Tevhid
ve Ekonomi
Ekonomik Hayatın Karakteri ve Sosyal Refah Tedbirleri
İslam dünya görüşünün genel adı tevhittir.
Bu ilke, İslam’ın hayata bir bütün olarak baktığı mesajını verir. Çünkü
İslam, insanın Allah’a olan inancını yitirmemesi ve Ona bağlılığını
sürdürmesi için hayatı bu ilkeye göre ayarlar. İnsan kişiliğini oluştururken de,
onun ruhuna Allah’ın tek İlah ve her şeyin sahibi olduğu psikolojisini yerleştirir.
Bundan maksat, insanın Müslümanca yaşamasını gerçekleştirmektir. Bunu sağlayan en
önemli manevi zemin ise, tevhit inancı ve bu
inancın insanda oluşturduğu erdem ruhudur.
İktisadi Hayatın Ayarı
İnsan hayatının en önemli
boyutlarından birini de iktisat oluşturmaktadır.
Bunun için Kuran bütün toplumsal süreçlerde olduğu gibi iktisadi hayatta da adaletin
ayakta tutulmasını, sömürünün de ortadan kaldırılmasını öngörmüştür.1 Kuranın inmeye başladığı dönemde, iktisadi ve
ticari hayat o günün şartlarına göre oldukça canlıydı. Ancak sosyal yapıdaki ayar
alabildiğine bozulmuş, sömürü yaygınlaşmış, özellikle yoksul kesimler acı ve
sefalet içinde bırakılmışlardı. İşte bu yüzden Kuran’ın ilk dönemde inen
ayetleri, değinilen olumsuz durumu düzeltmeyi amaçlayan, bu kötü tabloyu tasvir ve
tenkit eden ifade ve hükümlerle doludur.2 Bu
da, toplumda pek çok şeyin düzeltilmesi için öncelikle iktisadi hayatta ahlakiliği ve adaleti garanti edecek bir kurallar sisteminin
gerekli olduğunu ortaya koymaktadır.
İslam’a göre her şeyin ve bütün
mülkün tek sahibi Allah’tır.3 Bunun için
Allah’ı dikkate almayan bir mülkiyet anlayışı doğru değildir. İnsanın işlevi
ise, bir emanet sahipliğinden ibarettir.4
Demek ki mülkiyet, amacına uygun kullanılması için insana sunulmuş ilahi bir
bağıştır. Bu da insana en çok güven duyan dinin İslam olduğunu göstermektedir.
Görüldüğü gibi bu dünya ilim ve hikmet sahibi bir yaratıcının eseridir.5 İnsan da böyle bir dünyada anlamlı bir hayat
geçirmek ve kendinden bekleneni gerçekleştirmek için yaratılmıştır.6 Öyleyse Allah’ın hayrı ve nimetleriyle dolu
olan bu dünya kötü değildir.7 Kötü olan,
insanın aşırı bir ihtirasla bu dünyaya bağlanıp ahireti unutmasıdır. Çünkü mal
ve mülkün, insanı ölümsüz kılacağı zannına kapılmak, büyük bir aldanıştır.8 Şu halde insan, kendi istifadesine sunulan dünya
nimetlerinden meşru biçimde yararlanmalı ve helal rızık peşinde koşmalıdır.9 O, kendini malla tanımlamamalı,10 mal ve mülk de sadece belli grupların elinde
dönüp duran bir güç olmamalıdır.11 Aksi
halde iktisadi hayatın ayarı bozulur, bunun sonucunda da, hem kendilerini hem de toplumu
felakete sürükleyen bir sömürücüler sınıfının oluşması kaçınılmaz olur.
İnsanları maddi ve manevi yönden
yoksulluğa iten en önemli neden, ekonomik güç merkezlerini elinde tutan kesimlerin,
hukuk düzenini de kendi lehlerine olacak şekilde düzenlemeleri, sömürüyü
alabildiğince yaygınlaştırmaları, kat kat faiz(riba) uygulayarak insanları sefalete
mahkum eden bir zulüm düzeni
oluşturmalarıdır. Nitekim sömürgeci önderlerin, işi zaman zaman tanrılık
iddiasına kadar götürmeleri iktisadi hayatı alt üst etmiş, karada ve denizde
fesadın çıkmasına yol açmış12, sonunda
toplumsal sefalet ve çöküntü kaçınılmaz olmuştur.13 Bu gerçek, asgari ahlak kodu ile çevrelenmemiş
bir ekonominin, hem insanı hem de kendini tahrip edeceği gerçeğini gözler önüne
sermektedir.
İnsanın fıtratında mal, mülk ve
evlat gibi arzular; bu arzulardan kaynaklanan ihtiyaçlar vardır.14 Bunun için dünyaya karşı olumsuz bir tavır
takınmak, hem insanın tabiatına hem de İslam’ın ruhuna ters düşer. Çünkü dinin
istediği, arzuların yok edilmesi değil, onların insan fıtratına ve yaratılış
gayesine uygun bir şekilde terbiye edilmesidir.15
Şayet arzular iyi terbiye edilmezse, insan bilinç çarpıklığına uğrayıp pek çok
kötü işi iyi ve yararlıymış gibi görebilir. İşte önemli olan insanı böylesi
bir sapıklığa ve yanlışlığa düşmekten korumaktır. İnsanın maddi ve manevi
yönden sefalete sürüklenmemesi için, böyle bir korumaya çok ihtiyacı vardır.
Şükür, sabır, cömertlik ve
yardımlaşma gibi pek çok erdem, mal ve mülkün kazanılıp kullanılmasıyla
gerçekleşir. Zekat gibi zorunlu mali ibadetin, infak ve ihsan gibi gönüllü eylemlerin
temel amacı da, insanı meşru yolla kazanan ve kazandığını israfa kaçmadan harcayan
bir varlık haline getirmektir. Zaten bilme, inanma ve şükretme arasındaki tevhidin
gerçekleşip insanın ahlaki yüceliğe ulaşması, ancak böyle sağlanabilir.
Dünyanın ıslah ve imarı ise, ahlaki bilince ulaşmış insanlarla gerçekleşir.16
Sosyal Adalet ve Refah Tedbirleri
Ekonomik hayatta karşılaşılan
olumsuzlukların giderilmesi için, sosyal adalet ve refahı garanti edecek tedbirlere;
hile, sahtekarlık ve haksız kazanç gibi sapmaları önleyecek müeyyideli kurallar
sistemine ihtiyaç vardır. Bunun için İslam, sosyal adalet ve refah tedbiri olarak
zekatı getirmiş, toplum hayatını çökerten faizi yasaklamış ve sömürüyü ortadan
kaldırıp halkı iktisadi yönden dengeli biçimde yükselten yepyeni bir ekonomik
yapıyı temellendirmekle işe başlamıştır. Kuran’ın buyrukları ve Hazreti
Peygamber(as)’in uygulamaları, olağanüstü durumlarda bu gibi tedbirlerle toplum
ekonomisinin yeniden düzenlenebileceğini ortaya koymuştur. Şu halde yöneticiler,
toplumun zenginleşmesine, refahın yayılmasına ve ictimai adaletin köklü bir şekilde
kurulmasına çalışmalıdırlar. Bu da kültür ve medeniyette yabancıların
sömürüsünden ve emirlerinden kurtulup millet fertlerine en geniş ölçüde imkanlar
sağlamakla gerçekleşebilir. Zevk ve sefahata dalıp halktan kopan yöneticilerle
insanları maddi ve manevi sıkıntılardan kurtarmak mümkün değildir.
Yoksulluğun gelişinin ve ekonominin
çöküşünün nedeni, kimilerinin iddia ettiği gibi İslam değil, tam aksine İslami
ilkelerin büyük ölçüde terk edilişi; buna karşılık sömürüye dayanan
sistemlerin tavizsiz bir şekilde uygulanışıdır. Özellikle Hz.Ömer devrinde İslam
toplumunun zenginliğinin, yeni doğan her çocuğa maaş bağlayacak seviyeye ulaşmış
olması, değinilen iddianın ne kadar gerçek dışı olduğunu ortaya koymaktadır.
Öldürücü
Rekabet Yerine
Hayırlı
ve Faydalı Hizmet
Günümüzde ekonomik sefalet,
ekonomiye tapıştan kaynaklanmaktadır. Çünkü mevcut ekonomik sistem, büyük
ölçüde rant sağlama yoluyla para kazanma üzerine kurulmuş; temelde insanı değil,
kişisel çıkarların korunmasını hedeflemiştir. İslam ülkelerine ağlarını kuran
sömürgeci güçler, halkın ekonomik varlığını tüketmiş, yoksulluk İslami
ilkelerden uzaklaşma oranında had safhaya ulaşmış, sonunda bugün içinde
bulunduğumuz iflas durumuna gelinmiştir. Bu, ülkenin görülmeyen veya insanlara
gösterilmek istenmeyen yüzüdür. Ama bu gerçek ne kadar gizlenmeye çalışılırsa
çalışılsın sömürgeci güçlerin toplumu ezdiği, bir kurtarıcı gibi sunulan kurum
ve kişilerin, ekonominin deli dumrulu oldukları artık herkes tarafından bilinmektedir.
Çünkü millet, sağduyusuyla bunların gerçek yüzünü sezebilmektedir. Yaşanan bu
olumsuzluklar, öldürücü bir rekabet yerine hayırlı ve faydalı bir hizmetle;
sömürülen insanların, sömürenlerin elinden ve dilinden kurtarılmasıyla sona
erecektir.
Sonuç olarak denebilir ki, Kuran bir
ekonomi kitabı değildir. Fakat o, insanlığın önüne zamanın tükeneceği noktaya
kadar uzanan bir yol açmış bulunuyor ve sönmeyen ışığı ile bu yolu aydınlatmaya
devam ediyor. O, her alanda olduğu gibi iktisadi alanda da dertlere şifa olabilecek
evrensel ilkeleri ve doğruları ihtiva ediyor. Çünkü Kuran, emek ve çalışmayı
ibadet çerçevesinde ele alıp değerlendiriyor, dünyanın imarını ve ıslahını da
müminin görevleri arasında sayıyor. Öyleyse yoksulluğu övme, dünyayı ıslah ve
imarda geri kalma gibi anlayışları Kuran’la bağdaştırmak mümkün değildir.
İslam’ın insandan istediği, mümine yaraşır bir izzetle yaşamasıdır. Bu da büyük ölçüde alan el değil veren el olmakla gerçekleşebilir.
Dipnotlar: 1 Bkz. Bakara
2/188, 275; Nisa 4/29; Şuara 26/181-183 vb. 2 Bkz. Müzzemmil 73/11-13; Müddessir
74/11-15; Hümeze 104/1-4; Maun107/1-7 vb.. 3 Bkz. Bakara 2/107; Ali İmran 3/26-27 vb.. 4
Bkz. Bakara 2/30; Ahzab 33/72. 5 Bkz. Bakara 2/29 vb.. 6 Bkz. Mülk 67/2. 7 Bkz. Cuma
62/10; Rum 30/46; Müzzemmil 73/20 . 8 Bkz. Alak 96/6-7; Şura 42/27 vb.. 9 Bkz. Cuma
62/10; Mülk 67/15. 10 Bkz. Alak 96/6-7 vb. 11 Bkz. Haşr 59/7. 12 Bkz. Rum 30/41. 13 Bkz.
İsra 17/16; Sebe 34/34-35 vb.. 14 Bkz. Al-i İmran 3/14-15; İsra 17/100 vb.. 15 Bkz.
Şems 91/7-9; Leyl 92/4-7 vb.. 16 Bkz. Hud 11/61 vb.
Kaynak:
Altinoluk dergisi, Mayis/2000
Hazirlayan: Muhammed Faruk
|