HakikatKitabevi

Kitap-Download

42 — ŞERÂB ve ALKOLLÜ İÇKİLER

Alkollü içkilerin hepsi zehrdir. Bugün bu hakîkati, tıb kitâbları yazmakdadır.  Liselerde okutulmakda olan kıymetli bir kimyâ kitâbında diyor ki: (Alkollü içkiler, eskiden beri keyf verici olarak içilir, az mikdârda alındığı zemân, vücûdde tenbîh edici te’sîr yapdığı, hazmı kolaylaşdırdığı gibi fâidelerden bahs edilirdi. Hâlbuki, bugün, alkolün pek az mikdârının bile, vücûd makinesini harâb etdiği ve zararlı te’sîrlerinin neslden nesle intikâl etdiği ilmî bir hakîkatdir).

İbni Âbidîn, beşinci cild, ikiyüzseksendokuzuncu sahîfede buyuruyor ki:

Şerâb [hamr, vin, wein] dört mezhebde de harâmdır. İçmesi ve her dürlü kullanılması günâhdır. Yalnız sirke yapılması ve susuzlukdan ölmek üzere olanın, ölmiyecek kadar, su yerine, içmesi câizdir. İçmesi harâm olan içkiler, dörtdür:

1 — Birincisi, şerâbdır. Pişmemiş üzüm suyu, [şıra], havasız fıçılarda durmakla, gaz habbeleri ve köpük meydâna gelerek mayalanır. (Şerâb) hâline döner. [Ya’nî, üzüm kabuklarında yaşıyan ve şıraya geçen (bira mayası) adındaki mayanın (fermetin) çıkardığı (zimas) adındaki bir madde, şırada bulunan glikoz ve levüloz adındaki (Hekzoz) şekerlerini parçalar. Şekerler, ikiye parçalanarak ispirto (etil alkol) ve karbon dioksid maddeleri meydâna gelir:

C6 H12 O6                                   2C2 H5 OH + 2 CO2

Şırada zemânla, şeker azalıp, ispirto çoğaldığı için, tadı şekerli iken, keskin ve yakıcı olmağa başlar. Meydâna gelen karbon dioksid gazı, kabarcıklar hâlinde dışarı çıkar. Bu gaz, ispirtolu sıvıda erimiyen tortuları, sıvının yüzüne sürükliyerek, bir köpük ile örtülür. Böylece şıra, şerâba dönmüş olur. Çeşidli şerâblarda, yüzde beş ile yirmi arasında ispirto bulunur. İki hektolitre, ya’nî ikiyüz litre yâhud yüzonbeş kilogram üzümden, yetmişbeş litre şıra çıkar. Şıranın beşde biri şekerdir. Onda biri tartarik asiddir. Şıradan kükürt dioksid gazı geçirilerek, sirke asidi mayası ve başka zararlı mayalar öldürülür. İlk mayalanma bir haftada temâm olur.]

İspirtosu az olan şerâb da harâmdır. [İmâmeyne göre ve diğer üç mezhebde, köpürmese de, şerâb olur.] Serhoş etmese de, damlasını içmek harâmdır. Halâl diyen, kâfir olur. Şerâb, idrâr gibi kaba necâsetdir. Her dürlü kullanmak, ilâc yapmak, çamur yapmak, hayvâna içirmek, ihtikân yapmak, buruna çekmek sözbirliği ile harâmdır. Satması câiz değildir. Parası harâmdır. Bir müslimânın, borcunu, şerâb satarak aldığı para ile ödemesi halâl olmaz. Bu para, alacaklıya da halâl olmaz. Bunun için içki satana ödünc vermemelidir. Az içene de had vurulur ki, seksen sopadır. Serhoş edici diğer üç içkiyi içene ise, ancak serhoş olursa had vurulur. Şerâb köpüklendikden sonra, kaynatılıp üçde ikisi gitse de geride kalanı ve inbiklenerek elde edilen ispirtonun, rakının şerâb gibi, necâset-i galîza olduğu sözbirliği ile bildirilmişdir. Bunların da damlasını içmek harâm olduğu, (Behcet-ül-fetâvâ)da yazılıdır. Rakıda yüzde kırkdan çok alkol bulunur. Şerâbdan elde edilen rakı, meşe ağacından fıçılarda birkaç sene bırakılınca, (Konyak) olur.

2 — İkincisi, Tılâdır. Tâze şıra, ateşde veyâ güneşde ısıtılıp üçde ikisinden azı uçarsa, [üçde birinden çok kalırsa], bu kalana, (Tılâ) denir. Tılâ, gaz çıkararak kabarıp, tadı keskin olunca, serhoş eder. Şerâb gibi damlası harâm ve kaba necs olur.

3 — Üçüncüsü Sekerdir. Hurmanın nakî’i, ya’nî maserasyonu, ya’nî su içinde ısıtmadan bırakılınca, köpüklenir ve tadı keskin olursa (Seker) denir, damlası harâmdır.

4 — Dördüncüsü, kuru üzüm nakî’idir. Kuru üzüm, soğuk suda bırakılınca, şekeri suya geçer. Bu suya, (Kuru üzüm nakî’i) denir. Bu, gaz peydâ ederek köpüklenir ve tadı keskin olursa, damlası harâm olur. Tılâ, Seker ve kuru üzüm nakî’i (maserasyonu) gazlanmaz ve tadı keskin olmazsa, içmeleri, sözbirliği ile halâl olur. Seker ve Nakî’, hafîf necsdirler. İmâm-ı a’zama göre. Tılâ, Seker ve Nakî’in harâm olmaları için, köpüklenmeleri de lâzımdır. Bu üçünde, icmâ’ı ümmet hâsıl olmadığı için, harâm değildir diyen kâfir olmaz.

İçmesi, İmâm-ı a’zama ve İmâm-ı Ebû Yûsüfe göre halâl olan içkiler de dörtdür:

1 — Kuru üzüm veyâ hurma, şekeri suya çıkıncaya kadar, soğuk suda bırakılır. Sonra hepsi, kaynayıncaya kadar ısıtılır. Soğuyunca süzülür. Bu sıvıya, (Nebîz) denir. Nebîzin tadı keskin olsa da, serhoş yapmadıkca, içmesi halâl olur. Isıtılmazsa, köpürünce ve tadı keskin olunca, harâm olur.

2 — Kuru üzüm ve hurma birlikde, soğuk suda durup, hepsi, ısıtılıp süzülür. Tadı keskin olsa da, serhoş yapmadıkca, halâl olur. Buna, (Halîtan) denir.

3 — Bal, incir, arpa, buğday, mısır, darı, erik, kayısı, elma ve benzerlerinden biri soğuk suda durup ısıtılmasa da, serhoş etmeyecek mikdârda halâldirler. Çünki hadîs-i şerîfde, (Şerâb, üzüm ve hurmadan olur) buyuruldu. [Serhoş ederlerse, harâm olurlar. Bira da böyledir. Hubûbâtdan elde edilen rakıya, İngilizler (Viski), Ruslar (Vodka) derler. Bunlar, yüzde elli, altmış alkolü hâvîdirler.]

4 — Dördüncüsü, (Müselles)dir. Üzüm suyu, tâze iken, ya’nî gaz kabarcıkları çıkmadan, köpürmeden önce, ısıtılıp, üçde ikisi uçar, üçde biri kalırsa (Müselles) denir. Tadı keskin olsa da, serhoş etmiyecek kadar içmesi halâldir.

Şıra kaynarken, içine (Pekmez toprağı) denilen temiz kireçtaşı tozu konursa, ekşiliği kalmaz, (Pekmez) olur. Fransızlar pekmeze, (Sapa) ve (Rob) derler. Pekmezde yüzde altmışdan çok glikoz vardır. Pekmeze yumurta akı koyup, karışdırarak kaynatılınca, koyulaşıp (Bulama=Raisiné) olur. Şira ya’nî tâze üzüm suyu [Moût] ve pekmez [Moût cuit] ve bulama [Raisiné] ve boza [Bosan] içmek halâldir. Boza yapmak için, bir kilo kadar bulgur yıkanır. Tencereye konur. Fazla su ilâve edilir. Yumuşayıncaya kadar birkaç sâat kaynatılır. Su ile yoğrularak tel süzgeçden süzülür. Şeker konup eritilir. Maya olarak içine bir su bardağı boza konur. Kapanıp soba yanında bırakılır. Ertesi gün ekşi olarak içmeğe başlanır.

Bunlar kuvvet için, hazm için serhoş etmiyecek mikdârda halâl olup, serhoş ederlerse veyâ çalgı ile, keyf için az dahî içilirlerse, söz birliği ile harâm olurlar.

İmâm-ı Muhammede göre, bu dört içki, gaz çıkarmış ve tadı keskin olmuş ise, serhoş etmiyecek kadar az içmesi de harâm olur. Fetvâ da böyledir. Diğer üç mezhebde de böyledir. Çünki, Peygamberimiz, (Çoğu serhoş eden içkinin, azını içmek de harâmdır) ve (Serhoş eden her içki şerâbdır ve hepsi harâmdır) buyurdu. Bu hadîs-i şerîf, hepsinin harâm olduğunu bildirmekdedir. Yapıları, bileşimleri aynıdır demek değildir. Çünki Muhammed “aleyhisselâm”, maddelerin hakîkatlerini, fen bilgilerini öğretmek için değil, bunların hükmlerini bildirmek için gönderilmişdir. Kısrak, inek, deve sütleri, mayalanıp, tadı keskin olunca, müselles gibi olurlar. Birincisine (Kumis), ikincisine (Kefîr) denir. Bira gibi harâmdırlar. Bu husûsda, İskilibli M.Âtıf efendinin (Men’i müskirât) kitâbında geniş ma’lûmât vardır.

[Bira yapmak için, arpalar ıslanıp bir hafta bırakılınca filizlenirler. Bu sırada (Amilaz) denilen maya da ürer. Filizlerin uzunluğu arpa boyuna yaklaşınca, arpalardan koparılıp ayrılır. Arpalar kurutulup un yapılır. Bu una, (Malt) denir. Malt, sarı toz veyâ şerbet hâlinde, (Skorbut) denilen kanama ve za’fiyyet hastalığında ve çocuk mamalarında kuvvet verici ve hazm için kullanılır. İçinde alkol yokdur. Malt, sıcak su ile karışdırılıp bırakılınca, içindeki amilaz, nişastayı mayalıyarak parçalar. (Maltoz) denilen şekere çevirir. Bu şekerli sıvıya şerbetci otu (Houblon) çiçekleri konup kaynatılır. Bu ot, biraya koku verir ve berrâk yapar. Soğutulup içine (Bira mayası) konur. Bu maya, maltoz şekerini mayalıyarak parçalar. Alkole çevirir. Bira hâsıl olur. Çeşidli biralarda yüzde ikibuçuk ile beş arasında alkol bulunur. Fazla içilince serhoş yapmakdadır. Bira mayası, sarı toz veyâ yoğurt gibi lapadır. Cânlıdır. Çıkardığı sıvı mayalama yapar. Bira mayası, bira fabrikalarında kalan posadaki mayanın üretilmesi ile elde edilmekde, cild, hazm ve göğüs hastalıklarında da kullanılmakdadır. Ekmek hamurunda da vardır. Bira, gaz çıkardığı, köpük yapdığı için ve tadı acı, keskin olduğu için azı da çoğu da, her ne maksadla içilirse içilsin, imâm-ı Muhammede göre harâmdır. Fetvâ da böyledir. Almanyada yayınlanan (Der Stern) mecmû’ası, 1979 senesi ilk ayındaki nüshasında diyor ki, (Heidelberg kanser tedkîk merkezi tarafından yapılan araşdırmalarda, biranın kanser yapdığı anlaşılmışdır. Kansere sebeb olduğu bilinen (Nitroz-amin)lerin birada bol mikdârda bulunduğu görülmüşdür. Bira, alkol alışkanlığına da sebeb olmakdadır. Ağrı kesici olarak kullanılan (Piramidon) içinde fazla mikdârda Nitroz-amin bulunduğu anlaşıldığı için, bu ilâc sıhhiyye vekâletinin emri ile altı ay evvel piyasadan kaldırılmışdı. Orta mikdârda bira içen bir kimse, günde yetmiş piramidon hapı almış kadar Nitroz-amin almakdadır). Yengeç denilen hayvana ve kanser denilen tehlükeli şişlere arabîde (Seretân) denir. (Nüzhet-ül-ebdân) kitâbı, kanseri, içinde yengeç külü bulunan merhem ile tedâvî etmekdedir. (Teshîl-ül-menâfi’)de (Irk-ı medînî) denilen hastalık, kanserdir. Bildirdiği ilâclardan biri: (Bir avuc içi soyulmuş sarmısak, bir [litre] süt ile, akşam vakti, kaynatılır. Pelte hâline gelir. Sabâha kadar bağçede bırakılır. Havadan rutûbet alır. Süt ayrılıp aç iken içilir. Sarmısak yerine lübân [Günnük] veyâ sarısabır kullanılabilir.)]

Yukarıda yazılı sekiz içkiden, şerâbdan başkasını satmak İmâm-ı a’zama “rahmetullahi teâlâ aleyh” göre sahîhdir. Fekat, mekrûhdur. [Ya’nî, tahrîmen mekrûhdur. Bunları satan, harâm işlemiş gibi Cehenneme gider.] İmâmeyn “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ”, bunların satılması da sahîh değildir dedi. Afyon, esrar ve başka uyuşdurucu [heroik] maddelerin satışı da böyledir. Necâset karışan suyu içmek harâmdır. (Cevhere)de diyor ki: (Tâze üzüm, suya konup mayalanmadan önce kaynatılırsa, suyun üçde ikisi uçmadıkca, halâl olmaz. Kuru üzüm veyâ hurma, suya konup biraz kaynatılınca, halâl olur. Buna, (Nebîz) denir. Tâze üzüm ile hurmanın veyâ tâze üzüm ile kuru üzümün karışımı suda ısıtılınca, üçde ikisi uçmadıkca halâl olmaz. Tâze üzüm suyu [şıra] ile, hurma bırakılmış su karışımı da böyledir.)

Bevl [idrâr], pislik gibi necâsetleri içmek, yimek harâmdır.

Mubâh olan içkileri, hattâ suyu, mûsikî ile, çalgı ile, kâfirler gibi, fâsıklar gibi içmek de harâmdır. (İbni Âbidîn) beşinci cild, ikiyüzotuzsekizinci sahîfedeki hadîs-i şerîfde, (Suyu, alkollü içki içenler gibi içmek harâmdır) buyuruldu. İbâdeti harâma benzetmek ise, küfre sebeb olur. Çalgı, içki, şarkı ile nemâz kılmak, Kur’ân-ı kerîm okumak böyledir. İkinci kısmda, 52. ci maddenin 7. ci sahîfesine bakınız!

İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, üçüncü cild, yüzaltmışüçüncü ve beşinci cild, ikiyüzseksendokuzuncu sahîfede buyuruyor ki, (Arak-ı hamr [ya’nî rakı ve alkol]in, şerâb gibi kaba necâset olduğu ve serhoş edecek kadar içene had vurulması sözbirliği ile bildirildi. Damlasını içene de had vurulur diyenler çokdur. Alkollü meşrûbât içen fâsıkların, (temizdir, içilmesi halâldir) demelerine aldanmamalıdır). Alkollü içkilerin hepsinde ispirto bulunduğundan, şerâblı su gibi kaba necs ve harâmdırlar. Bunun için deriye sürülen, tentürdiyod, alkol kamfre gibi, ispirtolu ilâcları ve kolonya gibi lüzûmsuz olanları nemâz kılmadan önce, yıkamak lâzımdır. Bunları hâricen kullanmak ve ispirtoyu yakıt olarak kullanmak ve bunun için satmak ve satın almak câizdir. Benzol, benzin, aseton ve dört klorlu karbon, gaz yağı gibi sıvılar, necs değildir. Bunları temizlemeden nemâz kılınır. Alkolün, teknikde, eritken olarak kullanılması günâh değildir.

Modern tıbda iyi bir hâricî, (Dezenfektan) [Mikrob öldürücü] maddede aranılan iki vasf, aslî (kendisinden beklediğimiz) te’sîrinin tam ve şümûllü, tâlî (olmasını arzû etmediğimiz) te’sîrinin ise asgarî olması, yâhud hiç olmamasıdır.

a) Alkol, bakterilerin bir kısmına hiç te’sîr etmez. Geri kalanların da ancak vejetatif (fe’âl) hâlde olanlarını öldürebilir. Bakteriler, sâir zemânlarda spor denilen koruyucu bir tabakaya bürünürler. Müsâid şartlar bulunca, tekrâr vejetatif (fe’âl) hâle dönerler. Alkol, sporlu bakterileri de öldüremez. Hattâ piyasadaki alkoller içinde sporlu bakteriler mevcûddür. Son zemânlarda, tecribeler ifâde ediyor ki, cilde sürülen kesif alkol, civâr bakterilerin sathlarında kompakt bir tabaka hâsıl ediyor. Bunlara artık nüfûz edemiyor. O hâlde, tam ve şümûllü bir te’sîre mâlik değildir.

b) Yine cilde sürülen kesîf alkol, cild nesclerini (dokularını), bakterilere olan zararlarından dahâ çok tahrîb eder. Hattâ, bu tahrîblerle, proteinlerden ibâret bir tabaka teşekkül eder. Bu ise, onun bakterilere te’sîrine sed çeker.

Bu iki vasfı te’mîn edemediğinden, alkol iyi bir dezenfektan değildir. Alkolün mahzûrlarını bulundurmıyan, ondan çok dahâ mükemmel te’sîrlere mâlik yüzlerce madde vardır. Nitekim bugün birçok memleketlerde alkollü tentürdiyod yerine, te’sîri dahâ kuvvetli Mersol denilen ispirtosuz tentürdiyod kullanılmakdadır. Merküro-krom adındaki kırmızı tozdan iki gramı, yüz gram suda eritilerek yapıldığı gibi, eczâhânelerde mersol hâzır da satılmakdadır. Yapılan istatistiklere göre, Avrupa kliniklerinde, tıbbî olarak kullanılan alkol mikdârı, [m. 1900] senesine nazaran [m. 1934] senesinde on misli azalmışdır. Her geçen gün de azalmakdadır. Ancak alkolün, müskirât terkîbine girmesinden dolayı, çok mikdârda istihsâli, bol oluşu, onu tıbda da kullanmaya sevk eden belki yegâne sebebdir.

Benc, ya’nî Ban otu ve kunneb, ya’nî Haşiş [esrar otu] ve Afyon gibi sulb [katı] cismlerin akla zarar veren çok mikdârları harâmdır. İlâç, ibtal-i his için kullanmak câiz olduğu İbni Âbidînde, (Eşribe) sonunda yazılıdır. Bunların fazlasına halâl diyen, kâfir olmazsa da (Mübtedi’), ya’nî bid’at sâhibi, sapık olur.

[Serhoş olarak kılınan nemâz sahîh olmaz. Serhoş olmıyacak kadar az içkili olarak kılmak mekrûhdur. Çünki, alkollü içkilerden herhangi birini keyf için bir damla bile içmek harâmdır. Mi’desinde, elbisesinde azıcık harâm bulunan kimsenin nemâzı mekrûh olur. Gasb edilen yerde kılmak da böyledir. (Merec-ül-bahreyn)de, Ahmed Zerrûkdan alarak diyor ki, vecd ve hâl sâhibleri, şu’ûrlarını gayb ederlerse, sözlerinde ve işlerinde ma’zûr olurlar. Simâ’ esnâsında raks etmek, bağırmak da böyledir. Deli gibidirler. Fekat, bu tesavvuf serhoşluğu kendiliğinden olmayıp, aklları başlarında ise, şu’ûrları var ise, ma’zûr olmazlar. Günâha girerler. Şu’ûrsuz oldukları zemân, ibâdetleri kaçırmaları günâh olmaz ise de, aklları başlarına gelince, kaçırdıkları ibâdetleri hemen kazâ etmeleri lâzımdır. Çünki, bu şu’ûrsuzluğa kendileri sebeb olmuşdur. Böyle tesavvuf serhoşlarının, islâmiyyete uymayan sözlerine ve işlerine, başkalarının uymaları câiz değildir. Kendileri günâha girmezlerse de, bunlara uyanlar, günâha girerler. Alkollü ve uyuşdurucu maddelerle serhoş olanlar da böyledirler. Serhoş iken, irâde ve ihtiyârları olmadığından, ma’zûr olurlar ise de, bu hâle kendileri sebeb oldukları için, kaçırdıkları ibâdetleri kazâ etmeleri lâzım olur].

(Rıyâd-un-nâsihîn) kitâbında diyor ki, hadîs-i şerîfde, (Çok içildiği zemân serhoş eden şeyin, az içilmesi de harâmdır) buyuruldu. [Bu hadîs-i şerîfi, (Zevâcir) ve (Künûzüddekâık) kitâbları da yazmakdadır.] Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Şerâb içmek, büyük günâhların en büyüğüdür. Bütün kötülüklerin anasıdır, başıdır. Şerâb içen, nemâz kılmaz. Anası ile, halası ile, teyzesi ile zinâ eder). Bir hadîs-i şerîfde, (Şerâb içen ile arkadaşlık etmeyiniz! Cenâzesine gitmeyiniz! Buna kız vermeyiniz ve onun kızı ile evlenmeyiniz! Muhakkak biliniz ki, şerâb içen, kıyâmet günü, mezârdan yüzü kara, gözleri mâvi olarak kalkar. Dili sarkmış, pis kokulu olur. Herkes, bunun pis kokusundan kaçar) buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfde, (Şerâb içen Cennete girmez) buyuruldu. Ehl-i sünnet mezhebine göre, büyük günâh işliyen kâfir olmaz. Îmânı gitmez. Bu hadîs-i şerîflerin ma’nâsı, halâl diyen veyâ kalbi, bunu kötü bilmiyen kimse demekdir. Yâhud, şerâb içmeği âdet edinen kimse, tevbe etmeden ölürse, son nefesde îmânı gider demekdir. Îmânla gitmek istiyen, şerâb içmemelidir. Şerâbı içene, getirene, taşıyana, hâzırlayana, satana ve i’mâl edene, Allahü teâlâ ve Resûlü la’net eder. Şerâb satanın aldığı para harâm olur. Dünyâda belâlardan kurtulmaz. Serhoş iken kıldığı nemâzları sahîh olsa da, kabûl olmaz, ya’nî sevâbı olmaz. Bir hadîs-i şerîfde, (Şerâb içmeği âdet eden, vesene tapan gibidir) buyuruldu.

[Tahtâvî, (İmdâd) şerhinde diyor ki, (Odundan, altından, gümüşden yapılmış insan heykeline, (Sanem) denir. Taşdan yapılan insan heykeline, (Vesen) denir. Kumaşa, dıvâra ve başka yerlere yapılmış cânlı ve cânsız resmlerine, (Sûret) veyâ (Tasvîr) denir. Yalnız cânlı resmlerine, (Timsâl) denir. Saneme, vesene, sûrete ve timsâle tapınmak, onların fâide ve zarâr yapacaklarına inanmak, şirk çeşidlerinden biri olur. Böyle tapınanlara, (Putperest) ve (Müşrik) denir].

Bir hadîs-i şerîfde, (Bir yudum şerâb içene, Allahü teâlâ üç gün gadab eder) buyuruldu. Ya’nî, buna tevbe etmedikce, üç gün içindeki iyiliklerine sevâb verilmez ve günâhları afv edilmez. Üç gün içinde ölürse, îmânsız gitmesinden korkulur. Bir kadeh içene, Allahü teâlâ kırk gün gadab eder.

Fıkh kitâblarında, meselâ (Hidâye)de diyor ki: Üzüm şerâbı sözbirliği ile harâmdır. Halâl diyen kâfir olur. Bir damla içene had vurmak vâcib olur. Sa’îd bin Müseyyib diyor ki, (Geçmiş ümmetlerin hıyânet yapmalarına, kâfir olmalarına sebeb, şerâb içmek idi). Emîr-ül-mü’minîn Osmân “radıyallahü anh”, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” minberinde hutbe okurken, (Ey insanlar! Şerâb içmekden sakınınız! Biliniz ki, şerâb içmek, bütün kötülüklerin anasıdır) buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde, (Şerâbda devâ, ilâc hâssası yokdur. Hastalık yapar) buyuruldu.

(Erba’în)de diyor ki: Abdüllah bin Mes’ûd buyurdu ki, (Şerâb içen kimse, tevbesiz ölürse, mezârını açınız! Yüzünü kıbleye karşı görürseniz, beni öldürünüz!).

Şerâb içenler, beş fâidesi olduğunu söyliyor: 1- Kan yapar. Yüzü kızartır. Güzelleşdirir diyorlar. 2- Kuvvet verir diyorlar. 3- Hazmı kolaylaşdırır diyorlar. 4- Şehveti artdırır diyorlar. 5- Sıhhati korur diyorlar. Bu sözlerinin hepsi yanlışdır. Tecribeler, tersini göstermekdedir. Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Gece nemâz kılanların yüzü güzel olur). Şerâb içmekle, günâh işlemekle, yüz güzel olmaz. İbâdet, tâ’at etmekle güzel olur. Şerâb içenlerin, fâsıkların yüzleri çirkin, iğrenç oluyor. Allahü teâlâ, Enfâl sûresi, altmışaltıncı âyetinde meâlen, (Yüz mü’min, ikiyüz kâfire gâlip gelir) buyurdu. Ya’nî bir za’îf mü’min, iki kuvvetli kâfire gâlip gelir. Şerâb hazmı kolaylaşdırır. Evet öyledir. Fekat hazmı kolaylaşdıran ve fâideli olan, başka halâl şeyler de vardır. Sıhhati koruması doğru olmadığını dahâ önce, hadîs-i şerîfde bildirmişdik. Şerâb içmenin çeşidli hastalıklara yol açdığı meydândadır. Aklı azaltmakdadır. Kara ciğeri bozmakdadır. Beyni ve sinirleri harâb etmekdedir. [Eczâcılık bülteni [m. 1970-1] sayısında, (İçki kullananlarda ağız ve buğaz kanserinin iki misli olduğunu Fransız doktorları bildiriyor) demekdedir.] Şerâbın zararı fâidesinden, günâhı ise, her günâhdan çokdur. Şehveti artdırması da, birkaç seneye mahsûs olup, az zemân sonra azaltarak, zevcenin cimâ’ hakkına mâni’ olmakda, âile se’âdeti yıkılmakdadır. (Rıyâd-ün-nâsıhîn)den terceme temâm oldu.

İstanbulda Enver Örenin neşr etdiği günlük Türkiye gazetesinin 17 Mart 1979 nüshasında diyor ki, Birleşik Amerika sıhhat enstitüsünce yapılan açıklamada, alkollü içkilerin, bu memleketde, senede ikiyüzbeşbin kişinin ölümüne sebeb olduğu tesbît edilmişdir. Bunların çoğu karaciğer sirozundan ve içkili araba kullanmakdan ölmüşlerdir. Ondört ve onyedi yaşları arasında alkol ibtilâsının artdığı, bu sebebden, mekteblerde, vurucu, kırıcı saldırıların çoğaldığı da bildirilmişdir.