VAKFEDILEBILEN MAL
ÇEŞİTLERİ ŞUNLARDIR
1- Gayrı menkullerin vakfı: Arazı, ev, dükkân, han, bağ veya bahçe gibi "akar"ın vakfedilmesi geçerlidir. Çünkü sahabeden büyük bir topluluk bu çeşit vakıf yapmışlardı. Yukarıda Hz. Ömer'in böyle bir vakfından söz etmiştik. Gayrı menkuller sürekli olarak kalabildiği için vakfın en önemli özelliği olan "ebedîlik" niteliği bunlarda tam olarak gerçekleşir. 2- Menkullerin vakfı: Hanefiler dışında çoğunluk fakîhlere göre taşınabilir şeylerin vakfı da geçerlidir. Kandıl, halı, kilim gibi mescid eşyası, silâh çeşitleri, elbise, ev eşyası bunlar arasında sayılabilir. Menkulün vakfı hadiste, örfe veya gayrı menkule bağlı olarak vakfetme esasına dayanır. Hanefilere göre ebedilik niteliği bulunmadığı için temelde taşınırların vakfedilmemesi gerekir. Ancak gayrı menkule tabi olarak bazı eşyayı vakfetmek, meselâ; bir çiftlikle birlikte orada bulunan hayvan, traktör, harman makınası vb. gibi şeyleri vakfetmek geçerlidir. Yine silâh ve at gibi hakkında nass (hadis) bulunan menkuller de vakfedilebilir. Nitekim Halid b. Velid (r.a)'ın savaş silâhlarını vakfettiği nakledilir. Ya da örf cereyan eden menkuller de vakfedilebilir. Bazı kitapların Kur'ân-ı Kerîm'in, balta, gelinlik ve bir takım kapların vakfedilmesi gibi. Dinar (altın para), dirhem (gümüş para) ve standart şeylerin vakfedilmesi de bu niteliktedir. Örf; bir beldede Müslümanların yaygın bir biçimde bu çeşit şeyleri vakfetmeleri ile meydana gelir. Örf bulununca bu konudaki kıyas terk edilir. Çünkü Abdullah b. Mes'ûd (r.anhümâ) Rasûlüllah (s.a.s)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Müslümanların güzel gördüğü şey Allah nezdinde de güzeldir" (Ahmed b. Hanbel, I, 379). Çünkü örfte sabit olan şey nass'la sabit olmuş gibidir. Ölçü veya tartı ile alınıp satılan standart şeyler vakfedilince satılır ve bedeli mudarabe (emek-sermaye ortaklığı) veya bidâa (vakıf sermayesini Allah rızası için bir bedel istemeksizin çalıştırma) yoluyla işletmeye verilir. Bundan dönem sonlarında elde edilecek kâr vakfın hayır cihetine sarfedilir (Ibn Âbidîn, a.g.e., III, 409 vd., 427 vd.; ez-Zuhaylî, a.g.e., VIII, 163). 3- Taksimi kabıl olmayan şeyin vakfı: Mâlikîler dışındaki çoğunluğa göre taksim edilemeyen şeyin vakfedilmesi caizdir. Çünkü vakıf hibeye benzer. Taksimi kabıl olmayan muşâ'ın hibesi ise caizdir. Mâlikîlere göre ise vakfın sıhhati için vakfedilen hissenin ayırdedilmesi şarttır. 4- Iktâât kabılinden olan arazılerin vakfı: Devlete ait mülk edinilmiş arazıye "iktâât" denir. Bunlar mülkiyeti devlette kalmak üzere bazı tebeaya, gelirin alıp vergisi ödemek üzere verilen arazılerdir. Bu araziyi ikta' edilen kişi vakfetmişse bu vakıf sahih olmaz. Çünkü bu toprağa mâlik değildir. Yine hâkimler, vâli ve emirler içinde iktâât arazıleri vakfedemez. Ancak böyle bir arazı ölü arazı olur veya buna devlet başkam mâlik olup da bir kimseye ikta' etmiş bulunursa bu durum müstesnadır. Ölü araziyi ihya edenin bunu vakfetmesi caiz olur, çünkü ona ihyâ ile mâlik olmuş ve mâlik olduğu şeyi vakfetmiş bulunur (Ibn Âbiâın, a.g.e., III, 430 vd). Ibn Âbiâın, Mısır'da umerâ vakıflarının büyük çoğunluğunun, beytülmal vekilinden satın alma yoluyla vakfedilen iktâât niteliğinde olduğunu ifade eder. Islâm devlet başkanı toplum yararını gözeterek beytülmalden vakıf yapsa, bu caiz olur ve yer kiraya verilir. Yine devlet başkanının zorla fethedilen ve gazıler arasında taksim edilmemiş bulunan bir belde arazılerinden mescid için vakfedilmesine izin vermesi caizdir. Çünkü bu arazıler taksim edilirse ganîmet hakkısahiplerinin mülkü olur. Sulh yoluyla fethedilen yerlere gelince, devlet başkanının emri ile bunların vakfedilmesi yürürlük kazanmaz (nafiz olmaz). Çünkü bu takdirde asıl sahiplerinin mülk hakları devam eder (Ibn Âbidîn, a.g.e., III, 430 vd). 5. Irşad kabılinden yerin vakfı: irşad; hâkimlerden birisinin devlete ait mülk olan bir araziyi okul, hastahane gibi toplum yararına olan bir yer için vakfetmesidir. Bu genel velâyet sebebiyle caizdir, fakat gerçek vakıf olmadığı için buna "irşad vakfı" denilmiştir (ez-Zuhaylî, a.g.e., VIII, 166, 167).
|