Yüce Allah'ın zatının gereği olan ve bu zattan
ayrılmayan, ezelî ve ebedî olan vâcib sıfatlar. Bu
sıfatların hepsi Kur'an ayetleriyle sabit oldukları ve bu
ayetlerden çıkarıldıkları için ve varlıkları
Yüce Allah'ın zatında isbat edilmiş olduğu için,
"sübutî sıfatlar" diye isimlendirilmişlerdir. Yüce
Allah bu sıfatlarla ta ezelde vasıflanmış idi. Bu
sıfatların hiç biri sonradan kazanılmış (hâdis)
sıfatlardan değildir. Bunların da her biri Yüce Allah'ın
zatıyla kaimdir. O'nun Yüce zatı ve varlığı düşünülmeden
bu sıfatlardan bahsetmek de mümkün olmaz. Bu sıfat-ı sübutiyye
şunlardır:
1. Hayat Sıfatı: Yüce Allah'ın diri, canlı ve
ezelî bir hayat ile hayat sahibi olması demektir. Bunun
zıddı olan ölü ve cansız olmak, Allah hakkında düşünülemez,
mümteni'dir. Allahu Teâlâ'nın bu sıfatına işaret
eden pek çok ayet vardır. Meselâ: "Ölümsüz, diri olan
Allah'a güven ve O'nu tesbih et!..." diye buyurulmaktadır
(Furkân, 25/58).
Her şeye can veren, ölü gibi görünen toprağa, kuru
sanılan ağaçlara can, hayat ve tazelik veren Allahu Teâlâ'dır.
Bütün canlıların hayatı sonradandır ve Yüce
Allah'ın yaratmasıyladır. Halbuki Yüce. Allah'ın
"Hayat" sıfatı da; zâtı gibi kadimdir, ezelî
ve ebedîdir; zatından ayrılmayan, zatı ile var olân
vacib bir sıfattır. Zira hayat olmadan diğer
sıfatları düşünmek, onlarla Allah'ı
vasıflandırmak abes olur. Bu bakımdan sübutî sıfatların
ilki "hayat" sıfatıdır.
2. İlim Sıfatı: Allahu Teâlâ'nın ezelî ilmiyle
her şeyi bilmesi demektir. O'nun ilmi, kâinattaki her şeyi
kuşatmıştır. Evrendeki hiç bir şey O'nun
ilminin dışında meydana gelemez. Olmuşu, olmakta
olanı ve olacağı gerek küll halinde (genel kurallarıyla);
gerekse ayrı ayrı, hepsini bilir. O'nun ezelî olan ilim sıfatıyla
muttasıf olduğunu gösteren pek çok ayet-i kerime vardır:
"İçinizde (sinelerinizde) olanı gizleseniz de açıklasanız
da Allah onu bilir. Göklerde olanları da yerde olanları da
bilir..." (Alû İmran, 3/29).
Şu halde Allah'ın ilmi gizli açık her şeyi
kuşatmıştır. Kalblerimizden geçenler de O'na
malumdur. Bütün gayb alemi, bizim sınırlı ve sonradan
kazanılma bilgimizin ulaşamadığı o âlem,
Allah'ın bilgisi dâhilindedir. O'nun ilmi, zatı ile kâim
olan, ezelî ve ebedî, bilinenlerle değişmeyen bir ilimdir.
Kulların ilmi gibi kazanılmış, sonradan elde
edilmiş bir ilim değildir.
3. İrade Sıfatı: Yüce Allah'ın istediğini
dileyip tercih etmesi demektir. Yani O'nun, bir işin şöyle
olmasını değil de, böyle olmasını veya böyle
olmasını değil de, şöyle olmasını
dilemesi, dilediği gibi tâyin ve tahsis etmesidir. Evrende olmuş
ne varsa, hepsi O'nun dilemesi, iradesi ile olmuştur. O'nun iradesi
ve isteği dışında hiç bir şey var veya yok
olamaz. Cenâb-ı Hakk'ın "irade" sıfatı, mümkün
veya câiz olan şeylere tealluk eder. O'nun iradesi o şeyin
olması veya olmaması şıklarından birini tercih
eder. Tercih ettiği cihete iradesini tealluk ettirince, o şey
de ya hemen oluverir veya olmamasını tercih etmiş ise, o
şey olmaz, yok olur.
Bu anlamda Yüce Allah'ın iradesini iki şekilde anlamak
kabıldir:
a) Tekvinî (kevnî) irade: Bu iradeye "meşiyyet" de
denir ki; bütün yaratılmışlara şâmildir. Bir
şeye tealluk edince, o şey olmamazlık edemez, her halde
vuku bulur. Bu anlamda Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor:
"Birleyin olmasını istediğimiz zaman, sözümüz ona
sadece "ol!" demektir ve o hemen oluverir" (en-Nahl,
16/40).
b) Teşriî (dinî) irade: Bu irade Cenab-ı Hakk'ın
muhabbet ve rızası demektir ki; bu mânâda irade ettiği
şeyin herhalde meydana gelmesi vâcib değildir. Çünkü
kulların işleriyle ilgilidir. Bu mânâda Yüce Allah;
"...Allah size kolaylık murat eder, zorluk istemez"
buyuruyor (el-Bakara, 2/185). Bunun anlamı "şayet siz
kullar, Allah'ın rıza ve mühabbetinin hilafına zorluk, kötülük,
isterseniz; kendisi bunları istemediği dilemediği halde,
siz istediğiniz için yaratır; zorluğa ve kötülüğe
rızası yoktur" demektir.
4. Kudret Sıfatı: Allah Teâlâ'nın bütün
mümkünâta gücünün yetmesi, her türlü tasarrufta bulunması
demektir. İradesiyle bütün mümkünâtı
kuşattığı gibi, kudretiyle irade ettiklerini bir
fiil meydana getirerek, yaratarak bunlara Kadir olur. Allah Teâlâ'nın
nihayetsiz, bitmek tüKerimek bilmeyen kudreti vardır. Bu
sıfat da diğerleri gibi ezelî ve ebedîdir. Ezelî olan bu
kudret sıfatıyla, her hangi bir şeyi dilediği gibi
yapmaya Kadirdir. O'nun kudretinin erişemeyeceği, bu kudretin
dışında kalan hiç bir şey yoktur. Nitekim Yüce
Allah; "Muhakkak ki, Allah her şeye kâdirdir, gücü
yetendir" buyurmaktadır (el-Bakara, 2/20).
5. Basar Sıfatı: Cenâb-ı Hakk'ın görmesi
demektir. O her türlü vasıta, organ ve bağıntılar
olmaksızın her şeyi görür. O'nun görmesi, göz gibi
bir organa, ışığa, uzaklığa ve
yakınlığa bağlı değildir. Yüce Allah'ın
görme sıfatı da ezelîdir, sonradan olma değildir. Bu
sıfat da bütün mevcudâta, görmek şanından olan her
şeye tealluk eder. O'nun görmeşinin dışında
kalan hiç bir mahlûk yoktur. İnsanın görmesi sınırlıdır,
görme organından mahrum olanlar göremezler: Ayrıca
aydınlık, karanlık, uzaklık, yakınlık ve
daha dünyadaki nice olay, görmeye veya görmemeye etki etmektedir.
Allah Teâlâ'nın görmesi hiç bir şeyden etkilenmez. Bu
sıfatla ilgili Kur'ân-ı Kerim'de yüzlerce ayet yer almaktadır.
Meselâ; Bakara süresi 233. âyet meâlen şöyle son bulmaktadır:"
... Biliniz ki, Allah, şüphesiz yaptıklarınızı
görür ".
6. Semi' Sıfatı: Yüce Allah'ın işitmesi,
duyması demektir. O bu sıfatla ezelde muttasıftır.
O, her çeşit, her kuvvette ve zayıflıktaki sesleri
işitir, duyar. İşitilmek şanından olan her
şeyi işitir. Allahu Teâlâ'nın işitip duyması,
kulların işitmesi gibi, bir takım kayıt ve
şartlara, vasıtalara ve organlara bağlı
değildir. O, işitilmek şanından olan her şeyi,
en gizli ve pek hafif sesleri, fısıltıları bile
duyar. Özellikle kullarının duâlarını,
zikirlerini, gizli ve aşikar niyazlarıyla
yalvarışlarını işitir, kabul eder ve mükâfatlandırır.
Bu sıfatla ilgili pek çok âyet vardır, ekserisi görmek sıfatıyla
beraber yer almaktadır. Meselâ; Nisâ suresi 134. âyet meâlen
şöyle nihayet bulur: "...Allah işitir ve görür".
7. Kelâm Sıfatı. Yüce Allah'ın söylemesi ve konuşması
demektir. O, harf ve seslere muhtaç olmadan konuşur ve söyler.
Allahın "Kelâm" sıfatı, ezelî ve ebedîdir;
yüce zatı için vacib olan sıfattır. O'nun dilsiz
olması, konuşamaması düşünülemez. İşte
yüce Rabbimiz bu sıfatıyla peygamberlerine söylemiş,
emirler vermiştir. Kitablarını ve şeriatini bu kadîm
kelâmıyla bildirmiştir. O, kelâmını dilediği
zaman, kendi zatına ve şanına layık bir şekilde
meleklerine bildirir, işittirir ve anlatır. Bunu yaparken
harflere, seslere, hecelere ve kitabete (yazıya) muhtaç değildir.
Yüce Allah'ın dilediği şeyleri, emir ve
yasaklarını peygamberlerine ya Cebrâil vasıtasıyla
veyahut doğrudan doğruya vahy ve ilham etmiş olması
da bu "kelâm" sıfatının bir tecellisidir. Cenâb-ı
Hakk'ın, peygamberleriyle tekellüm ettiğini
(konuştuğunu) gösteren âyetler vardır. Meselâ; Cenab-ı
Allah meâlen şöyle buyurmaktadır: "Allah Musa'ya
hitabetti" veya "Âllah, Musa'ya da hitab ile konuştu"
(en-Nisa, 4/164). Ayrıca Bakara suresi 253. âyette de şöyle
buyurulmuştur:" ... Onlardan Allah'ın kendilerine hitab
ettiği (konuştuğu), derecelerle yükselttikleri kimseler
vardır..."
8. Tekvîn Sıfatı: Allah Teâlâ'nın bilfiil
yaratması, yoktan var etmesi demektir. Allah'ın bu
sıfatı ezelidir. Tekvîn sıfatı da diğer
sıfatları gibi, O'nun yüce zatıyla kaim ve O'nun
hakkındâ vacib olan sübutî sıfatlarından biridir.
Tekvin sıfatı, irade sıfatının muktezasına
göre, mümkünâta tesir eder, yaratır ve icad eder. Nitekim Allah
Teâlâ meâlen şöyle buyurur: "Bir şeyi dilediği
zaman, O'nun buyruğu, sadece o şeye "ol!" demektir
ve o hemen oluverir" (Yasin, 36/82). İşte bütün bu
kâinatın ve içindeki varlıkların yaratanı, icad
edeni, Yüce Allah'tır. Bunları varedip etmemeye muktedir olan
(gücü yeten) Allah Teâlâ, "İrade" sıfatıyla
ezelî ilmine uygun olarak var olmasını, icad edilmesini irade
buyurmuş (dilemiş) ve Tekvîn sıfatıyla yaratıp
icad eylemiştir.
Yüce Allah'ın alemleri yaratmak, rızık vermek,
nimetler ihsan etmek, yaşatmak, öldürmek, diriltmek, azab etmek,
mükafatlandırmak gibi bütün fiilleri Tekvîn sıfatına
râcidir, yani Tekvîn sıfatının tealluklarının
başka başka olmasıyla bu isimleri alır.
İşte Tekvîn sıfatının bütün bu tealluklarına
"sıfât-ı fiiliyye" de denir.
Allahü Teâlâ'nın yüce zatına mahsustur. O'nun yüce zatı
için vacib olan sıfatların hepsi, görüldüğü gibi,
ayetlerle sabit olduğundan, bütün İslâm âlimleri arasında
bu konuda ittifak vardır. O'nun bu sıfatlarla ezelde
muttasıf olduğunda şüphe yoktur.
Yukarıda da ifade edildiği üzere, Yüce Allah, zatında,
sıfatlarında, işlerinde, fiillerinde bir tekdir; O'nun
eşi, ortağı ve benzeri yoktur. O'nun sıfatları
ve işleri de yüce zatına mahsustur. O'nun yüce zatı ve
varlığı kabul edilip tasdik edilmeden, yukarıda
sayılıp açıklanan sıfatlardan ve O'nun güzel
isimlerinden sözetmek de mümkün olamaz. Zira bu sıfatlar ve
isimler, O'nun yüce zatının ve varlığının
zorunlu bir gereğidir. Ne bu zat, bu sıfatlarsız; ne de
bu sıfatlar, bu zatsız olur. Yine dikkat edilecek olursa, bu
sıfatların her biri açık ve seçik olarak Kur'ân
âyetlerine dayanmaktadır. Yani, bizzat Yüce Allah, kendisini bu sıfatlarla
vasıflandırmıştır. Böylece O'na olan inancımız
daha da kuvvetlenmektedir. Çünkü bu sıfatlarıyla O'nu daha
iyi anlıyabiliyoruz. Yoksa O'nu her hangi bir şeye hâşâ
benzetmek gibi bir gaye için asla değildir. Bütün bu sıfatlar
O'nun yüce zatına yaraşır bir tarzdadır. Biz bütün
bu sıfatların asıllarına imân ederiz; fakat
keyfiyetlerine, nasıl ve nice olduklarına dair her hangi bir
şekilde söz söylemeyiz. Bu konuda söz etmeye de bilgilerimiz
yeterli değildir.