Vakfiyedeki şartlara ve şer'i hükümlere göre vakfın
işlerini idâre etmek üzere tayin olunan kimse.
Genel olarak İslâm hukukçuları mütevelliyi iki kısma
ayırmışlardır. Birincisi, vâkıf(malı
vakfeden kişin)in kurmuş olduğu vakfın idaresini yürütmek
üzere tayin ettiği kişidir. Vakfeden kişi, kimi mütevelli
olarak tayin etmişse, fakihlerin ittifakına göre onun
mütevelliliği kabul edilir. Diğeri ise, vâkıf
tarafından mütevelli tayin edilmediği takdirde, kurulan o
vakfın mütevellisi hâkim veya hâkim'in tayin ettiği
kişidir (İbn Abidin, Reddü'l-Muhtar, IV, 421; Ömer Nasûhî
Bilmen, Hukuki İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye
Kamusu, İstanbul 1976, V, 287).
Mütevelli birden fazla olduğu zaman, mütevelli heyetini oluştururlar.
Mütevelli'ye "kayyım" "mütekellim alel-vakf (vakf'ın
idâresi hakkında söz sahibi)" ve "nâzır" da
denmektedir. "Mütekellim ale'l-vakf" tabirinin
"mütevelli"nin eş anlamlısı olduğunda
ihtilâf yoktur. Diğerleri ise
tartışılmıştır (İbn Abidin, IV, 458;
Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı
tatbikatında Vakıf Müessesesi, Ankara 1988, s. 225).
İslâm hukuk âlimleri, mütevelli olacak kişilerde
bazı vasıfların bulunmasını şart
koşmuşlardır. Bu vasıfları, özet halinde
şöyle sıralamamız mümkündür:
1- Âkil olması
Bir kimsenin mütevelli olabilmesi için, âkil (mümeyyiz) olması
gerekir. İyi ile kötüyü birbirinden ayırdedemeyen delilerin
mütevelli olarak tayin edilmeleri caiz değildir.
Başlangıçta âkil olduğu halde, sonradan akli dengesini
kaybedenlerin mütevelliliğine son verilir (Muhammed Kadri
Paşa, Kanunü'l-Adl ve'l-İnsaf li'l-Kadâ Alâ Müşkilâti'l-Evkâf,
Mısır 1932, md. 145).
Bir de, hâkim tarafından tayin edilen mütevellilerin bulûğa
ermiş olma şartı, bütün İslâm hukukçuları
tarafından kabul edilmiştir. Vakfeden kişinin tayin
ettiği mütevellinin baliğ olması ise, alimler
arasında farklı yorumlanmıştır (İbn
Abidin, IV, 380; Ahmed Akgündüz, Vakıf Müessesesi, s. 239).
2- Âdil ve emin (güvenilir) olması
Bütün alimler mütevellide âdil ve emin olma vasfını
şart koşmuşlardır. Ancak adalet ve güvenilirliğin
ölçüsü hakkında değişik açıklamalarda
bulunmuşlardır (Bahauddin Muhammed b. Bahadır
ez-ZerkeŞî, el-Mansûr fi'l-Kavaid, Kuveyt 1982, II, 374 vd.;
Muhammed Ebu Zehra, Muhadarât fi'l Vakf, Mısır 1971, s. 320
vd).
3- Vakıf işlerini yürütebilecek iktidara sahip olması
Mütevelli olacak kişide aranan şartlardan biri de, bu
şahsın vakıf işlerini bizzat idâreye muktedir olmasıdır.
Fıkıh kitaplarında buna "kifâyet" denir.
İslâm hukukçuları, kifâyet şartında ittifak
etmişlerdir (Muhammed b. Ahmed eş-Şirbinî, Muğni'l-Muhtâc,
Beyrut (t.y.) II, 292).
4- Müslüman olması
Hanefi mezhebi hukukçuları ve Osmanlı bilginleri, mütevelli
tayininde müslüman olma şartını aramamışlar
ve müslüman olmayanların da mütevelli olabileceklerini kabul
etmişlerdir.
Diğer bütün mezhep hukukçuları ise, mütevelli olarak
tayin edilecek kişinin müslüman olmasını şart
koşmuşlardır (İbni Abidin, IV, 380).
Mütevellilerin vakıflarla ilgili çeşitli vazifeleri
vardır. Herşeyden önce mütevelli, vekildir. Hanefilerden
İmam Muhammed ve Hanbelilere göre mütevelli, vakıftan
yararlananların vekilidir. Zira bunların yararlarını
korumak için tayin edilmiştir. Hanefilerden Ebu Yusuf, Mâliki ve
Şâfiî hukukçular ile Osmanlı uygulamasına göre
mütevelli, kendisini tayin eden şahsın yani vâkıfın
veya hakimin vekilidir (Fetâvâyı Hindiyye, II, 412; Burhaneddin
İbrahim b. Musa et-Trablusî, el-İsâf fi Ahkâmi'l-Evkâf Mısır
1292, s. 41 vd.)
Bu şekilde önemli bir görevi üstlenmiş bulunan mütevelli,
vakıfları tamir eder, korur, gerektiğinde
vakıfların bir kısım akarlarını kiraya
verir, kira paralarını toplar veya toplatır;
vakıfların hukukunu korumak için icâbında dava açar,
vakıfların gelirlerini şart koşulan yerlere
dağıtır ve ulaştırır. Mütevelliler, kendi
selâhiyetleri dahilinde bulunan işleri bizzat yapar veya
yaptırırlar. Hâkimin reyine bırakılan
hususları ise ona götürürler. Hâkim bunların ifâsı için,
isterse mütevelliye salâhiyet verebilir (Ahmet Akgündüz, Vakıf
Müessesesi, s. 250).
"Külfet nimete ve nimet külfete göredir" (Mecelle, md.
88) kaidesi gereği, vakıf işlerinden yapılması
mûtad olanları yapmakla yükümlü olan mütevellilerin bu külfet
karşılığında bazı nimetlere sahip
olmaları gerekir. İşte bu nimetlerin başında, mütevelliye
vakıf mallar üzerinde tanınan tasarruf yetkisi ile bu görevi
karşılığında hak ettiği ücret
gelmektedir.
Mütevellinin ücretini, ya malını vakfeden vâkıf
veya kadı (hâkim) tayin eder (Muhammed Ebu Zehrâ, Muhâderât
fi'l-Vakf, Mısır 1971, s. 334).
Vakıf mütevellilerini teftiş edecek ve muhasebesini yürütecek
makam, genellikle hâkimlerdir. Bir vakfın mütevellisi mevcut
iken, hâkim o vakfın tasarrufuna karışamayacaktır.
Mütevelli, İslâm esasları dahilinde vakıf üzerindeki
tasarrufunu kullanacaktır. Kendi ihmal ve kusuru sonucu
olmaksızın telef ve zayi olan vakıf mallarından
sorumlu tutulmaz. Beklenmeyen sebepler veya önüne geçilmesi mümkün
olmayan hadiseler sonucu meydana gelen zarardan, mütevelli sorumlu değildir.
Ancak vakıf hakkında hıyânet ve suistimalleri bazı
emârelerle hissolunduğu takdirde, hakim derhal vakfa dair
işlemlerini teftiş ve muhasebesini isteyebilir.
Hainliğini veya suistimalini yakaladığı takdirde, mütevelli,
vâkıfın kendisi bile olsa, hâkim onu mütevellilik
görevinden alabilir. Mütevelli, kendi kusur ve ihmali sonucu meydana
gelen zararları tazmin etmekle yükümlüdür. İhmal ve kusuru
vakıf malların idâresinde olabildiği gibi, bu
malların korunmasında da olabilir. Mütevellinin tazminle
yükümlü olduğu diğer bir durum ise, vekil olarak yetkisi
dışına çıkarak vâkıfın
şartlarına aykırı olarak tasarruflarda
bulunması ve yetkili olmadığı bazı işleri
yürütmesidir. Şer'î bir cevâz olmadığı halde vâkıfın
şartlarına aykırı hareket edip de bundan dolayı
vakfa bir zarar gelirse, mütevelli meydana gelen zararı tazmin
etmekle yükümlüdür (İbn Abidin, IV, 380 vd).
Mütevelli, görevinden istifa edebilir. Gerektiğinde vâkfı
veya hâkim onu, hıyânet, sefahat, ihmal ve benzeri durumlarından
dolayı azledip görevinden alabilir (Ebû'l-Ulâ Mardin, Ahkâm-ı
Evkâf 1339-1340 ders yılı takrirleri, İstanbul, s. 182
v.d.).