Ukbe Ibni Âmir El-Cuhenî (ra)
Ukbe Ibni Âmir el-Cuhenî radiyallahu anh Kur'an-i Kerim'i güzel
okuyan bir Kur'an hâfizi... Gecenin seher vakitlerinde kalkip Mevlâ
ile konusurcasina husû ile Kur'an tilâvet eden bir âsik...
Kendi el yazmasi Kur'an'i bulunan bir ilim eri...
O, Rasûl-i
Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin Medine-i Münevvere'ye
hicretinden sonra Islâm'la sereflendi. Müslüman olusunu
kendisi söyle anlatiyor:
"Insanlardan uzak, çöllerde
küçük sürülerimin pesinde hayatimi geçiriyordum.
Mekke'de yeni dinin ve son Peygamberin geldigini daha sonra Medine'ye hicret
edecegini duydum. Kisa bir zaman sonra da Medine'ye tesrif ettigi müjdesini
aldim. Bütün Medine'li müslümanlarin sevinç
haberleri geliyordu. Ben de sürülerimi birakip Medine'ye kostum.
Huzuruna vardim ve: "Ya Rasûlallah! Ben size bey'at edecegim"
dedim. Sevgili Peygamberimiz: "Sen kimsin?" dedi. Ben de: "Ukbe
ibni Âmir el-Cuhenî'yim" dedim. Bana: "Sence hangisi
daha iyi. Bedevi bey'ati mi, yoksa hicret bey'ati mi?" dedi. Ben de: "Hicret
bey'ati yapmak istiyorum." Yani, Medine'de kalmak üzere bey'at
ediyorum dedim. Muhacirlerle beraber yaninda bir gece kaldim. Ertesi gün
küçük sürümün yanina döndüm."
Ukbe (r.a)'in gönlüne Islâm isigi girmisti, fakat o
sevgiliden ayri kalisi yeni gelen vahiyleri duyamamasi ona çok zor
geliyordu. Kendi ifadesiyle söyle bir çare bulmustu: "Biz
oniki arkadastik. Sürülerimizi otlatmak için Medine'den
uzakta kaliyorduk. Arkadaslarla aramizda : "Biz de hiç is yok.
Yeni gelen vahyi ögrenmek ve Rasûlullah (s.a)'in sohbetinde
bulunmak için hergün birimiz Medine'ye gitse, sürüsüne
burada kalanlar baksa diye anlastik. Ben sürüleri birakmaktan
korkuyordum. Siz gidin ben sürünüze bakayim. Geldiginizde,
dinlediklerinizi ve ögrendiklerinizi sizden alirim" dedim. Bir müddet
böyle nöbetlese devam ettik. Sonra o sevgilinin yüzünü
görememek, huzurunda bulunamamak canima tak etti ve kendi kendime:
"Yaziklar olsun sana! Sen bu sürüler yüzünden mi
Rasûlullah (s.a)'in sohbetinde bulunmayi terk ediyorsun. Gelen vahyi
direk onun agzindan duymak, aracisiz, ondan almaktan bu sürüler mi
seni alikoyuyor?" dedim. Gafletten uyanarak kendime geldim ve koyunlarimi
birakip Rasûlullah (s.a)'in yakininda bulunmak için Medine'ye
hicret ettim. Mescid'de yatip kalkdim."
Ukbe (r.a) gölge gibi
Rasûlullah (s.a) efendimizi takip etmege basladi. Yolculukda hayvaninin
yularini tuttu. Ona hizmeti zevk haline getirdi. Efendimiz de Ukbe'yi çogu
kere terkisine alirdi. Bu sebebten ona Rasulullah'in redifi diye isim verildi.
Kendisi söyle anlatiyor.
Birgün Rasulullah (s.a) efendimiz
bana:
"Ukbe! Sana, simdiye kadar benzeri görülmeyen iki sûreyi
ögreteyim mi?" dedi. Ben de: "Evet Ya Rasûlallah! "
dedim. Bunun üzerine Iki Cihan Günesi efendimiz bana "felâk
ve Nas" sûrelerini okudu. Namaz vakti girince imam oldu ve o iki
sûreyle namazi kildirdi. Daha sonra: "Ey Ukbe! Yatarken bu sûreleri
daima oku!" buyurdu.
Ukbe (r.a) Allah'in sevgilisine yakin olmanin
ve ona hizmet etmenin bereketini, hayatinda gördü. Kur'an, hadis,
fikih ve ferâiz ilminde güzide sahsiyet oldu. Ashab arasinda ilim
ve cihad eri olarak anildi.
O, Kur'an okumak ve ögretmekten büyük
zevk alirdi. Birgün Resûl-i Ekrem (s.a) efendimizden: "Ya Rasûlallah!
Hûd ve Yusuf sûrelerini bana okur musunuz?" diye ricada
bulundu. Efendimiz okudu Ukbe dinledi. Daha sonra ögrendigi sekilde
etrafina okudu ve ögretti.
O, Kur'an-i Kerim'i çok güzel
okurdu. Sahabe onun tane tane okuyusunu dinler, kalpleri ürperirdi.
Bilhassa geceleri ortalik sakinlesince yüksek sesle, Mevlasiyla
konusurcasina âyetleri tefekkür ederek hûsû ile okur gözleri
yaslarla dolardi.
Hz. Ömer (r.a) onu birgün çagirip söyle
dedi "Ey Ukbe! Bana biraz Kur'an oku!" O da: "Hay, hay, Ey emîru'l-mü'minin"
dedi ve bir miktar Kur'an okudu. Ukbe (r.a)'in tatli tatli okuyusunu hûsû
ile dinleyen Hz. Ömer (r.a) gözyaslarini tutamadi ve sakalini
islatincaya kadar agladi.
Evet!.. Kur'an böyle bir kitaptir. Onu
husû ile dinlemek kalbleri ürpertir... Gönülleri
yumusatir. Gözyaslarini akitir... Çünkü kâmil mü'minlerin
gidasidir Kur'an... Allah'im!.. Bizlere de o yüce kitabin derinliklerine
dalabilmeyi, onu okumak okutmak ve dinlemeyi zevk haline getirebilmeyi nasib
et!..
Ukbe (r.a) kendi elleriyle yazdigi bir Kur'an birakti. Yakin zamana
kadar Misir'da kendi adiyla bilinen cami'de muhafaza edildi. Fakat kaybolan
kültür hazinelerimiz arasinda maalesef o da kayiplara karisip gitti.
O, Hz. Ömer (r.a) devrinde Sam'in fethinde bulundu. Büyük
kahramanliklar gösterdi. Komutan Ebu Ubeyde (r.a) halifeye müjdeyi
ulastirmak üzere onu gönderdi. Muaviye devrinde Misir'da valilik
yapti. Onun emriyle Rodos adasinin fethi için gönderilen orduya
kumandan oldu.
Ukbe (r.a) askeri bilgileri ögrenmekten zevk alirdi.
Kendisi de mükemmel ok atardi. Halki da bu ise tesvik ederdi. Bir
defasinda Hz. Halid Ibni Velid (r.a)'a Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin: "Cenab-i
Hak bir ok için üç kisiye cennet nasib edecektir"
hadisini hatirlatmisti. Bunun için ok atmak hususunda büyük
gayret sarfederdi.
Ilim ve cihada çok önem veren Ukbe (r.a)
55 hadis-i serif rivayet etmis ve 58. hicri senede Misir'da vefat ettigi
bildirilmistir. Cenab-i Hak'tan sefaatlerini niyaz ederiz. Amin.
Mustafa ERIS
Kaynak: Altinoluk
dergisi, Ocak 1998
Hazirlayan: Muhammed Faruk