1. Farz-ı ayn olan namazlar. Beş vakit namaz ve cuma
namazı gibi. Bunların her yükümlü için bizzat yerine
getirilmesi gerekir.
2. Farz-ı kifâye olan namaz. Cenâze namazı gibi. Bu,
topluluk tarafından yapılması istenilen bir emirdir.
Topluluktan bir kısmı bunu yerine getirince, diğerlerinden
sorumluluk kalkar. Eğer bunu hiç kimse yerine getirmezse hepsi
günahkâr olur. Allah yolunda cihad, iyıliği emir kötülüğü
yasak etme, müslümanlar arasında bir halife seçme de bu çeşit
farzlardandır (Şâfiî, er-Risâle, Kahire 1960, s. 54, 55, 363,
364; Ebû Zehra, Usûlül-Fıkh, Terc. AbdulKadir Şener, Ankara
1986, s. 37-39).
3. Vacib olan namazlar. Vitir namazı, bayram namazları gibi.
Sübut yönünden kesin, fakat delâlet bakımından zannî olan
delile dayalı emirler vâcib hükmündedir. Bu, Hanefilerin benimsediği
bir prensiptir. Diğer mezheplerde farz ile vacib aynı anlamda
kullanılır. Onlara göre bir şey farz değilse sünnettir.
Vacibin işlenmesine sevap, terkine azap vardır. Ancak vacibi inkâr
eden dinden çıkmaz.
4. Nâfile namazlar. Farz ve vacipten fazla olarak kılınan
namazlara nâfile denir. Cenâb-ı Hakk'ın
rızasını kazanmak, amacıyla kendiliğinden
kılındığı için bunlara "tatavvu"da
denir. Sünnetler de nâfile içine girer. Her sünnet nâfiledir, fakat
her nafile sünnet değildir. Peygamberimizin
kıldığı nâfile namazlar sünnettir.
Namazların rekatlarını şu şekilde
sıralayabiliriz: Sabah namazının iki rek'at sünneti, iki
rek'at da farzı vardır. Öğle namazının dört
rek'at ilk sünneti, dört rek'at farzı, iki rek'at da son sünneti
vardır. Ikindi namazının dört rek'at sünneti, dört
rek'at da farz vardır. Akşam namazının üç rek'at
farzı, iki rek'at da sünneti vardır.
Yatsı namazının dört rekat ilk sünneti, dört rekat
farzı, iki rekat da vaktin sünneti adıyla başka bir sünnet
vardır.
Vitir namazı üç rekattır. Bayram namazları ise
ikişer rekattan ibarettir. Teravih namazı yirmi rekattır.
Diğer nafile namazlar da en az ikişer rekat olur.
Namazın geçerli olması için bazı şartların
ve rükünlerin bulunması gereklidır. Şart, sözlükte
alâmet demektir. Bir terim olarak şart; varlığı
kendisinin varlığına bağlı bulunan, fakat onun
gerçek varlığından ve mâhiyetinden ayrı olan
şeydir. Rükün ise, sözlükte; en kuvvetli taraf demektir. Bir
terim olarak rükün; bir şeyin varlığı kendisine
bağlı bulunan ve o şeyin esas unsur ve parçalarını
teşkil eden esaslardır. Şer'i hüküm olarak şart ve rükne
farz vasfı verilir. Bunların her ikisi de farzdır. Bu yüzden
bazı fakihler bu konuya "namazın farzları"
başlığını koymuşlardır. Bir de
namazın farz olmasının şartları vardır.
Bunlar müslüman olmak, büluğ çağına ulaşmak ve
akıllı olmak üzere üç tanedir (Şürünbülâlî,
Merakul-Felah, s. 28; eş-Şirazî, el-Muhezzeb, 1, 53; Ibn
Kudâme, el-Muğni, I, 396-401; ez-Zühâylî, el-Fıkhuul-Islâmî
ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, I, 563 vd)
Namazın farzları on ikidir. Bunlardan altısı daha
namaza başlamadan bulunması gereken farzlar olup
şunlardır:
Diğer altısı da namaza başladıktan sonra
bulunması gereken farzlar olup şunlardır: 1) Iftitah
tekbiri, 2) Kıyam, 3) Kıraat, 4) Rükû, 5) Sücûd, 6) Son
oturuşta "et-Tehiyyâtü"yü okuyacak kadar bir süre
oturmak. Bunlara da "namazın rükünleri" denir. Bunlardan
başka ta'dîl-i erkân ve namazdan kendi isteği ile çıkmak
gibi başka rükünler de vardır. İleride bunları açıklayacağız.
1) Hadesten Temizlenme: Abdestsizlik, cünüplük, hayız veya
lohusa hallerinde bulunmaya "hades hâli" denir. Abdestsizlik
küçük hades, diğerleri büyük hadestir. Küçük veya büyük
hadeslerden temizlenmek abdest almak, yıkanmak veya teyemmüm
etmekle olur. Allah`ü Teâlâ şöyle buyurur: "Ey iman
edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi,
dirseklerle birlikte ellerinizi yıkayın.
Başınızın bir bölümünü meshedin. Topuklarla
birlikte ayaklarınızı da (yıkayın) Eğer cünüp
iseniz iyice temizlenin " (el-Maide, 5/6).
Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: Abdest bozan kimse,
abdest almadıkça Allah Teâlâ sizden birinizin namazını
kabul etmez" (Buhârî, Vüdû ; 2; Müslim, Tahâre, 2; Ahmed b.
Hanbel, II, 308). Allah Teâlâ temizlenilmeksizin hiç bir namazı
kabul etmez" (Buhârî, Vüdû ; 2; Müslim, Tahâre, 1; Tirmizî,
Tahâre, 1; Darimî, Vüdû', 21; Ahmed Ibn Hanbel, II, 39).
Farz, vacib, sünnet veya nâfile tam namaz veya tilâvet yahut
şükür secdesi gibi eksik namaz için hadesten temizlenmiş
olmak şarttır. Abdestsiz kılınacak bir namaz sahih
olmaz.
Namaz kılarken herhangi bir sebeple abdest bozulsa, namaz da
bozulmuş olur. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Sizden birisi, namazda yellendiği zaman, namazdan
ayrılıp abdest alsın ve namazını iade etsin
" (Ebû Dâvûd, Tahâre, 81, Salât, 187; Tirmizî, Racıâ,
12).
Hadesten temizlenme, namazın diğer şartları gibi
sıhhat şartlarındandır (bk. el-Kâsânî,
Bedâyiu's-Sanâyî', I, 114 vd.; Ibnül-Hümam, Fethul-Kadîr, I, 179
vd.).
2) Necasetten Temizlenme: Namazdan önce bedende, elbisede veya namaz
kılınacak yerde bulunan pisliği temizlemek gerekir. Bu
temizlik namazın geçerli olması için ön şarttır.
Elbisede ve namaz kılınan yerde, ayak, el ve dizler ile
sağlam görüşe göre alnın konulacağı yerde dört
gramdan (1 miskal) fazla insan dışkısı gibi
katıyahut avuç içinden daha geniş alana yayılan insan
sidiği veya şarap gibi sıvı pisliğin
bulunması namazın sıhhatine engel teşkil eder. Eti
yenen hayvanların veya atların sidiği ve
dışkısı ise bulaştığı bedenin
veya elbisenin dörtte bir bölümünden az miktarı namaza engel
olmaz, affedilmiş sayılır. Bundan fazlasınıise,
temizlemeye güç yetince namazın sıhhatine engel olur.
Allah Teâlâ; "Elbiseni temizle" (el-Müddessir, 74/4)
buyurmuştur. Ibn Sîrin, bu temizlemenin elbisedeki pisliğin
su ile temizlemek olduğunu söylemiştir. Hz. Peygamber Fâtıma
binti Ebî Hubeyş (r.anhâ)'nın özür kanının
(istihâza) hükmünü sorması üzerine şu cevabı
vermiştir: "Bu, kanama yapan bir damardır. Ay
başı değildir. Âdet zamanın geldiğinde,
namazı bırak. Âdetin kadar bir süre geçtikten sonra kanını
yıka, guslet ve namaz kıl" (Buhârî, Vüdû', 63; Hayz,
24; Müslim, Hayz, 62, 63; Ebû Dâvud, Tahâre, 107). Mescidin içinde
küçük abdest bozan bedevî için Resulullah (s.a.s); "Bu
bedevinin işediği yere kova ile su dökün " (Buhârı,
Vüdû', 58, Edeb, 35, 80; Müslim, Tahâre, 98-100) buyurmuştur.
Yukarıdaki ayet elbiseyi temizlemenin, ilk hadis bedeni, ikinci
hadis ise namaz kılınacak yeri temizlemenin farz olduğuna
delâlet eder.
3) Avret Yerini Örtmek:
Avret sözlükte; eksiklik, kusur, düşmanın
sızmasından korkulan zayıf mevzi, örtülmesi gereken yer
ve kadın gibi anlamlara gelir. Şer'î bir terim olarak; bakılması
haram olup, örtülmesi farı bulunan uzuvlara "avret
yeri" denir. Hanefîlere göre, insanların huzurunda avret
yerinin örtülmesi icma ile farzdır. Sağlam olan görüşe
göre, tenhada örtmek de farzdır. Bir kimse karanlık bir evde
bile olsa, temiz elbisesi bulunduğu halde çıplak olarak namaz
kılsa, bu namaz sahih olmaz (Ibn Âbidîn, a.g.e., I, 375).
Yıkanma, tabiî ihtiyaç, taharetlenme gibi ihtiyaçlar dışında,
tenha bir yerde de bulunulsa, namazda veya namaz dışında
avret yerlerinin örtülmesi farzdır. Bunun delili Kitap ve Sünnettir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur: Ey Âdemoğulları! Her
mescide gelişinizde güzel elbiselerinizi giyerek gelin"
(el-A'râf, 7/31). Ibn Abbas (r.a)'a göre; bundan kastedilen namazda
giyilen temiz elbiselerdir.
Hz. Peygamber şöyle buyurur:
"Allah Teâlâ büluğa ermiş kadının
namazını başörtüsüz kabul etmez" (Ibn Mâce,
Tahâre,132; Tirmizî, Salât, 160; Ahmed b. Hanbel, VI,151, 218, 259).
Ey Esma! Kadın büluğ çağına ulaşınca,
onun şu ve şu uzuvlarından başkasının görünmesi
helâl ve caiz olmaz". Hz. Peygamber bu sözleri söylerken, elleri
ile yüzünü işaret etmişti" (Ebû Dâvûd, Libâs, 31).
Erkeklerin avret yeri sayılan uzuvları; göbekleri altından
dizleri altına kadar olan kısımdır. Sağlam görüşe
göre diz kapağı da uyluktan olup avret yeri
sayılır. Delil, Hz. Peygamber'in şu hadisidir:
"Erkeğin avret yeri, göbeği ile diz kapağı
arasıdır", "Göbeğinden
aşağısı diz kapaklarını geçinceye kadar
olan kısımdır" (Ahmed b. Hanbel, II, 187).
Başka bir delil de Darekutnî'den rivayet edilen, Diz kapağı
avret yerlerindendir" (Zeylâi, Nasbur-Râye, I, 297) anlamındaki
zayıf hadistir.
Hür kadınların yüzleriyle ellerinden başka, sarkan
saçları dahil bütün bedenleri avrettir. Yüzleriyle elleri ise
ne namazda, ne de bir fitne korkusu bulunmadıkça namaz dışında
avret değildir. Ayakları konusunda ise görüş
ayrılığı vardır. Daha sağlam görülen
görüşe göre, ayakları da avret değildir. Çünkü
ayaklarla yolda yürüme zarûreti vardır. Özellikle bunları
örtmek yoksullar için güçtür. Başka bir görüşe göre,
bir kadının namazı, ayağının dörtte biri
nisbetinde açık bulunmasıyla bozulur, diğer bir görüşe
göre ise, ayakları namaza göre avret yeri sayılmazsa da
namaz dışında avret yeri sayılır. Bu görüş
ayrılığından kurtulmak için ayakların
örtülmesi daha uygun görülmüştür. Sağlam görüşe göre,
hür kadınların kolları ile kulakları ve
salıverilmiş saçları da avrettir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Kadınlar, kendiliğinden görünen dışında,
ziynetlerini göstermesinler" (en-Nûr, 24/31). Bundan kastedilen
ziynetlerin takıldığı yerlerdir. Kadının
kendiliğinden görünen yerleri ise elleri ile yüzdür. Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kadın avrettir.
Dışarı çıktığı zaman şeytan ona
gözünü diker" (Tirmizî, Radâ', 18). Diğer yandan Allah elçisi,
Esmâ (r.anhâ)'ya büluğ çağından sonra el ile yüz ve
avuçlarına işaret ederek, bu yerlerin
dışındaki kısımların örtülmesini
bildirmiştir (Ebû Dâvud Libâs, 31). Hz. Âişe'den
nakledilen; "Allah Teâlâ büluğ çağına
ulaşan kadının namazını başörtüsüz
kabul etmez" (Ibn Mâce, Tahâre, 132; Tirmizî, Salât,160) hadisi
de, saçları örtünme kapsamına almaktadır.
Müstehcen avret yerleri olan ön ve arka uzuvlar ile hafif avret
yeri sayılan, bu iki yer dışındaki uzuvlardan
birinin tamamı veya en az dörtte biri açık bulunur ve bu
durum kasıtsız olarak iki rükün eda edecek kadar devam
ederse namaz bozulur. Çünkü bir şeyin dörtte biri tamamı hükmündedir.
Cildin rengini gösterecek derecede ince olan elbise ile avret yeri
örtülmüş sayılmaz. Bu yüzden derinin rengini belli edecek
şekilde bulunan, dolayısıyla derinin
beyazlığı veya kırmızılığı
belli olan elbise ile namaz sahih olmaz. Çünkü bununla örtünme
gerçekleşmemektedir. Eğer elbise kalın olmakla birlikte
uzvu belli ederse ve hacmi ortaya koyarsa bu, zemmedilmiş olmakla
birlikte namaz sahih olur. Çünkü bundan kaçınmak mümkün değildir
(bk. Ibn Âbidîn, a.g.e, I, 375 vd.; Zeylaî, Tebyînül-Hakâik, I, 95
vd.; Ibn Kudame, el-Muğnî, I, 599; Ibn Rüşd Bidâyetül-Müctehid
I,111; Bilmen, B. Islâm Ilmihali,109).
4) Kıbleye Yönelmek: Namazı kıbleye doğru yönelerek
kılmak şarttır. Mekke döneminde ve Medine döneminin ilk
günlerinde müslümanların kıblesi Kudüsteki Mescid-i Aksa
idi. Medine döneminde inen şu ayet-i kerime ilk kıble,
Mekke'deki Ka'be-i Muazzama'ya çevrildi: "Yüzünü Mescid-i Haram
tarafına çevir. Siz de olduğunuz yerde, yüzünüzü onun
tarafına döndürünüz" (el-Bakara" 2/144). Kâbe,
Mekke'deki bilinen binadan ibaret değildir. Ancak bu binanın
yerini ifade eder. Nitekim bu kutsal yerin göklere kadar üst tarafı
ve toprağın derinliklerine kadar alt tarafı kıble yönüdür.
Bu yüzden Kâbe-i Muazzamanın yanında veya içinde
bulunanlar, bunun herhangi bir tarafına yönelerek namazlarını
kılabilirler. Cemaatle namazda imamın önüne geçmemek
şartıyla, cemaat Kâbe'nin çevresinde halka olur ve hepsi
imamla birlikte namaz kılarlar.
Hz. Peygamber (s.a.s)'in Mekke fethedildiği gün, Kâbe'ye bir
kere girip içinde namaz kıldığı nakledilir.
Abdullah b. Ömer, Bilâl (r.a)'e, Allah elçisinin Kâbe'ye girdiği
zaman namaz kılıp kılmadığını
sormuş, Bilâl şu cevabı vermiştir: "Evet Kâbe'ye
girince sol taraftaki iki direk arasında namaz kıldıktan
sonra çıktı ve Kâbe'nin yönüne doğru iki rek'at namaz
kıldı" (Buhârî, Salât, 30; Nesâî, Menâsik, 127;
Dârimî, Menâsik, 43; Ahmed Ibn Hanbel, II, 75, III, 410, VI, 12, 13,
14).
Kâbe-i Muazzamadan uzakta bulunanların tam Kâbe'ye yönelerek
namaz kılmaları farz değildir, Kâbe tarafına yönelmeleri
farz olup, bu yeterlidir (bk. Ibn Âbidîn, a.g.e., I, 397 vd.;
el-Meydânî, el-Lübâb, I, 67; eş-Şürünbülâlî, a.g.e.,
s. 34; Zeylaî, Tebyinül-Hakâik, I,100 vd.; Ibn Kudâme, el-Muğnî,
I, 431 vd.). Hz. Peygamber (s.a.s); "Doğu ile batı
orası kıbledir"' (Tirmizî, Salât; 139; Nesâî, Sıyâm,
43; Ibn Mâce, Ikâme, 56) buyurmuştur. Eğer kıblede Kâbe'nin
kendisine isabet ettirmek farz olsaydı, bir mescidde uzun bir
safın sadece Kâbe'nin hizasına rastlayan kısımdaki
cemaatin namazlarının sahih olması, diğerlerinin ise
sahih olmaması gerekirdi.