eXTReMe Tracker

NORMAL MEMLEKETLERDE FARZ NAMAZLARIN VAKİTLERİ FIKIH KİTAPLARINDA AÇIKÇA BEYAN EDİLMİŞTİR. FAKAT NORMAL OLMAYAN YANİ KIRKBEŞ ENLEM DERECESİNDEN DOKSAN DERECESİNE KADAR OLAN MEMLEKETLERDE NAMAZ VAKİTLERİNİN DURUMU AÇIK DEĞİLDİR. NAMAZLARI NASIL TESBİT ETMELİYİZ?

Yer küresini üç bölüme ayırmak mümkündür.

1- Ekvator çizgisinin ayırdığı kuzey ve güney yarım küresinin kırkbeş enlem derecesinde yer alan memleketler sualde belirtildiği gibi hadis ve fıkıh kitapları, burada farz namazların vakitlerini şüphe bırakmayacak şekilde açıklamışlardır. Ayrıca açıklama yapmamıza hiç gerek yoktur.

2- Altmışaltı enlem ile doksan enlem arası olan yerler. Burada her mevsimde gece ve gündüz yirmi dört saatten ibaret değildir. Gece veya gündüzü –Kutup mihverine yakınlık ve uzaklık nisbetine göre- on yedi gün ile altı ay arasında bir zaman kadar uzar. Peygamber (sav) buranın da namaz vakitlerini beyan buyurmuştur, ihtilaf etmek manasızdır. Nevas bin Sem'an (ra) diyor ki: Peygamber (sav) Deccal'dan söz etti. Bunun üzerine: "Ey Allah'ın Resulü, O, yeryüzünde ne kadar kalacak?” diye sorduğumuzda buyurdu ki: "Kırk gün kalacak. Bir günü bir sene gibidir, diğer bir günü bir ay gibidir, Başka bir günü de bir hafta gibidir. Kalan diğer günleri ise günlerimiz gibidir.” "Yani ey Allah'ın Resulü, bir sene gibi olan günde bir günlük namaz bize kafi gelir mi?” diye sorduk. Peygamber (sav): "Hayır” takdir ediniz buyurdu”.

Hadisten anlaşılıyor ki, vaktin normal teşekkül etmediği yerlerde namaz ve oruç gibi ibadetler, vaktin normal teşekkül ettiği en yakın memleketlere göre kıyas edilecektir.

Gece ve gündüzü yirmi dört saatten uzun olan bu yerlerde güneşin durumu misal olarak gösterilmiştir.

66 Kuzey enleminde 13 Hazıran'dan 1 Temmuz'a kadar,

70 Kuzey enleminde 17 Mayıs'tan 7 Temmuz'a kadar,

90 Kuzey enleminde altı aya kadar güneş hiç batmaz, ufukun üstünde kalır. Güney enlerimde ise durum tam tersidir.

3- Kırk beş enlem ile altmışaltı enlem arası olan yerlerde gece ve gündüz yirmi dört saatten ibaret ise de, mu'ayyen zamanlarda şafak ile fecr birbirine kavuşurlar, yani şafak batmadan önce fecr doğar.

İşte böyle yerlerde ve zamanda yatsı namazının farz olup olmadığı hakkında ulema ihtilaf etmiştir. Şafii, Malıki, Hanbeli ve Hanefi ulemasının çoğu, yatsı namazının farz olduğu kayd etmişlerdir. Şafii ulemasından İbn Hacer "Tuhfetü'l-Muhtac”'da, Hatib Şirbini de "Mugni'l-Muhtac” da bu mes'eleyi "Namaz Vakitleri” bahsinde uzun uzadıya beyan edip yatsı namazının kesin olarak farz olduğunu yazmışlardır. Nesefi, Durer, al-Fayz, Mecma'ul-Enhur, al-Kemal, al-Tanvir, al-Dur, al-Muhtar ve Nazuretü'l-Hakk gibi kitaplarda yatsı namazının farz olduğunu beyan ediyorlar. Delilleri ise: Allah'ın, kullarına beş vakit namazın farz olduğunu beyan buyurup, eda edilmesi için emretmiş olmasıdır. Halvani ve Zeyla'i gibi zevat da vakit, namazın şartı ve vücubun sebebidir. Sebep olmayınca müsebbeb de olmaz diyerek böyle yerlerde yatsı namazının farz olmayacağını savunmuşlardır. Bazı kimseler adeta namaz ve ibadet düşmanlığı yaparak söz konusu olan bu yerlerde yatsı ve vitir namazının kılınmaması için büyük gayret gösteriyorlar. Halbuki ihtilaflı mes'elelerde ihtiyate göre hareket etmek daha efdaldır. Hatta bazıları daha ileriye giderek, o yerlerde orucun da farz olmadığını söylüyorlar. 1981 yılında Ramazan-ı şerifte Hollanda'da bulunduğum sırada yatsı namazı ve orucun farziyetleri ile ilgili dedikoducular yapıldığında. Lahey din müşaviri bu mes'eleyi bana sordu, kendisine yazılı olarak verdiğim cevabı nakletmek istiyorum.

1- 1981 yılında Ramazan-ı şerif münasebetiyle Hollanda'da bulundum. İçinde ikamet ettiğim şehir ve gezdiğim yerlerde belirli zamanlarda yatsı namazının ve Ramazan orucunun farz olmadığını ve Teravih namazının kılınmaması gerektiğini söyleyen bazı kimselere rastladım.

Bunların iddiaları şuydu: "Bu yerlerde güneş battıktan sonra yeteri kadar ufkun altına inmemekte ve ufuktaki kızıllık (akşam namazı vakti) bitmeden sabah olmaktadır. Bu durumda Hanefi mezhebine göre yatsı ve imsak vakitleri kat'iyetle yoktur. Hanefi mezhebine göre vakit, namazın şartı olduğu gibi vücubunun da sebebidir. Binaenaleyh bir yerde namaz vakitlerinden biri veya birkaçı tahakkuk etmezse o vakitlere ait namazlar o yer ahalisine farz olmamış olur. Söz konusu bu iddia çok zayıf bir fetvaya istinad ettiğinden, böyle bir vaziyet karşısında Hanefi mezhebine göre amel etmek isteyen müslüman kardeşlerimize en uygun tavsiyemiz yatsı ve teravih namazlarını kılmamak ve oruç tutmamaktan ibarettir.”

Bu iddia birkaç yönden doğru değildir.

1- Hanefi mezhebinde mu'tedil memleketlerde vakit, namazın şartı ve vücubun sebebidir. Fakat mu'tedil olmayan memleketlerde ise al-Dur al-Muhtar ve Mecma'ü'l-Enhur gibi kitapların ifade ettiklerine göre vakit, ne namazın şartı ne de vücubün sebebidir. "Mecma'ü'l-Enhur” c. 1, s. 71'de şöyle denilmektedir: Bir şeyin alametinin olmaması, onun yokluğunu ifade etmez. Ayrıca böyle yerlerde (Şafağın batmadığı yerlerde) yatsı namazının farz olduğuna dair delil, vardır. O da: Allah'ın, kullarına beş vakit namazın farz olduğunu beyan buyurup edasını emretmesidir. Ve yatsı namazı kesinlikle kılınacak ki, Allah emrine imtisal edilsin. "al-Duru'l-Muhtar” da bu hususta şöyle diyor: "Bulgar” gibi yerlerde yatsı ve vitir namazının vaktini bulamayan (Çünkü burada şafak batmadan önce fecr doğar) yatsı ve vitir namazını kılmakla mükelleftir. Ve onlar için vakit takdir edilecektir.

2- Bir hüküm hakkında ihtilaf vaki olursa, yani, ulemanın bir kısmı yapılamsı lazımdır, bir kısmı yapılması lazımdır, bir kısmı da lazım değildir derse, ihtiyaten yapılması daha uygundur. Çünkü gerçekten gerekli olduğu halde terk edilirse vebal terettüp eder, gerekli olmadığı halde eda edilirse zarar vermez.

3- Dünyanın kuzey kesiminin hem doğuşunda hem de batısında asırlardan beri müslümanlar bulunmaktadır. Onlar şafağın batmadığı zamanlarda da yatsı namazını kılıp oruç tutarlardı. Kazan ve Volga nehrinin çevresinde bulunan Türkler, Hanefi oldukları halde ne yatsıyı, ne orucu terk ettiler.

Hanefi ulemasından ''Multeka al Ebhur'' sahibi ise Zayle-i gibi zevatlar şafağın batmadığı yerlerde yatsı namazının farz olmadığını söylemişler ise de al –Fayz Mecmaul-Enhur ,al- Kemal ,el Tenvir, Durrul –Muhtar ve Reddül Muhtar gibi kitaplar vacipolduğunu söylemişlerdir.

Üzerinde durulması gereken bir husus varsa o da yatsı namazının vakti meselesidir.Şöyle ki kırkbeş enlem ile altmışaltı enlem dereceleri arasında bulunan bölgelerde muayyen zmanlarda şafak batmadan önce fecr doğar. Böyle olunca yatsı namazının farz olup olmadığı hakkında ihtilaf vardır diye kaydedilmişti.Farz olduğu taktirde ki müftabih olan da budur yatsı namazı takdir edilerek kılınacaktır.Fakat şafak battığı zaman da çok geç batar.Bazan şafak ile Fecr arasında mesafe çok kısadır.Namaz kılmak için şafağın batmasını beklemek çok zor olur.Hatta mutlaka beklemenin luzumu söylense, yatsı namazının terk edilmesine vesile olacaktır.Bahusus oradaki müslümanların yüzde doksan dokuzu işçidir. Yatsı namazını kılmaları için saatlerce şafağın beklemeleri ve sabahları iş başı yapmaları imkansızdır.Acaba normal memleketlerde olduğu gibi güneşin batmasından bir buçuk saat sonra yatsı namazını kılmak caiz midir? İşte bu işi görüşmek için 1980 yılında Belçıkada islam ülkelerinden alimlerin katıldığı bir toplantı yapıldı.Muzakere neticesinde konferansa katılanlar özetle aşağıdaki karara varmışlardır:Toplantıya katılanlar; gece boyunca hiç şafağın batmadığı veya çok uzadığı kırkbeş enlem dairesinden sonra bölgelerde yaşayan müslümanların durumu ve içinde bulundukları ağır şartları tetkik ederek incelediler.Yatsı namazını eda etmek için her sene aylarca geceleyin uzun zaman beklemek sağlıklarına büyük zarar vereceği gibi güçlerinede zarar verecektir.Halbu ki islam dini kolaylık dinidir.İbadet ve Taatte meşakkat olduğu zaman kolaylaştırıcı hükümler getirir.Bunun için hasta ve benzeri kimselerin durumunu nazar'ı itibara alarakonlar için cem'u takdim ve te'hir ile (Şafii,Hanbeli ve Malıki mezhebinde olduğu gibi)namaz kılmalarına müsade etti.Bu ülkelerde yaşayanların şafak meselesi hususunda ki durumları, hasta ve misafir gibi kimselerin durumundan az ağır değildir.Konferansa katılan zevatta buna kıyas ederek bu bölgelerde yaşayan müslümanların cem'u takdim ile namaz kılmalarının caiz olduğuna kanaat getirdiler.