|
İmâm-ı A'zam Hazretleri 4 EYLÜL 1994
Ehl-i sünnetin başı, fıkıh ilminin kurucusu, İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe hazretleridir. Bütün dünyada tatbîk olunan ahkâm-ı islâmiyyenin dörtte üçü, onundur. Kalan dörtte birinde de, ortaktır. İslâmiyette ev sâhibi, âile reîsi odur. Bütün diğer müctehidler, onun çocuklarıdır. İmâm-ı a'zam hazretleri, kırk sene, yatsı namazının abdesti ile sabah namazı kıldı. Yâni yatsıdan sonra uyumadı. İmâm-ı a'zam hazretleri ellibeş defa hac yaptı. Son haccında, Kâ'be-i mu'azzama içine girip, burada iki rek'at namaz kıldı. Namazda, bütün Kur'ân-ı kerîmi okudu. Sonra, ağlayarak: - Yâ Rabbî! Sana lâyık ibâdet yapamadım. Fakat, senin akıl ile anlaşılamıyacağını iyi anladım. Hizmetimdeki kusûrumu, bu anlayışıma bağışla! diyerek duâ etti. O ânda şöyle bir ses işitildi: - Ey Ebû Hanîfe! Sen beni iyi tanıdın ve bana güzel hizmet ettin. Seni ve kıyâmete kadar, senin mezhebinde olup, yolunda gidenleri af ve magfiret ettim. İmâm-ı a'zam hazretlerinin geleceğini haber veren birçok hadîs-i şerîf vardır! Resûlullah efendimiz, İmâm-ı a'zamın geleceğini haber verdi. Bir hadîs-i şerîfte, (Âdem ve bütün peygamberler "aleyhimüsselâm", benimle övündüğü gibi, ben de, ümmetim içinde, soyadı Ebû Hanîfe, ismi Nu'mân olan bir kimse ile övünürüm ki, ümmetimin ışığı olacaktır. Onları, yoldan çıkmaktan, cehâlet karanlığına düşmekten koruyacaktır.) buyuruldu. Başka bir hadîs-i şerîfte de, (Ümmetimden, Ebû Hanîfe adında biri gelecektir. Bu, kıyâmet günü, ümmetimin ışığı olacaktır.) buyuruldu. Meşhur olan bir hadîs-i şerîfte de, (Yüzelli senesinde dünyanın zîneti gider.) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîfin, İmâm-ı a'zam için olduğunu, büyük âlim İbni Hacer-i Mekkî bildiriyor. Çünkü, İmâm-ı a'zam, 150 senesinde, yetmiş yaşında iken vefât etti. Hanefî mezhebi, Osmanlı devleti zamanında her yere yayıldı. Devletin resmî mezhebi gibi oldu. Bugün, dünya yüzünde bulunan Ehl-i islâmın yarıdan fazlası ve Ehl-i sünnetin pekçoğu, Hanefî mezhebine göre ibâdet etmektedir. Bir kimse evliyâ bile olsa, bir mezhebe uyması şarttır. Nitekim, tasavvufun, yüksek tabakalarında bulunan veliler de, ilmi olmıyan, aşağı derecelerdeki müslümanlar gibi, bir müctehide tâbi olmuşlardır. Meselâ Bayezid-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdadi, Celâleddîn-i Rûmî ve Muhyiddîn-i Arabî gibi veliler de, herkes gibi, bir mezhebe tâbi olarak yükselmiştir. "Bizim mezhebe ihtiyacımız yoktur, Peygamber zamanında mezhep mi vardı?" dememişlerdir. Bazıları ,"Fıkıh bilgisini nereden olsa öğrenirsin, önce bir tarikata gir!" demektedirler. Ahkâm-ı islâmiyyeye yapışmak, bir ağaç dikmek gibidir. Tasavvufta, tarikatta hâsıl olan haller, bu ağacın meyveleri gibidir. Evet, ağaç dikmekten maksat, meyve elde etmektir. Fakat, meyve kazanmak için, ağaç dikmek şarttır. Yâni, îmân olmazsa ve ahkâm-ı şer'ıyye yapılmazsa, tasavvuf ve evliyâlık hâsıl olamaz. Dinin emirlerini yerine getirmediği halde kişide ba'zı haller görülüyorsa, bu haller şeytandandır. Bu kişinin "Ağaç yok iken meyvesini yedim" demesi gibidir. Şeytan onu aldatarak meyve gibi göstermektedir. Böyle iddi'âda bulunan kimselerden, arslandan kaçmaktan daha çok kaçmalıdır. Arslan, insanın yalnız canını alır. Bunlar ise, dînini ve îmânını alır. İmâm-ı Mâlik hazretleri, (Fıkıh öğrenmeyip, tasavvuf ile uğraşan, dinden çıkar. "Zındık" olur. Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmıyan "Bid'at sâhibi", yâni sapık olur. Her ikisini edinen, hakîkate varır.) buyurdu. Fıkhı doğru öğrenen ve tasavvufun zevkini alan, kâmil insan olur. Din ancak, bu âlimlerin kelâm, fıkıh ve ahlâk kitaplarından ve bu ilimlerin biraraya getirildiği, toplandığı ilmihâl kitaplarından öğrenilir. Binlerce İslâm âlimlerinin kitaplarından derlenen, bilinmesi zarûri kelâm, fıkıh ve ahlâk bilgilerini ihtiva eden, (Seâdet-i Ebediyye) isimli ilmihâl kitabını tavsiye ediyoruz. Bu kitap Türkiye Gazetesi'nin bütün bürolarında bulanabilir.
|