MİRAÇ KANDİLİ
TÜM MÜSLÜMAN ALEMİNİN MİRAÇ KANDİLİ KUTLU OLSUN.
YÜCE ALLAH BU GECEYİ HAKKIMIZDA HAYIRLARA VESİLE KILSIN...
MİRAÇ KANDİLİ
Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir.
Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter temiz
bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.)
şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur.
Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde
âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya
konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki
safha Kur'ân'da şöyle anlatılır:
"Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i
Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren
Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla
işiten, herşeyi hakkıyla görendir." (İsra Suresi, 1)
Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün
tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde
şöyle' anlatılır:
"O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki
yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna
vahyetti. O'nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O'nun gördüğü hakkında
onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki
suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti
vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de
başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini
gördü." (Necm Suresi, 7-18.)
Miraç nasıl oldu?
Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail
Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın
Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî
huzura yükselmesidir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den), Mescid-i
Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi.
Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı, orada iki rekât
namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler
kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam
burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.
Bir rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğradı, orada da iki
rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak
Taşının üzerinden Miraça yükseldi.
Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan
Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve
Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine "Hoş geldin"
dediler, tebrik ettiler.
Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın
bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir
gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret
etti.
Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve
mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu.
Süleyman Çelebi'nin dediği gibi
"Aşikâre gördü Rabbü'l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti" İnşaallah...
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz.
Musa ile karşılaştı., "Allah ümmetine neyi farz kıldı?" diye sorunca,
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam "50 vakit namaz" buyurdu.
Hz. Musa'nın, "Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin
buna güç yetiremez" demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam,
beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi,
sonunda beş vakitte karar kıldı.
Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde
Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü,
Mekke'ye döndü.
Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar
Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de
onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen
kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen
Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama iman
nasip olmadı.
Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını
anlatınca Kureyşliler, "Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir
gecede gidip gelebilir?" diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i Aksâ'yı
görmüş olanlar, "Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?" diye Peygamberimize
soru yönelttiler.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı:
"Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar
öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i
bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta
bana, 'Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?' diye sordular. Halbuki ben onun
kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve
kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım."
Bunun üzerine müşrikler:
"Vallahi dos doğru tarif ettin" dediler, ama yine de iman etmediler.
O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz.
Ebû Bekir, "Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur"
diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir "Sıddîk, tereddütsüz
inanan" ünvanını aldı.
Peygamberimiz neden mirac'a çıktı?
Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon
ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik
yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel
bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman
yayınlamasıdır.
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap
olması vardır. Biri, özel ve cüz'i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir
konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham etmesi
birinciye örnektir.
Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin
üstünde bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların
Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve
mükemmel olanına misaldir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan
Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi mi'râcin bâtıni tarafı olan velayet
yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür.
Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna
çıktı, başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih
ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti.
Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir.
Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını
Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı
Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi...
Peygamberimiz, Allah ile nasıl görüşebilir?
Soru: "Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik
mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne
demektir?"
Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır, fakat herşey O' na sonsuz
şekilde uzaktır.
Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki
ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.
Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz.
Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona
yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım.
Bu da mümkün değildir.
Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır, ama
herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam,
Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş;
bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.
Bir insan nasıl göklere çıkabilir?
Soru: "Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı
çıkabiliyor, bir uzay gemisi ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir insan
birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip
gelebilir?"
Yerküremiz, yani Dünya bir yılda yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir
dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam
hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir insanı
Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı
gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın Arşına
çıkaramaz mı?
Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı?
Soru: "Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve
kalbi ile gitse yetmez miydi?"
Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için,
kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin
âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı
oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu
seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir.
Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını
Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini
üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar
çıkarması akıl ve hikmet gereğidir.
Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk
görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir.
Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle
birlikte olacaksa Cennetü'1-Me'vâ'nın gövdesi olan Sidretü'l-Müntehaya
Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ
kendisidir.
Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı.
Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.
Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi?
Soru: "Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün
müdür?"
Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin
hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı
birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden
farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn'dır.
Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında
hareketi nasıl akla ters gelebilir?
Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta
bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu
kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir.
Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün,
diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.
İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak'a binerek şimşek gibi
bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş, Onun
cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.
Miraçın benzeri bir olay var mıdır?
Soru: "Peygamberimizin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün
gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?"
Miraçın çok örnekleri vardır:
Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir.
Bir bilim adamı, astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir
dakikada gidebilir.
İman sahibi her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir
çeşit Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir.
Kalb gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ
Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı
Âlâya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor.
Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa, Arştan
yeryüzüne gidip geliyorlar.
Cennette, Cennet ehli mü'minler, Cennet bahçelerine kısa bir zamanda
çıkabiliyorlar.
Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın sultanı, bütün mü'minlerin
imamı, bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Resul-i
Ekrem Efendimizin bir anda Miraça çıkması, dönmesi, bütün yüce âlemleri
gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir.
Miraçla gelen hediyeler
Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini
gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini
gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi
beyanı olmayan o yüce insan mü'min ruhlara manen şöyle diyordu: "Sizin
inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu
iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz." Böylece
mü'minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular.
İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye
araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar
yer kaplıyor.
Mü'minler merak ediyorlar. "Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak
Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle
muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık" derken, İki Cihan Serveri
yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri
Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak
üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.
Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin
anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber
Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede
etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği
anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir.
Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne
kadar önemli ve değerlidir.
Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme
nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü'minlere de nasip olacağı
müjdesini verdi. "Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız,
Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz" buyurarak bu ezelî müjdeyi
bizlere hediye olarak getirdi.
Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en
nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir
varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki,
bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir
askere, "Sen paşa oldun" dense ne kadar sevinir.
Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana
birden, "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın rahmetine
gireceksin" dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar.
Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün
arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir.
Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın
kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi
insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 31.
Söz.)
Miraç Gecesi Namazı
Miraç gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam
verilerek kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte
Fatihadan sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı
kılındıktan sonra, imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu
oniki rekat namaz bittiği zaman selamdan sonra yüz defa :
"Sübhanallahi vel hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela havle
vela kuvvete illa billahil aliyyül azim" duası okunur.
Ardından da yüz kere istiğfar yapılır.
Miraç Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz
Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat
namaz kılınır.
Bu namazın;birinci rekatında Fatiha' dan sonra bir kere Felak suresi, ikinci
rekattan sonra bir kere Nas suresi, üçüncü rekatta üç kere Kadr suresi,
dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur.
http://www.islamiyet.gen.tr/mubarek_gun_ve_geceler/mirac_kandili.php#b1
Kaynaklar:
1. Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, 31. Söz
2. Mübarek Aylar Günler ve Geceler
3. Üç Aylar İbadet Rehberi