. |
. HZ. HASANIN HILAFETI - MUAVIYEYE DEVRININ
ARKAPLANI
Hz. Hasanin Hilafete Getirilisi
Hz. Ali ile Hz. Fatimain ilk çocugu olan Hz. Hasan, Medinede 625 tarihinde
dogdu. Taberistanin ve Kuzey Afrikanin fethinde bulundu. Hz. Osmanin
asiler tarafindan kusatildigi dönemde, kardesi Hüseyin ile beraber, onu korumak amaciyla
kapisinda nöbet beklemesi disinda, babasinin hilafetine kadar hiçbir siyasî hadisede
yer almadi. Hz. Ali döneminde ise Hz. Aisenin ordusuna karsi savasmak üzere, asker
toplamak amaciyla, Kûfeye, ünlü sahabi Ammâr b. Yâsir ile beraber
gönderildi.[1] Babasinin hilafeti döneminde cereyan eden savaslarin tamamina istirak
etti.
Hz. Alinin vefatindan sonra hilafete getirilen Hz. Hasanin seçilis biçimi
ile Hz. Ebubekirin göreve getirilisi arasinda bir benzerlik bulunmaktadir. Bir
farkla ki Hz. Ebubekirin hilafete gelisinde Ensarin, Sad b. Ubâdeyi
halife seçmek amaciyla, daha önce bir takim hazirliklar yaptigi anlasilmaktadir.[2] Bu
durum sahabenin tamamen hazirliksiz olmadigini, en azindan bir kisminin Hz. Peygamberin
hastaligi esnasinda, onun vefat edecegi gerçekligine kendisini hazirladigini ortaya
koymaktadir.
Hz. Hasana gelince; Kûfelilerin Hz. Aliden sonra kimin halife olacagi
hususunda hiçbir hazirlik yapmadiklari anlasilmaktadir. Çünkü Hz. Alinin sehit
edilmesi ani bir gelismedir. Kûfeliler bu duruma tamamen hazirliksiz yakalanmislardir.
Ancak Hz. Alinin yaralanmasi ile beraber kimin halife olacaginin tartisilmaya
baslandigini görmekteyiz. Tartisma Hz. Aliye kadar getirilmis, kendisinden sonra
halifelik yapacak bir sahsi tayin etmesi istenmistir.[3] Hz. Hasan disinda, kaynaklarimiz
tarafindan zikredilmemis olmasina ragmen, baska adaylar da bulunmus olmalidir. Babasinin
vefatindan iki gün sonra kendisine biat edilmis olmasi bu ihtimali
kuvvetlendirmektedir.[4] Ancak Hz. Hasan, bu adaylar arasindan siyrilip ön plana
çikmistir. Onun ön plana çikmasinin bir takim nedenleri olmalidir. Kendisini hilafete
tasimada önceki basarilarinin rolünün olmadigini biliyoruz. Zira daha önce hilafete
gelebilecek kadar büyük bir basari elde edemedigi gibi katildigi savaslarda da kayda
deger bir varlik gösterememistir. Nitekim hilafeti onun hakki olarak görenler de
kendisine böyle bir basari atfetmemektedirler. Dolayisiyla Hz. Hasani hilafete
tasiyan nedenleri baska yerde aramak gerekmektedir.
Sia, Hz. Hasani hilafete tasiyan nedenin ilahî oldugu kanisindadir. Onlara göre
Hz. Hasan, babasindan sonraki imam olarak Tanri tarafindan belirlenmistir. Dolayisiyla Hz.
Ali, Tanrinin bu emrine dayanarak, oglunu kendisinden sonraki imam olarak açiklamis ve
halkin ona biat etmesini emretmistir. Bu hadiseden sonra da Kûfeliler, Hz. Hasana
biat etmislerdir. Siî müellif Kuleynî, bu olayi anlatirken, söyle demektedir:
Ali (as) hasta oldugu zaman onun yerine namazi oglu Hasan kildirdi. Imam Ali
kitabini ve silahini ona vererek onu kendi yerine imam tayin etti ve söyle dedi:
Yavrum! Allah Resulü benden sonra seni vasi tayin etmem ve kitabim ile silahimi
sana vermemi emretti. Peygamber beni kendisine vasi tayin edip kitabini ve silahini
verdigi gibi, benim de seni vasi tayin etmemi ve ömrünün sonlarina dogru bunlari
kardesin Hüseyine vermeni buyurmami emretti... [5] Isbatul-Vasiyye adli
eserde de Hz. Alinin on iki oglunu bir araya toplattigini, kendilerine Hasan ve
Hüseyini vasi tayin ettigini söyledigini, bundan sonra da Hz. Hasana biat
edildigini aktarmaktadir.[6] Ibn Asem Hz. Alinin vefatindan sonra Kûfeliler
önce Hasanin, arkasindan da Hüseyinin imam olmasini kabul
ettiler[7] demektedir. Ancak Siî kaynaklar disindan gelen rivayetler Hz.
Hasanin bu sekilde veliaht olarak atandigina dair yeterli bilgi sunmamaktadir.
Aksine tarafsiz rivayetlerin büyük bir kismi Hz. Aliye kendisinden sonra kimi
halife tayin edeceginin soruldugunu, onun da hiçbir beyanda bulunmadigini aktarmaktadir.
Örnegin Islam Tarihinin önemli kaynaklarindan biri olan Belâzûrî tarafindan aktarilan
Cündeb b. Abdullahin Hz. Aliye geldigi ve oglu Hasani halife seçmek
istediklerini, bu konudaki fikrini sordugunu, Hz. Alinin de size
emretmeyecegim gibi sizi bundan da alikoymam[8] rivayeti bunlardan sadece birisidir.
Öyle anlasiliyor ki Hz. Ali kendisinden sonraki halifeyi belirlemek istememistir. Nitekim
kendisine bu talepte bulunanlara Hz. Peygamberi örnek almak istedigini ifade ederek hiç
kimseyi halife olarak zikretmeyecegini söylemistir.[9] Bilindigi gibi Hz. Peygamber de
kendisinden sonra hiç kimseyi halife tayin etmemis, ümmeti kendi halifesini tayin
hususunda özgür birakmisti. Hz. Ebûbekir ve Ömer ise kendilerinden sonraki halifeyi
bir sekilde belirlemislerdi. Hz. Ömer, Hz. Osmanin halife seçildigi sûrâyi
belirlerken oglunu da dahil etmis, fakat seçilemeyecegini sart kosmustu. Iste Hz. Ali bu
hadiseye de vurgu yaparak Hasani halife olarak belirlemeyecegini, hilafetine de
engel olmayacagini açiklamisti. Adnan Demircanin da belirttigi gibi belki de Hz.
Ali, açik bir sekilde dile getirmemis olsa da, oglunun halife olmasini istemistir. En
azindan oglunun da diger insanlar kadar hak sahibi oldugunu düsünmüs olmalidir.[10]
Zaten Abdullah b. Cündebin kendisiyle görüsmesinden hemen sonra oglunu çagirip
nasihatlerde bulunmasi da halife seçilecegini bekledigini göstermektedir.[11]
Hz. Aliin vefatindan iki gün sonra halk yeni halifeyi seçmek üzere Kûfe Cuma
mescidinde toplandi.[12] O ana kadar da halifenin kim olacagi hususunda halk arasinda bir
ittifak bulunmuyordu. Bunu bilen Kays b. Sad b. Ubâde el-Ensârî, mescitte bir
konusma yaparak, babasinin faziletlerini ve Hz. Hasanin meziyetlerini zikretmis, ona
biat etmeleri hususunda Kûfelilere telkinlerde bulunmus ve hiç zaman kaybetmeden
kendisine biat eden ilk kisi olmustur. Onun biat etmesiyle Kûfeliler de biat etmeye
baslamislardi.[13] Dönemin ileri gelenlerinden biri olarak kabul edilen Kays b. Sad
b. Ubâdeyi Hz. Hasana biat hususunda bu denli acele ettiren neden ise
Kûfenin yapisinda aranmalidir. Zira Kûfe çok farkli etnik unsurlari barindiran
bir kent idi.[14] Hilafet tartismalari ile, bu etnik unsurlarin karsi karsiya gelebilecegi
endisesinin Kaysi acele ettirmis olmasi yüksek bir ihtimaldir. Böylece
Kaysin, gerek Kuzey Araplari gerekse de Güney Araplari tarafindan kabul
edilebilecek birine biat ederek, Kûfelilerin birbirlerine girmesini, bir iç savasin
patlak vermesini engelledigini söylemek mümkündür.
Siî temayüllü olan Isfehanî, Hz. Hasana ilk biat edenin Abdullah b. Abbas
oldugunu söylemektedir.[15] Ancak Abdullah b. Abbas, Hz. Alinin Basra valisi idi ve
o anda Kûfede olmayip görevinin basinda bulunuyordu.[16] Zaten Isfehanî Hz.
Hasana ilk biat eden sahsin Abdullah b. Abbas oldugunu söyledikten sonra Muaviye
tarafindan Hz. Hasanin hakimiyetinde bulunan kentlere casuslarin gönderildigini,
Kûfeye gönderilen casusun Hz. Hasan, Basraya gönderilen casusun da Basra
valisi Abdullah b. Abbas tarafindan yakalanarak idam edildigini belirtmektedir.[17]
Böylece Isfehanî de daha önce verdigi bilgiyi yanlislamakta, Abdullah b. Abbasin
o tarihte Basrada oldugunu kabullenmektedir. Ibn Asemin de Abdullah b.
Abbasin Basradan Hz. Hasana mektup yazip, Muaviye ile savasa devam
etmesini tavsiye ettigini söylemesi de[18] Abdullahin, Hz. Hasana biat ettigi
tarihte Kûfede olmadigi gerçegini ortaya koymaktadir.
Burada üzerinde durulmasi gereken bir baska husus ise Hz. Hasana yapilan biatin
sekli ile ilgilidir. Kaynaklar bu konuda birbiri ile çelisen iki ayri rivayet kümesi
zikretmektedirler. Birinci rivayet kümesi Kûfelilerin, Hz. Hasana, Muaviye ile
savasmasi sarti ile biat etmek istedigini ve Hz. Hasanin Kuran ve Sünnet
yeter diyerek bunu reddettigini belirtmektedir.[19] Kaynaklarimizda bunlarin kimlikleri
ile ilgili net bilgiler verilmese de savas hususunda bu kadar istekli olan bu grubun
Haricîler oldugu kanaatindeyiz. Eger Hz. Hasana biat etmis olanlarin tamami,
Muaviye ile savasmak sartyla onun hilafetini taniyacaklarini ileri sürmüs
olsalardi, biraz sonra anlatmaya çalisacagimiz süreçte, savas hususunda bu kadar gevsek
davranmaz ve savasmamak için bu kadar mücadele etmezler, aksine Muaviye ile canla basla
savasirlardi. Oysaki hadiseler Kûfelilerin ne kadar isteksiz olduklarini, savastan ziyade
barisi düsündüklerini ortaya koymaktadir.
Taberî, Kays b. Sad b. Ubâdenin de Muaviye ile savasmak sarti ile biat etmek
istedigini, ancak Hz. Hasanin bu sarti kabul etmedigini söylemektedir.[20] Fakat
hadiseyi Kûfeli tarihçi Avvâne b. el-Hakemden (ö.148) den aktaran Belâzûrî,
Kaysin sartli biat ettigine dair bir bilgi aktarmamaktadir.[21] Zaten Kaysin
sartli biat etmek istemesi olayin akisi ile uyumlu degildir.
Ikinci rivayet kümesi ise Hz. Hasanin barisi saglamak veya kendisine bir takim
çikarlar elde etmek amaciyla hilafete gelmek istedigini, hilafete seçilirken baris
yaptigi ile baris, savas yaptigi ile savas yapmak sarti ile biat aldigini, [22]
böylece hilafeti Muaviyeye devretmek için hazirlik yaptigini söylemektedir.
Nitekim bu rivayetler Hz. Hasanin Muaviye ile savasma niyetinde olmadigini, tek
amacinin kendisine bir takim çikarlar sagladiktan sonra hilafeti Muaviyeye teslim
etmek oldugunu belirten Zührî kanaliyla gelmektedir.[23] O bu kurgusunu, söz konusu
sahislar arasinda hiçbir hadise meydana gelmemiscesine, Hasanin Muaviyeye
yazarak ondan bir takim seyler talep ettigini, bunlarin verilmesi durumunda biat
edebilecegini söyledigi iddiasi ile tamamlamaktadir.[24]
Zühri Emevî yanlisi bir tarihçidir. Nitekim bu hanedan ile yakin iliskileri bulunmakta
idi. Abdulmelik b. Mervan fetva hususunda ona basvururdu.[25] Emevî halifesi Hisam
döneminde ise bu hanedaninin neredeyse bir parçasi haline gelmis, onlardan hiç
ayrilmamistir. Bu dönemde halifenin çocuklarinin da hocaligini yapmistir.[26]
Dolayisiyla Zührî tarafindan aktarilan bu rivayetin Hisam dönemindeki Imam Zeyd b. Ali
hareketiyle de yakin iliskisinin bulunma olasiligini göz ardi etmemek gerekir. Bilindigi
gibi Hisam b. Abdulmelike isyan eden Zeyd b. Ali döneminde de bir takim ekonomik
nedenler gündeme gelmis ve Zeyd b. Ali hadisesi bu ekonomik sorunlardan dolayi patlak
vermis idi.[27] Hz. Hasanin hilafeti para karsiliginda sattigini söyleyen
yukaridaki rivayetler, ayni zamanda Zeyd b. Aliyi karalamak için kullanilmis
olmalidir. Böylece bu ailenin öteden beri para düskünü oldugu, ilkelerinin
bulunmadigi ima edilerek, Zeyd b. Aliyi halkin gözünden düsürme amaciyla ileri
sürülmüs olmasi muhtemeldir. Bu rivayetler ayni zamanda Hz. Hasanin böyle bir
sart ileri sürdügünde, biat etmekte olan halkin tereddüt geçirdigini, Muaviye ile
anlasmak niyetinde oldugundan süphelendiklerini ve bu tutumunu kinadiklarini
aktarmaktadir.[28] Fakat biraz sonra aktaracagimiz hadiselerden de açik bir sekilde
anlasilacagi gibi Kûfeliler hiç de bu kanaatde degillerdi. Aksine onlar savasmayi
istemiyorlardi.
Kendisine h. 40 yilinin Ramazan ayinda biat edilen Hz. Hasanin halife olarak ilk
icraati babasinin katili olan Abdurrahman b. Mülceme kisas uygulamasi oldu.[29]
Rivayetler Hz. Hasanin bu ilk sinavini hiç de iyi vermedigini aktarmaktadir. Zira
bu rivayetlerin önemli bir kismi Abdurrahman b. Mülcemin iskence ile
öldürüldügü hususunda hemen hemen ittifak halindedir. Bunlardan kimisi ise Ibn
Mülceme müsle yapildigini; yani önce elleri, sonra ayaklari, arkasindan kulaklari
ve burnu kesildikten sonra öldürüldügünü söylemektedir.[30]
--------------------------------------------------------------------------------
[1]Hz. Hasan ve Ammâr b. Yasirin Kûfe valisi Ebû Musa el-Esarî ile tartismalari
meydana gelmis, bu tartismalarin akabinden ancak 7000 kisilik bir kuvvet Hz. Alinin
ordusuna katilmistir. Genis bilgi için bkz. Halife b. Hayyat, Tarihu Halife b. Hayyat,
(thk. Süheyl Zekkar), Beyrut 1993, 137-138; Ebu Cafer Muhammed b Cerîr et-Taberî,
Tarihu'l-Ümem ve'l Mulûk, I-XIII, Beyrut 1987, V, 508; Mesûdî, Murûcuz-Zeheb,
I-V, Kum 1984, II,368
[2] Peygamberin cenazesi kaldirilmadan Ensarin Sakifetu Beni Saidede
toplanarak Sad b. Ubâdeyi halife seçmeye çalismalari, onlarin Hz.
Peygamberden sonra kimin halife olacagi hususunda bir takim hazirliklar yaptigini
göstermektedir.
[3] Bkz. Ibn Kesîr, el-Bidâye ven-Nihaye, (thk. Ahmed Ebû Mülhim ve
arkadaslari), I-XIV, Beyrut ?, VIII, 16
[4] Bkz. Mesudî, Murûc, III, 4
[5] el-Kuleynî, Usul el-Kafî, II, 65. Kuleynî tarafindan aktarilan bu rivayet
kendisinden sonraki kaynaklarin tamaminda yer aldigi gibi, bu gün dahi Siî kökenli
arastirmacilar ayni argümani kullanmaktadirlar. Örnek olarak bkz. Razi Ali Yasin, Sulh-i
Imam Hasan, 76-77
[6] Bkz. Isbatul-Vasiyye, 165 vd.
[7] Bkz. Ebû Muhammed Ahmed b. Asem (314/926), el-Fütûh, I-VIII, Beyrut 1986,
III/IV, 284
[8] Belâzûrî, Kitâbu Cumel min Ensâbil-Esrâf, (thk. Süheyl Zekkâr-Riyâd
Ziriklî) III, 262; Taberî, VI, 73
[9] Bkz. Ibn Kesîr, el-Bidâye ven-Nihaye, VIII, 16
[10] Bkz. Adnan Demircan, Islam Tarihinin ilk Asrinda Iktidar Mücadelesi, Istanbul
1996, 40
[11] Bkz. Belâzûrî, III, 262
[12] Bkz. Mesudî, Murûc, III, 4
[13] Belâzûrî, III, 278; Taberî, VI, 73
[14] Kûfenin demografik yapisi ile ilgili olarak bkz. M. Mahfuz Söylemez,
Bedevîlikten Hadarîlige Kûfe, Ankara 2001, 95-171
[15] Ebûl-Ferec el-Isfehanî (356/966), Mekâtilut-Talibiyyîn, (thk. Ahmed
Sakar), Beyrut 1987, 52
[16] Bkz. Ali Yasin, 122
[17] Bkz. Isfehanî, Mekâtil, 54
[18] Bkz. Ibn Asem, III/IV, 285
[19] Ibn Kuteybe konu ile ilgili sunlari söylemektedir: Kûfelilerden bazisi Hz.
Alinin vefatindan sonra Hz. Hasanin yaninda yer aldilar. Bunlar ona Muaviye
ile savasmasi sarti ile biat etmek istediler. Ancak o, söz konusu gurubun bu sekilde
biatini kabul etmedi. Bunun üzerine Hz. Hasandan ayrilarak Hüseyine gittiler
ve ona biat etmek istediler. Fakat Hüseyin, agabeyi dururken kendisinin biat almasinin
mümkün olmadigini belirtince, ondan ayrildilar tekrar Hasana geldiler ve kendisine
biat ettiler. Bkz. Ibn Kuteybe, el-Imame, I/II, 163
[20] Bkz. Taberî, VI, 73
[21] Bkz. Belâzûrî, Ensâb, III, 279
[22] Belâzûrî, Ensâb,III, 279; Taberî, VI, 77; Ibn Asem, III/IV, 285; Müfid,
Muhammed b. Muhammed b. Numan, (413/1022) el-Irsâd, (shh. Seyyid Kâzim
el-Musevî), Kum 1377, 169; Nuveyrî, XX, 224
[23] Bkz. Ibn Sihâb ez-Zührî, el-Megâzî en-Nebeviyye, (thk.Süheyl Zekkâr), Beyrut
1981, 157; Zührî kanaliyla gelen bu bilgiler ayni sekilde Taberî [VI, 73-74] ve
Ibnul-Cevzî [el-Muntazam fi Tevârihil-Mulûk vel-Ümem, I-XII, (thk.
Süheyl Zekkâr), Beyrut 1995, III, 406] tarafindan da eserlerine alinmistir.
[24] Bkz. Taberî, VI, 77
[25] Hatta Kaderiye mezhebine mensup bir takim insanlar onun verdigi fetva sonucunda
öldürülmüstü. Bkz. Abdulkahir el-Bagdadî, Mezhepler Arasindaki Farklar, (trc. Ruhi
Figlali), Ankara 1991, 289
[26] Bkz. Michael Lecker, Biografical Notes on Ibn Sihab al-Zuhrî Jurnal of
Semitic Studies, XLI/I spring 1996, 22 vd; Ayrica bkz. Talat Koçyigit,
Zührî, IA, XIII, 643-647
[27] Imam Zeyd hadisesi ile ilgili genis bilgi için bkz. Muhammed b. Sad,
Tabakâtul-Kübra, I-IX, Beyrut trs, IV, 326; Muhammed b. Ali b. Tabataba b.
Tiktaka, el-Fahri fi Adâbis-Sultaniyye ved-Duvelil-Islamiyye, Beyrut
trs., 133; Ibnul-Cevzî, Muntazam, IV, 673 vd.
[28] Bkz. Nuveyrî, XX, 224
[29] Yakubî, Tarihu Yakubî, I-II, Beyrut 1992, II, 216; Ibn Kuteybe, el-Meârif, 240;
Taberî, VI, 73; Muhammed b. Hibbân, Kitabu's-Sikât, I-IX, Haydarabad, 1975, II, 305;
Kalkasandî ve Nuveyrî Hz. Hasana babasinin katledildigi ilk gün biat edildigini
söylemektedir. Bkz. Ahmed b. Ali el-Kalkasandî, Subhul-Asa fi
Sinaatil-Insa, I-XV, (srh. Muhammed Hüseyin Semsuddin), Beyrut 1987, III, 266;
Meâsirul-Inâfe,106; en-Nuveyrî, XX, 224
[30] Bkz. Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim b. Kuteybe ed-Dineverî (276/889), el-Imâme
ves-Siyâse, I-II, Kum 1363, I/II, 161
Kaynak: Islami arastirmalar dergisi, 3-4, 2001
.
|
. |