19 Önce fıkıh kelimesi ve terimi üzerinde duralım. Kur’an-ı Kerim’de “Fıkıh” kelimesi ince ve derin anlayış, kalbte bulunan bir nurun meselelerin mahiyetini kavrayışı olarak yer almıştır. Meselâ: “Andolsun ki biz insanlardan ve cinlerden bir çoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, bunlarla idrak edemezler; gözleri vardır, bunlarla göremezler; kulakları vardır, bunlarla işitemezler. Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir. Hatta daha sapıktırlar. Onlar gaflete düşenlerin ta kendileridir.”(21) ayetinde bu mana ön plândadır..Fahrüddin-i Razi bu ayet-i kerime’de geçen “Yefkahûne biha” ibaresini tefsir ederken: “ALLAHû Teâla (cc) ilim, fehim ve idrak manasına gelen fıkhı; kâfirlerin kalplerinden çıkarmıştır” diyerek, bu inceliğe işaret etmiştir.
20 Resûl-i Ekrem (sav)’in: “ALLAHû Teâla (cc) kime hayır murad ederse, o kimseyi dinde fakih kılar”(22) müjdesi sarihtir. Dolayısıyla fıkıh; kalpte mevcud olan iman nuru ile yakından alâkalıdır. Hiçbir zaman “Hukuk” manasına değildir. Maalesef son yıllarda “İslâm fıkhı” tabiri yerine “İslâm Hukuku” kullanılmaktadır. Halbuki “hukuk” kelimesi hiçbir zaman “Fıkıh” manasına gelmez. “Hukuk”, İslâm fıkhının muamelât ile ilgili bir bölümüdür.
21 Kur’an-ı Kerim’de: “Nerede olursanız olun, velev ki tahkim edilmiş yüksek kalelerde bulunun, ölüm size gelip yetişir. Eğer onlara bir iyilik dokunursa “Bu ALLAH katındandır” derler. Şayed onlara bir fenalık dokunursa “Bu senin katındandır (senin yüzündendir)” derler. De ki: Hepsi ALLAH katındandır. Böyle iken onlara, o kavme ne oluyor ki (kendilerine söylenen) hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar”(23) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu Ayet-i Kerime’de geçen “La yefkahûne” hükmünün muhatapları münafıklardır. Hepsi de “Arapça” konuşmaktadırlar. Bu durumda Kur’an-ı Kerim’in zahiri manalarını anlamaları ve Resûl-i Ekrem (sav)’i dinlemeleri kaçınılmazdır.(24) Peki anlamadıkları nedir? İşte bu noktada “Yefkahûne” ibaresi karşımıza “İnce anlayış ve keskin idrak” olarak çıkmaktadır.
Devamını okuyun "iSLAM FIKHI’NIN KAYNAKLARI"