. |
IBN-I ÂBIDÎN
(1784-1836
m.)
Sam'da yetisen âlimlerin en büyüklerinden, velî. Osmanlilarin en meshûr fikih
âlimlerinden olan Ibn-i Âbidîn'in ismi, Seyyid Muhammed Emîn bin Ömer bin
Abdülazîz'dir. 1784 (H.1198) senesinde Sam'da dogdu. Mevlânâ Hâlid-i Bagdâdî
hazretlerinin sohbeti ile sereflenerek kemâle geldi.
Ibn-i Âbidîn, küçük yasta Kur'ân-i kerîmi ezberledi. Bir müddet babasi ile
birlikte ticâretle mesgûl oldu. Bu sirada bir taraftan da Kur'ân-i kerîmi okumaya
devâm ediyordu. Bir gün dükkânlarinin önünde Kur'ân-i kerîm okurken, oradan geçen
biri; "Burada bu sekilde Kur'ân-i kerîm okuman uygun degildir. Hem okumani düzelt."
dedi. Bunun üzerine babasindan izin alarak, o zaman Sam'daki meshûr kirâat
âlimlerinden Seyh-ül-Kurrâ Saîd-ül-Hamevî'ye gitti. Ondan tecvîd ilmine dâir
Meydâniyye, Cezeriyye ve Sâtibiyye kitaplarini okudu ve ezberledi. Kur'ân-i kerîmin dogru
ve tam okunmasini bildiren kirâat ilmini iyice ögrendikten sonra, sarf, nahiv ve Sâfiî
fikhini ögrendi. Bu ilimlere dâir ana metinleri de ezberledi.Bundan sonra, o zamânin en
meshûr âlimlerinden olan Seyyid Muhammed Sâkir Sâlimî'nin derslerine devâm etti. Fen
ve sosyal ilimlerin, yanisira, tefsîr, hadîs ve fikih ilimlerini de ögrendi. Hocasi
Mevlânâ Hâlid-i Bagdâdî'nin tavsiyesi üzerine, Hanefî mezhebine geçti. Daha on
yedi yasindayken, fikih kitaplari üzerine hâsiye ve serhlerle açiklama ve îzâhlar
yapti. Kiymetli eserler yazmaya basladi.Hadîs ilminde de, Sam'da bulunan muhaddis Kuzberî'den
icâzet, diploma aldi. Ilimde o kadar yükseldi ki, daha hocalari hayattayken büyük bir
söhrete kavustu.
Ibn-i Âbidîn, zâhir ilimlerini ögrendikten sonra, kelâm ve tasavvuf ilimlerini de
zamânin en büyük âlimi ve tasavvuf ehli, Mevlânâ Hâlid-i Bagdâdî'den ögrendi.
Onun sohbeti ile sereflenerek kemâle geldi. Ibn-i Âbidîn'in ilimdeki üstün
derecesini, ahlâkini ve hizmetlerini oglu Alâeddîn Muhammed söyle anlatti: "Babam
uzun boylu, heybetli ve vakârli idi. Yüzünde nûr parlardi. Vaktini, devamli, ilim ögretmek
ve talebe yetistirmekle, ibâdet ve tâatla geçirirdi. Geceleri devamli kitap yazar, az
uyurdu. Gündüzleri ders okutur ve sorulan sorulara cevap (fetvâ) verirdi. Ramazanda her
gece hatim okur ve göz yasi dökerdi. Insanlara faydali olmak husûsunda çok titiz
davranir, hiç abdestsiz durmaz ve vaktini bosa geçirmezdi."
Ibn-i Âbidîn hazretlerinin dîne uymaktaki hâlleri meshûrdur. Haram, mekruh ve süphelilerden
kesinlikle uzak durur, mübahlari çok az kullanir, ibâdetlerinde sünnetlere,
müstehaplara, edeplere uymakta son derece titiz davranirdi. Bes vakit namazda, tahiyyâti
okurken, Resûlullah efendimizi bas gözü ile görürdü. Göremedigi zaman o namazi
yeniden kilardi.
Mevlânâ Hâlid-i Bagdâdî'nin kiymetli talebelerinden olan Ibn-i Âbidîn, ondan ders
aldigi siralarda, bir gece rüyâda Resûlullah efendimizin üçüncü halîfesi hazret-i
Osman'in vefât ettigini ve Câmi-i Emevî'de namazini kendisinin kildirdigini gördü.
Sabahleyin derse gidip Mevlânâ Hâlid-i Bagdâdî hazretlerine bu rüyâyi oldugu gibi
anlatinca, o da; "Senin rüyânin tâbiri, Allahü teâlâ bilir ki söyledir:
"Ben yakinda vefât ederim, sen benim cenâze namazimi Câmi-i Emevî'de kildirirsin.
Çünkü ben, hazret-i Osman'in torunlarindanim." buyurdu. Aradan birkaç gün
geçince Mevlânâ Hâlid-i Bagdâdî tâûn, vebâ hastaligindan sehîd olarak vefât
etti. Namazini Ibn-i Âbidîn kildirdi.
Ibn-i Âbidîn hazretleri, fakirlere pekçok sadaka verir, akrabâsini ziyâret eder,
annesine, babasina çok iyilik ve hürmet ederdi.
Onun meclisinde bos söz konusulmazdi. Sam'da ve diger sehirlerdeki ser'î mahkemelerde
ihtilafli hüküm verilse, derhal ona mürâcaat olunarak düzeltilirdi. En mühim ve zor
meseleler ona sorulurdu. Ihtilafli bir sey hakkinda ona mürâcaat edilmeden hüküm
verilmezdi. Ilim kitaplari üzerine kendi güzel yazisiyla öyle açiklamalar kordu ki, böylece
en zor meseleler kolaylikla anlasilirdi. Kendisine sorulan sorulara verdigi cevaplari güzel
bir üslupla yazardi. Birçok talebe yetistirip icâzet, diploma vermistir.
Ibn-i Âbidîn, fikih âlimlerinin yedinci tabakasindandir. Yâni önceki tabakalarda
bulunan fikih âlimlerinden dogru olarak nakil yapanlar derecesindedir.
Ibn-i Âbidîn, 1836 (H.1252) senesinde elli dört yasinda Sam'da vefât etti. Vefât
haberini duyan müslümanlar, böyle büyük bir âlimi kaybetmelerinden dolayi çok
üzülüp göz yasi döktüler. Cenâzesine gelenler görülmemis bir kalabalik teskil
etti. Cenâze namazi Sinân Pasa Câmiinde kilindiktan sonra, Sam'da "Bâb-üs-sagîr"
denilen yerdeki kabristana götürüldü. Vefâtindan yirmi gün önce, hocalarinin ve büyük
zâtlarin kabirlerinin yaninda kendisi için kazdirmis oldugu kabre defnedildi.
Ibn-i Abidîn'in en meshûr eseri Redd-ül-Muhtâr'dir. Bilhassa bu eseriyle taninmistir.
Bu kitabi, Dürr-ül-Muhtâr kitabina yaptigi bes ciltlik hâsiyesidir. Dürr-ül-Muhtar'a
hasiye yazarken önce Vakif bahsinden baslamis, daha sonra basa dönmüstür. Önceki yazdiklarini
temize çekmeden vefât edince bu kisimlar oglu Alâeddîn tarafindan temize çekilmistir.
Kitap, Ibn-i Âbidîn ismiyle meshûr olmustur. Bu eseri Hanefî mezhebindeki fikih
kitaplarinin en kiymetlisi ve en faydalisidir. Fukahâ (fikih âlimleri) tarafindan,
üzerinde söz edilmis her meselenin hülâsasi, bütün Islâm âlimlerinin kabûl ve
takdir ettigi bir sekilde bu kitapta toplanmistir. Hanefî mezhebinde kendi zamânina
kadar yazilmis fikih kitaplarinin sanki bir özetidir. Bu kitaba kendi oglu tarafindan
Kurret-ül-Uyûn-il-Ahyâr adinda bir tekmile yazilmistir. Sam âlimlerinden Ahmed Mehdî
Hidir da, Ibn-i Âbidîn kitabinin bir fihristini hazirladi ve 1962'de basildi. Bundan
baska; Tefsîr-ül-Beydâvî Hâsiyesi, El-Ibâne, El-Ukûd-üd-Dürriyye, Ithâf-üz-Zekî,
Bugyet-ül-Menâsik, Tahrîr-ül-Ibâre, Tahrîr-ün-Nükûl, Sifâ-ül- Alîl,
Ukûd-ül-Le'âlî, Icâbet-ül-Gavs, Sell-ül-Hisâm-il-Hindî li Nusreti Mevlânâ
Hâlid en-Naksibendî, Nesemât-ül-Eshâr.
Dört mezhebin inceliklerine vâkif, derin âlim, kâmil velî Seyyid Abdülhakîm Efendi;
"Hanefî mezhebindeki fikih kitaplarinin en kiymetlisi, en faydalisi Ibn-i
Âbidîn'dir. Her
sözü delîl, her hükmü senettir..." buyurdu.
Ibn-i Âbidîn, buyurdu ki:
"Âdem aleyhisselâmdan beri, her dinde bir vakit namaz vardi. Hepsinin kildigi, bir
araya toplanarak bize farz edildi. Namaz kilmak, îmânin sarti degil ise de, namazin farz
olduguna inanmak, îmânin sartidir. Namaz, duâ demektir. Dînin emrettigi, bildigimiz ibâdete,
namaz "salat" ismi verilmistir. Mükellef olan yâni âkil ve bâlig olan her müslümanin,
her gün bes vakit namazi kilmasi "Farz-i ayn"dir. Farz oldugu, Kur'ân-i kerîmde
ve hadîs-i serîflerde açikça bildirilmistir. Mîrâc gecesinde, bes vakit namaz
emrolundu. Mîrâc, hicretten bir yil önce, Receb ayinin yirmi yedinci gecesinde vukû
buldu. Mîrâcdan önce, yalniz sabah ve ikindi namazi vardi."
"Kur'ân-i kerîm, Kadir gecesinde inmege baslamis ve hepsinin inmesi yirmi üç sene
sürmüstür. Tevrât, Incil ve bütün kitaplar ve sahifeler ise, hepsi birden, bir
defâda inmisti. Hepsi, insan sözüne benziyordu ve lafzlari mûcize degildi. Onun için
çabuk bozuldu, degistirildiler. Kur'ân-i kerîm ise, Muhammed aleyhisselâmin mûcizelerinin
de en büyügüdür ve insan sözüne benzememektedir."
YAPTIGINIZ HIZMET
Hocasi Mevlânâ Hâlid-i Bagdâdî'nin kendisine yazdigi bir mektup asagidadir.
"Her sözü sened olan büyük âlim Mevlânâ Muhammed Emîn Âbidîn'e en güzel
duâlarimi ve en latîf medhlerimi bildiririm.
Sizinle görüsüp bulusma arzumuz çogaldi. Size olan muhabbet atesimiz artti. Seyh Ismâil
Enârânî'nin sizden tarafa gitmesini vesîle ederek bu mektubu yaziyorum. Yazdiginiz pek
kiymetli eserlerle Islâm âlemine yaptiginiz büyük hizmet için, pekçok duâlara
mazhar oldunuz
Siz de bizim hâlimizi sorarsaniz, sevdiklerimizden uzak kalmamizin acisi içindeyiz.
Allahü teâlâdan dilegimiz, sizin de öyle olmanizdir. Hâllerinizi bize bildirmeyi
ihmâl etmeyiniz. Allahü teâlânin izniyle, her sikintinizda bütün gücümüzle size
yardim edecegiz.
Selâm eder, bütün kalbim ve rûhumla yaninizda oldugumu bildiririm."
1) Rehber Ansiklopedisi; c.8, s.23
2) Tabakât-ül-Usûliyyin; c.3, s.147
3) Sefînet-ül-Evliyâ; c.4, s.133
4) Tam Ilmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baski) s.1088
5) Fâideli Bilgiler; (6. Baski) s.125
6) Redd-ül-Muhtâr
7) Kurretü Uyûn-il-Ahyâr; s.3
8) Islâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c.18, s.45
mico |
. |