Israrliyim: Ideolojik devlet çikti insanlik bozuldu!
Son
Cuma yazim, ideolojik devlet çikti insanlik bozuldu, cümlesiyle bitiyordu. Bu hükmüne
yönelik bir elestiri, 'Islam devleti'nin de ideolojik olmak zorunda oldugunu iddia
ederek, zimnen bir Müslümanin, "Islami" olmasi sartiyla 'ideolojik devlet'e
karsi olamayacagini dile getiriyordu.
"Islam devleti" ifadesini
kirilgan ve mahzurlu buldugumu, bu kösenin yazarini takip edenler bilirler. Bizce dogru
yaklasim sudur: Islam'in ümmeti vardir, ümmetinse siyasal iradesini temsil eden kurum ya
da kurumlari. Kendisini hayata dönüstürecek bir toplum olusturmak, Din'in vazgeçilmez
bir talebidir. Iste, dini temsil eden bu topluluktur. Devlet ise bu toplulugu temsil eder
ve dine göre 'dolayli' bir enstrümandir. Din mesruiyetini ilahi kaynagindan alirken,
devlet mesruiyetini toplumdan alir. Toplumu aradan çekip devleti din ile yanyana
getirince, dini istismar ederek toplumun tepesine oturmus 'dinci' (din pazarlayan) bir
canavar (Leviathan) çikar ortaya. Bu açidan devlet canavarlastiktan sonra ha jakoben
laiklik (dinsizlik) adina canavarlassin, ha din adina; degisen pek bir sey yoktur ve iste
o 'ideolojik devlettir'.
Burada isimizi en çok zorlastiran
sey, Islam tarihinde dinle devlet arasindan toplumun çikartilarak, devleti dinle ikiz
kardes ilan eden modelin Islami oldugu ön kabulüdür. Bu ön kabulün kökten
yanlisligini anlamak için, kirilmanin yasandigi zamana kisaca bir göz atmamiz sart.
Islam tarihinde, din-devlet
iliskilerindeki büyük kirilmanin kahramani Ibnu'l-Mukaffa'dir. Ibnu'l-Mukaffa, Abbasi
Halifesi Ebu Cafer Mansur'un basdanismani ve "el-Edebu's-Sagir" kitabinin da
yazaridir. Islam tarihinde Sasani modelini Islam devlet yönetimine tasiyan sahis Ibn
Mukaffa'dir. O, bu kitabinda "ve hacetu'l-havas ile'l-imam ellezi yuslihuhumullahu
bihi kehaceti'l-amme ila havassihim ve a'zamu min zalik: Toplumun seçkinlerinin, Allah'in
onunla kendilerini islah ettigi bir yöneticiye olan ihtiyaci, kitlelerin seçkinlere olan
ihtiyaci gibidir, hatta daha da fazladir" diyerek ahlak anlayisinin "yöneticiye
itaat" demeye geldigini ortaya koyar.
Kendisinden sonraki tüm Islam
siyaset tarihine damgasini vuran bu anlayisin kaynagi Ibnu'l-Mukaffa'nin kültürel
kimligini de olusturan Sasani devlet gelenegidir. Ibn Mukaffa'nin Abbasi devlet
yönetimine tasidigi model, Sasanilerin efsanevi kurucu krali I. Ardesir'e aittir. Söyle
ki; Makedonyali Iskender, Pers topraklarinin büyük çogunlugunu alir ve devlet Pers
hanedani ve beyler arasinda parçalanir. Sasan, bu paramparça ülkeyi tekrar bir araya
getiren bir din adamidir. Pers beyliklerinden birinin basinda olan oglu Ardesir, güçlü
bir temel atar ve birligi saglar (m. 226). Sasani devletinin fiili kurucusu bu isimdir.
Lakabi da "birlestiren kral"dir.
Asil bizi ilgilendiren, I.
Ardesir'in bu birligi, din adamlariyla sözlesme yapip onlari devlet yönetimine katarak
saglamasidir. Zerdüstlügü
devletin resmi dini ilan eder. Tapinaklari devletin korumasi altina alir. Din ve
devlet tek bir elde toplanmistir. 15 yil süren iktidarinda yaptigi dini, siyasi, sosyal
reform ve bütünlestirmeler sayesinde Pers halkinin gözünde efsanevi bir kisilik
kazanir. Kendisinden sonra gelecek yöneticilere biraktigi siyasi vasiyetnamesinde
devletin birlik içerisinde ayakta durmasini bir tek esasa baglar: "Din". Vasiyetnamesinde Ardesir der ki:
"Sunu aklinizdan hiç
çikarmayin ki, din ve devlet ikiz kardestirler. Biri olmadan
digeri ayakta duramaz. Çünkü din devletin temeli ve orta diregidir. Dahasi, bir devlet
dini koruduktan sonra ancak devlet olur. Devlet için nasil bir temel atici lazimsa, din
için de bir koruyucu gerekir. Çünkü koruyucusu olmayan sey zayi olur, temeli olmayan
seyse yikilir."
Iste
bu Sasani din-devlet iliskisi modeli, Abbasi modeli olarak ortaya çikar. Tamamen kendine
özgü bir nebevi siyaset/devlet modeli olan Hz. Peygamber ve rasit halifeler dönemi bir
yana, Emeviler döneminde din devletin 'ikizi' degildir. Emevi halifeleri devletin
temelinin din oldugunu, kendisinin de dinin muhafizi ve hamisi oldugunu hiç iddia
etmemislerdir. Bilakis din, devletin disinda kendi ayaklari üzerinde 'sivil' bir kimlikle
durmaktadir. Imamlar içtihatlarini devletten bagimsiz tamamen sivil birer otorite olarak
yapmakta, Medine, Kufe ve Basra ilim halkalari yine sivil kimligiyle tebarüz etmektedir.
Iste bu nedenledir ki Emeviler dönemindeki zalimce uygulamalar, "dine" degil
"arube" (Arapçilik) fikrine yaslanmaktadir.
I.
Ardesir'in "din devletin ikiz kardesidir" vasiyetini Abbasi devlet modeli haline
getiren Ibn Mukaffa, el-Edebu's-Sagir'den sonra bir kitap daha kaleme alir:
Risaletu's-Sahabe. Bu kitabinda yer alan bir çok siyasi tasari arasinda biri dikkat
çekicidir: Tamamen sivil olan yargi sistemini devletin kontrolüne alarak merkezi bir
yapiya oturtmak. Niçin? Tabi ki, verilen tüm hükümleri infaz edilmeden önce halifenin
onayina sunmak için. Ünlü el-Ahkamu's-Sultaniyye yazari Maverdi de (aslinda kendisi
-ilimli da olsa- bir Mutezili olmasina ragmen), I. Ardesir'in bu vasiyetini dini bir
boyayla boyamakta tereddüt etmez. "Dinin korunmasi"nin devletin eline
birakilmasi I. Ardesir'in vasiyetidir ve Maverdi'den önce hiçbir Islam alimi, dinin
korunmasini devlet görevleri arasinda sayan bir satir yazmamistir. Müslümanlarin Hz.
Peygamber'den beri gelen imani bilinçlerine göre, dinin koruyucusu Allah'tir, baskasi
degil: "Mesaji biz indirdik, koruyacak olan da biziz" (Hicr 9)
Ibn
Mukaffa'nin telkinleri sayesinde Sasani "dîn u devlet" anlayisini hilafetinin
resmi politikasi haline getiren Abbasi halifesi Ebu Cafer Mansur'un, Imam Azam Ebu
Hanife'yi, merkezilestirilen yargi kurumunun basina zorla getirmek istemesi de bu
siyasetin bir sonucudur. Imam Ebu Hanife, dini devletin istismarina açan ve mesruiyetini
toplumsal sözlesmeden (biat) degil dogrudan hakimiyeti altina aldigi dinden -dolayisiyla
Allah'tan- aldigini iddia eden bu sorumsuz ve zulme açik modele sonuna kadar
direnecektir. O, böyle bir modelde yöneticilerin kendilerini "Zillullah fi'l-arz:
Allah'in yeryüzündeki gölgesi" addedeceklerini ve despotluklarini dine yaslanarak
daha kolay icra edeceklerini iyi bilmektedir. Sonunda, bu teklifi kabul etmedigi için
canindan olacaktir. Daha sonralari, Imam Malik'e Muvatta isimli eserinin resmi hukuki
metin ilan edilmesi teklifi de ayni modelin bir devamidir ve Imam Malik'in bunu
reddetmesi, selefi Ebu Hanife'nin tavriyla örtüsmektedir.
"Ideolojik devlet çikti insanlik bozuldu" derken, bunun içine ister 'dinsizlik' boyasiyla boyanmis olsun, ister 'dincilik' boyasiyla boyanmis olsun, hepsinin girmesi gerektigini bilmem simdi anlatabildim mi?
Mustafa Islamoglu, Yeni Safak Gazetesi, 03.12.1999
Hazirlayan: Musa Dogan