Hiç süphe yok ki, insani diger yaratiklardan ayiran en önemli özelligi, akilli olmasi ve bunun neticesinde günden güne degisiyor ve gelisiyor olmasidir. Fakat, insanin bu degisimi ve gelisimi sosyal hayat sartlarindan bagimsiz olarak düsünülemeyeceginden ötürü, insanin bu degisim ve gelisim yüce yaraticinin koymus oldugu kevni kaidenin bir parçasi olarak degerlendirilmelidir.
Ilk insanin yaratilisindan itibaren sayilari bile belli olmayan- peygamberlerin gönderilisi insanin, tarihten günümüze süregelen bu degisiminin bir örnegidir. Her peygamber kendisinden önceki peygamberin seriatini ortadan kaldirmak suretiyle yeni bir seriat ile gönderiliyor ve sartlarin degismesiyle de onun da yerine baska bir peygamber gönderilerek sosyal ve dini hayat belirli ama geçici kurallara baglaniyordu. Bu degisimin son halkasiysa Peygamberimiz(sav)(dir.
Islam ve DegisimIslam, sosyal sartlarin degismesine paralel olarak gündeme gelen ve yenilenen bir dindir. Gelisen sartlar sürekli olarak dini kültürün yenilenmesini zorunlu kilmaktadir. Çünkü Islam, Yüce Yaraticinin kanunlarinin pratik hayata indirgenmesi, uyarlanmasi demektir. Pratik hayat gelistikçe, Ilahi hükmü pratige indirgemenin sekli de degiseceginden ötürü hayata iliskin pratikler, seriatin gerektirdigi hareket biçimleri olarak yansimalidir. Zira bu yönde olmayan bir degisim degisim olmaktan çok bir sapma olacaktir.
Diger taraftan degisime konu olan düsüncenin vahye dayali olmasi degisimin hangi boyut ve sinirlarda olmasi gerektigi sorununu beraberinde getirmektedir.
O halde Islami düsünce nasil yenilenmelidir?Dini düsünce, müslüman bireylerin akliyla dinin hükümleri arasindaki etkilesim sonucu ortaya çikan bir düsüncedir. Bu düsünce müslümanlarin sahip olduklari bilgi birikimiyle sekillenir ve sartlardan etkilenir. Bu düsüncenin, reailetyle iç içe olmasi realiteye bagli olarak degismesini de beraberinde getirmektedir. Pratikle böyle bir etkilesim halinde olan Islami düsünce, pratigin degisen yönü ve degisim hizi oraninda degisiklige ugrar. Degismeyen mutlak ve ezeli bir hakikate dayanan dini düsüncenin degismesi demek, bu düsüncenin sahip oldugu kültürel, sosyal ve entellektüel unsurlarin degismesi demektir.
Islami düsüncenin, gelisen hayat sartlarina bagli olarak degismesi neticesinde dini hayatta ortaya çikacak yenilenme hamlesi, ihya olarak tanimlanabilir. Dini düsünce için gerekli olan ihya hareketi kesintisiz bir yasamin geregidir. Zira degisen hiç bir durum veya geçen hiç bir zaman dilimi yoktur ki, imani bir sekilde imtihan etmesin. Bu da hiç süphe yok ki, yeni durum karsisinda imanin yenilenmesini gerektirmektedir. Kuranin sürekli olarak inananlara iman etmelerini, salihlere de iyilik yapmalarini tavsiye etmesinden kasit, hayat esnasinda varilan yeni merhale için imani bir tavir gelistirmelerini istemesidir.
Dünden Bugüne Ihya HareketleriIslamda ihya hareketleri, düsüncenin gelismesine bagli olarak belirli dönemlerde yogun bir sekilde ortaya çikmisken, kimi dönemlerde düsünsel atalete bagli olarak kesintiye ugramistir. Hz. Ademden günümüze kadar degisen sartlarin etkisiyle ortaya çikan bu ihya hareketlerinin en önemli önderleri süphe yok ki peygamberlerdir. Bu gelenegin en son temsilcisi Hz. Muhammed (sav)dir.
Hz. Ademe dayanan Islam düüncesi genel itibariyle en son ve nihai seklini Hz. Peygamberimiz (sav) döneminde almistir. Kemale ermis bir dinin Ilahi esaslarina dayanan bu düsünce temel ilkeler itibariyle ilelebet degismeyecek bir temele dayanmaktadir. Bu temel ise vahiydir. Iste dinanizmini bu temelden alan Islami düsünce ve bu düsünceye dayali olarak hayatin insa edilmesi Hz. Peygamber tarafindan gerçeklestirilmekteydi. Seçilmis bir önder olarak Hz. Peygamber (sav) kendi dönemi için sosyal hayatin düzenlenmesi ve dini düsüncenin degisen sartlara göre vahiy dogrultusunda sekillendiricisi konumundadir. Hayatin yeni sorun ve sorumluluklarina karsi tek merci 23 sene boyunca ilahi bir kaynaktan beslenen Hz. Peygamber (sav)dir. Hz. Peygamberden (sav) sonraki dönemde ise; Sahabe ve Tabiün, Peygamberin kendileri için insa etmis oldugu, Kuran ve Sünnete dayali düsünce sistemini benimsemislerdir. O dönemlerde, sosyal yapinin kompleks bir mahiyet arzetmemesi, yakin zamanda yasamis olan Peygamberin örnekligi/pratikligi, onlar için yol gösterici konumundadir.
Emeviler DönemiIslam, ilk dönemlerde bütün gayretini kendi çagrisini
daha genis kitlelere yaymak amacina sarfetmistir. Bu davet, Emeviler döneminde mahiyet ve kimlik degistirmistir. Çünkü fetihler neticesinde Islama kazandirilmis degisik kültürler, müslümanlari asli koruma adina bidatlere ve inançsal bozulmalara yöneltmistir. Düsünsel anlamdaki bu mücadele inanci korumak amaciyla distan içe dogru bir yola izlemistir. Nitekim, akilci metod araciligiyla inançsal bozulmalara maksimum düzeyde çözüm bulabilen mutezile mezhebi de bu dönemde tesekkül etmistir. Bu noktadan itibaren gerek devlet adamlari ve gerekse Islam alimleri, Islamin yayilip gelismesi için degil; Islamin bekasi ve selameti için mücadele vermislerdir.
Abbasiler DönemiEmeviler döneminde baslayan ve Islamin selametini öngören çabalar Abbasiler döneminde daha yogun bir sekilde görülmektedir. Bir yandan resmi çabalar diger taraftan devlet destekli tercüme faaliyetleri bu dönemde baslamistir.
Abbasiler döneminde Bagdatin Mogollar tarafindan isgal edilerek sagmalanmasi, yakilip yikilmasi ve Bagdatta bulunan kütüphanelerin yakilmasi müslümanlar üzerinde yapmis oldugu tahribatin yaninda, o dönemden itibaren genel anlamda bir duraklama dönemine girmelerine sebep oldu. Bu dönemde yasanan düsünsel ataletin bir sebebi olarak mevcudu muhafaza ederek onnla yetinme mantigi duraklamaya sebep olurken, o dönemde ortaya çikmis müstesna kisilikler konjönktürün etkisiyle sivri çikislar yapmislardir. Ancak bu, yasanan dönemle sinirli olarak kaldi ve sartlarin da degismesiyle etki gücünü kaybetti. Iste bunlardan birisi, felsefeye getirmis oldugu elestirilerle taninan ve bütün mesaisini dönemin taassubunu ayiklama çabasi içersinde harcayan Ibn-i Teymiyyedir.
O, herseye ragmen Allahin rizasi olan tek din Islami hakim kilmak, Onu gönderildigi sekilde açiklamayi amaçlamistir. O dönemde son derece yaygin olan tasavvufu elestiri konusu edinen Ibn-i teymiyye içtihadin ilk dönem alimlerinde oldugu gibi, sorunlara çözüm arama vesilesi olmaktan çikartilarak dejenere olmasina da elestiri getirir. Bu sekilde kavramlarin gerçek anlamini kazandirma çabasi içersinde olan Ibn-i Teymiyyenin öze dönüs çagrisi engellemeler neticesinde karsiligini bulamamistir. Genel itibarla konjonktür adami diye nitelenebilecek olan Ibn-i teymiyyenin pek fazla basarili olmadigiini söylemek yanlis olmayacaktir.
Sah Veliyullah DehleviHindistanda Delhi (Dehli) yakinlarinda yasayan Sah Veliyullah Dehlevi, döneminin cahiliyye adetlerine karsi vermis oldugu mücadele ile taninir. Bu mücadelesi yasadigi sartlar geregi fiili olmayip, Islamin yüce degerlerini savunarak cahili gelenege karsi bir mücadele mahiyetindedir.
Dehlevi, Ilk olarak "tarih" mefhumunun yeni bastan ele alinmasi gerektigini söyler. O, Islam tarihini, müslümanlarin tarihinden ayirarak, Islam tarihinin ayri ayri dönemlerini incelemeye çalisir. Bu dönemlerde müslümanlarin inançlarina karisan cahili unsurlari ayirarak, gerek estetik, gerekse ilim ve siyaset alanlarinda bir takim yozlasmalari tesbit etmeye çalisir. Özellikle hilafetin gerçek misyonunun icra edilmediginden, dolayisiyla sosyal haytta birtakim müesseselerin kontrolsüz kaldigini düsünen Dehlevi, içtihad ruhunun yok olusundan ötürü muzdariptir. Taklidin insanlari birtakim dogmalara sevkettigini belirterek, içtihadi terkeden alimleri agir bir sekilde elestirir.
Kaynak: Evrensel Mesaj Aylik Dergi Sayi:8 Eylül 1999
Hazirlayan: Musa Dogan