtiyat olarak, yattığı
zamandan itibaren temizlenmiş sayılır. Onun için bu iki esasa göre
de, eğer yatsı namazını kılmadan önce yatmış ve uykuda iken bu
namaz vakti geçmiş bulunursa, bu namazı kaza etmesi gerekir.
Adet gören veya lohusa olan bir kadın, dua âyetlerini dua
niyeti ile okuyabilir, Yüce Allah'ı zikir ve tesbih edebilir. Bu
hallerde bulunan kadının pişireceği yemekler ve içeceği suların
artıkları mekruh değildir. Böyle bir kadını, cinsi ilişki olmaksızın
kocasının yatağa alması caizdir.
Bir kadının âdeti henüz bitmeden kanın kesilmesine ve yıkanmasına
itibar olunmaz. Bu bakımdan âdeti tamamen bitmedikçe, kendisi ile
cinsel ilişki kurulmaz. Çünkü âdet müddeti içinde kanın gelmeye
başlaması mümkündür. Fakat böyle kanın kesilmesi üzerine kadın
yıkanmış olunca, ihtiyat olarak namazlarını kılar ve oruçlarını
tutar.
Hayız ve nifas için belli olan en çok müddetler geçince,
cinsel ilişki hemen helal olur. Fakat bu müddetten önce kandan
kesilmeleri ile cinsel ilişki hemen helal olmaz. Bu durumda kadın ya yıkanmış
olmalıdır, ya da üzerinden bir namaz vakti geçmelidir. Yahut da, bir
özür sebebiyle teyemmüm edip onunla, nafile dahi olsa, bir namaz kılmış
olmalıdır ki, cinsel ilişki helal olsun.
Hayız ve nifas konusunda, bir müslümanın gayr-i müslim olan
zevcesi ile cinsel ilişkisi, sahih olan görüşe göre, aynen müslüman
olan zevcesi hükmündedir. Diğer bir görüşe göre, müslüman
olmayan bir zevcenin âdeti her ne zaman tamam olursa, kocasının ona
yaklaşması helal olur. Yıkanmasını veya üzerinden bir namaz vakti
geçmesini beklemeğe gerek yoktur.
Bir kimse, henüz âdetini tamamlamamış olan zevcesine yaklaşırsa
günahkâr olur. Onun için tevbe ve istiğfarda bulunması gerekir.
Bununla beraber fakir müslümanlara bir veya yarım altın sadaka
vermelidir. Bu bir altın beş gram ağırlığında olan bir altın
paradır.
Adet ve nifas halleri kadınlar için bazı konularda özür sayılmaktadır.
Onun için namazın farziyeti onlardan düşüyor, oruçları da sonraya
kalıyor. Bununla beraber bu durumda olan bir kadın, kan olarak çıkardığı
sıvıdan dolayı tam bir temizlik halinde değildir. Yüce Allah'ın
huzurunda durup namaz kılmak ve Kur'an âyetlerini okumak veya Kur'an'ı
tutmak için tam bir temizlik hali içinde bulunmak lâzımdır. Onun için
böyle bir kadının namaz kılması, oruç tutması, Kur'an okuması
veya Kur'an'a yapışması caiz olmaz.
Diğer bir yönden de, böyle bir kadın hastadır, dinlenmeye
muhtaçtır. İfraz ettiği (çıkardığı) madde de kerih kokuludur;
bundan yaratılış gereği hoşlanılmaz. Onun için bu durumda cinsel
ilişkinin caiz olması hikmete uygun düşmez.
Bir de, bu geçici müddet içinde ortaya çıkan yasaklık
sebebiyle insan nefsine hakim duruma gelir, nefsinde sükûnet meydana
gelir, kuvvet israfından kurtulur, böylece daha fazla kuvvet ve sıhhat
kazanır.
Netice olarak deriz ki: Dinin tayin ettiği hükümlerde bizim
bilmediğimiz daha nice hikmetler ve yararlar var!... Bize düşen görev
bu hükümlere uymaktır.
|
||