HAZRET-I MEVLANA |
Mevlana'nin asil adi Muhammed Celaleddin'dir. Mevlana ve
Rumi de, kendisine sonradan verilen isimlerdendir. Efendimiz manasina gelen
Mevlana ismi, ona, daha pek genç iken Konya'da ders okutmaya basladigi
tarihlerde verilir. Bu isim sems-i Tebrizi ve Sultan Veled'den itibaren
Mevlana'yi sevenlerce kullanilmis; Adeta adi yerine sembol olmustur.
Rumi, Anadolu demektir.
Mevlana'nin, Rumi diye taninmasi, geçmis yüzyillarda
Diyari Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya'da uzun müddet
oturmasi, ömrünün büyük bir kisminin orada geçmesi
ve nihayet türbesinin orada olmasindandir.
Mevlana'nin dogum yeri,
bugünkü Afganistan'da bulunan, eski büyük Türk kültür
beldesi Belh'tir
Mevlana'nin Dogum tarihi ise (6 Rebiu'l Evvel, 604) 30
Eylül 1207'dir. Bazi arastirmacilarin tespitine göre, O'nun dogum
tarihi 1182'dir.
Asil bir aileye mensup olan Mevlana'nin annesi, Belh
Emiri Rükneddin'in kizi Mümine Hatun; babaannesi, Harezmsahlar (1157
Dogu Türk Hakanligi) hanedanindan Türk prensesi, Melike-i Cihan
Emetullah Sultan'dir.
Babasi, Sultanü'l-Ulema (Alimlerin Sultani) ünvani
ile taninmis, Muhammed Bahaeddin Veled; büyükbabasi, Ahmet Hatibi
oglu Hüseyin Hatibi'dir.
Eflaki ye göre Hüseyin Hatibi,
ilmi deniz gibi engin ve genis olan bir alim idi. Din ilminin üstadi ve
alimlerin büyüklerinden sayilan, güzel siirler söyleyen
Nisaburlu Raziyuddin gibi bir zat da talebelerindendi.
Kaynaklar ve
Mevlana'nin sevgi yolunda gidenler eserinde Sultanü'l-Ulema Bahaeddin
Veled'in nesebinin, anne cihetiyle ondördüncü göbekte Hz.
Muhammed (SAV)'in torunu Hz. Hüseyin'e; baba cihetiyle de onuncu göbekte
Hz. Muhamed (SAV)'in seçilmis dört dostundan ilki Hz. Ebu Bekir
Siddik'a ulastigini kaydediyorlar.
Babasi Bahaeddin Veled
Hazretleri'nin sahsiyeti
Bahaeddin Veled, 1150'de Belh'de dogmus,
babasi ve dedesinin manevi ilimleriyle yetismis; ayrica
Necmeddin Kübra
(?-1221)'dan da feyz almistir.
Bahaeddin Veled bütün ilimlerde
esi olmayan, olgun mana sultani idi. ilahi hakikatler ve Rabbani ilimlerden
meydana gelen uçsuz bucaksiz bir deniz gibi olan Bahaeddin Veled,
Horasan diyarinin, en güç fetvalari halletmede, tek üstadi idi
ve vakiftan hiçbir sey almazdi, devlet hazinesinden kendisine tahsis
edilen maasla geçinirdi
Kaynaklarin ittifakla rivayetine göre,
devrinin alimleri ve ulu müftüleri, Hz. Muhammed (SAV)'in manevi
isaretiyle, Bahaeddin Veled'e Sultanü'l-Ulema ünvanini vermislerdir.
Bundan sonra da Bahaeddin Veled bu ünvanla yad edilmistir.
Bu ünvanin
verilisi Türklerin adetiyle de izah edilebilir.
Türklerin güzel
karakterlerini gösteren birçok adetleri vardi. Türkler, yüksek
kabiliyet ve fazilet sahiplerinin taninmadan kaybolup gitmesine, unutulmasina
razi olmazlardi. Onlari halkin gözünde belirtmek, halki ilim ve
irfana yöneltmek için o gibi büyüklere layik olduklari
birer ünvan verilirdi. Bu anane, Türklerin ilme, fazilete karsi saygi
duygularini gösteren parlak bir delildir. Hatta anane geregince imzalarin üstünde
bu ünvanlari kullanmaya mecburdurlar. Onlar kazandiklari bu ünvanlari
kendileri için manevi bir rütbe sayarlar, nefisleri için
bundan asla gurur duymazlardi.
Alimler gibi giyinen Bahaeddin Veled, adeti
üzre, sabah namazindan sonra, halka ders okutur; ögle namazindan sonra
dostlarina sohbette bulunur; Pazartesi günleri de bütün halka
va'z ederdi.
Va'zi esnasinda umumuyetle, Yunan filozorlarinin fikirlerini
benimseyenlerin görüslerini reddeder ve: "Semavi (Allah'dan
olan, ilahi) kitaplarini arkalarina atip, filozoflarin silik sözlerini önlerine
alip itibar edenlerin nasil kurtulma ümidi olur." "Muhammed
Sallallahu aleyhi ve sellem`in yürüyüsünden daha iyi yürüyüs;
yolundan daha dogru yol görmedim" derdi.
Hz. Mevlana`nin Babasi ile Belh`ten Çikislari ve Konya`ya Gelisleri.
Arastirmacilar, Bahaeddin Veled'in Belh'ten göç etmesine
sebep olarak, Mogol istilasini göstermektedirler.
Sultanü'l-Ulema,
aile ve dostlariyla, Belh sehrini 1212, 1213 tarihlerinde terk ettikten sonra
Hacca gitmeye niyet etmisti. Nisabur'a ugradi. Göç kervaniyla
Bagdat'a yaklastiginda, kendisine hangi kavimden olduklarini ve nereden gelip
nereye gittiklerini soran muhafizlara Sultanü'l-Ulema seyh Bahaeddin Veled
su manidar cevabi verir.
"Allah'tan geldik, Allah'a gidiyoruz.
Allah'tan baska kimsede kuvvet ve kudret yoktur."
Bu söz, seyh
sehabeddin Sühreverdi (1145-1235)'ye ulastiginda: "Bu sözü
Belh'li Bahaeddin Veled'den baskasi söyleyemez."dedi. Samimiyetle ve
muhabbetle karsilamaya kostu. Birbirleriyle karsilasinca seyh Sühreverdi,
katirindan inip nezaketle Bahaeddin Veled'in dizini öptü, gönülden
hürmetlerini sundu.
Bahaeddin Veled, Bagdat'ta üç günden
fazla kalmadi ve Küfe yolundan Ka'be'ye hareket etti. Hac farizasini
yerine getirdikten sonra, dönüste sam'a ugradi.
Bahaeddin Veled,
yaninda biricik oglu Mevlana oldugu halde, göç kervaniyla sam'dan
Malatya'ya, oradan Erzincan'a oradan Karaman'a ugradilar. Karaman'da bir müddet
kaldiktan sonra, nihayet Konya'yi seçip oraya yerlestiler.
Göç Yolunda Hz. Mevlana'ya Teveccühte Bulunan
Mutasavviflar
Belh'i terk ettikten sonra Bagdat'a dogru yola çikan Bahaeddin
Veled, Nisabur'a vardiginda ziyaretine gelen seyh Feridüddin Attar
(1119-1221,1230) ile görüsüp sohbet eder.
Sohbet esnasinda
seyh Attar, Mevlana'nin nasiyesindeki (alnindaki) kemali görür ve ona
Esrar-Name adli eserini hediye eder ve babasina da "çok geçmeyecek
ki, bu senin oglun alemin yüregi yaniklarinin yüreklerine atesler
salacaktir." der.
Sultanü'l-Ulema, Hac farizasini yerine
getirdikten sonra dönüste sam'a ugradi. Orada seyh-i Ekber Muhyiddin
ibnü'l Arabi (1165-1240) ile görüstü. seyh-i Ekber, Sultanü'l-Ulema'nin
arkasinda yürüyen Mevlana'ya bakarak:
"Sübhanallah!
Bir okyanus bir denizin arkasinda gidiyor!" demistir.
Hz. Mevlana'nin Evlenmesi
Karaman'da bulunduklari 1225 tarihinde Mevlana, babasinin buyrugu ile,
itibarli, asil bir zat olan Semerkantli Hoca serafeddin Lala'nin, huyu güzel,
yüzü güzel kizi Gevher Banu ile evlendi.
Hz. Mevlana'nin, Konya'ya Yerlesmeleriyle ilgili Yorumu
Hak
Teala'nin Anadolu halki hakkinda büyük inayeti vardir ve Siddik-i
Ekber Hazretlerinin duasiyla da bu halk, bütün ümmetin en
merhamete layik olanidir. En iyi ülke Anadolu ülkesidir; fakat bu ülkenin
insanlari mülk sahibi Allah'in ask aleminden ve deruni zevkten çok
habersizdirler. Sebeblerin hakiki yaraticisi Allahi hos bir lütufta
bulundu. Sebepsizlik aleminden bir sebep yaratarak bizi Horasan ülkesinden
Anadolu vilayetine çekip getirdi.
Haleflerimize de bu temiz toprakta konacak yer verdi ki, ledünni
(Allah bilgisine ve sirlarina ait) iksirimizden (Altin yapma hassamizdan)
onlarin bakir gibi vücutlarina saçalim da onlar tamamiyle kimya
(bakisiyla, baktigi kimseyi manen yücelten olgun insan); irfan aleminin
mahremi ve dünya ariflerinin hemdemi (canciger arkadasi) olsunlar.
Hz. Mevlana'nin Konya'daki Hayati
Önceki bahislerde
sahsiyetini belirtmeye çalistigimiz Bahaeddin Veled, Mevlana'nin ilk mürsididir.
Yani Mevlana,ya Allah yolunu ögretip, tasavvuf usulünce hakikatleri
ve sirlari gösteren tarikat seyhidir. Bütün islam aleminde yüksek
bir itibar ve söhrete sahip olan Bahaeddin Veled, Selçuklularin
Sultani Alaaddin Keykubat'tan yakin alaka ve sonsuz hürmet görür.
Bahaeddin Veled ,3 Mayis 1228 tarihinde Selçuklularin bas sehri Konya'yi
sereflendirip yerlestikten kisa bir süre sonra, son derece samimi dindar
olan Sultan Alaaddin Keykubat (saltanat müddeti: 1219-1236), sarayinda
Bahaeddin Veled'in serefine büyük bir toplanti tertip etti ve bütün
ileri gelenleriyle birlikte onun manevi terbiyesi altina girdi.
Sultanu'l-Ulema'ya gönülden bagli olan Sultan Alaaddin onu
hayranlikla söyle över: "Heybetinden gönlüm tir tir
titriyor; yüzüne bakmaktan korkuyorum. Bu eri gördükçe
gerçekligim, dinim artiyor. Bu alem, benden korkup titrerken ben , bu
adamdan korkuyorum; ya Rabbi bu ne hal? iyice inandim ki O, nadir bulunan ve esi
benzeri olmayan bir Allah dostudur." Dünya sultanina hükmeden,
essiz Allah dostu mana ve gönül sultani Bahaeddin Veled, 24 subat
1231 tarihinde Cuma günü kusluk vaktinde ebedi aleme göçtü.
Geriye Muhammed Celaleddin gibi bir hayirli ogul ile Maarif gibi bir eser
birakti. Sultanu'l-Ulema,sadece duygu ve düsüncelerini açikladi,
söhret pesinde kosmadi. Etrafindakilerini yetistirdi ve onlari daima
aydinlatti. Maarif, Bahaeddin Veled meclislerindeki anlattiklarindan va'z ve
nasihatlarinin bizzat kendisi tarafindan yazilarak bir araya getirilmesiyle
meydana gelmis tasavvufi, ahlaki bir eserdir. Konusu, muhtevasi ve üslubu
ile birinci derecede tasavvufi bir eser olan Maarif, hem kitabin kendi açisindan
, hem de Mevlana üzerindeki tesiri bakimindan büyük bir önem
tasir. Bahaeddin Veled,in irtihalinde Mevlana yirmi dört yasinda idi.
Babasinin vasiyeti, dostlarinin ve bütün halkin yalvarm alari ile
babasinin makamina geçti. Mevlana, babasindan sonra, Seyyid Burhaneddin
ile bulusuncaya kadar, bir yil mürsidsiz kaldi. 1232 tarihinde babasinin
degerli halifesi Seyyid Burhaneddin Konya'ya geldi. Mevlana onun manevi
terbiyesi altina girdi.
Seyyid Burhaneddin, mertebesi çok yüksek,
bir kamil mürsid idi. Kendisine daima kalplerde bulunan sirlari
bilmesinden dolayi, Seyyid Sirdan denirdi. Seyyid Burhaneddin, ta çocukluk
yillarinda bir lala gibi omuzlarinda tasiyip dolastirdigi, Mevlanaya dedi ki ."Bilginde
esin yok, seçkinsin Ama baban hal (manevi makam) sahibiydi; sen de onu
ara, kalden (sözden) geç onun sözlerini iki elinde kavramissin;
fakat benim gibi onun haliylede sarhos ol. Böylece de ona tam mirasci
kesil; cihadina isik saçmada günese benze. Sen zahiren babanin
mirascisisin; ama özü ben almisim; bu dosta bak bana uy."
Mevlana babasinin halifesinden bu sözleri duyunca samimiyetle onun
terbiyesine teslim oldu. Mevlana candan, samimiyetle, Seyyid Burhaneddin'i
babasinin yerine koydu ve gerçek bir mürsid bilerek gönülden,
tam dokuz yil ona hizmet etti. Bu zaman zarfinda, o kamil mürsid'in
kilavuzlugu ile mücahede (nefsi yenmek için gayret sarfederek) ve
riyazetle (dünya lezzetlerinden ve rahatindan sakinarak perhizle) mesgul
olup, o kamil arifin feyizli sohbet ve nefesleriyle pisti, olgunlasti, bastan
ayaga nur oldu; kendinden kurtuldu, mana sultani oldu. Nitekim, Mesnevi'sindeki
su iki beyit, pistiginin, kamil insan mertebesine ulastiginin ifadesidir:
"Pis ol da bozulmaktan kurtul... Yürü, Burhan-i Muhakkik gibi nur
ol."
Kendinden kurtuldun mu, tamamiyle burhan olursun. Kul olup yok
oldun mu, sultan kesilirsin.
Hz. Mevlana'nin Konya Disina Seyahati
Mevlana, yüksek
ilimlerde daha çok derinlesmek için, Seyyid Burhaneddin'in
izniyle Halep'e gitti. Haleviyye
Medresesi'nde, fikih, tefsir ve usul
ilimlerinde üstün bir alim olan Adim oglu Kemaleddin'den ders aldi.
Mevlana, Helep'teki tahsilini bitirdikten sonra sam'a geçti. Burada,
ilmi incelemeler yapmak için dört yil kaldi. Bu zaman zarfinda
sam'daki alimlerle tanisip, onlarla sohbet etti.
Eflaki'ye göre
Mevlana, sam'da Sems-i Tebrizi ile görüsmüstür; fakat bu görüsme
kisa bir müddettir ve söyle cerayan etmistir:
Sems-i Tebrizi,
bir gün halk arasinda, Mevlana'nin elini yakalayip öper ve ona:
"Dünyanin
sarrafi beni anla!" diye hitap eder ve kaybolur.
iste bu sohbet veya
bir anlik görüsme tarihinden takriben sekiz sene sonra sems, Konya'ya
gelecek ve Mevlana ile içli disli sohbet edecektir.
Yedi yil süren
Halep ve sam seyahatinden sonra Konya'ya dönen Mevlana, Seyyid
Burhaneddin'in arzusu üzerine birbiri arkasina, candan istekle ve
samimiyetle, üç çile çikardi. Yani üç defa
kirkar gün (yüzyirmi gün) az yemek, az içmek, az uyumak
ve vaktinin tamamini ibadetle geçirmek suretiyle nefsini aritti. Üçüncü
çilenin sonunda Seyyid Burhaneddin, Mevlana'yi kucaklayip öptü;
takdir ve tebrikle:
"Bütün ilimlerde esi benzeri olmayan
bir insan; nebilerin ve velilerin parmakla gösterdigi bir kisi olmussun...
Bismillah de yürü, insanlarin ruhunu taze bir hayat ve ölçülemeyecek
bir rahmete bog; bu suret aleminin ölülerini kendi mana askinla
dirilt."dedi ve onu irsad ile görevlendirdi.
Seyyid Burhaneddin,
daha sonra, Mevlana'dan izin alip Kayseri'ye gitmis ve orada ebedi aleme göçmüstür.
(1241, 1242). Türbesi Kayseri'dedir.
Mevlana, Seyyid Burhaneddin'in
Konya'dan ayrilisindan sonra, irsad (Allah yolunu gösterme) ve tedris
makamina geçti. Babasinin ve dedelerinin usullerine uyarak bes yil bu
vazifeyi basari ile yapti. Rivayete göre dini ilimleri tahsil eden dörtyüz
talebesi ve onbinden çok müridi vardi.
Hz. Mevlana'nin Dostlari, Halifeleri
Sems-i Tebrizi
Bu zatin adi, semseddin Muhammed olup dogumu 1186'dir. Tebrizli Melekdad
oglu Ali'nin oglu olan sems, tahsilini bitirdikten sonra, zamanin yegane seyhi
olarak gördügü Tebrizli seyh Ebu Bekir Sellebaf (selle ve sepet örücüsü)'a
intisap etti ve onun terbiye ve irsadiyla yetisip olgunlasti.
sems,
ulastigi manevi makama kanaat etmediginden daha olgun mürsidler bulmak
arzusuyla seyahate çikti. Senelerce, takati tükenircesine birçok
yerler dolasti; zamanin arifleriyle görüstü. Bu arifler, mana
alemindeki uçusundan kinaye olarak sems'e, Sems-i Perende (Uçan
Günes) adini vermislerdir.
sems, ta çocuklugundan itibaren
fikren ve ruhen hür bir dervis, kendinden geçercesine ilahi aska
dalarak yasayan bir sahsiyettir.
sems, kendini ruhen tatmin edecek
seviyede bir hak dostu bulamayan ve hep kendi mertebesinde bir sohbet arkadasi
arayan kamil velidir.
Yana yakila, kendisine muhatap olabilecek,
sohbetine dayanabilecek bir dost arayan sems'in bir gece karari elden gitti,
heyecan içinde idi. Allah'in tecellilerine gömülüp mest
olmus bir halde münacatinda :
"Ey Allah'im ! Kendi , örtülü
olan sevgililerinden birini bana göstermeni istiyorum." diye
yalvardi.
Allah tarafindan, istediginin, Anadolu ülkesinde bulunan,
Belh'li Sultanü'l-Ulema'nin oglu Muhammed Celaleddin oldugu ilham edildi.
Bu ilham ile sems, 29 Kasim 1244 yili Cumartesi sabahi Konya'ya geldi.
Hz. sems ile Hz. Mevlana'nin Bulusmalari
Mevlana, ile sems, bu iki kabiliyet, bu iki nur, nihayet bulustular; görüstüler.
Bu iki ilahi asik, bir müddet yalnizca bir köseye çekilerek
kendilerini tamamiyle Hakk'a verdiler ve gönüllerine gelen ilahi
ilhamlarla sohbetlere koyuldular.
Sultan Veled der ki:
"Ansizin
sems gelip ona ulasti; ona masukluk (sevilen, sevgili olmanin) hallerini
anlatti, açikladi. Böylece de sirri yücelerden yüceye
vardi. sems, Mevlanayi sasilacak bir aleme çagirdi, öyle bir aleme
ki, ne Türk gördü o alemi ne Arap."
Hz. Mevlana'nin Masukluk Mertebesine Erismesi
Bu Hususu Sultan Veled söyle açiklar:
"Alemdeki
erenlerin derecelerinden üstün bir derece vardir ki o, masukluk
duragidir. Aleme bu masukluk
duragina dair haber gelmemis; bu durakta
bulunanlarin ahvalini hiçbir kulak isitmemisti. Tebrizli semseddin zuhur
edip, Mevlana Celaleddin'i asiklik ve erenlik mertebesinden, bu zamana kadar
duyulmamis olan. Masukluk mertebesine eristirmistir. Esasen Mevlana, ezelde,
masukluk denizinin incisiydi; hersey döner, aslina varir."
Hatirlara gelebilecek, "sems mi Mevlana'yi aradi; Mevlana mi Sems-i "
sorusuna cevap verebiliriz:
sems, Mevlana'yi Mevlana da sems'i aramistir.
sems Mevlana'ya asik ve taliptir; Mevlana da sems'e asik ve taliptir. Çünkü
asik, ayni zamanda masuk; masuk ayni zamanda asiktir. Mevlana der ki:
"Dilberler
(gönül alip götüren, manevi güzeller), asiklari, canla
basla ararlar.. Bütün masuklar, asiklara avlanmislardir.
Kimi
asik görürsen bilki masuktur. Çünkü o, asik olmakla
beraber masuk tarafindan sevildigi cihetle masuktur da. Susuzlar alemde su
ararlar, fakat su da cihanda susuzlari arar."
Mevlana, manevi
yolculugunu, olgunluga ermesini, su sözünde toplamistir:
"Hamdim,
pistim, yandim."
Mevlana'nin pismesi, babasi Sultanü'l-Ulema
Bahaeddin Veled ve Seyyid Burhaneddin'in feyizli nefesleriyle; yanmasi da
sems'in nurlu aynasinda gördügü kendi güzelliginin ask
atesiyledir.
Mevlana, sems ile Konya'da bulustugu zaman tamamiyle kemale
ermis bir sahsiyetti. sems, Mevlana'ya ayna oldu. Mevlana, sems'in aynasinda gördügü
kendi essiz güzelligine asik oldu. Diger bir ifadeyle Mevlana, gönlündeki
Allah askini sems'te yasatti.
Mevlana'nin sems'e karsi olan sevgisi,
Allah'a olan askinin miyaridir (ölçüsüdür); çünkü
Mevlana, sems'te Allah cemalinin parlak tecellilerini görüyordu.
Mevlana açilmak üzere bir güldü. sems ona bir nesim oldu.
Mevlana zaten büyüktü, sems onda bir gidis, bir nesve
degisikligi yapti.
sems ile Mevlana üzerine söz tükenmez.
Son söz olarak söyle söyleyelim:
sems, Mevlana'yi atesledi
ama karsisinda öyle bir volkan tutustu ki, alevleri içinde kendi de
yandi.
Hz. sems'in Konya'dan Ayrilisi
sems ile bulusan Mevlana, artik
vaktini sems'in sohbetine hasretmis, sems'in nurlarina gömülüp
gitmis, bambaska bir aleme girmisti. sems'in cazibesinde yana yana dönüyor,
ilahi askla kendinden geçercesine Sema ediyordu.
Bu iki ilahi
dostun sohbetlerindeki mukaddes sirri idrakten aciz olanlar, ileri geri
konusmaya basladilar. Neticede sems, incindi ve Mevlana'nin yalvarmalarina
ragmen, Konya'dan sam'a gitti (14 Mart, 1246 Persembe).
Hz. sems'in Konya'ya Dönüsü
sems'in ayriligindan derin bir istiraba düsen Mevlana, manzum olarak
yazdigi güzel bir mektubu, Sultan Veled'in baskanligindaki kafileyle sam'a,
sems'e gönderdi.
Sultan Veled, kaflesiyle sam'a vardi. sems'i buldu
ve babasinin davet mektubunu, hediyelerle birlikte sems'e sundu.
sems:
"Muhammed-i tavirli ve ahlakli Mevlana'nin arzusu kafidir. Onun sözünden
ve isaretinden nasil çikilabilir?" diyerek, Mevlana'nin davetine
icabet etti ve 1247'de, Sultan Veled'in kafilesiyle, Konya'ya döndü.
Sems-i Tebrizi Hazretleri'nin Kaybolusu
sems'in Konya'ya geri gelmesine herkes sevindi. Mevlana da hasretin
sikintilarindan kurtuldu. Artik sems'in serefine ziyafetler verildi. Sema
meclisleri tertip edildi. Fakat huzurlu, muhabbettle, dostluk içinde geçen
günler uzun sürmedi; dedikodular ve can sikici durumlar yeniden
basladi.
sems, o bahtsiz dedikoducu toplulugun yine kinle doldugunu, gönüllerinden
sevginin uçup gittigini, akilarinin nefislerine esir oldugunu anladi ve
kendisini ortadan kaldirmaya ugrastiklarini bildi. Sultan Veled'e dedi ki:
"Gördün ya, azginlikta yine birlestiler.
Dogru yolu göstermekte,
bilginlikte esi olmayan Mevlana'nin huzurundan beni ayirmak, uzaklastirmak,
sonra da sevinmek istiyorlar.
Bu sefer öyle bir gidecegim ki, hiç
kimse benim nerede oldugumu bilemeyecek. Aramaktan acze düsecek, kimse
benden bir nisan bile bulamiyacak.
Böyle birçok yillar geçecek
de yine izimin tozunu bile göremeyecek."
iste Sultan Veled'e böyle
yakinan sems, 1247-1248 tarihinde, Konya'dan ansizin gidip kayboldu.
sems'in kaybolusundan sonra Mevlana, herkesten onun haberini soruyordu. Kim onun
hakkinda asli esasi olmayan bir haber bile verse ve sems'i falan yerde gördüm
dese, bu müjde için sarigini ve hirkasini vererek sükranelerde
bulunuyordu.
Bir gün, bir adam, Sems-i sam'da gördüm, diye
haber verdi. Mevlana buna, tarif edilemeyecek sekilde sevindi ve o adama, üstünde
nesi varsa bagisladi. Dostlarindan birisi, bu adamin verdigi haber yalandir, o
sems'i hiç görmemistir, dediginde Mevlana su cevabi vermistir: "Evet,
onun verdigi bu yalan haber için üstümde neyim varsa verdim.
Eger dogru haber verseydi, canimi verirdim."
Hz. Mevlana'nin Konya Disina ikinci Çikisi
Mevlana, sems'i
çok aradi. Onun ayriligiyla, gönülleri yakan, sizlatan, nice
siirler söyledi. Onu aramak için iki kere sam'a gitti. Yine Sems-i
bulamadi. Bu son iki seyahatin tarihleri kesin olarak bilinmemekle beraber, büyük
bir ihtimalle 1248-1250 yillari arasinda oldugu söylenebilir.
Sultan
Veled'in ifadesiyle Mevlana, sam'da suret bakimindan Tebrizli Sems-i bulamadi
ama, mana yönünden onu, kendisinde buldu. Ay gibi kendi varliginda
beliren sems'i, kendinde gördü ve dedi ki:
"Beden
bakimindan ondan ayriyim ama, bedensiz ve cansiz ikimizde bir nuruz.
Ey
arayan kisi! ister onu gör, ister beni. Ben oyum o da ben."
Konyali Kuyumcu seyh Selahaddin Hazretleri
Yagibasan'in oglu Konya'li Zerkub (Kuyumcu) diye taninan seyh Selahaddin
Feridun, Konya civarindaki bir gölün kenarinda balikçilikla geçinen
bir ailedendir.
Ümmi olarak bilinen seyh Selahaddin, gençliginde
Seyyid Burhaneddin'in terbiyesine girmis, onun sohbetlerinde pismis, onun
feyziyle olgunlasmis, kamil bir insandir. Ayrica sems'in sohbetlerinde de
bulunmus , ondan feyz almistir.
seyh Selahaddin, kuyumcu dükkaninda
altin varak yaparak, helalinden para kazanmak ve manevi halini
kuvvetlendirmekle ugrasirdi. seyh Selahaddin'in, Mevlana ile tanismasi ta
Seyyid Burhaneddin'in manevi terbiyesi altina girdigi tarihte baslar; fakat bütün
sevgilerden tamamen vazgeçip Mevlana'ya manen baglanmasina ve vakitlerini
onun sohbetlerine hasretmesine sebep su hadisedir.
Mevlana bir gün
seyh Selahaddin'in Kuyumcular çarsisindaki dükkaninin önünden
geçmektedir. içerde varak yapmak için çekiçle
altin dögmekte olan Kuyumcu seyh Selahaddin ve çiraklarinin çekiç
darbelerinden çikan sesleri duyan Mevlana, o hos seslerin ahengi ile
cezbelenir (Allah tarafindan manen çekilerek iradesi elden gider) ve
vecd ile (kendinden geçip ilahi aska dalarak) Sema etmeye baslar.
Disarida Mevlana'nin Sema ettigini gören seyh Selah addin onun, çekiç
darbelerinin ahengine, ritmine uyarak Sema ettigini anlayinca, altinin zayi
olmasini düsünmez ve çiraklarina, çekiç
darbelerine devam etmelerini emrederek kendisi de disari firlar ve Mevlana'nin
ayaklarina kapanir.
Hz. Mevlana'nin, seyh
Selahaddin Hazretleri'ni Kendisine Hemdem ve Halife Seçmesi
Mevlana, son sam seyahatinde, mana yönünden sems'i ay gibi
kendinde gördükten sonra, onu aramaktan vazgeçti ve kendisine
seyh Selahaddin'i dost ve hemdem olarak seçti. Mevlana, sems'e duydugu
muhabbet ve gönül bagliliginin aynisini seyh Selahaddin'e de gösterdi
ve bu zat ile sükun buldu.
Mevlana, Allah'in cemal tecellileri içinde
ruhen manevi bir alemde yasadigindan, müridlerinin irsadiyla bizzat
ugrasmamis ve onlarin irsad ve terbiyesine, en seçkin, en ehil
dostlarindan birini tayin etmistir. iste seyh Selahaddin, bu vazifeye ilk
olarak tayin ettigi dostudur.
Mevlana, seyh Selahaddin'e yalniz manevi bir
bag ve içten gelen muhabbetiyle kalmadi, onun kizi, hakkinda: "Benim
sag gözüm" diyerek iltifatta bulundugu Fatma Hatun'u, oglu
Sultan Veled'e almak suretiyle aralarinda bir akrabalik bagi da kurdu.
seyh Selahaddin Hazretleri'nin Olgunlugu
Mevlana'nin, sems ile dostlugunu çekemeyenler bu sefer de
Mevlana'nin seyh Selahaddin'e gösterdigi yakinliga hased etmeye
basladilar. seyh Selahaddin'i, ü mmidir diye, yüksek irsad makamina
layik görmüyorlardi. sems'e yaptiklari gibi küstahliga
kalkistilar.
Kendisine kötü düsümce ile bakan bahtsiz,
zavallilara seyh Selahaddin:
"Mevlana, beni yalnizca herkesten üstün
tuttu da bu yüzden inciniyorsunuz. Bilmiyorsunuz ki, benim apaçik
bir görünüsüm yok, ben bir aynayim.
Mevlana, bende
kendi yüzünü görüyor; ne diye kendini seçmesin?
O, kendi güzelim yüzüne asik; bundan baska bir fikre düsmek,
kötü bir sey." Diyerek, kemal ve mahviyyetini (ileri derecede alçak
gönüllülügünü) göstermistir.
Mevlana
ile seyh Selahaddin, on yil birbirleriyle adeta mest olarak görüsüp
sohbet ettiler; ayrilik mahmurlugunu tadmadan, visal aleminde safalar sürdüler.
Nihayet seyh Selahaddin hastalandi ve ebedi aleme göçtü
(1259).
Çelebi Hüsameddin, vaktiyle Konya'ya göçmüs
bir soylu ailendendir ve dogum yeri Konya'dir (1225). Çelebi lakabini
kendisine veren Mevlana'dir.
Gençliginin ilk yilarinda, Ahilerin
seyhi olan babasini kaybeden Çelebi Hüsameddin, zamanin bütün
ulu kisileri ve seyhlerinden yakin alaka ve himaye gördügü
halde, bütün hizmetkarlari ve arkadaslariyla, Mevlana'nin terbiyesinde
yetisip olgunlasmis, kamil insan olmustur.
Mevlana'nin Çelebi Hazretleri'ni Kendisine Hemdem ve Halife Seçmesi
Mevlana, seyh Selahaddin'den sonra kendisine hemdem ve halife olarak Çelebi
Hüsameddin'i seçti ve dostlarina söyle dedi:
"Ona
bas egin, önünde acizcesine kanatlarinizi yere gerin! Bütün
buyruklarini yerine getirin; sevgisini caninizin ta içine ekin.
O
rahmet madenidir, Allah nurudur." Mevlana'nin bu buyrugu üzerine, bütün
dostlar ona itaat ettiler. Sultan Veled'in diliyle:
"Bütün
dostlar, onun lutuf suyuna testi kesildiler. sems'e ve seyh Selahaddin'e yapmis
olduklari asagilik hareketlerden kurtulmuslar, edeplenmislerdi. Haset etmeden çelebi
Hüsameddin'e itaat ettiler."
Çelebi Hüsameddin on
bes sene Mevlana'nin serefli sohbetinde bulundu. Mevlana'dan sonra da dokuz
sene irsad makaminda, Mevlana'nin postunda oturdu.
Mevlana, ancak Çelebi
Hüsameddin'in bulundugu mecliste rahat bulur, huzur duyar, cosup manalar
saçar, hakikat ilminden bahisler açardi. Mevlana'ya göre,
hakikatler memesinden manalar sütünü emip çikaran Çelebi
Hüsameddin'dir. Mesnevi'sinde bu manaya isaretle söyle der:
"Bu
söz, can memesinde süttür. Emen olmadikça güzelce
akmiyor.
Dinleyen susuz ve arayici olursa, va'zeden ölü bile
olsa söyler.
Dinleyen yeni gelmis ve usanmamis olursa dilsiz bile sözde
bülbül kesilir.
Kapimdan içeri, na-mahrem girince, harem
halki, perde arkasina girer, gizlenir.
Zararsiz ve mahrem birisi gelince
de o kendilerini gizleyen mahremler, yüzlerindeki perdeyi açarlar.
Bütün güzel, hos ve yarasan seyler, gören göz için
yapilir. Çengir zir (en ince) ve bam (en kalin) nagmeleri, nasil olur da
sagir kulak için terennüm edilir?
Allah, miski beyhude yere güzel
kokulu yapmadi. Koku duyan için yaratti; koku almayan için degil."
iste islami tasavvuf edebiyatinin en büyük didaktik saheseri olan
Mesnevi'yi Çelebi hüsameddin, Mevlana'nin tükenmez bir
hazineye benzeyen ruhundan çekip çikarmistir. Mevlana'nin kirk
yil samimiyetle hizmetinde, sohbetinde bulunan Sipehsalar, Risalesinde, Çelebi
Hüsameddin'in degerini su cümlelerle belirtiyor:
"Hakikatte
Hudavendigar hazretlerimizin tam mazhari Çelebi Hüsameddin idi ve bütün
Mesnevi-i serif onun ricasi ile yazilmistir. Bütün tevhid ve ask
ehli, kendilerine bahsedilen mesnevi'nin yalnizca yazilmasi hususunda, kiyamete
kadar Çelebi Hüsameddin'e tesekkür etseler, yine sükran
borçlarini ödeyemezler."
Mesnevi-i Ma'nevi'nin Yazilisi
Eflaki, Mesnevi'nin yazilip tamamlanmasini anlattigi bahiste diyor ki:
"Mevlana Hazretleri, asil kisilerin sultani Çelebi Hüsameddin'in
cazibesi ile heyecanlar içerisinde Sema ederken, hamamda otururken,
ayakta, sükunet ve hareket halinde daima Mesnevi'yi söylemeye devam
etti. Bazen öyle olurdu ki, aksamdan baslayarak gün agarincaya kadar
birbiri arkasindan söyler, yazdirirdi. Çelebi Hüsameddin de
bunu süratle yazar ve yazdiktan sonra hepsini yüksek sesle Mevlana'ya
okurdu. Cilt tamamlaninca Çelebi Hüsameddin, beyitleri yeniden gözden
geçirerek gereken düzeltmeleri yapip tekrar okurdu."
Bu
sekilde dikkatlice 1259- 1261 yillari arasinda yazilmaya baslanilan Mesnevi,
1264- 1268 yillari arasinda sona erdi.
Hz. Mevlana'nin Baki Aleme Göçüsü
Mevlana, Çelebi Hüsameddin ile tam onbes sene güzel
demler, hos sefalar sürdü. Bu müddet zarfinda bahtsizlarin fitne
ve hücumundan uzak, huzur ve sürur içinde yasadi. Dostlari onun
cemalinin nuruna pervane olmuslardi. Mevlana, artik son anlarini yasadigini, özledigi
ebedi cemal alemine kavusacagini anlamisti. Ansizin hastalanip yataga düstü.
Mevlana'nin hastalik haberi Konya'da yayildigi zaman ahali, sifalar
dilemeye, gönlünü, duasini almaya geliyorlardi.
seyh
Sadrettin (?- 1274) de talebeleriyle birlikte Mevlana'ya geçmis olsun
demeye geldi ve çok üzüldügünü beyan edip:
"Allah yakin zamanda sifalar versin. Hastalik ahirette derecenizin yükselmesine
sebeptir. Siz alemin canisiniz, insaallah yakin zamanda tam bir sihhate
kavusursunuz." Diye temennide bulundu. Bunun üzerine Mevlana:
"Bundan
sonra Allah sizlere sifa versin. Asikin masukuna kavusmasini nurun nura
ulasmasini istemiyor musunuz.?"dedi. seyh Sadrettin, yanindakilerle
birlikte aglayarak kalkip gitti.
Mevlana, dostlarina ve aile efradina, bu
dünyadan göçecegine üzülmemelerini söylüyordu.;
fakat onlar, bedenen de olsa, bu ayriligi kabullenemiyorlar, aglayip
inliyorlardi.
Mevlana'nin hanimi Mevlana'ya hitaben:
"Ey Alemin
nuru, ey ademin cani! Bizi birakip nereye gideceksin?" diyerek agliyor ve
ilave ediyordu.
Hüdavendigar Hazretleri'nin dünyayi hakikat ve
manalarla doldurmasi için üçyüz veya dörtyüz
yillik ömrünün olmasi lazimdi."
Mevlana'da cavaben:
Niçin? Niçin? Biz ne Firavun ve ne de Nemrud'uz, bizim toprak
alemiyle ne isimiz var, bize bu toprak aleminde huzur ve karar nasil olur? Ben
insanlara faydam dokunsun diye dünya zindaninda kalmisim; yoksa hapishane
nerede ben nerede? Kimin malini çalmisim? Yakinda Allah'in sevgili
dostunun, Hz. Muhammed (SAV)'in yanina dönecegimiz umulur." Dedi
Hz. Mevlana'nin Tavsiye Ettigi Bir Dua
Mevlana son demlerinde iken, dostu Siraceddin Tatari'yi yanina çagirarak,
kendisine su duayi ögretmis ve sikintili zamanlarinda okumasini tavsiye
etmistir:
"Ya Rabbi! Bana ne senin zikrini unutturacak, sana sevkimi
söndürecek, seni tesbih ederken duydugum lezzeti kesecek bir
hastalik; ne de beni azdiracak, ser ve kötülügümü
artiracak bir sihhat ver."
Ey Merhamet edenlerin merhametlisi!
Merhametinle bu duami kabul et.
Hz. Mevlana'nin Dostlarina Tavsiye Ettigi Dua
Ya Rabbi!
Bana, ne senin zikrini unutturacak, san sevkimi söndürecek
, seni tesbih ederken duydugum lezzeti kesecek bir hastalik; ne de beni
azdiracak, ser ve kötülügümü artiracak bir sihhat ver.
Ey merhamet edenlerin merhametlisi merhametinle duami kabul et.
Hz. Mevlana'nin Sabah Namazindan Sonra Okuduklari Dua
Allah'im kalbimi nurlandir, kulagimi nurlandir, gözümü
nurlandir, saçimi nurlandir, derimi nurlandir, etimi nurlandir, kanimi
nurlandir, önümü nurlandir, ardimi nurlandir, altimi nurlandir, üstümü
nurlandir, sagimi nurlandir, solumu nurlandir, Allahim! nurumu artir, bana nur
ver. Ey nurun nuru ey merhametlilerin merhametlisi Allahim merhametinle beni nur
et.
Bu dua, ismi güzel, cismi güzel, teni güzel, cani güzel,
ruhu güzel, huyu güzel Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'in
dilindendir.
Hz. Mevlana'nin Vasiyeti
"Ben size, gizli ve aleni, Allah'dan korkmanizi,
az yemenizi,
az uyumanizi,
az söylemenizi,
günahlardan
çekinmenizi,
oruç tutmaya ve namaz kilmaya devam etmenizi,
daima sehvetten kaçinmanizi,
halkin eziyet ve cefasina
dayanmanizi,
avam ve sefihlerle düsük kalkmaktan uzak
bulunmanizi,
kerem sahibi olan salih kimselerle beraber olmanizi vasiyet
ederim.
insanlarin hayirlisi, insanlara faydasi dokunandir.
Sözün
hayirlisi da az ve öz olanidir.
Hamd, yalniz tek olan Allah'a
mahsustur.
Tevhid ehline selam olsun."
seb-i Arus
irfan ve sevgi günesi Mevlana, 5 Cemazelahir, 672 (17 Aralik, 1273)
Pazar günü gurup vakti, bütün parlakligi ile, bütün
güzellikleriye gülerek ebediyet aleminin semasina dogdu. Mevleviler, o
geceye seb-i Arus derler.
Hz. Mevlana'nin Cenaze Merasimi
Müslüman olan, müslüman olmayan, küçük,
büyük ne kadar Konyali varsa hepsi, Mevlana'nin cenaze merasimine
katildi.
Müslümanlar, müslüman olmayanlari sopa ve
kiliçla savmaya çalisarak, onlara:
"Bu merasimin
sizinle ne ilgisi vardir? Bu din sultani Mevlana bizimdir, bizim imamimizdir,"
diyorlardi.Onlar da su cevabi veriyorlardi:
"Biz Musa'nin isa'nin ,
ve bütün peygamberlerin hakikatini onun sözünden anlayip ögrendik.
Kendi kitabimizda okudugumuz olgun peygamberlerin huy ve hareketlerini onda gördük.
Sizler nasil onun muhibbi müridi iseniz, bizde onun muhibbiyiz.
Mevlana Hazretleri'nin zati, insanlarin üzerinde parlayan ve onlara
iyilikte, cömertlikte bulunan hakikatler günesidir .Günesi bütün
dünya sever. Bütün evler onun buruyla aydinlanir.
Mevlana
ekmek gibidir. Hiç kimse ekmege ihtiyaç duymamazlik edemez.
Ekmekten kaçan hiçbir aç gördünüzmü?"
Mevlana'nin vasiyeti üzerine seyh Sadrettin, Mevlananin namazini kildirmak
üzere niyetlendiginde dayamayip bayginlik geçirdi. Bunun üzerine
namaza Kadi Siraceddin imamlik etti.
Hz. Mevlana'ya Yesil Kubbe
Mevlana'ya, Yesil Kubbe denilen Türbe, Sultan Veled ile Alameddin
Kayser'in gayreti ve Emir Pervane'nin esi (Sultan II. Giyaseddin Keyhüsrev'in
kizi) Gürcü Hatun'un yardimlariyla Çelebi Hüsameddin
zamaninda yapildi.
Türbenin mimari, Tebrizli Bedreddin'dir.
Selimoglu Abdülvahid adli bir sanatkar da Mevlana'nin kabri üzerine,
selçuklu oymaciliginin saheseri olarak kabul edilen, büyük bir
ceviz sanduka yapmistir. Bu sanduka bugün, sultanü'l Ulema Bahaeddin
Veled'in kabri üzerindedir.
Hz. Mevlana'nin Ölüm Hakkinda Düsünceleri
"Ölüm günümde
tabutum yürüyüp gitmeye basladi mi, bende bu cihanin gami var, dünyadan
ayriligima tasalaniyorum sanma; bu çesit süpheye düsme.
Bana aglama, yazik yazik deme. seytanin tuzagina düsersem iste
hayiflanmanin sirasi o zamandir.
Cenazemi görünce ayrilik
ayrilik deme. O vakit benim bulusma ve görüsme zamanimdir.
Beni
kabre indirip birakinca, sakin elveda elveda deme; zira mezar cennetler
toplulugunun perdesidir.
Batmayi gördün ya, dogmayi da seyret. Günese
ve aya batmadan ne ziyan geliyor ki?
Sana batmak görünür,
ama o, dogmaktir. Mezar hapis gibi görünür ama o, canin
kurtulusudur.
Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda
süpheye düsüyorsun?
Hangi kova kuyu ya salindi da dolu dolu
çikmadi? Can Yusuf'u ne diye kuyuda feryad etsin?
Bu tarafta agzini
yumdun mu, o tarafta aç. Zira senin hayuhuyun mekansizlik aleminin
fezasindadir."
"Kardes, mezarima defsiz gelme; çünkü
Allah meclisinde gamli durmak yarasmaz.
Hak Teala beni ask sarabindan
yaratmistir. Ölsem,çürüsem bile, benim yine o askim."
Ölümümüzden sonra mezarimizi yerde aramayiniz. Bizim
mezarimiz ariflerin gönlündedir.
Kaynak: HayNet
Hazirlayan: Muhammed Faruk