. | Kanayan Yara :
ORTADOGU Muzaffer Tasyürek
Bir sehir... Hz.
Peygamber A.S.in miraca yükseldigi, Hz. Ömer R.A.in müslümanlara hediye
ettigi, hiristiyan ve musevilerin paylasamadigi, yüzbinlerce insanin ugruna topraga düstügü
bir sehir. Bu sehir Kudüs. Yavuzun Osmanli topraklarina kattigi Kudüs tam 401 yil
baris ve huzur içinde yasamis. Binbir entrikayla bizden koparildiktan sonra ise bir daha
yüzü gülmemis. Sadece orasi mi? Simdi kan deryasina dönen nice belde Osmanli huzurunu
yâd ediyor. Ve o zamanlar Osmanliya ihanet edenler, hâlâ o ihanetin bedelini
ödediklerini artik biliyorlar.
Bütün ilâhi
kaynakli dinlerin kutsal sehri Kudüs, tam 401 yil, yani 144 bin 366 gün bizim
ellerimizde yasamis. O günlerde,
bugünkü görüntüsünün tam aksine baris ve esenlik içerisinde olan Kudüs,
entrikalarla Osmanlidan koparilisinin bedelini bugün agir bir sekilde ödüyor. Adeta
bir ates çemberi içerisinde. Her gün insanlar
öldürülüyor. Çogu çocuk yasta bedenler topraga düsüyor. Barut, kan ve gözyasi
birbirine karisiyor. Kudüsün
bizden kopmasina sebep olanlar, yani onun gerçek muhafizlarina ihanet edenler, onu bir buçuk
günde Israile teslim ettiler. Yani biz Kudüsü tam 401 yil muhafaza ederken,
onlar sadece 36 saat dayanabildiler. Kutsal
Topraklarda Huzur Için Kudüs, Osmanlilara
Yavuz Sultan Selim döneminde katildi. Zaten Yavuzun bütün padisahligi Doguya
ve Güneye seferlerle geçmisti. 24 Agustos 1516da
Yavuz Sultan Selim, Mercidabik Zaferini kazandi. Bu seferin amaci, hac yollarinin güvenligini
saglamak, bölgedeki kabile kavgalarina son vermek, hiristiyan ve yahudilerin bu
topraklardaki etkinligini kirarak aralarindaki kavgadan özellikle Kudüsü uzak
tutmak, Islâmin baris ve adaletini oralara hakim kilmakti. O dönemde Suriye
ve Misira yine bir Türk devleti olan Memlûklar egemendi. Memlûklar, Mekke, Medine
ve Kudüsü ellerinde bulundurmakla devrin yükselen gücü Osmanliya karsi
Islâm dünyasinin lideri olma iddiasindaydi. Avrupalilarin
tarih boyunca ilgi duyduklari ve ellerinde tutmak için defalarca Haçli seferleri düzenledikleri
Kudüs ve çevresinde, dünyadaki dört Ortodoks Patrikliginden üçü bulunuyordu.
Bu unsurlar, Osmanli Devletinin gelecegi için tehdit olusturuyor ve Islâm birliginin
önünde engel teskil ediyordu. Halep alimleri ve
ileri gelenleri yazdiklari mektuplarla, Memlûk valilerinin müslümanliga yakismayan
uygulama ve zulümlerinden biktiklarini anlatmislardi. Onlarin, müeyyed min
indillah (Allah katindan yardim gören) diye anilan padisah Sultan Selim Handan
yardim talepleri ve gelisen siyasi olaylardan sonra, artik sefer kaçinilmaz olmustu. Yavuz 30 Aralik
1516 günü Kudüse girdi. Mescid-i Aksada iki rekat hacet namazi kilarak
mukaddes mekânlari gezmeye basladi. Her taraftan padisahi yücelten sesler ve alkislar yükseliyordu.
Ama padisah bulundugu mekânlarin kudsîligini hatirlatarak, kendisini alkislayanlari
susturdu. Bu hareketiyle alimlerin ve halkin sevgi ve takdirini kazandi. Yavuz Sultan
Selim, baslamis oldugu dogu ve güney seferini basariyla sürdürdü. Kisa
zamanda Sam, Halep ve Gazze ele geçirildi. Misiri ve Hicazi Osmanli
topraklarina katinca bir ferman yayinlayarak, yahudilerin mukaddes diye nitelendirdikleri
Misir ve Filistin topraklarina yerlesmelerini yasakladi. Onun ardindan oglu Kanunî de
1520 yilinda ayni yönde bir ferman yayinlayarak söz konusu hassasiyeti sürdürdü. Bir
taraftan bunlar olurken, sehir de bastan basa imar ediliyor; medreseler, camiler,
imarethaneler yapiliyordu. Ayrica sehir yeni surlarla daha emniyetli hale getiriliyordu. Tanzimat:
Sonun Baslangici Ortadogunun
ve tabii Kudüsün kaderi Tanzimat dönemiyle beraber degismeye basladi. Osmanlilarin,
Islâm dünyasinin lideri olarak içte ve dista saglamis oldugu huzur ve güven ortami,
Tanzimata kadar yükselen bir gerilimle sarsilmaya basladi. Nihayet, Tanzimat
Fermani devletin içine düstügü acziyeti gösteren bir belge olarak tarihte yerini aldi.
Bu ferman çöküsü resmîlestirmekten baska ise de yaramadi. Azinliklarin
Müslümanlarla beraber esit haklara kavusmalari ve statülerinin yükseltilmesi,
emperyalistlerin arayip bulamadigi bir firsat oldu. Çesitli diplomatik oyunlarla
Avrupalilar 1877de Kudüsde konsolosluklar açtilar. Siyonistler ve Ingilizlerin
tezgâhladigi oyuna Jön Türkler kolayca düsmüslerdi. Avrupa ülkelerinin destekledigi
yahudi göçleri, sehrin nüfus yapisi degistirmeye basladi. Siyonist
Entrikalarin Kiskacinda 29
Agustos 1897de Isviçrenin Basel sehrinde toplanan Dünya Siyonist
Kongresi, Basel Programi denilen bir dizi faaliyeti yürürlüge koydu. Bu
programda, Filistinin bir Yahudi Milli Yurdu haline getirilmesi
kararlastirilmisti. Bu tarihlerde Filistin topraklarinda bulunan Yahudi nüfusu sadece besbin
civarindaydi. Bu nüfus ile bir Yahudi devletinin kurulmasi hayal gibiydi. Bu, ancak
Osmanlidan göç imtiyazlari almakla mümkündü. Ama göçleri gerekli kilacak bir
durum da yoktu. Iste
bu yillarda Rusyada hiç yoktan yahudi katliamlari basladi. Avrupalilar güya
yahudileri korumak için Sultan Abdülhamid Handan yahudilerin Filistine
göçüne izin vermesini istediler. Abdülhamid Han, atalarinin izinden giderek
yahudilerin tehlikeli niyetlerini sezdi ve buna müsaade etmedi. Ancak, yalnizca kirmizi
pasaportla haci olmak için geçici olarak Kudüse girebilme hakki tanindi. Basel
Programini yürürlüge koyan Theodor Herzel, önündeki en büyük engelin, yani
II. Abdülhamid Hanin asilmasi için daha sinsi bir plan uygulamaya ve kaleyi
içerden fethetmeye basladi. Bunun için de Jön Türkleri kullandi. Jön Türk
hareketi içerisinde yer alan Avram Galanti, Misir Cemiyet-i Israiliyesini
kurarak, Sultana karsi faaliyetlerin artmasini sagladi. Bu
arada Jön Türk hareketinin içinde büyük rolü olan Emanuel Karasso, II. Abdülhamid
Hanin huzuruna çikarak ondan Filistinle ilgili imtiyazlar istedi. Sultandan
olumlu cevap alamayan ve istekleri reddedilen Karasso, nüfuz ettigi Jön Türkler ki
bunlarin basinda Talat Bey (sonra pasa oldu) gelir ile isbirligine giderek, Sultani
tahttan indirmeye yönelik darbe girisimlerini desteklemeye basladi. Talat
Beye kendi avukatlik bürosunda is veren Ispanyol yahudisi olan Karasso, Macedonia
Rizarto mason locasinin baskanligini yapmis, Ittihat ve Terakkinin Selanik kolunda
etkin olmus, Jön Türkleri mason localari etrafinda organize etmis bir kisiydi.
Tarihlere 31 Mart Hadisesi olarak geçen 1908 darbesinin organizatör ve destekçilerinden
olan bu yahudi, umudunu Osmanlida meydana gelecek bir rejim ve iktidar degisikligine
baglamis ve bunda da muvaffak olmustur. Siyonistlerin
asil büyük amaci ise Osmanlinin tamamen ortadan kaldirilmasiydi. Herzel bu konuda
söyle diyordu: Filistin için Osmanlinin dagilmasini bekleyemeyiz. Iste
bu düsünceyle siyonistler, Ittihatçilari kullanarak Osmanli Devletinin
Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savasina katilmasinda etkin rol oynadilar. Tek
Basina Direnen Bir Sultan Ortadogu,
Misir ve Hicaz topraklarinin stratejik önemini bilen ve emperyalistlerin bu topraklardaki
entrikalarinin farkinda olan Sultan Abdülhamid Han, Ittihatçilarin yanlis
politikalarina elinden gelen tüm imkanlarla engel olmaya çalisti. Islâm birligini ebedi
ve diri tutmaya, bu konuda Hilâfet kurumunu etkin kilmaya çalisiyordu. Söyle diyordu: Müslümanlarin
bulundugu yerlerle irtibatimiz daha siklasmali, birbirimize daha fazla yaklasmaliyiz.
Istikbal için yalniz birlikte ümit vardir. Islâmiyetin birligi devam ettigi müddetçe,
Ingiltere, Fransa, Rusya, Hollanda elimde sayilir. Çünkü tabîyetlerinde bulunan
müslüman memleketlerinde halifenin sözü cihadi meydana getirmeye kâfidir ve bu hiristiyanlar
için felaket demektir. Sultan,
ecdad yadigâri bu kutsal topraklara yatirimlari artirmaya, kültürel ve sosyal baglari
kuvvetlendirmeye çalisti. Istanbulu demiryolu ile Peygamber beldesine bagladi. Bu
çirpinislari ne yazik ki Siyonistler, Ingilizler ve Ittihatçilardan olusan
üçgenin etkisini kirmaya yetmedi. Ingiliz ve siyonistlerin siyasi entrikalari ile Arap
ve Türk ulusçulugu güçlenmis, iki taraf birbirine düsman olmaya baslamisti. Günümüze
kadar süren ve hâlâ tartisma konusu olan Türk-Arap düsmanliginin temelleri atilmisti.
Ulusçuluk duygulari dinî duygularin önüne geçmisti. Çok ilginç bir nokta da, hem
Arapçilarin hem de Türkçülerin ilk ideologlari gayri müslim düsünür ve
yazarlardi. Aymazligin
Böylesi ya da Ihanet Ingilizler,
Islâm beldelerinde isyanlar organize edip Araplari kiskirtmaya basladilar. Lawrence gibi
ajan provakatörler artik devreye girmis, Ingiliz altinlari bölgeye akitilmaya
baslamisti. Yaptiklari propagandalarda Osmanli düsmanligini isliyorlardi: Islâm,
önceleri güzel ve mükemmel bir medeniyet olup, ilim, siir, sanat ve icatlar barinagi
iken, Osmanli ile beraber gerileme, cehalet ve kisirlik kiskacina girmistir. Araplarin
isyanlarina Ittihatçi Cemal Pasa yangina körükle yaklasir gibi gitti. Genis yetkilerle
Halep, Sam ve Hicaz eyaletlerinin basina getirildi. Arap esrafindan bir çok kisiyi ihanet
ithamiyla Divan-i Harb-i Örfîye vererek idam ettirdi. Idam edilenler arasinda bölgenin
ileri gelen alim ve erenleri de bulunuyordu. Emperyalistler
bu idamlari kullanarak Osmanli aleyhindeki kampanyalarini artirdilar. Cemal Pasanin
bu kritik günlerde Araplarin dinî egitimlerine de karisarak Türkçe mecburiyeti
getirmesi, tepkilerin iyice artmasina sebep oldu. Ingilizlerin
niyeti Osmanliyi Ortadogudan tamamen çikararak Anadoluya sikistirmak,
egemen oldugu topraklari ellerinden almakti. Organize ettikleri 1908 darbesi ile Sultan
Abdülhamid Hani tasfiye ettirmeyi basarmislardi. Ittihat ve Terakki iktidarinin
zaaflarini kullanarak Trablusgarp, Balkanlar, Girit gibi önemli topraklarin Osmanlinin
elinden çikmasina sebep olmuslardi. Osmanlinin Birinci Dünya Savasina
sokularak artik ortadan kaldirmasi asamasina gelinmisti. Lawrence bu amaçlarini 18 Eylül
1914de yazdigi bir mektupta söyle dile getiriyordu: Türklerin savasa
girmek niyetinde olmadiklarini korkuyla seziyorum. Çünkü onlari Anadoluya
sikistirmak ve dahasi orada bile vesayet altina almak önemli bir gelisme olacaktir. Her
sey, Enverin yeniden basi bos birakilmasina dayanir. Bu
amaci gerçeklestirmek için en uygun zemin ise, Araplarin ayaklandirilarak Osmanlinin
savasa çekilmesiydi. Devreye Serif Hüseyini soktular ve Halifelik gerçekte
Arap soyundan gelen birinin hakkidir. Halifelik merkezi
de Mekke ve Medinedir. Araplar ancak bu güce erisince, Allahin yardimiyla
kurtulacaklardir. fikirlerini propaganda araci olarak kullandilar. Serif Hüseyin
ise büyük hayaller kuruyor, Lawrence ile görüsürken söyle diyordu: Önerilirse,
Türkleri Istanbul ve Erzuruma dek kovalayacagiz! Önüne yigilan
silahlar ve Ingiliz altinlarina güvenirken, emperyalistlerin masasi oldugunu
farkedemiyordu. Serif Hüseyin, 4
Ekim 1918de arkadasi R. H. Scotta yazdigi mektupta söyle diyordu: Garip ve
küçük bir gruptuk ama Ortadoguda tarihin seyrini degistirdigimizi saniyorum. Güçlü
devletlerin, Araplarin yasamalarini nasil saglayacaklarini merak ediyorum. Sonuçta
emperyalistler Araplara istediklerini tabii ki vermedi. Ne Serif Hüseyin halife
olabildi, ne de Islâm birligi kaldi. Ortadoguda barisi ve huzuru ortadan
kaldirdilar. Siyonistler, Abdülhamid Hana yaptiramadiklarini, Jön Türkler ve
Ingilizleri kullanarak basardilar. 1920-1947 yillari arasinda dünya siyasi
dengelerini kullanarak Israil devletini olgunlastirdilar. 1947de
de bagimsiz Israili kurdular. Akdenizden
Hint Okyanusuna kadar uzanan topraklarda çogu birbiriyle kavgali ondokuz Arap
devleti ise, dil ve din birligine ragmen, hiçbir zaman Osmanli çatisi altindaki 400
yillik dirlik ve düzenliklerine kavusamadilar. 'Büyük
Hayallerimiz Vardi...' Kimi
Araplar arasinda altinlari tasiyan adam olarak anilan Lawrencein mezari
üzerinde bulunan ve 20 mayis 1985de The Guardian adli Ingiliz gazetesinde
yayinlanan Ihanete ugramis milyonlarca Arap adina baslikli su not aldanmanin
ve aldatilmanin aci ifadesiydi: Biz
Araplarin büyük düsleri vardi. Sizin ve yönetiminizin yardimlariyla yalniz
Osmanlidan özgürlügümüzü kazanmakla kalmayip, ayni zamanda 500 yillik isgalden
sonra, bir ulus olarak kendi kimlik ve gururumuzu yeniden kazanacagimizi umut etmistik.
Heyhat, Lawrence! Ölümünüzden 50 yil sonra, bugün Arap dünyasi savaslarla,
komplolarla ve bölünmelerle kayniyor ve gelecegimiz karanlik görünüyor. Emperyalistler
Osmanli Imparatorlugunu tarihe gömdüler ama Ingilizler Serif Hüseyine
verdikleri sözü de tutmadilar. Islâm
alemi lidersiz kaldi. Serif Hüseyin ihanetinin bedelini yine bir ihanetle ödedi.
Vahhabiler tarafindan tahttan indirildi. Ammanda
hasta yataginda iken, disarida çalinmakta olan Izmir Marsinin odaya girmesini
önlemek için pencereyi kapatan ogluna söyle dedigi nakledilir: Evlat, o
pencereyi niçin kapatiyorsun? Izmir Marsinin eski günleri bana hatirlatmamasi için
degil mi? Ben velinimetime ihanet etmis asi bir kulum, günahim büyüktür. Kral olacagimi
düsündüm. Allah beni sürgüne düsürdü. Hasta olup buraya sigindim. Aç pencereyi de
su marsi dinleyeyim. Duydugum vicdan azabinin siddeti, o eski hatiralarin canlanmasi ile büsbütün
artsin. Bu dünyada çektigim izdirap ve vicdan azabi büsbütün agirlassin. Ta ki
Cenab-i Hak, bu günahkâr kulunu dünyada affederek ahirette, hesap gününde cezadan
korusun! Kaynak: Semerkand dergisi, 06/2001 |
. |