Irak'ta ortaya çikisindan sonra iki buçuk asir
gibi uzun bir süre gizli olarak yürütülen firka faaliyetleri, bu zaman zarfinda dâî
(tebligci) ler araciligiyla Kûfe, Basra, Iran, Yemen, Bahreyn, Kuzey Afrika gibi yerlerde
kurulari teskilat merkezleri araciligiyla yayilma imkani buldu. Hatta belli bir müddet
Bahreyn'de iktidari ele geçiren dâiler, Karmatiler* adiyla fazla yasamayan bir devlet
kurmayi basarmislardir. Bir ara Suriye ve Mezopotamya civarlarinda çikardiklari
isyanlardan istedikleri sonucu alamadilar (289-294/901-906). Dâîler tarafindan bu tür
faaliyetler arasinda nüfuz kazanmak amaciyla ortaya attiklari "dünyanin kurtulusu
ve sulhu için Mehdinin gelecegi" görüsü özellikle iktisaden zayif ve baski
altinda bulunan, Abbâsî yönetiminden hosnut olmayanlarca benimsenmistir. Bu zaman
zarfinda Ismâilîlik mevcut iktidara karsi sosyal ve dini bir güç olarak ortaya çikti.
Özellikle Yemen'den Kuzey Afrika'ya gönderilen tebligciler (dâi) kendi görüs ve
düsüncelerini orada öylesine basariyla anlattilar ki, "gizli imam" saklandigi
yerden çikarak halkin beklentisini geciktirmedi. Kendine "Mehdi" ünvani
vererek halife ilan eden "Mehdi" sayesinde Ismailîler 297/909 yilinda Kuzey
Afrika'da Fatumî devletini kurdular. Mehdinin halîfeligi hilâfetinin de baslangici
olmustur. Devletin Kuzey Afrika'daki kurulus döneminden sonra doguya dogru genisleme
siyaseti güderek 363/973 yilinda Kahire'ye sahip olan dördüncü Fâtimî halifesi
el-Muiz yeryüzünün tek halifesi oldugunu iddia etme yoluna gitmistir.
Fâtimî hilâfeti en parlak döneminde Misir,
Suriye, Hicaz, Yemen, Kuzey Afrika ve Sicilya gibi topraklari elinde tutuyordu. Ismailiyye
firkasi fikrî merkez olarak meshur el-Ezher Medresesi ve Camiini kullaniyor ve burada
yetisen dâîler Islâm dünyasinin dört bir yanina tebligci olarak gönderiliyordu. Söz
konusu medresede ögrenim görmüs Fatimî müelliflerinden bazilari sunlardir: Kadi Numan
(363/974); Hamidü'd-Din el-Kirmânî 408/1017-1018); el-Sirazî (470/1077) vs..
Misir Fâtimîlerinin hizla yayilmasi Selâhaddin
Eyyübî'nin 567/1171 tarihinde yaptigi Misir seferinde onlari yenmesiyle yavaslamistir.
Özellikle Ismailiyye firkasinin el-Mustansir'in (424-487/1036-1094) uzun halîfeligi
döneminden sonra Nizarî ve Musta'lî diye iki kola ayrilmasiyla daha da güç kaybettigi
görülür.
Ismaililer arasindaki bu çekismeler ordu
kumandanlarini Misir Fâtimî devletinde Ismailiyye aleyhtarligina götürmüs ve kisa
zamanda halîfelik askerî sinifin elinde bir oyuncak halini almistir. el-Mu'iz zamaninda
ise tamamen askerî bir hüviyete bürünmüs ve dini hüviyetini kaybetmis yerel bir
Misir hanedanligi biçimine dönüsmüstür. Bu tür bir degisiklik firka taraftarlari
arasinda hosnutsuzluga yol açmis ve bunun sonucunda yönetime karsi isyanlar görülmeye
baslamistir. Bu isyanlarin en büyügü Ömer Hayyam'in Nisabur'dan ögrencilik arkadasi
olan aslen Iranli Hasan Sabbah tarafindan gerçeklestirilmistir.
el-Mustansir'in ölümüyle Nizâr'a bey'at eden
Hasan Sabbah ihtilalci fikirleriyle islâm dünyasinda Bâtiniye akîdesinin yayicisi
olmustur. Diger taraftan Nizar'a bey'at etmeyenler ise Yemen'de azinlik olarak kalmislar
ve Nizarîlerin aksine Müsta'liligi sessiz bir sekilde yasamaya çalismislardir. Bugün
dahi Hindistan'da Bohora (Bohra) adiyla taninmaktadirlar. Musta'lilerde kendi aralarinda
Dâvûdî ve Süleymânî olarak bölünmüslerdir. Davûdîlerin merkezi Hindistan,
Süleymanîlerin ise Yemen'dir.
Bohra (Musta'li) lar Bombay, Baroda ve
Haydarabat'da teskilatlanmis 1931'de nüfus olarak ikiyüz onüçbin civarinda oldugu
tesbit edilmistir. Hindistan'da yasayan Barodalar kendi içlerinde yasamayi tercih ederek
Hindlilerle iliskileri çok sinirlidir. Bu durumda onlarin güçlerini yitirmelerini
engellemekte ve daima bölünmemis bir güç olma özelligini korumalarini saglamaktadir.
Diger yandan Yemen'de bulunan Süleymanî
Musta'lilerin ise 1930 yilinda 25-30 bin civarinda bir nüfusa sahip olduklari
görülmektedir.
Hasan Sabbah Nizarî Ismâîlîlerin basina
geçerek 483/1090 yilinda Selçuklu hükümdari Meliksah'a karsi ayaklanmis, Kazvin'de
Alamut kalesini ele geçirerek Bâtinî Ismailiye devletini kurmustur. Kaynaklara göre
Hasan Sabbah Selçuklular arasinda Siilik propagandasi yapmaya baslamis ve halki kendi
etrafinda toplamaya çalismistir. Kendine bagli bulunan adamlarini uyusturucu vererek
fedâiler yetistirme yoluna gitmis ve bunlara Hashasîler de denmistir. Meliksah'in ciddi
bir tehlike olarak gördügü bu durum karsisinda Alamut kalesini kusatan Kizilsari! adli
komutan Hasan Sabbah'i ele geçiremeden Meliksah'in ölümünden sonra geri dönmüstü.
Bu durum Ismailiyye devletinin 654/1256 yilinda Mogollar tarafindan ortadan kaldirilincaya
kadar bir devlet olarak varligini sürdürmesini saglamistir.
Ismâîliyye devletini kurarak merkezî bir güce
sahip olan bu firka taraftarlari XII. yüzyilda faaliyetlerini Suriye üzerinde
yogunlastirarak 1070-1079 yillarinda ele geçirdikleri bu topraklar üzerinde açtiklari
medreselerle Ismaililigin yayicisi olmaya devam etmislerdir. Hasan Sabbah'in etrafa
saldigi korku Komutani Hülâgü'nun Alamut kalesini zaptiyla (1256) ve son Alamut hakimi
Rukneddin Hürsah'in teslimiyle nispeten hafiflemis ancak firka olarak Iran, Suriye ve
Orta Asya'da varliklarini koruyabilmislerdir. XIV. asirda Nizari imamlar arasinda
görülen bölünme Suriye ve Iran Ismailileri ile aralarindaki iliskiyi koparmistir.
1233/1840'da l. Agahan Hasan Ali Sah'la Hindistan'da yeni bir devreye giren Nizari
Ismaililigi lll. Agahan olan Sultan Muhammed Sah Ali zamaninda (1202-1374/1885-1957)
büyük gelisme gösterdi.
Bugün IV. Agahan olan Kerim Sah Ali'nin idaresinde
(1374/1957 imamete gelisi) Nizarî Ismâîlîleri yalniz Hindistan'da degil, Avrupa, Asya,
Afrika'da 22 ülkede 20 milyon civarindadirlar. Bunlar Suriye, Iran ve Afganistan'da
çiftçilik; Hindistan, Pakistan ve Dogu Afrika'da ticaret ve sanayii ile ugrasmaktadirlar
(bk. Bernard Lewis, Ismaililer, IA, Ethem Ruhi Figlali, Çagimizda Itikadî Islâm
Mezhepleri, Ankara 1986, s. 130 vd.; Fazlu'r Rahman, Islâm, çev. Mehmet Dag-Mehmet
Aydin, Ankara 1981, s. 220 vd.; Irfan Abdülhamid, Islâm'da itikadî Mezhepler ve Akaid
Esaslari, çev. M. Saim Yeprem, Istanbul 1981, s. 46 vd.; Suphi es-Sâlih, Islâm
Mezhepleri ve Müesseseleri, çev. Ibrahim Sarmis, Istanbul 1981, s. 80 vd.).
Fikhin ibadet ve muamelelere ait hükümlerinde
Isnâ aseriyye'den pek farklilik göstermeyen Ismaililer, Hacca giderken, Kerbelâyi
ziyaret ederler. Ismaililer, bâtini inançlara sahiptirler. Fakat, Batiniligi
Ismailiyyenin bir kolu olarak kabul etmek yanlistir. Ismaililerden Karmat yani, Hamdan b.
Karmat b. Es'as'a tâbi olanlara Karâmita (Karmatîler) adi verilir. Bunlar hakikati
yalniz imamin bildigini ve ancak onun bildirmesi (ta'lim) ile gerçege ulasilabilecegini
söyledikleri için Ta'limiye adiyla da anilmislardir. Ayni sekilde, te'vili kabul
ettikleri için Müevvile de denmistir.
Ismailiyye mezhebinin bes esas kaidesi vardir:
a- Imamlik: Sadece Ismail ve onun çocuklarina
geçer, baska birisi bu makama sahip olamaz.
b- Imam, yeryüzünde Allah'in halîfesidir. Bu
halife Allah'in nurunu özünde toplamistir. Bu sebeble Allah'in imamda zuhûr ettigine
inanmak din ve imana ait bir deger tasir.
c- Imamlik makaminda bulunan kisinin her sözü
ilâhî bir emir niteligine sahiptir.
d- Imamlarin yaptigi her sey haktir. Onlar
yanilmazlar, suç islemezler, bu bakimdan, masumdurlar.
e- Din ve iman bu mezhebe inanmakla mümkün olur.
Dine baglanmak imam'a tâbi olmayi kesinlikle gerekli kilar.
Ismailiyye mezhebine göre imamlik gizlidir. Onun
için gerçek imamin kim oldugunu bilmek kolay degildir. Gizli kalan imamlik, Hz.
Muhammed'in peygamber olusundan sonra ortaya çikti. Insanlik tarihi boyunca gizli kalan,
insanlara görünmeyen Hz. Muhammed'in peygamberligiyle ortaya çikan gerçek imam Hz.
Ali'dir. Imamlik Hz. Ali'den sonra onun nesline geçti. Cafer-i Sadik'in büyük oglu
saklandi, gözlere görünmez oldu. Imamlar ondan sonra yeniden ortaya çikti ve
göründü (Ismail Hakki Izmirli, Yeni Ilmi Kelam, Istanbul 1339, I, 161).
Ismailîlerde "yedi imam" inanci degismez
bir akidedir. Bu da onlara göre yedi sayisinin mübarek olusundan kaynaklanir. Yedi
gezegen, yedi kat sema, birer mübarek olus belirtisidir. Bütün sirlari yedinci imam
bilir ve bu sirlara bâtini mana adi verilir.
Ismailiyye mezhebinin sonraki dönemlerde en çok
dikkat çeken temsilcisi, efsanevî bir sahsiyete sahip olan Hasan Sabbah'tir.
Naci YENGIN