|
|
|
KÜTÜB-İ
SİTTE HADİS-İ ŞERİFLERİ
651 - Ali Ibnu Ebi Talib (radiyallahu anh) anlatiyor: "Ben, musrik olan anne
babasi icin, Allah'tan af ve magfiret dileyen birini gordum. Kendisine: "Sen
musrik olan anne baban icin istigfarda mi bulunuyorsun, (olur mu bu?)" dedim.
Adam bana: "(Niye olmasin, Kur'an-i Kerim'de) Hz. Ibrahim (aleyhisselam) musrik
olan babasi icin istigfar etmektedir" diye cevap verdi.
Ben durumu Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a anlattim. Bunun uzerine su
mealdeki ayet indi: "Cehennemlik olduklari anlasildiktan sonra, akraba bile
olsalar, puta tapanlar icin magfiret dilemek Peygambere ve muminlere yarasmaz.
Ibrahim'in, babasi icin magfiret dilemesi, sadece ona verdigi bir sozden oturu
idi. Allah'in dusmani oldugunu anlayinca ondan uzaklasti..." (Tevbe, 113-114).
Tirmizi, Tefsir, Berae (3100); Nesai, Cenaiz 102, (4, 91).
652 - Muhammed Ibnu Sihab ez-Zuhri anlatiyor: "Bana Abdurrahmen Ibnu Abidllah
Ibni Ka'b Ibni Malik nakletti: Abdullah Ibnu Ka'b -ki babasi Ka'b gozlerini
kaybettigi zaman kardesleri degil, kendisi babasina rehberlik etmisti- kavmi
icinde Resulullah (aleyhissalatu vesselam)' in ashabinin hadislerini en iyi
bilen ve en iyi ogrenmis olaniydi. Abdullah dedi ki: "Babam Ka'b Ibnu Malik'in,
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Tebuk seferine ciktigi zaman, sefere katilmayisi
ile ilgili hikayeyi kendisinden dinledi. Soyle anlatmisti: "Ben Tebuk gazvesi
haric Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in cikardigi gazvelerden hicbirine
katilmamazlik etmemistim. Gerci Bedir gazvesine istirak etmedim. Ancak buna
katilmayanlardan kimseyi Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kinamadi. O seferde
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ve Muslumanlar savasi degil, Kureys'in
kervanini ele gecirmeyi dusunuyorlardi. Ne var ki Cenab-i Hakk bunlarla dusmani
beklenmedik anda karsi karsiya getirdi.
Ben Akabe gecesinde Islam'la muserref olup ilk andlasmayi yaptigimiz esnada
Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la beraberdim. Ben Akabe'de hazir bulunmayi
Bedir'de hazir bulunmaya degismem, halk Bedir gazasini Akabe biatindan daha
cok ansa da.
Benim Tebuk seferinden geri kalisimla ilgili habere gelince, gercekten ben
hicbir zaman, o siradaki kadar guclu ve zengin olmamistim. Allah'a kasemle
soyluyorum, daha once hicbir zaman iki devem olmamisti. Ama o gazve sirasinda
iki tane binmeye mahsus devem vardi. Bir de Resulullah (aleyhissalatu vesselam)
gazaya niyet etti mi mubhem ifadeler kullanarak asil hedefi belli etmezdi.
Fakat bu gazvede oyle yapmadi. Cunku Tebuk seferi cok sicak bir mevsimde oluyordu.
Uzak bir seferi ve tehlikeleri goze almis, buyuk bir dusmani hedef edinmisti.
Muslumanlar gazve hazirliklarini tam yapsinlar diye durumu butun ciddiyetle
aciklamis, gidecekleri istikameti gizlemeksizin bildirmisti.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la sefere katilacak Muslumanlar pek coktu.
Askerlerin kunyelerini kayit defteri almiyordu. Kayit defterinden maksat kunyelerin
yazildigi divandi." Ka'b (rivayetine devamla) der ki: "Pek az kimse gozden
kaybolmayi(katilmamayi) arzu ediyordu. Bunlar da vahiy gelmedikce, gizlendikleri,
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) tarafindan bilinilemiyecegini zanneden
kimselerdi.
Bu gazve, tam meyvelerin erdigi, golgelerin iyice tatlilastigi bir zamana
rastlamisti. Ben de meyve ve golgeye duskun bir kimseydim.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ve Muslumanlar yol hazirligi yaptilar.
Ben de onlarla yol hazirligi yapmak uzere sabahleyin evden cikar (kararsizlik
icinde) hicbir sey yapmadan geri donerdim. Kendi kendime: "Bu da bir sey mi,
dilersem hazirligi cabucak yapabilirim" diye teselli olur, avunurdum. Bu hal
boylece devam etti. Oyle ki, baskalari ciddi ciddi hazirligini tamamlamisti.
Derken Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ve Muslumanlar yola ciktilar. Ben
hala hicbir hazirlik yapmamistim. Yine hazirlik icin gittim geldim ama bir
sey yapmaya bir turlu elim varmiyordu. Bu hal de surdu gitti. Askerler sur'atle
yol aldilar. Gazve elimden kacti. Yine de yola cikip onlara kavusmayi dusundum.
Keske bunu yapsaydim. Bana bu da nasib olmadi.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'den ayrildiktan sonra halkin arasina
cikinca gordugum bir husus beni uzmeye basladi: Carsi-pazarda benim gibi kalanlar
meyaninda gorduklerim ya munafiklik damgasini yemis olanlardi veya zayifliklari
sebebiyle Cenab-i Hakk'in mazur addettigi kimselerdi.
Ote yandan Resulullah (aleyhissalatu vesselam) da beni Tebuk'e varincaya kadar
hic anmamis. Orada kalabaligin arasinda otururken: "Ka'b Ibnu Malik ne yapti,
(ondan ne haber var?)" diye sormus. Benu Seleme'den birisi: "Ey Allah'in Resulu,
onu, yakisikli iki elbisesi ve calimla iki tarafina bakmasi (Medine'de) hapsetti"
demis. Muaz da ona su cevabi vermis: "Ne kotu konusuyorsun. Ey Allah'in Resulu
Allah'a kasem olsun Malik hakkinda hayirdan baska bir sey bilmiyoruz" demis.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) sukut buyurmuslar. Resulullah (aleyhissalatu
vesselam) bu durumda iken, uzaktan beyazlara burunmus bir adamin siluetini
gorur ve: "Bu gelen Ebu Heyseme olmasin!" der. Gercektende o Ebu Heyseme el-Sari'dir.
Yani, sefer hazirligi sirasinda bir sa'lik hurma verdi diye munafiklarin birbirlerine
kas-goz ederek istihza ettikleri zat".
Ka'b (sozlerine devamla) der ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in Tebuk'ten
ayrilip yola ciktigi haberi bana ulasinca keder ve uzuntum tekrar artti. Bir
yalan hazirlamaya basladim. "Yarin, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in
ofkesinden, ne soyleyerek kurtulabilirim?" diyordum. Bu hususta ailemde akli
basinda herkesin fikrine muracat ediyordum.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in gelmesi yaklasti dendigi zaman benden
yanlis dusunceler zail oldu. Iyice anladim ki, hicbir yalan asla beni kurtaramaz.
Dogruyu soylemeye karar verdim. Derken Resulullah (aleyhissalatu vesselam)
bir sabah Medine'ye geldiler. O, bir seferden donunce ilk is olarak mescide
ugrar, iki rek'at namaz kilar, ondan sonra halka gorunurdu. Bu gelisinde de
namazini kilip halki kabul etmeye baslayinca sefere katilmayip geride kalanlar
gelip ozur dilemeye, ozurleri hususunda inandirici olmak icin yeminler etmeye
basladilar. Bunlar seksen kadar erkekti. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)
onlarin ozurlerini kabul ediyor, onlardan beyat aliyor, onlara istigfarda
bulunuyor, islerini Allah'a havale ediyordu.
Ben de geldim. Selam verdim. Selamimi isitince ofkeli ofkeli tebessum etti
ve "Gel" dedi. Yaklastim ve onune oturdum.
-"Niyegeride kaldin, sen (Akabe'de) biat edip itaati sirtina almis degil miydin?"
dedi. Ben su cevabi verdim:
-"Evet ey Allah'in Resulu! Ben senin degil de dunya ehlinden bir baskasinin
yaninda oturmus olsaydim, inandirici bir ozur soyleyip, mutlaka ofkesini gidererek
yanindan ayrilirdim. Cunku, Allah bana yeterli bir ifade gucu vermis bulunmaktadir.
Ancak, Allah'a kasem olsun kesinlikle inaniyorum ki, bugun sizi, benden razi
kilacak bir yalan soylesem cok gecmeden Allah sizi bana ofkelendirecektir.
Size dogruyu soylesem bana kizacaksiniz. Ama ben de o hususta Allah'tan af
dilerim. Gercegi soyluyorum, kasem olsun hic bir ozrum yoktu. Vallahi baska
hic bir vakit, sizden geri kaldigim zamanki kadar guclu ve zengin degildim."
Benim bu itirafim uzerine Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Iste bu dogru
konustu" dedi ve bana da: "Kalk, Allah senin hakkinda hukmedinceye kadar bekle!"
buyurdu. Ben de kalktim. Benu Seleme'den bir kisim insanlar da kosarak beni
takip ettiler ve bana:
-"Allah'a kasem olsun bundan once herhangi bir gunah isledigini bilmiyoruz.
Savastan geri kalan digerlerinin yaptigi gibi Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in
senin icin yapacagi istigfar bu gunahini affettirmeye yeterdi" dediler."
Malik (devamla) sunlari anlatti: "Sonra: Benim vaziyetime dusen baska biri
var mi? diye sordum. "Evet iki kisi daha tipki senin gibi itirafta bulundular.
Onlara da sana soylenen soylendi" dediler.
-"Murare Ibnu'r-Rebi el-Amiri ile Hilal Ibnu Umeyye el-Vakifi (radiyallahu
anhuma)" dediler. Bana cok salih iki kisi zikretmis oldular. Bunlar Bedir
gazvesinde bulunmus, numune-i imtisal kisilerdi. Bunlarin ismini duyunca,
geri gidip ozur beyan etme fikrinden vazgectim.
Derken Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Muslumanlara gazveye katilmayanlardan
sadece ucumuzle konusmayi yasakladi. Bunun uzerine halk bizden cekindi ve
yuz cevirdi. Oyle ki yeryuzu bana yabancilasti. Dunya, onceden bilip tanidigim
dunya olmaktan cikti.
Bu minval uzere elli gece gecirdik. Diger iki arkadasim, halktan uzaklasip
evlerinde oturup aglayarak vakit gecirdiler. Onlardan daha genc, daha guclu
olan ben disari cikiyor, namazlara katiliyor, carsi pazar dolasiyordum. Ama
kimse benimle konusmuyordu. Bazan namazdan sonra, ashabiyla oturmakta olan
Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a ugrayip selam veriyordum. Icimden, "Acaba,
benim selamimi alarak dudaklarini kipirdatir mi?" diye kendi kendime sorardim.
Sonra yakinina durup namaz kilar, goz ucuyla da ona bakardim. Namaza durunca
bana baktigini da gorurdum. Ama ben ona yonelecek olsam derhal benden yuzunu
cevirirdi.
Muslumanlarin cefasindan cektigim bu izdirapli hal uzayinca bir gun dayanamayip
gittim. Ebu Katade'nin bahce duvarini astim. O amcamin oglu idi ve herkesten
cok severdim. Yanina varinca selam verdim. Hayret! Vallahi selamimi almadi.
Kendisine: Ey Ebu Katade Allah askina soyle. Allah ve Resulu'nu sevdigimi
bilmiyor musun? dedim. Sustu, cevap vermedi. Tekrar Allah askina diye yemin
verdim, yine konusmadi. Ucuncu sefer Allah adina yemin verdim. Bu defa:
"-Allah ve Resulu daha iyi bilir!" dedi. Bunun uzerine gozlerimden yas bosandi.
Geri dondum, duvari astim."
Ka'b hikayesine devamla der ki: "(Bir gun) Medine carsisinda yururken Medine'ye
bugday satmaya gelmis, Sam ahalisinden Nabati bir fellah: "Ka'b Ibnu Malik'i
bana kim gosterecek?" diyordu. Halk beni ona gosterdi. Adam bana yaklasti.
Gassan Krali'ndan bir mektup getirdi. Ben okuma-yazma bilirdim, hemen okudum.
Mektupta soyle diyordu: "Bana gelen habere gore arkadasin sana sikinti veriyormus.
Allah seni hakaret gormek, sikinti cekmek icin yaratmadi. Bize gel, sana iyi
davranalim."mektubu okur okumaz: "Bu da bir baska bela" dedim. Tandira goturup
attim ve yaktim.
Nihayet bu (bogucu) elli gunden kirki gecmis, (hakkimizda) vahiy de gecikmisti.
Aniden Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in elcisi geldi. Bana: "Resulullah,
hanimini terketmeni emrediyor" dedi. ben: "Bosayacak miyim, yoksa baska sekilde
bir terk mi?" diye sordum. "Hayir, bosamiyacaksin, ondan ayril, sakin yaklasma!"
dedi.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ayni haberi diger iki arkadasima da gondermisti.
Hanimima: "Ailene don, onlarin yaninda kal, Allah bu meselede bir hukum bildirinceye
kadar da orada bekle" dedim.
Hilal Ibnu Umeyye'nin hanimi Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a muracaat
ederek: "Ey Allah'in Resulu, Umeyye Ibnu Hilal kendini kaybetmis bir ihtiyardir,
hizmetcisi de yoktur. Ona hizmetini yapiversem bir mahzuru var mi?" diye izin
istemis. Ve: "Hayir, hizmet edebilirsin, ancak sakin yakinlasmada bulunma"
cevabini almis. Kadin da: "Hayir ya Resulullah! Vallahi, zaten onda kimildayacak
mecal kalmadi. Vallahi cezalandigi gunden su ana kadar hic ara vermeden habire
agliyor" dedi.
Ailemden bazisi bana: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gidip hanimin,
hizmetlerini yapivermesi icin izin istesen iyi olur. Nitekim o, Hilal'in hanimina
hizmet etmesi icin musaade etti" diye tavsiyede bulundu. "Hayir, dedim, boyle
bir talepte bulunmayacagim. Bana ne diyecegini nasil bilebilirim, ben genc
bir kimseyim."
Boylece sikintisi daha da artan on gece daha gecirdim. Konusmaktan yasaklandigimizin
uzerinden tam elli gece gecti. Ellinci gecenin sabah namazini evlerimizden
birinin daminda kilmistim. Ben Allahu Teala'nin hakkimizda belirttigi o dehsetli
hal icinde oturmus duruyordum. Ruhum sikilmis, butun genisligine ragmen dunya
daralmisti. Sanki bir cendere icerisindeydim. Bir ses isittim. Bu, Sel dagi
uzerine cikmis yuksek sesle bagiran birinin sesiydi. (Dikkat kesildim: Bana
sesleniyor ve):
"Ey Ka'b Ibnu Malik mujde!" diyordu. Hemen secdeye kapandim. Hakkimizda bir
kurtulusun geldigini anlamistim.
Meger Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Cenab-i Hakk'in bizi affettigine
dair mujdeli haberi o gun sabah namazinda halka duyurmus, halk da bize mujdelemek
uzere kosusmus, bazilari da diger iki arkadasima gitmismis. Bir zat bana at
kosmustu, Eslemli biri de yaya olarak segirtip daga cikmis... Tabii ki ses,
attan daha hizli yol aldi.
Mujdeci sesini duydugum kimse bir muddet sonra bizzat yanima gelince, derhal
iki parca elbisemi cikarip mujde bedeli olarak kendisine giydirdim. Yemin
olsun o gun icin baska bir seyim yoktu. Emanet iki giyecek te'min ettim, onlari
giyip, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'i gormek arzusuyla disari firladim.
Yolda halk grup grup beni karsiliyor. Cenab-i Hakk'in affi sebebiyle tebrik
ediyordu.
Bu minval uzere Mescid'e geldim. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) etrafini
saran ashabinin ortasinda oturuyordu.
Beni gorunce Talha Ibnu Ubeydillah (radiyallahu anh) kalkti, bana dogru kosup
musafaha yapti ve beni tebrik etti. Yemin olsun, onun disinda muhacirlerden
baska kalkan olmadi."
Ka'b onun bu samimi davranisini omru boyu unutmayacaktir.
Ka'b, (sozlerine devam ederek) sunlari soyledi: "Resulullah (aleyhissalatu
vesselam)'a selam verince memnuniyetten isil isil, mutebessim bir yuzle: "Mujdeler
olsun! Annenden dogalidan beri yasadigin en hayirli gununu tebrik ederim"
dedi. Ben hemen sordum:
"Ey Allah'in Resulu, bu sizin bagisladiginiz bir lutuf mu, Cenab-i Hak'tan
gelen bir lutuf mu?"
"Hayir, Allah'tan gelen bir lutuf!" dedi.
Ka'b, ilaveten dedi ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in vech-i mubarekleri,
sururlu anlarinda, bir ay parcasi gibi nurlanir ve parlardi. Biz, bunu derhal
anlardik.
Ben onune oturunca: "Ey Allah'in Resulu! Mazhar oldugum bu af sebebiyle ne
var ne yok butun malimi Allah ve Resulu'ne bagisliyorum" dedim.
"Hayir, dedi. Hepsi olmaz, bir kismini kendine ayir, bu senin icin daha hayirli."
"Ey Allah'in Resulu, biliyorum ki, Allah beni sidkimdan, dogru sozlulugumden
dolayi kurtardi. Benim tevbemden biri de artik, yasadigim muddetce hep dogru
soylemek olacaktir."
Allah'a yemin olsun, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a bunu soyledigim
gunden beri, dogru soz hususunda, Allah'in bana lutfettigi ihsandan daha guzeline
mazhar olan birisini bilmiyorum. Yine Allah'a kasem ederek soyluyorum, Resulullah
(aleyhissalatu vesselam)'a soz verdigim gunden beri bir kerecik olsun yalan
soylemeyi dusunmedim. Geri kalan omrumde de Allah'in beni yalandan korumasini
diliyorum."
Ka'b sunu da soyledi: "Bizimle ilgili olarak Allahu Teala su ayeti indirmisti:
"And olsun ki, Allah, sikintili bir zamanda bir kisminin kalpleri kaymak uzere
iken Peygambere uyan Muhacirler'le Ensar'in ve Peygamber'in tevbelerini kabul
etti. Tevbelerini, onlara karsi sefkatli ve merhametli oldugu icin kabul etmistir.
butun genisligine ragmen dunya onlara dar gelerek nefisleri kendilerini sikistirip
Allah'tan baska siginacak kimse olmadigini anlayan, (savastan) geri kalmis
uc kisinin tevbesini de kabul etti. Allah, tevbe ettikleri icin onlarin tevbesini
kabul etmistir. Cunku O, tevbeleri kabul eden, merhametli olandir. Ey iman
edenler! Allah'tan sakinin ve dogrularla beraber olun!" (Tevbe, 117-119).
Ka'b sunu da dermis: "Allah'a yeminle soyluyorum, Allah beni Islam'la sereflendirdikten
sonra, bana gore, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a soyledigim dogru sozden
daha buyuk bir nimet vermemistir. (Allah'in bana lutfettigi birinci buyuk
nimeti Islam'la muserref olmam, ikinci buyuk nimeti de Resulullah (aleyhissalatu
vesselam)'a dogru soz soylememi nasib etmis olmasidir). Aksi takdirde, diger
yalan soyleyenler gibi ben de helak olacaktim. Nitekim Cenab-i Hak, vahiy
indirdigi zaman, yalan soyleyenler hakkinda, bir kimse icin soylenebilecek
en kotu seyi soylemistir. Allahu Teala soyle buyurmustur: "Dondugunuzde, kendilerin
cikismamaniz icin, Allah'a yemin edeceklerdir. Siz onlardan yuz cevirin. Cunku
onlar pistirler. Yaptiklarinin karsiligi olarak varacaklari yer cehennemdir.
Kendilerinden hosnud olasiniz diye, size yemin verirler. Siz onlardan razi
olsaniz bile, Allah yoldan cikmis fasik kimselerden razi olmaz" (Tevbe, 95-96).
Ka'b sunu soyledi: "(Resulullah Tebuk seferinden dondugu zaman, sefere katilmayanlar
gidip ozur diledikleri, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in da, yemin etmeleri
uzerine ozurlerini kabul buyurup kendileriyle bey'atlasip, haklarinda istigfarda
bulundugu kimselerden, biz uc kisi ayri tutulmus, (onlarin mazhar oldugu aftan
istifade edememistik.) Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bizim isimizi,
Allah hakkimizda hukmedinceye kadar tehir etmisti. Hakkimizda gelen ayette,
Cenab-i Hakk'in: "..geri kalmis uc kisi.." sozunden kasid, savastan geri kalmamiz
degildir, bu geri kalis Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in hakkimizdaki
hukmu geri birakmasi, yemin ederek ozur dileyenlerin ozrunu kabul ettigi kimselerden
ayri tutmasidir."
Buhari, Vesaya 16, Cihad 103, Menakib 23, Menakibu'l-Ensar 43, Megazi 3, 78,
Tefsir, Berae, 17, 18, 19, Isti'zan 21, Eyman 24, Ahkam 53; Muslim, Tevbe
53, (2769); Tirmizi, Tefsir, Berae, (3101); Ebu Davud, Talak 11, (2202), Cihad
173, (2773), Nuzur 29, (3317); Nesai, Talak 18, (6, 152), Nuzur 37, (7, 22).).
653 - Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma), "(Allah yolunda savasa) cikmazsaniz
Allah size can yakici azabla azab eder..." (Tevbe, 39) ayeti ile, "Medinelilere
ve cevrelerinde bulunan bedevileri, savasta Allah'in Peygamberinden geri kalmak,
kendilerini ona tercih etmek yarasmaz" (Tevbe, 120) ayetini su ayet neshetmistir:
"Muminler toptan savasa cikmamalidir. Her topluluktan bir taifenin, dini iyi
ogrenmek ve milletlerini geri donduklerinde uyarmak uzere geri kalmalari gerekli
olmaz mi?..." (Tevbe, 122).
(Ebu Davud, Cihad 19. (2503).)
654 - Necdet Ibnu Naki' diyor ki: "Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma)'a su ayet
hakkinda sordum: "(Allah yolunda cihada) cikmazsaniz, Allah size can yakici
azabla azab eder..." (Tevbe, 39). Su aciklamayi yapti: "Allah onlardan yagmuru
kesti. Boylece (kuraklik Allah'in onlara takdir ettigi) azablari oldu."
Ebu Davud, Cihad 19. (2506)H.
YUNUS (ALEYHISSELAM) SURESI
655 - Ubade tu'bnu's-Samit (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu
vesselam)'a Cenab-i Hakk'in su ayeti hakkinda sordum: "Dunya hayatinda da,
ahirette de mujde onlaradir.." (Yunus, 64). Su cevabi verdi: "Burada kastedilen
mujde salih ruyadir. Mu'min kul onu gorur veya kendisine gosterilir."
Tirmizi, Ru'ya 3, (2276).
656 - Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatiyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu
vesselam) buyurdular ki: "Cenab-i Hakk Firavun'u suda bogdugu zaman: "Beni
Israil'in inandigindan baska ilah olmadigina inandim" dedi. (Yunus, 90). Cebrail
buyurdu ki: "Ey Muhammed, sen beni denizin camurundan alip, (Allah'in) rahmeti
ona ulasiverir korkusuyla agzini tikarken gorseydin."
Tirmizi, Tefsir, Yunus, (3106).
HUD (ALEYHISSELAM) SURESI
657 - Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatiyor: "Hz. Ebu Bekir (radiyallahu
anh): "Ey Allah'in Resulu, saclarin agardi, yaslandin" dedi. Resulullah (aleyhissalatu
vesselam): "Beni, Hud, Vaki'a, Murselat, Amme yetesaelun ve Iza's-Semsu Kuvviret
sureleri ihtiyarlatti" cevabini verdi."
Tirmizi, Tefsir, Vaki'a, (3293).
658 - Yine Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma)'in anlattigina gore, kendisine
Cenab-i Hakk'in su mealdeki kelamindan sual sorulmustur: "Bilin ki, onlar,
Kur'an okunurken gizlenmek icin iki buklum olurlar. Bilin ki elbiselerine
burunduklerinde bile Allah onlarin gizlediklerini ve aciga vurduklarini bilir.
Cunku o, Kalplerde olani bilendir (Hud, 5).
Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma) su aciklamayi yapmistir: "Bunlar helada soyununca
avret mahallerinin acilip, o manzaralarinin semaya ulasmasindan, keza hanimlariyla
cinsi mukarenet sirasinda soyununca ciplak hallerinin semaya ulasmasindan
korkup haya duyan, (bu yuzden kendilerine sikinti veren) kimseler hakkinda
nazil olmustur."
Buhari, Tefsir, Hud 1.
659 - Ebu Musa el-Es'ari (radiyallahu anh) anlatiyor: Resul-i Ekrem (aleyhissalatu
vesselam) buyurdular ki: "Allahu Teala, zalime biraz firsat tanir, amma bir
de yakaladi mi artik pacayi kurtaramaz." Sonra da su ayeti okudular: "Allah
kasabalarin zalim halkini yakalayinca boyle yakalar, yakalamasi da siddetli
ve elimdir" (Hid, 102).
Tirmizi, rivayetinde: "Firsat tanir (yumli) degil, "muhlet tanir" (yumhil)
olmasi muhtemeldir" demistir.
Buhari, Tefsir, Hud 5; Muslim, Birr 61, (2583); Tirmizi, Tefsir, Hud, (3109);
Ibnu Mace, Fiten 22, (4018).
660 - Ibnu Mes'ud (radiyallahu anh) anlatiyor: "Bir adam gelerek: "Ey Allah'in
Resulu! Ben sehrin obur tarafinda bir kadina elledim, cima yapmaksizin onunla
nefsimi tatmin ettim. Ve iste ben buradayim, istedigin cezayi ver" dedi.
Hz. Omer atilarak: "Allah seni ortmus, keske sen de kendini ortup aciklamasaydin"
dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) hicbir cevap vermedi. Adam kalkip
gitti. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) pesine bir adam gondererek onu
cagirtip su ayeti okudu: "Gunduzun iki ucunda ve gecenin gunduze yakin zamanlarinda
namaz kil. Dogrusu iyilikler kotulukleri giderir... Bu, ogut kabul edenlere
bir oguttur" (Hud, 114). Bunun uzerine bir adam: "Ey Allah'in Resulu bu hukum
sadece soru sahibi icin mi (baskasina da samil mi)?" diye sordu. Resululah
(aleyhissalatu vesselam): "Herkes icin" cevabini verdi.
Buhari, Mevakitu's-Salat 4, Tefsir, Hud 6; Muslim, Tevbe 39, (2763); Tirmizi,
Tefsir, Hud, (3111); Ebu Davud, Hudud 32, (4468).