Türk Demokrasi Tarihi Ya da Darbeler Tarihi |
Türkiye'de demokrasi tartismalari özel1ikle darbe dönemlerinde yogunlasir. Zaten darbeler de demokrasi için yapilir, demokrasiye demokrasi için ara verilir. Darbeler arasinda sikisan demokrasinin de ne kadar demokrasi oldugu tartisi1irl/tartisacagiz. 28 subat süreci ve 18 Nisan seçimleri nedeniyle demokrasi tartismalari yine gündemde.
Türk demokrasisini, Türk siyaset geleneginden bagimsiz düsünemeyiz. Türk siyaset geleneginin en belirgin özelligi ise militarist, seçkinci bir karakter tasimasi ve sivillesememis olmasidir. Kadim Türk devletlerin (Orta Asya'da kurulanlar) ordu devletleridir. Anadolu'da kurulan Selçuklu Devleti'nde ikta, Osmanli Deviltinde de timar sistemleriyle siyasal, ekonomik ve sosyal yapi orduya göre düzenlenmisir. Devletin basi olan hükümdarlar da ayni zamanda ordunun komutanidirlar. Osmanli'da timar sisteminin bozulmasiyla birlikte ordu, ekonomik, siyasal ve sosyal yapi da bozulmustur. Yeniliklere, islahatlara ordudan bas1ani1mistir. Bununla birlikte Yeniçeri isyanlarini görmekteyiz. Ordunun siyasete bu açik müdahalelerinde önce devlet adamlari degistirilir, idam edilirken, sonralari hükümdar degisiklikleri hatta idamlari (II. Osman) da o1mustur.
Osmanli'nin Son Döneminde Siyaset
II. Mahmud tarafindan yeniçeri ocagi kaldirilir. Yeniçerilerin iktidara müdahaleleri ,,muhafazakar" (=statükocu, mevcut düzenin devamindan yana, degisime karsi) özellik tasirken yeni kurulan ordunun müdahaleleri batici, modern bir özellik tasir. Bu durum bagimsizliklarini kazanan Asya ve Afrika'nin eski sömürge toplumlarinin ordularinda da görülür. TSK'nin iktidara yönelik müdahaleleri (görünürde) resmi ideolojiyi korumaya yönelik oldugundan statükocu, muhafazakardir.
II. Mahmud'la birlikte batililasma hareketleri hiz kazanir. Avrupa'ya egitim için gönderilen gençler yurda döndüklerinc hararetli Bati savunuculari durumundadirlar. ,,Tepeden tirnaga, topyekün batililasma tek sözümdür.
Bati hayranligi ve Batililasma hareketi Bati'yla iyi geçinme (özellikle Rusya'ya karsi) Bati'ya dayanmayi, giderek de Osmanli üzerinde gün geçtikçe baskisini artiran Bati taleplerini, dayatmalarini karsilamayi getirmistir. Tanzimat ve lslahat fermanlari, Mesrutiyet hareketleri hep Bati'nin hosnutlugunu, destegini saglamak içindir.
Genç Osmanlilar (Jön Türkler), Ittihat ve Terakki çizgisi Osmanli padishinin mutlakiyetçi iktidarina karsi örgütlü muhalefeti temsil eder. Avrupa'da ve Türkiye'de yazili basin sahibi olan bu muhaliflerin yönetimdeki etkin sahislarla ve ordu mensuplariyla da iliskiye geçmesiyle asker-aydin-yönetici elit ittifaki kurulur.
Jön Türkler bu ittifakla 30 Mayis 1876'da Abdülaziz'e karsi bir saray darbesi gerçeklestirirler. Abdülaziz'in yerine V.Murad geçirilir. V. Murad'in acziyeti nedeniyle Mithat Pasa Abdülhamid'le Kanun'u Esasi üzerinde anilsarak Abdülhamid sultan ilan edilir.
Mithat Pasa önderliginde gerçeklestirilen bu ilk darbe "darbelerle gelen anayasalar" geleneginin baslangicidir. Bu gelenek Cumhuriyet döneminde de devam edecektir.
23 Aralik 1876'da Kanun-u Esasi (I.) Mesrutiyet ilan edildi. Ilk kez yapilan seçimlerde okuma-yazma bilen ve 25 yasini bitiren her vatandas seçme, 35 yasini bitirenler de seçi1me hakkina sahipti. Iki meclisli sistemde Ayan Meclisi'nin 38 üyesini Abdülhamid seçti. Mebusan Meclisi'ne halk tarafindan 56'si müslüman 40'i Hristiyan 96 mebus seçildi. Meclis halka degil padisaha karsi sorumluydu. Padisahin meclisi feshetme ve güvenligi sarsan kisileri sürgüne gönderme yetkisi vardi. Mecliste padisah da dahil hersey rahatlikla elestiriliyordu. Özellikle azinlik temsilcilerinin ayrilikçi tavirlari dis müdahaleleri kolaylastiriyordu. Ruslarla yapilan savas da yenilgi getirince II. Abdülhamid 14 Subat 1878'de iç ve dis sartlari gerekçe göstererek ve anayasadan kaynaklanan yetkisine dayanarak meclisi feshetti.
II. Abdülhamid 30 yil boyunca mutlak bir egemen-lik kurdu. Muhalif gruplar Ittihat ve Terakki adi altinda örgütlenerek yogun bir muhalefet baslattilar. Ittihat ve Terakki' ye bagli subaylarin Manastir ve Selanik'te isyan cikarmalari üzerine II. Abdülhamid 28 Temmuz 1908'de II. Mesrutiyeti ilan etti, anayasa tekrar yürürlüge girdi.
Yapilan seçimlerde Ittihat ve Terakki' nin adaylari çogunlugu sagladi. Mecliste 142 Türk, 60 Arap, 25 Ar-navut, 23 Rum, 12 Ermeni, 5 Musevi, 4 Bulgar, 3 Sirp ve 1 Ulah milletvekili vardi. Iktidarda ve Özellikle askerler arasinda hizla kadrolasan Ittihat ve Terakki her geçen gün muhalefet üzerindeki baskilarini artirdi. Ittihat ve Terakki' nin baskilarina karsi 13 Nisan 1909'da 31 Mart Vakasi gerçeklesti. Muhalefet kisa sürede yayildi. Ittihatcilarin etkin oldugu Selanik'ten gelen Mahmut Sevket Pasa komutasindaki Hareket Ordusu ayaklanmayi güçlükle bastirdi. Istanbul'da sikiyönetim ilan edildi. Ittihatcilarin çogunluk oldugu meclis padisahi "halk seni istemiyor" deyip indirerek yerine V. Mehmet Resat'i geçirdi. 1876 Anayasasi'nda degisiklik yapilarak padisahm yetkileri sinirlandirildi, meclisin yetkileri artirildi. Ittihat ve Terakki "mesrutiyet, hürriyet..." sloganlarina ragmen giderek padisahtan daha mutlakiyetci bir yönetim olusturdular. 31 Mart Vakasi bahane edilerek muhalefet hem kanuni yollarla hem de komitaci usullerle sindirildi, tevkif edildi. Ahrar Firkasi, Ittihat-i Muhammedi, Fedaka-ran-i Millet ve Heyet-i Müttefika-i Osmaniye Cemiyeti kapatildi. Her türlü muhalefet "gerici, irticaci ve halk düsmani" ilan edildi. Muhalif gazeteciler faili mechullerle öldürüldü. Ittihat ve Terakki diktasina karsi kurulan Hürriyet ve Itilaf Firkasi ara seçimlerde çogunlugu saglamalarina ragmen 1912 (sopali) seçimlerinden sonra muhalefetin meclise girmeleri engellendi. 23 Ocak 1913'teki Bab-i Ali Baskini ile hükümet yeniden degistirilerek 1918'e kadar süren Enver, Talat ve Cemal Pasalar'in eliyle fiilen bir oligarsi kurdular. Ittihat ve Terakki despotizmi Osmanli'yi 1. Dünya Savasi'na sokarak devletin sonunu getirdi.
Milli Mücadele Dönemi
Milli Mücadele döneminde yerel direnis hareketlerini genelde ittihatcilar örgütlemekteydi. Istanbul Hükümeti tarafindan ordu müfettisi olarak Erzurum'a gönderilen Mustafa Kemal yerel Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri'ni Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti adi altinda topladi. Bir nevi hükümet gibi çalisan Temsil Heyeti seçilerek basina M. Kemal getirildi.
Damat Ferit Pasa hükümetinin yerine Anadolu'daki hareketle daha iyi iliskiler kurabilecegi düsünülerek getiririlen Ali Riza Pasa baskanligindaki yeni hükümet Sivas Kongresi'ni ve Temsil Heyeti'ni tanidi. Meclis-i Mebusan için seçimler yapildi. Meclis Misak-i Milliyi tanidi. Bunun üzerine Istanbul isgal edildi. Istanbul'dan kaçabilen mebuslarla yeni seçilen mebuslar Ankara'da toplanarak 23 Nisan 1920'de TBMM'yi açtilar.
I. Meclis üyelerinin tamami tam bagimsizlik noktasinda görüs birligi içinde olmalarina ragmen, gelecekteki yönetim sekli konusunda farkli görüsleri vardi. 1921 Anayasasi'nda saltanat ve hilafet konusuna hiç deginilmezken milli irade ve millet egemenliginden bahsedilmis, hakimiyetin kayitsiz sartsiz millete ait oldugu vurgulanmisti. Fiili bir durum yaratilarak söz konusu iki kurum islevsiz birakildi. Saltanatin kaldirilmasi söz konusu oldugunda yogun tartismalar yasanmis, M. Kemal duruma su sözlerle müdahale etmistir:
"Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafindan hiç kimseye ilim icabidir diye, müzakere ile, münakasa ile verilmez. Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alinir. Osmanogullari, zorla Türk Milleti'nin hakimiyet ve saltanatina vaziulyed olmuslardi, bu tasallutlarini alti asirdan beri idame eylemislerdi. Simdi de Türk Milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatini, isyan ederek kendi eline, bilfiil almis bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Mevzubahis olan, millete saltanatini, hakimiyetini birakacakmiyiz, birakmayacak miyiz? Meselesi degildir. Mesele zaten emrivaki olmus bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehal olacaktir. Burada ictima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce muvafik olur. Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktir. Fakat ihtimal bazi kafalar kesilecektir." ( Lewis, s.258)
Bu konusma halk adina yapilmis! Milletin haklarinin kendisinin oldugu söylenmistir. Hilafet ve saltanat ugruna verilmis bir mücadele var ve bu mücadeleyi halk nezdinde mesrulastirmak için bunu bizzat M. Kemal hutbeler irad ederek ifade etmistir. Mebuslarin muhalefetine ragmen önce saltanat hilafetten ayrilarak (hilafete dokunmuyoruz denilerek) kaldirilmis. Cumhuriyet ilan edilmis, halifenin görevlerini meclis yapacak denilerek hilafet de kaldirilmistir. Takiyye politikasinin en ala örnegi!
Tek Parti Dönemi
17 Kasim 1924'te TBMM'nin ilk muhalefet partisi Milli Mücadele kahramanlarindan Kazim Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Cafer Tayyar, Rauf Orbay ve Meclis'ten 28 üye tarafindan kurulur. Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi adindaki bu partinin ilkeleri arasinda hürriyetperverlik (liberalizm), halkin hakimiyeti (demokrasi) ile fikir ve dini inançlara saygi da yer almaktaydi.
1925 Subati'nda Dogu illerinde tek partinin hilafeti kaldirmasi, ümmet anlayisinin terkedilerek yerine irkçi, milliyetiçi bir anlayisini idame ettirilmeye çalismasina bir tepki olarak Seyh Said Isyani basladi. 3 Mart'ta Fethi Okyar hükümeti düsürülerek sertlik yanlisi Ismet Pasa hükümeti kuruldu. Hiyanet-i vataniye kanununa "dini görüntü altinda ayaklanma, dinin siyasete alet edilmesi" hükmü de eklendi. Hükümete olaganüstü yetkiler taniyan Takrir-i Sükun Kanunu yürürlüge kondu. Ankara ve Dogu'da Istiklal Mahkemeleri kuruldu. Takrir-i Sükun Kanunu'na dayanarak iktidar, bütün muhalefeti sindirildi. Muhalif basin susturuldu, yayincilar Istiklal Mahkemeleri'nde yargilamrak mahkum edildi. "Dini inançlara saygili" ilkesinden dolayi Seyh Sait isyanini tesvik ettigi iddiaslyla 3 Haziran 1925'te Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi kapatildi. Izmir'de suikast girisimi iddiaslyla son muhalifler (eski Ittihatçilar, Milli Mücadele kahramanlari ortadan kaldirildi) de istiklal mahkemelerinde yargilanarak çogu bedenen ortadan kaldirildi.
Muhalefetin tamamen tasviye edildigi böyle bir ortamda M. Kemal düsündügü köklü degisimleri gerçeklestirme imkani buldu.
Tek parti diktasinin yogunlugu gittikçe artiyordu. 1927 seçimlerine CHP tek basina girdi. Seçim öncesinde CHP, daha önce milletvekili adaylarinin tespitini biraktigi firka organlarindan bu yetkiyi alarak firka Genel Baskani M. Kemal' e verdi. Seçimler göstermelikti. Aday tayini tek parti organlarinaa dahi birakilmiyor, tek kisiye, M. Kemal'e veriliyordu. Tayin ettigi adaylarini M. Kemal söyle takdim ediyordu:
"Aziz vatandaslarim, Cumhuriyet Halk Firkasi namina bütün memlekete TBMM azaligi için tespit ettigim zevatin heyeti umumiyesini ittilaniza (bilginize) arzedi-yorum. Her vatandas için yeni devrede beraber (Çahsmayi münasip gördügüm arkadaslarim heyeti umumiyesinin birlikte görülmesini faideli addettim. Bunlardan her daire-i intihabiyyeye (seçim bölgesine) tefrik edecegim mebus namzetlerimi ayrica imzam tahtinda arzedecegim."(Baskaya, s.172)
Insan, bu sekilde olusturulan bir meclisten nasil muhalefet çikabildigine sasiriyor.
1930'lu yillardan itibaren, 1929 dünya ekonomisi bunaliminin Türk Ekonomisine de yansimasi, toplumsal hayatta yapilan devrimler, tek partinin halka karsi baskici uygulamalan gibi nedenlerle halk arasinda derin bir hosnutsuzluk basladi. 12 Agustos 1930'da muhalefetin derecesini ölçmek, bu muhalefetin mecliste olusturulacak güdümlü bir muhalif firkaya yönlendirilerek manipüle edilmesi ve hükümetin yanlis uygulamalarinin denetlenmesi amaciyla M. Kemal'in talimatiyla eski basbakanlardan Fethi Okyar baskanliginda Serbest Cumhuriyet Firkasi kuruldu.
SCF'na halkin ilgisi büyüktür, firka kisa sürede Istanbul, Izmir, Aydin, Samsun ve Trabzon gibi illerde örgütlendi. Izmir'de yapilan toplantida izdiham yasandi, halk baslarina zorla giydirilen sapkalari yerlere atip çignedi. Vali Kazim Pasa ve Halk Partililer'in engellemelerine ragmen halk Fethi Bey'i karsilamaya gider. Güvenlik kuvvetlerinin rastgele ates açmasi üzerine 14 yasinda bir çocuk öldürülür. Çocugun babasi yavrusunun cesedini Fethi Bey'in önüne koyarak "iste size bir kurban! Baska-larini da vermeye haziriz. Yeter ki sen bizi bu zalimlerin elinden kurtar!" der. (Ahmet Agaoglu, Serbest Firka Hati-ralari, Hetisim, Istanbul 1994, s.168-169)
SCF'na halkin gösterdigi bu ilgi, onu iktidara alternatif olacak güce ulastirir. Güdümlü muhalefetin iktidara alternatif olarak ortaya çikmasi CHP elitlerini aleyhinde kampanya baslatmaya yöneltir. Söylem yine aynidir. Yakup Kadri ve Fatih Rifki gibi diktatörlük kalemsörleri "Irtica hortladi! Bunlar Seriat istiyorlar!" diye feryad ederler.
1930, Belediye seçimlerinde oylarina çogunun SCF'na gittigini gören CHP'liler bütün devlet mekanizmasini harekete geçirirler. Milletvekili seçimlerine girmeden SCF'ni kapatma girisimlerinde bulunurlar. Ismet Inönü M. Kemal'e orduda rahatsizlik oldugunu söyleyerek kendi rahatsizligini da ileterek onu ikna eder. M. Kemal'in destegini yitirdigini anlayan Fethi Bey SCF'ni 17 Kasim 1930'da fesheder. SCF ile ayni dönemlerde kurulan Ahali Cumhuriyet Firkasi, Türk Cumhuriyet Amele ve Çiftçi Partisi de hükümet tarafindan kapatilir. SCF'nin kurucularindan Ahmet Agaoglu ve Fethi Bey anilarinda ilk günlerden beri M. Kemal'in samimi olmadigini hissettiklerini ifade ederler. M. Kemal, Fethi Bey'i parti kurma konusunda ikna etmek için sunlari söyler: "Bu günkü manzaramiz asagi yukari bir diktatör manzarasidir. Vakia birer meclis vardir. Fakat içeride de disarida da bize diktatör nazariyla bakiyorlar... Ben öldükten sonra arkamda kalacak olan müessese bir istibdat müessesesidir."
SCF'nin kapatilmasindan bir ay sonra 23 Aralik 1930 günü Menemen'de meydana gelen provakasyon bahanesiyle basta Naksibendiler'in önde gelen isimleri ve son muhalifler de ortadan kaldirilir. Böylece Menemen hadisesi, Izmir Suikast Girisimi iddiaslyla ayni misyonu yerine getirmis olur.
Türkiye'nin iç politikasindaki degisiklikler disardaki degisimlerden bir ölçüde de olsa etkilenmekteydi. SCF'nin kurulusunda devletin disaridaki diktatörlük izlenimini silinmeye çalismasi etkilidir. Avrupa'da özellikle Ispanya, Italya ve Almanya'daki totaliter fasist partilerin yükselisiyle beraber CHP ile devlet tamamen bütünlestirilmisti. M. Kemal partinin "Ebedi Sef'i", Ismet Inönü "Milli Sef'i" oldu. "Sef" ünvani dönemin fasist liderlerinden ne kadar etkilendiklerinin göstergesidir. Partinin ilkeleri (alti ok) devletin ilkeleri kabul edilir. Parti genel sekreteri ayni zamanda Içisleri Bakani, partinin il baskanlari bulunduklari ilin valileri, parti müfettisleri ayni zamanda devlet memurlarinin da denetleyicisi olarak görevlendirildiler. Firka yerine "Parti" kabul edilir.
Demokrat Parti ve Çok Partili Hayat
II. Dünya Savasi'nda Italya, Almanya ve Japonya'nin yenilmesiyle totaliter rejimler sona erdi. Demokratiklesme ve ekonomide liberallesme revaçtaydi. Totaliter rejimler Bati'ya güven vermemekteydi. Bununla birlikte Türkiye üzerinde özellikle Bogazlar ve Dogu Anadolu ile ilglli talepleri nedeniyle Sovyet Rusya bir tehdit haline geldi.
Bu sartlar altinda Bati ile iliskileri gelistirmek için çok partili hayata geçilmek zorunda kalindi. CHP'nin istedigi SCF'nin kurulusunda oldugu gibi güdümlü, muhalefeti sinirli, iktidara alternatif olmayan göstermelik bir partinin kurulmasiydi.
Adnan Menderes, Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan tarafindan demokratiklesme taleplerini içeren bir önergenin CHP meclis grubunca reddedilmesi üzerine 7 Ocak 1946 tarihinde önerge sahiplerince Demokrat Parti kuruldu. Ideolojik olarak CHP'den farkli olmayan yeni parti daha az merkeziyetçi ve daha az bürokratik bir devlet öngörüyordu.
II. Dünya Savasi yillarinada alinan ekonomik tedbirler halki zor durumda birakmisti. Bunlar 1940 tarihli Milli Koruma Kanunu (iktidara fiyat ve arzi belirleme, halki zorunlu çalistirma yetkisi veriyordu), 1942 Varlik Vergisi ve Milli Mücadele için konulmus ve 1925'te kaldirilmis olan Ayniyat Vergisinin 1943'te tarim ürünlerine yeniden getirilmesi, CHP bürokrasisinin halki horlayan, baski altina alan uygulamalari nedeniyle halk DP'ye yöneldi.
DP' nin önceden gerekli demokratik düzenlemelerini yapilmamasi halinde boykot edecegini söyledigi, fakat sonradan katildigi 21 Temmuz 1946'daki CHP'nin baskin seçiminde CHP 390, DP 65 ve bagimsizlar da 7 milletvekili ile mecliste temsil edildi. Ancak açik oy gizli sayim ilkesi ve CHP'li bürokratlarina keyfi uygulamalar nedeniyle seçimler tarihe saibeli seçimler olarak geçti.
CHP 1950'ye kadar geçen dönem içinde ilimli politikalar takip etmeye çalisti. Bürokratlarina tarafsizlaçtirmasi, gizli oy açik sayim gibi demokratiklesmeler saglandi. Recep Peker yönetimindeki uzlasmaz, kati merkeziyetçi hükümetin yerine Hasan Saka ve Semseddin Günaltay gibi ilimlilardan kurulu hükümetler getirildi. Kisacasi CHP geçmis yillardaki baskici kimligini halka unut-turmaya çalisti.
14 Mayis 1950'deki seçimlerde DP 408, CHP 69 sandalye kazandi. Darbe söylentilerine ragmen iktidar el degistirdi. CelaI Bayar cumhurbaskani, Adnan Menderes basbakan oldu. Iktidarina el degistirmesiyle her iki parti de kimlik krizi yasadi. CHP 1950 seçimlerine son yillarda uyguladigi ilimli politikalara güvenerek garanti gözüyle bakiyordu, bu nedenle iktidarina parti-devlet bütünlesmesinden kaynaklanan genis yetkilerini DP'nin talebine ragmen kisitlamamisti. Seçim sonuçlari CHP'de tam anlamiyla sok etkisi yapti. DP, iktidarina genis yetkilerine ragmen bürokrasiye, orduya ve CHP' ye karsi kendisini hiçbir zaman güvende hissedemedi. Darbe söylentileri üzerine genelkurmay baskani, kuvvet komutanlari dahil 15 general ve 150 albayi emekliye ayirdi.
DP, iktidarinin ilk bir kaç yilinda hava sartlarinin uygun olmasiyla hasadin bollasmasi, ekonominin iyilesmesi DP için nüfusun büyük bir kisminin yasadigi kirsal kesimin oylarini garantiledi. CHP'nin DP'ye yönelik klasik irtica söylemlerine karsi (o yillarda Ticanilerin Atatürk heykel ve büstlerine yönelik saldinlari vardi) 25 Temmuz 1951'de Atatürk'ü Koruma Kanunu çikardi. Hatta dini istismar ediyor diye 8 Temmuz 1953'te Millet Partisi'ni kapatti.
2 Mayis 1954 seçimlerinde DP 503, CHP sadece 31 sandalye kazandi. DP' nin, gittikçe otokratiklesmesi, muhalefet üzerinde baski kurmasi ve ekonominin kötülesmesi, enflasyonun artmasi üzerine kentli tabaninin ve üniversite üyelerinin destegini kaybetti. Enflasyondan ilk etapta etkilenmeyen kirsal kesimin destegini muhafaza etti. 27 Ekim 1957 seçimlerinde DP 424, CHP 178 sandalye kazandi. DP' nin gücünü devam ettirmesine ragmen bazi desteklerini yitirdigi ortaya çikti.
CHP'liler seçimle iktidar olamayacaklarinai anlayinca seçim disi yollarla iktidara gelme yollarini aramaya basladilar. Özellikle DP' nin halk katmanlarini politikaya sokmasi, CHP' nin malvarliginin kaynagini arastirmak için (CHP' nin devlet bankalarinin sermayesinden daha fazla serveti vardi) Tahkikat Komisyonu kurmasi ordu içinde de rahatsizliklara yol açti. DP giderek kendini daha güvensiz hissediyor, gittikçe de muhalefet üzerindeki baskilarini artiriyordu. Basina yönelik sansürler, darbe söylentilerine karsi ordu içinde sorusturmalar...
DP iktidarina karsi ögrenci eylemleri basladi. CHP gençlik örgütleri Istanbul ve Ankara'da gösteriler düzenledi. Hükümet Istanbul ve Ankara'da siki yönetim ilan etti. Darbe söylentileri karsisinda kendi konumunu güçlendirmek için Menderes halka döndü. Güçlü oldugu Ege Bölgesi'nde mitingler düzenledi. Ankara'ya döndügünde harp okulu ögrencilerinin gösterisi hükümetin prestijine agir darbe vurdu. Harp Okulu ögrencilerinin gösterisi üzerine hükümetin bir sorusturma baslatarak darbe planlarini ortaya çikartacagindan korkan cunta erken davranarak 27 Mayis 1960'da darbeyi yapti.
Milli Birlik Komitesi, Istanbul Üniversitesi Rektörü Siddik Sami Onar baskanliginda ögretim üyelerinden mütesekkil birAnayasa Komisyonu kurdu. Komisyon Avrupa'daki gelisen sosyal devlet anlayisinin da etkisiyle liberal bir anayasa hazirladi. 1961 Anayasasi'yla yeni kurumlar olusturuldu. Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu ve Danistay'in yetkilerinin artirilmasiyla iktidarina denetlenmesine agirlik verildi.
31 Agustos'ta parti liderleri askerlerin gözetiminde toplanarak bir deklerasyon yayinladi. Askerlerin CHP'nin iktidar olmasi için en uygun Propaganda zeminin olusturulmasma yönelik alinmasini istedigi önlemler sunlardi:
1) 27 Mayis Devrimi'ni siyasal amaçlarla sorgulamamak ve istismar etmemek.
2) Atatürk Reformlari'ni korumak.
3) Islam'i siyasi amaçlarla istismar etmemek.
4) Yassiada Mahkemesi kararlarini istismar etmemek. 15 Eylül 1961'de Yassiada Mahkemesi, Adnan
Menderes, Fatih Rüstü Zorlu ve Hasan Polatkan'in idamini onayladi. 16 Eylül'de Zorlu ve Polatkan, bir gün sonra da Menderes idam edildi.
15 Ekim 1961'de seçimler yapildi. CHP 173 sandalye alirken, DP' nin devami sayilan neo-demokrat partiler (Adalet Partisi 158, Yeni Türkiye Partisi 65, Cumhuriyetci Köylü Millet Partisi 54) toplam 277 sandalye kazandilar.
Sonuçlar içeride ve disarida, Menderes'in bir zaferi ve 27 Mayis rejimine karsi halkin bir kinama oyu olarak yorumlandi.
Solun neredeyse tamami 27 Mayis' i "ilerici" olarak degerlendirmis, sahiplenmistir. "Darbeler demokratik açidan degil diyalektik açidan degerlendirilir, ne getirmis, ne götürmüs önemli olan o." seklinde bir bakis açilari vardir. (Tanilli, s.56)
Seçim sonuçlari ortadaydi. Bu durumda askerin kislasina dönmesi pek olasi degildi. 1962 ve 1963'te bir dizi basarisiz darbe girisimleri oldu.
1965 seçimlerinde bir partinin meclise hakimiyetini engellemek için nisbi seçim sistemi uygulandi. Fakat bu Süleyman Demirel liderligindeki Adalet Partisi' nin yükselisini önleyemedi. Seçimlerde AP 240, CHP 134, diger sag partiler (Millet P+CKMP+YTP) 61, Isçi Partisi 15 sandalye kazandi.
1965' ten sonra muhalefet sokaga tasti. Üniversiteler ögrenci eylemleriyle, fabrikalar isci grevleriyle felç oldu, kirsal kesimde köylülerin toprak isgalleri basladi.
12 Mart 1971
12 Mart 1971'de ordu komutanlari Demirel'e bir muhtira verdiler. Muhtiranin içerigi kardes kavgasinin ve anarsinin engellenemedigi, Atatürk'ün reformlarinin gerçeklestirilemedigi, çagdas uygarlik hedefinden sapildigi, bütün bunlardan hükümetin sorumlu oldugu, bu hedeflere ulasmak için yeni bir hükümetin demokratik yollardan kurulmasi, aksi takdirde TSK'nin yasalardan aldigi yetkiyle idareyi dogrudan dogruya ele alacagi seklindeydi.
Nihat Erim baskanliginda sivil bir hükümet kuruldu. 1961 Anayasasi'nin hak ve özgürlükleri genisleten maddeleri degistirildi. Resmi ideoloji açisindan tehlikeli görülen Islam! egilimli Milli Nizam Partisi ve sosyalist egilimli Türkiye Isçi Partisi kapatildi.
12 Mart Muhtirasi'yla devlet otoritesini tesis etmeyi amaçlayan uygulamalar sonuç vermedi. Siyaset disinda tutulmaya çalisilan toplum kesimleri sokaga çikti. 1973 seçimleriyle baslayan sürekli bölünmelerle parti enflasyonu yasandi. Bunun getirdigi koalisyonlar, azinlik hükümetleri istikrari saglayamadi. Sol ve Islami muhale-fetin sokaga tasmasi, gün geçtike kitlesellesmesi ve sistemi radikal bir sekilde sorgulamaya baslamalari orduyu harekete gecirdi. Ordunun bu kadar beklemesinin sebebi olarak 27 Mayis'la halk nezdinde düstügü duruma tekrar düsmek istmemesi yaygin olan bir kanaattir.
12 Eylül 1980
Darbeyle birlikte anayasa degisikligi de geldi. 82 Anayasasi'yla toplumu tepeden tirnaga kontrol altina almak için 61 Anayasasinin getirdigi hak ve özgürlükler geri alindi. Temel insan hak ve hürriyetlerinin genis ölçüde sinirlandirildigi, yer yer kaldirildigi bir ortamda muhalefet sindirildi. Halk depolitize edilerek DP ile girdigi siyaset arenasindan dislandi. Bütün bunlar 82 Anayasasi' yla yasallasti.
Ordunun özellikle Kenan Evren'in bütün karsi propagandalarina ragmen Turgut Özal'in liderliginde ANAP 1983 seçimlerinde tek basina iktidar oldu. Ordu perde arkasina çekildi. Ancak sahne gerisinden müdahalelerini devam ettirdi. Halkin her türlü hak arama girisimleri (sendikal haklar, inandigi gibi yasamak, Kürt kimliginin taninmasi...) resmi ideoloji adina, demokrasi vitrininin ardindaki darbe kurumlari tarafmdan gerek kanuni, gerek kanun disi yollarla bastirilmaya, sindirilmeye çalisildi.
28 Subat 1997
Refah Partisi ile halkin özellikle Islami taleplerle siyaset sahnesine çikmasi, Islam'in insanlarina bireysel ve toplumsal hayatlarinda belirleyiciliginin artmasi, ABD'nin Yeni Dünya Düzeni'nde Islam'i tehtid olarak görmesi, halkin iktidar seçkinlerinden yüz çevirmesi, halkin destegini yitiren partilerin sirtlarini devlete dayayarak ayakta durabilmeleri, ekonomide Anadolu sermayesinin yükselerek devlet destekli büyük sermaye ile rekabete girmesi, Susurluk kazasiyla iktidar seçkinlerinin kirli iliskilerinin gözler önüne serilmesi egemenlerin yeniden "irtica nöbetlerine" yakalanmasina yol açti. Irtica söylemi her seyin üstünü örtebilirdi. MGK toplantilan tarihi (!) olmaya basladi. PKK'dan daha tehlikeli ilan edilen irticaya karsi kamuoyu olusturulmaya çalisildi. Üniversite rektörlerine, medyaya, yargiya, patronlara brifingler verildi. Halkta tutmadi ama söz konusu çevrelerde ragbet büyüktü. Irtica söyleminin temel nedenine baktigimizda bunun rantini yiyenlerin tekelci sermaye, sivil-asker karmasi ve medya oldugu ortadadir. Bu nedenle söz konusu çevreler irtica ile mücadelede birbirleriyle yaristilar. Bati Çalisma Grubu (BCG), Sicil Çalisma Grubu (SCG), valiler, garnizon komutanliklari, hükumet, yargi mensuplari, kartel medyasi, TÜSIAD, YÖK, DGM hepsi de irtica ile mücadele de öne çikmaya çalistilar.
28 Subat sürecinin zeminini, alt yapisini olusturan Basbakanlik Kriz Yönetmeligi ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin Refah-Yol tarafindan imzalanmasidir. Bu yönetmelikle dogal afetler de dahil olmak üzere MGK'nin kriz dedigi durumlarda MGK yaptirim uygulayabilecek bir üst yapi haline geliyordu. Bunun ilk pratigi de 28 Subattir. Parlamento devre disi birakiliyor, yasama organi MGK oluyor. Yürütme organi hükümettir ve tavsiye niteligindeki kararlari yürütebilmek de hükümetin ömrünü tayin ediyor.
28 Subatin bilançosu
Seçime gidilen bir süreçte küstürdükleri, copladiklari halki tekrar kazanmak icin PKK-Apo kozunu kullaniyorlar. Suriye ve Yunanistan'a yönelik sert mesajlar verilerek dört bir yanimiz ates çemberi, milli birlik-beraberlik vurgulariyla halk manipüle edilerek hükümet olmalari halka degil 28 Subat sürecine borçlu partilerin tarafina çekilmeye çalisiliyor.
Ordu-Siyaset Iliskisi
Milli mücadele döneminde Genelkurmay Baskani, Milli Savunma Bakani'yla ayni düzeyde hükümete alinirdi. 1924 yilinda Genelkurmay Baskanligi bagimsizlastirildi. 1944 yilinda Genel Kurmay Baskanligi' nin yetkileri daraltilarak basbakanliga baglandi. 1949 yilinda ise Milli Savunma Bakanligi' na baglandi.
Mustafa Kemal kendi döneminde askerlerin ordu ile meclis arasinda seçim yapmasini istedi. Kendisine bagli sahsiyetleri orduda tutarak orduyu kontrolü altina alirken anlasamadiklarinca meclise tesvik ederek onlari orada tasviye etti. Tek Parti döneminde resmi ideolojinin bekçiligini CHP yaptigindan ordu siyasete müdahale etmemistir. CHP döneminde Milli Mücadele' deki rollerinden dolayi ordunun prestiji yüksekti. Rahatsizlik alt rütbeli subayiarla ilgiliydi. Üst düzey komutanlar milli mücadele kahramanliklarinin rantiyla geçiniyordu. II. Dünya Savasi' na dogru ordunun durumu iyi degildi. Alt rütbeli subaylar ordunun modernizasyonunu, ekonomik sartlannm iyilestirilmesini istiyordu. Bu beklentileri nedeniyle DP'yi desteklediler. DP'nin iktidarini hazmedemeyen üst düzey komutanlarina darbe yapacagi yönündeki duyumlari üzerine Bayar-Menderes ikilisi aralarinda Genelkurmay Baskani ve kuvvet komutanlari da olmak üzere 15 general ve 150 albayi emekliye ayirdi. Alt rütbelilerin DP'den beklentileri gerçeklesmeyince iktidara karsi cunta hizipleri olustu. Buna firsat vermemek için üst rütbeliler 27 Mayis darbesini yapti.
1961 anayasaslyla Milli Güvenlik Kurulu kuruldu. 111. madde "Milli Güvenlik Kurulu, kanunun gösterdigi Bakanlar ile Genel Kurmay Baskani ve Kuvvet temsilcilerinden kurulur: Milli Güvenlik Kurulu'na Cumhurbaskani baskanlik eder; bulunmadigi
zaman bu görevi Basbakan yapar. Milli Güvenlik Kurulu, milli güvenlik ile ilgili kararlarina alinmasinda ve koordinasyonun saglanmasinda yardimcilik etmek üzere, gerekli temel görüsleri Bakanlar Kurulu'na bildirir." Kanunun gösterdigi Bakanlar 129 sayili kanunla belirlenmistir: Basbakan, Devlet Bakani, Basbakan Yardimcilari, Milli Savunma, Içisleri, Disisleri, Maliye, Ulastirma ve Çalisma Bakanlari' ni kapsiyor.
12 Mart 1971 Muhtirasi' nin ardindan 1972'de "... BK'na bildirir" ifadesi ".... BK'na tavsiye eder"e dönüstü. 12 Eylül 1980 darbesiyle hazirlanan 1982 Anayasasi'nda da "... Bakanlar Kurulu' nca öncelikle dikkate alinir" oldu.
1982 Anayasasi MGK'nin etkinligini ayrinatilariyla vurgulamis, katilacak hükümet üyelerinin sayilarini azaltarak asker üyeleri artirmistir. MGK asker agirlikli oldugu gibi silahli gücü de ellerinde bulundurdugundan siviller üzerinde tartismasiz bir üstünlüge sahip oldu. MGK ile ilgili 118 madde söyledir:
"Milli Güvenlik Kurulu, Cumhurbaskanin baskanliginda, Basbakan, Genelkurmay Baskani, Milli Savunma, Içisleri, Disisleri Bakanlari, Kara Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlari ve Jandarma Genel Komutani' ndan kurulur. Milli Güvenlik Kurulu. Devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanmasiyla ilgili kararlarina alinmasi ve gerekli koordinasyonun saglanmasi konusundaki görüsleri Bakanlar Kurulu'na bildirir: Kurulun, devletin varligi ve bagimsizligi, ülkenin bütünlügü ve bölünmeziigi, toplumun huzur ve güvenliginin korunmasi hususunda alinmasi zorunlu gördügü tedbirlere ait kararlar bakanlar Kurulu' nca öncelikle dikkate alinir."
60 ve 80 darbeleriyle getirilen anayasalarla olusturulan kurumlarla TSK özerklesmis, toplumdan soyutlanmistir. Askeri mahkemeler, Askeri Yargitay ve Askeri Yüksek Idare Mahkemesi ile yargi bagimsizligini kazanmistir. YAS kararlari sivil yargiya açik degildir. Buna karsin Askeri Mahkemeler sivilleri de yargilayabilmektedir. OYAK' in kurulmasiyla uluslararasi sirketlerle kurulan ortakliklarla büyük bir ekonomik güce kavusmus, ekonomik bagimsizligini kazanmistir. Asker emeklileri büyük sirketlerin danismanlari ya da yönetim kurulu üyeleri olmaktadir. Ordu, MGK ile yasama, MGK Sekreterligi' yle de, hükümeti yönlendirerek yürütme erklerine de sahip oldu. Ordu pazarlari ve lojmanlari ve egitimleriyle toplumdan soyutlanarak seçkinci bir anlayis sahibi, 60'tan sonra egitimlerine yöneticilik, siyaset dersleri de dahil edilerek iktidara aday oldu. Özel Harp Dairesi, JITEM tamamen sivil iktidarina malumati disinda
çalismaktadir. MIT'te askeri üyeler de oldugundan bagli bulundugu basbakana yaniltici bilgiler verebilmektedir. DGM ve YÖK gibi kurumlarda da askeri üye bulundurarak yargidan yüksek ögretime her alanda etkinlik sahibi olmaktadir.
En son Basbakanlik Kriz Yönetmeligi ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesi' nin de dönemin hükümetine imzalattirarak TSK dogaüstü yetkileriyle vesayet rejimini yasallastirmis oldu.
Sonuç
Tanzimat, islahat, mesrutiyet ve cumhuriyet... Her sey halk adina, halk için, halka ragmen yapildi. Aristokratik mesrutiyetten, oligarsik cumhuriyete degisen pek bir sey yoktu. Tek parti resmi ideolojiyle bütünlesmisti. DP iktidari ile beraber halk tek parti ve onun zihniyetini reddettigini gösterdi. Halk katmanlarinin siyasete sokulmasi, CHP ve ordu tarafindan hazmedilemedi. 60 darbesiyle beraber ordu, resmi ideolojinin bekçisi oldu. Darbe anayasalariyla vesayet rejimi yasallasti. Sivil iktidarina sinirli yetkisine ragmen bu alana istemedikleri partilerin girmesini kabullenemediler. Sivil iktidarina kanunlarla vesayet altina alindigi bir ortamda egemenliklerini ve çikar iliskilerini sürdürmek, kendileri için tehtid olarak nitelediklerini hukuk disi yollarla (iskence, faili mechul, tehtid) ortadan kaldirma için olusturduklari çetelerin, kirli iliskilerin resmi Susurluk' ta çekildi.
Demokrasi bu sartlar altinda göstermelik, makyaj olmaktan öteye gidemiyor. Demokrasi için temel sart olan sivillesme resmi ideolojinin ve iktidarlarinin sonu olacagindan var güçleriyle baskici, ceberrut ve "halka ragmen halk için"ci geleneklerini sürdürmektedirler.
Yararlanilan Kaynaklar
Kaynak: Yürüyüs dergisi, sayi: 3, 1999
Hazirlayan: Muhammed Faruk