ERMENI
MESELESI
MILLET-I
SANDIKANIN IHANETI
Muzaffer
Tasyürek
Osmanli
topraklarinda 600 yil yasamis hiristiyan bir milletti onlar. Dinlerine, dillerine, gelenek
ve göreneklerine müdahale edilmemisti. Serbestçe ticaretlerini yapmis, çocuklarini
egitmislerdi. Osmanli yönetimiyle uyum içinde yasadiklari için Millet-i
Sadika adini almislardi. Ermenilerden söz ediyoruz. Nice karanlik siyasi emellere
malzeme olan veya edilen Osmanli Ermenilerinden ve o çok tartismali
Osmanli-Ermeni münasebetlerinden...
Osmanli
toplumu, diger bir-çok etnik unsur gibi Ermenileri de kendilerinden farkli görüp
ayirmamisti. Onlarla komsuluk yapmis, ticari iliskiler kurmuslardi. Yönetim kadrolarinda
yer verilmis, danismanlik, tercümanlik, hatta bakanlik olmak üzere devletin her
kademesinde istihdam edilmislerdi. Içlerinden edebiyatçilar, müzisyenler, mimarlar,
bürokratlar ve tip adamlari çikmis, Osmanlinin toplum dokusunda bir renk
olmuslardi.
Evet;
Ermeniler Osmanlinin temel unsurlarindan birini olusturuyorlardi. Ta ki 3 Mart
1878deki Ayastefanos Antlasmasina
kadar.
KAPI
BIR KEZ ARALANINCA
Ayastefanos
Antlasmasi Erme-nilerle iliskilerimizde bir dönüm noktasidir. Bu antlasmadan sonra
Istanbul kapilarina kadar dayanan Rus Prensi Grandük Nikolayi karsilamak üzere
harekete geçen Ermeni Patrigi Narses, Ermenilerin isteklerinden olusan bir listeyi
Nikolaya iletti. Bu listede esas olarak Ermenilerin yasadiklari vilayetlerde
islahatlar yapilmasi ve müslüman halka karsi haklarinin korunmasi isteniyordu. Bu
istekler, Ayastefanos antlasmasina ve daha sonra ayni yilin 13 Temmuzunda imzalanan
Berlin Antlasmasina birer madde olarak eklendi.
Bunun
anlami suydu: Rusya ve batili devletler, Osmanli topraklarinda nüfuz alanlari olusturmak
için büyük bir firsat yakaliyorlardi. Osmanliyi içten içe bölmek için artik
dügmeye basilmis oluyordu.
ANADOLU
ÜZERINE OYUNLAR
Osmanli
Devleti, iç islerine karisilmasina ve bilhassa hiristiyan tebanin tahrik edilmesine
karsiydi. 4 Haziran 1878de im-zalanan Kibris Antlasmasiyla, topraklarinda
yasayan gayri müslimler lehine islahatlari gündemine alarak, bu konuda gelebilecek
talepleri susturmak istiyordu.
Ama
Ruslar, Ermeni Patrigi Narsesin verdigi kozu kullanmaya niyetliydiler. Ermeni
haklarini savunuyormus gibi gözükerek, Kuzey Kafkasya ve Dogu Anadolu topraklarini ele
geçirme harekâti baslattilar. Gerçek hedefleri ise, Akdeniz ve Hint Okyanusuna
ulasabilecekleri bir yol açmakti. Ruslarin niyetini sezen Ingiltere ve Fransa da
bos durmuyor, kendi çikarlarina uygun stratejiler gelistiriyorlardi.
Aslinda
batili devletlerin bu plâni yeni degildi. Daha 1800lü yillarin basinda
Avrupadan gönderilen misyonerler, ortodokslugun bir kolu olan Gregoryan Türkiye
Ermenileri ile Protestan ve Katolik Ermenileri birbirine düsürmeyi basarmislardi. Öyle
ki, 1820de Katolik ve Gregoryan Ermeniler arasinda çikan bir tartisma sonucunda,
Patrikhane saldiriya ugramis ve patrik canini zor kurtarmisti. Yapilan tahkikat sonucu
yakalanan ve suçlu bulunan Ermenilerden besi idam edildi ve bazilari da sürgüne
gönderildi. Fransa, Ingiltere ve Rusya bu olayi siyasi malzeme yapmakta gecikmedi ve
konuyu uluslararasi zemine tasidilar.
Avrupada
Ermeni lobileri olusturuldu. Bati medyasi Ermeni haklarini savunan yayinlar yapmaya
basladilar. Isviçrede Ermeni milliyetçiler tarafindan çan sesleri
anlamina gelen Hinçak komitesi kuruldu ve komite kisa bir süre sonra
Ingiltereye tasindi. Ingilterenin baslangiçta tanimak istemedigi Hinçaklar,
1880de liberallerin seçimi kazanmalariyla siyasi kimliklerine kavustular.
Hinçaklar,
ilk hayali Ermenistan devletini kurdular. Bu hayali devletin sinirlari içinde,
Osmanlinin Vilâyât-i Sitte adini verdigi, Erzurum, Van, Diyarbakir,
Sivas ve Bitlis bölgesi giriyordu. Bu merkezlere bagli olan Erzincan, Hakkari, Bingöl,
Malatya, Amasya, Tokat, Giresun ve Ordunun bir kismi da hayali Ermenistanin
sinirlarina dahildi.
Hinçak
komitesi hizla teskilatlanarak, basta Istanbul olmak üzere Halep ve Izmir gibi büyük
merkezlerde subeler açmaya basladi. Bu arada Ruslar da bölgede kendi emellerine hizmet
edecek Tasnak komiteleri olusturuyorlardi. Fransa ise Güneydogu Anadoluda ekonomik,
askeri ve siyasi çikarlari için kullanacagi Ermeni lejyonlari olusturmanin
hesaplarini yapiyordu.
ILK
OLAYLAR
1893
yilinda Istanbuldan Mus vilayetine gelen bir yazida, vilayet gelirlerinin 500 lira
artirilmasi isteniyordu. Bunun üzerine Mus valisi bölgeye hemen yeni vergiler koyma
yoluna gitti. Ancak Sasun bölgesi Ermenileri bu karara itiraz ederek, hükümete bir
telgrafla müracaatta bulundular.
Hükümet
kararin geri alinmasi için valiyi uyardi. Vali ise kararin geri alinmasina itiraz edip,
bölgenin hassas dengelerini bozacak icraatlara giristi. Ermenilerle müslümanlarin
arasini açan uygulamalar, bölgeye yerlesmis Hinçak ve Tasnak komitelerinin ekmegine yag
sürdü. Ermeni köylerini basip katliamlar yapmaga baslayan komitacilar, katliamlari
Türkler yapiyormus görüntüsü verip isyan baslattilar. Hükümet olay yerine askeri
birlikler gönderip isyani bastirdi ve valiyi görevden aldi. Ancak Hinçak ve Tasnak
komiteleri olayi Avrupa kamuoyuna tasiyip, Türkler hiristiyanlari katlediyor
propagandasina baslamislardi bile.
Bunun
üzerine Osmanli hükümeti, içinde Fransiz ve Ingiliz temsilcilerin de bulundugu bir
heyeti bölgeye gönderdi. Heyette bulunan Fransa disisleri bakani Gabriel Hanotaux,
Mustaki incelemelerin sonucunda bölgede bir Ermeni sorunu olmadigini; konunun,
Berlin Antlasmasini istismar etmek isteyen güçlerin provakasyonundan ibaret
oldugunu açiklayan bir rapor yazdi.
ISTANBUL
AYAKLANMALARI
Fransiz
temsilcinin aksine Ingiliz Lord Salisbury, Ingilterenin çikarlari dogrultusunda olayi
istismar etmeyi sürdürdü. Bölgede yerel meclisler kurulmasi ve bu meclislerde Ermeni
temsilcilerin de yer almasi için Bâb-i Âliyi sikistirmaya basladi. II. Abdülhamid Han,
bunu kabul etmenin gelecekte daha büyük tavizlere yol açacagi endisesiyle, Ingiliz
temsilcinin isteklerini reddetti.
Bunun
üzerine, Ermeni Patrigi Izmirliyan Istanbuldaki Ermenileri ayaklandirdi. 30 Eylül
1895de yüzlerce Ermeni Bâb-i Âliye dogru yürüyüse geçti. Onlari
engellemek isteyen bir subayi öldürdüler. Olaylara asker ve zaptiye müdahale etmek
zorunda kaldi. Istanbul on gün boyunca olaylarla sarsildi. Trabzondaki Ermeniler de
Istanbuldaki Ermenileri desteklemek için ayaklanma çikarmaya kalkistilar,
ama olaylar büyümeden bastirildi.
Istanbuldaki
ikinci bir hadise de tarihlere Banka Vakasi olarak geçti. 26 Agustos 1896
günü Osmanli Bankasi Ermeni tedhisçilerin isgaline ugradi. Patrik Izmirliyanin
görevden alinmasini protesto eden tedhisçiler silahli baskin düzenleyerek bankayi isgal
ettiler. Istekleri yerine getirilmedigi taktirde bankayi bombalayacaklari tehdidinde
bulundular. Bu arada baska bir grup da ellerinde bombalarla Bâb-i Âliye hücum
etmis, sadrazam Halil Rifat Pasayi öldürmege çalismislardi.
Ermenilerin
bu taskinliklarina kizan Istanbul halki da karsi harekete girisince, Istanbul adeta savas
alanina döndü. Çok sayida insan yaralandi ve öldü. Isyerleri tahrip edildi. Inzibat
kuvvetleri olaylari bastirmakta çok güçlük çektiler.
Tedhisçiler
emellerine ulas-mislardi. Artik fitnenin
tohumu atilmisti. Olaylari kiskirtmak için Avrupadan getirilen Tasnak komiteciler
bir Fransiz vapuru ile Istanbuldan uzaklastiriliyorlardi.
Olaylardan
kisa bir süre sonra Avrupa devletleri, Trosak-Tasnak cemiyetinin yayinlamis oldugu yedi
maddelik bir bildiriyi destekledigini açikladi. Bildiride, Ermeniler Dogu Anadoluda
muhtariyet isteklerini dile getiriyorlardi. Istekler Abdülhamid Han tarafindan bir kez
daha reddedildi.
ABDÜLHAMID
HANA SUIKAST
21
Temmuz 1905te Ermeniler isteklerinin önünde önemli bir engel olan ve kendisine
Kizil Sultan lakabini taktiklari Abdülhamid Hanin öldürülmesi için
harekete geçtiler.
Tasnak
komitesinden Hristofor Mikaeliyan ile kizi Robina ve bir Rus Ermenisi, özel olarak
yaptirilmis bir arabanin içine 20 kiloya yakin saatli bomba yerlestirerek
Yildizdaki Hamidiye camisinin kapisina yakin yerde pusu kurdular. Bomba, Abdülhamid
Hanin Cuma namazindan çikis saatine ayarlanmisti.
Saati
dolan bomba patlayinca ortalik savas alanina döndü. 26 kisi öldü, 58 kisi yaralandi.
Fakat, patlama esnasinda padisahin camide ªeyhülislam Cemaleddin Efendi ile sohbet
ediyor olmasi, Ermeni plânlarini altüst etti.
Olayin
ardindan yapilan tahkikat korkunç bir tabloyu ortaya çikardi: Bütün kiliseler birer
cephanelik haline getirilmislerdi.
ADANA
OLAYLARI
Tarihimizin
en aci ihaneti, süphesiz Ittihat ve Terakki Partisi üyelerinin 31 Mart olaylarinin
ardindan Abdülhamid Hani iktidardan uzaklastirmalari oldu. Iktidardaki degisikligi firsat bilen Adana
Ermenileri bagimsiz Kilikya Ermenistanini kurmak için piskopos Musegin
Avrupadan temin ettigi silahlarla ayaklandilar. Müslüman ahaliyi katletmege basladilar.
Adanalilarin bu katliamlara karsi harekete geçmesiyle olaylar kanli çatismalara
dönüstü. Piskopos Museg Iskenderiyeye kaçti ve yine propaganda basladi:
Türkler Ermenileri katlediyor!
Ittihat
ve Terakki yönetimi, Adanada baslattigi tahkikat sonucu Divan-i Harp kurarak 50
Türk ve 3 Ermeniyi idama mahkum edip, Avrupalilarin gönlünü almaya çalisti.
Fakat
ne Rusya, ne Ingiltere ve ne de Fransa bu idamlari yeterli bulmadilar. Berlin
Antlasmasinin 61. maddesinin isletilmesini ve dogu bölgesinde yabanci
müfettislerin yapacagi islah çalismalarina
izin verilmesini sagladilar. I.Dünya Savasinin baslamasi bu tehlikeli
uygulamanin faaliyete geçirilmesine engel oldu.
TEHCIR
KANUNU
31
Ekim 1914te Rus ordulari Dogu Anadoluyu isgale basladilar. Bu isgal sirasinda
kendilerine en büyük destek ve yardim Ermenilerden geldi. Ermeni tedhisçiler, Kars,
Van, Mus, Erzurum gibi sehirlerde kadin-erkek, yasli-çocuk demeden Türkleri katliama
tabi tutuyorlardi. Binlerce müslüman dogudan batiya göçüyor; evini, topragini,
malini-mülkünü birakip yollara düsüyorlardi. Kimi yollarda ölüyor, kimi gurbette
açliga, yoksulluga mahkum oluyordu. Aileler dagiliyor, analar yavrularini, kardesler
birbirlerini, kaybediyorlardi. Göç edemeyenler de iskence edilerek katlediliyordu.
Istanbul
hükümeti, Anadoluyu teröre bogan bu gelismelere karsi, 24 Nisanda meshur
tehcir kararini aldi. 16-55 yas arasindaki bütün Ermeniler Bagdat demiryolu hattindan en
az 25 kilometre uzaga, simdiki Suriye topraklarina göç ettirilecekti.
Ingiltere,
Fransa ve Rusyanin emperyalist emelleri, yüzyillarca baris içinde yasamis iki
toplumu birbirine düsman etmis, yollarini ayirmisti.
Zorunlu
göç, Mayis ayinin so-nunda yerel jandarma ve mülki amirlerin kontrolünde basladi.
Hükümet yayinladigi emirlerle kimsenin zarar görmemesi için talimat verdi. Fakat
yapilan is lojistik imkanlari çok asiyordu. Sonuç, beklendigi gibi olmadi. Çok sayida
masum insan yollarda öldü.
Osmanli
hükümeti mütareke döneminde olaylarda ihmali görülenler hakkinda sorusturma açti.
1397 görevliyi cezalandirip, 40 kisiyi idama mahkum etti.
Fakat
savas yillarinin acilari içinde alinan bu plânsiz-programsiz uygulamalanin dogurdugu
sonuç bir trajediydi. Müsebbipleri Rusya, Fransa ve Ingiltere ve onlarin masalari Tasnak
ve Hinçak örgütleriydi.
Bati
bu trajik olayi hâlâ kasima-ya ve kanatmaya devam ediyor. Bir dönem kullandiklari
Tasnak ve Hinçak örgütlerinin yerine daha sonra Asalayi ve ve baska birçok
örgütü kullandilar.
Emperyalistler
son hareketlerinde daha acimasiz bir senaryo ortaya koyarak, müslüman-hiristiyan çatismasinin yerine Türk-Kürt kardes kavgasi
çikarmaya çalistilar. Etnik, mezhep ya da daha baska farkliliklari da tahrik etmeye
devam edecekler.
Ancak
bu oyunlarin tutma-yacagi anlasiliyor. Çünkü Anadolu insani yüzyillara dayanan ortak
bir kültüre sahip. Haçli saldirilari, Fransiz, Ingiliz, Italyan ve Rus isgalleri bu
ortak kültürün savunmasiyla defedilmisti. Marasta, Urfada, Antepte,
Erzurumda, Bitliste Vanda, Sarikamista, Çanakkalede omuz
omuza savasan, ortak kaderi paylasan insanlar, bu inançli toplumun üyeleriydiler.
Bugün de öyle degil mi?
Kaynak: Semerkand dergisi, 04/2002
|