guncel1
Eritre - Etyopya
Savaşı
Eritre, daha önce
Etyopya'ya (eski adıyla Habeşistan'a) bağlıydı. Bu toprakların bağımsızlığı
için uzun süren bir savaş verildi. Bu topraklarda bağımsızlık mücadelesini ilk
olarak Müslümanlar başlattı. Müslümanların böyle bir savaş başlatmaktaki birinci
amaçları, önce hıristiyan ve totaliter anlayışa sahip bir kralın yönetimindeki
Habeşistan'ın, sonra da komünist diktatörlerin yönetimindeki Etyopya'nın baskısına
maruz kalan Eritre'de yaşayan Müslümanları özgürlüklerine kavuşturmak ve dinlerini
özgürce yaşamalarını sağlamaktı. Çünkü Etyopya (Habeşistan)'da her ne kadar
önce hıristiyan sonra da komünist despotizm hakim olduysa da Eritre halkının önemli
bir çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyordu.
Eritre topraklarında
yaşayan hıristiyanlar önce bu bağımsızlık savaşına karşı tavır alarak
Habeşistan yönetimiyle işbirliği yaptılar. Bu işbirliği komünist Etyopya
döneminde de gizli bir şekilde devam etti. Ancak Eritre Müslümanlarının
bağımsızlık mücadelesinde kararlı olduklarını görünce, hıristiyanlar da 1975'te
metot değiştirerek bu mücadelenin dışında kalmamaya karar verdiler. Ne var ki
onların bu savaşın dışında kalmamaya karar vermelerinin değişik sebepleri vardı.
Hıristiyanlar, ABD ve İsrail tarafından özel olarak yetiştirilen ve kendilerine
komando denen militanlarla savaşın içinde yer almaya başladılar. Fakat onların asıl
gayeleri Eritre'deki mücadele cephelerini ele geçirerek Müslümanları tasfiye etmek ve
Müslümanların bağımsızlık mücadelelerini içten köreltmekti. Onların bu
gayelerinin ortaya çıkması üzerine Eritre Kurtuluş Cephesi bunları tasfiye etmeye
başladı. Bu kez onlar da Eritre Halk Kurtuluş Cephesi adında ayrı bir örgüt
kurdular. Bu örgüt daha çok Eritre Kurtuluş Cephesi'ne karşı savaşmaya ve onun ele
geçirdiği bölgeleri ellerinden almak için çarpışmaya başladı. ABD ve İsrail
başta olmak üzere çeşitli Batılı ülkeler de örgütü silah ve para yönünden
desteklediler. Bu ülkeler "insani yardım" diye Eritre Halk Kurtuluş
Cephesi'ne silah yardımı yaptılar. Küba başta olmak üzere bazı komünist ülkeler
de Eritre'ye asker göndererek adı geçen örgütün gerillalarının yanında
çarpıştırdılar. Eritre Halk Kurtuluş Cephesi militanları ele geçirdikleri
bölgelerdeki Müslümanlara ağır zulümler yapıyor, mal varlıklarına el koyuyor,
hatta kadınlara tasallut ediyor ve ele geçirdikleri bölgelerde İslam ilkelerine göre
yaşanmasını yasaklıyorlardı. Öte yandan 1974'te Habeşistan'daki krallık rejimini
devirerek yerine komünist bir rejimi hakim kılan ve ülkenin adını Sosyalist Etyopya
olarak değiştiren yöneticilerle zaman zaman gizli görüşmeler yaptıkları oluyordu.
Etyopya'daki komünist
rejimin zayıflamaya başlaması üzerine sömürgeci güçlerin ve özellikle İsrail'in
Eritre Halk Kurtuluş Cephesi'ne yardım ve destekleri arttı. 1991 başlarında
Etyopya'daki komünist rejimin çökmesi ve Etyopya Devrimci Demokratik Halk Cephesi'nin
yönetimi ele geçirmesi üzerine, aynı yılın Mayıs ayında Eritre Halk Kurtuluş
Cephesi gerillaları Eritre topraklarının başkenti Asmara'yı ele geçirerek bu bölge
üzerindeki Etyopya hakimiyetine son verdiler. Bu olaydan sonra geçici bir Eritre
hükümeti oluşturuldu. Daha sonra 23 - 25 Nisan 1993 tarihlerinde gerçekleştirilen
halk oylamasının ardından Eritre'nin bağımsızlığı ilan edildi. Bağımsızlık
sonrasında üyelerini genellikle Eritre Halk Kurtuluş Cephesi mensuplarının
oluşturduğu 4 yıllık bir geçiş dönemi hükümeti kuruldu. Bağımsızlık
mücadelesinde etkili rol oynayan Eritre İslami Cihad Hareketi ise yönetimin dışında
bırakıldı. Bu durum üzerine Eritre İslami Cihad Hareketi kurulan geçiş dönemi
hükümetine karşı tavır alarak Eritre'nin İslami kimliğinin korunması için
mücadeleyi sürdürmeye karar verdi.
Bu itibarla bugün Eritre
bağımsızlığına kavuşmuş gibi görünüyorsa da son yüzyılda bütün İslam
dünyasında oynanan oyunun Eritre'de de aynen oynandığı dikkat çekmektedir. Ne yazık
ki, ülke yönetimi bağımsızlık mücadelesini başlatanların ve bel kemiğini
oluşturanların değil dış güçler tarafından desteklenen hıristiyan asıllı ve
sosyalist anlayışa sahip bir kadronun eline geçmiştir. Bu kadronun oluşturduğu
yönetim ise bölgede yeni bir çıban başı haline gelmiştir. Şu an Eritre'nin devlet
başkanı olarak gösterilen hıristiyan asıllı ve sosyalist anlayışa sahip Asyas
Afewerki geçmişte Eritre Halk Kurtuluş Cephesi'nin lideriydi. Bu adamın o göreve
getirilmesi, örgütünün de dışardan silahla ve maddi imkanlarla desteklenmesi
amaçsız değildi elbette. Ne amaç için o konuma getirildiğini bugün bölgede
izlediği politika bütün açıklığıyla ortaya koyuyor.
Eritre'nin bağımsız
olması Eritre Halk Kurtuluş Cephesi'nin bir başarısı değil, komünist bloğun
çökmesinin ve Batı bloğunun Doğu Afrika'ya yönelik olarak izlediği politikanın bir
sonucudur. Bu politika nedeniyle eski komünist lider Mangesto Hiela Mariam'ın
Etyopya'yı terk etmesinden sonra bu ülkede iş başına gelen yeni yönetim Eritre'nin
bağımsızlığını hemen tanıdı. Bu yüzden yeni Etyopya yönetimiyle Eritre'de iş
başına gelen Afewerki yönetiminin arası başlangıçta iyiydi. İkisi birlikte İslami
kimliğinden dolayı bölgenin stratejik yönden en önemli, coğrafi yönden de en geniş
ülkesi Sudan'a karşı cephe alabiliyor; ortak savaş açabiliyorlardı. Ne var ki,
"Yeni Dünya Düzeni" teorisi çerçevesinde dünyaya hükmetmeye kalkışan
Amerika'nın ve ona yön veren uluslararası siyonizmin sömürgeci politikaları bu iki
devletin karşı karşıya getirilmelerini gerektiriyordu.
Yeni kurulan Eritre'nin
devlet başkanı Afewerki'nin önemli bir özelliği de Amerika ve İsrail'in
"saldır" dediğine saldırması, "yakala" dediğini yakalamasıdır.
Onun için dostluğun veya aynı düşünceleri paylaşıyor olmanın çok fazla bir
önemi yoktur. Eğer bunun önemi olsaydı, bağımsızlık mücadelesi esnasında Eritre
halkına büyük destek veren, bir milyon Eritreli mülteciyi barındıran Sudan'a sadakat
gösterir, Amerika ve İsrail'in hatırına bu ülkeye saldırmaktan kaçınırdı. Ama
onun vefakarlık gibi bir sorunu olmadığından daha çok karnını doyuranların
direktiflerini yerine getirme gereği duymaktadır. Böyle olduğundan dolayı rasyonalist
de düşünemiyor. Öyle düşünebilseydi Yemen'in Kızıl Deniz'deki adalarını işgal
etmemesi gerekirdi. Çünkü bu adaların işgali ona düşman sayısını artırmaktan
başka hiç bir yarar sağlamamıştır. Ancak Yemen bundan önceki dönemde hükümete
İslami bir partiyi ortak ettiğinden, Körfez meselesinde Amerika'ya destek
vermediğinden ve Ortadoğu'daki "İsrail'le uzlaşma" çalışmalarına
katılmadığından cezalandırılması gerekiyordu. Amerika ve İsrail de ekonomik
yönden köşeye sıkıştırdıkları, siyasi kıskaca aldıkları Yemen'in bir de Eritre
devlet başkanı tarafından hırpalanmasını, paçalarının yırtılmasını
sağladılar.
İşte bu niteliklerinden
dolayı sağa sola kolayca saldırtılan Afewerki bundan bir süre önce, Etyopya'yla da
savaşa girişmişti. Fakat daha sonra İsrail işgal rejiminin bu savaşta her iki tarafa
birden silah ve askeri teçhizat yardımı yaptığı ortaya çıktı. Anlaşılan İsrail
her iki tarafı birden silahlandırarak savaştan rant elde etmek istiyordu. Tıpkı
Yesrib (Medine) yahudilerinin Evs ve Hazrec kabilelerini birbirine düşürerek, bir
yahudi kabilesinin biriyle diğerinin de diğeriyle işbirliği yaparak onlara silah
sattıkları ve böylece şehirde ekonomik hakimiyeti ele geçirdikleri gibi. Eritre -
Etyopya Savaşı'nda da aynen bu oyunu oynamak istediklerinin ortaya çıkması üzerine
bu defterin geçici olarak kapatılmasına ihtiyaç duyuldu. Derken Amerika devreye girdi
ve Eritre'yle Etyopya arasında ateşkes sağlandı. Ancak bu geçici bir durumdu ve ateş
söndürülmemiş sadece yeri geldiğinde yeniden alevlendirilmek üzere, üzerine biraz
kül dökülmüştü. Bugünlerde bu ateşin yeniden alevlendirildiğini, Etyopya'yla
Eritre'nin yeniden karşı karşıya getirildiğini görüyoruz. Ama unutmamak gerekir ki,
bu savaşta hem Eritre yönetimi, hem de Etyopya yönetimi kukla olarak
kullanılmaktadır. Kazanan ise sadece sömürgeci Amerika ve uluslararası siyonist
örgütler vasıtasıyla ona yön veren İsrail işgal rejimidir.
Ahmet Varol
Kaynak: Vahdet dergisi
by Muhammed
Faruk