Alış fiatı veya maliyet üzerine bir miktar kâr
ilâvesiyle yapılan satış muamelesi.
İslâm hukukunda murabahalı satış akdi güven
esasına dayalı akitlerdendir. Bu tür akitlerde alıcı,
satıcının beyânının doğruluğuna
itimad ve akdi buna bina etmektedir. Bundan dolayı müşterinin
rızasına engel olabilecek en küçük yalan beyan veya açıklanması
gereken bir hususun açıklanmaması, akdin oluşmasına
engeldir.
Şartları
Alış fiyatı veya maliyetin belli olması
gerekmektedir. Murabahalı satışta müşterinin
malın ilk fiyatını veya maliyeti bilmesi akdin
sıhhat şartıdır. Bu şart tevliye*, işrâk
ve vedî'a* suretiyle yapılan akidleri de kapsar. Çünkü bu tür
akitler ilk bedel esas alınarak teşekkül etmektedir. Birinci
bedel veya maliyet bilinmediğinde akit meclisinde bu durum açıklığa
kavuşuncaya kadar akit fasittir. Meclis bu şekilde
dağılırsa akit batıl olur (Kâsânî,
Bedâyiu's-Sanâi, Kahire 1327-28/1910, V, 220; İbn Âbidîn,
Reddü'l-Muhtâr, Kahire 1386-89/1966-69, V, 124).
Kâr miktarı belli olmalıdır. İslâm hukuku, alış-verişlerde
belli bir kâr sınırı koymamıştır. Bundan
dolayı alış fiyatı veya maliyet üzerine eklenen
kâr miktarının müşteri tarafından bilinmesi
gerekir. Çünkü kâr, satış bedelinin bir kısmım
teşkil etmektedir (Kâsânî, a.g.e., V, 221; Damad,
Mecmau'l-Enhur, İstanbul 1328, II, 75; İbn Âbidîn, a.g.e.,
V,124; Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî, Dımaşk
1405/1985, IV, 704).
İlk bedel misliyyattan olmalıdır. Çarşı-pazarda
benzeri bulunabilen, birimleri arasında tüccarın ve muamele
yapanların hoş görecekleri kadar az fark bulunan mallar
mislî mallardır. Ölçü, tartı ve sayı ile muamele gören
mallar bu sınıfa girer (Zerkâ, el-Fıkhu'l-İslâmî
fi Şevbihi'l-Cedîd, Dımaşk 1967-68, III,130; M. Ebû
Zehre, el-Milkiyye, Kahire, ts., s. 55; Mahmesânî,
en-Nazariyyetü'l-Amme, Beyrut 1948, I, 16-17; Abdülkerim Zeydan,
el-Medhal, Bağdat 1402/1982, s. 222-223).
Şayet ana bedel kıyemî ise -arsa gibi-; mal, elinde kıyemî
mal bulunmayana murabahalı olarak satılamaz. Kıymeti ile
de murabahalı olarak satılamaz. Çünkü bedel kıyemî
olduğundan ona biçilen değer tahmine dayanır. Tahminler
ise farklıdır. Böylece ana bedel meçhûl kalmış
olur.
Malın, elinde ve mülkünde kıyemî bir mal bulunan
şahsa satılması durumunda, ana bedelden ayrı, belli
miktarda bir kâr tesbit edilirse bu satış câizdir. Elbise
karşılığında alınan bir saat şeklinde
yapılan alışverişte elbisenin bir üçüncü
şahsa elbise ve şu kadar kâr şeklinde
satılması gibi.
Kârın ana paranın bir cüz'ü olarak belirlenmesi câiz değildir.
Meselâ elbise karşılığında alınan bir
saati %5 kârla satmak caiz değildir. Çünkü kâr ana para
cinsinden tahakkuk eder. Bu durumda saatin fiyatı belirli
olmadığı için, kâr oranı meçhul kalmaktadır.
Bu saata konulan değer de zan ve tahmine dayanır. Ancak
taraflar akit meclisini terketmedikleri halde malın ana değeri
tesbit edilirse, murabahalı satım istihsânen câizdir. Fakat
alıcı muhayyer olup dilerse satım akdine râzı
olmayabilir (Serahsî, el-Mebsût, Kahire 1324-31, XIII, 82, 91;
Kâsânî, a.g.e., V, 221; Mergınânî, el-Hidâye,
el-Mektebetü'l-İslâmiyye, ts., III, 56; Meydânî, el-Lübâb,
Beyrut, ts., II, 33; İbn Abidin, a.g.e., V,134-135; el-Fetâvâ'l-Hindiyye,
III,160; Zühaylî, a.g.e., IV, 705-706).
Aralarında riba cereyân eden mallar (aynı miktar ve
peşinen) misli misline trampa edilmiş ise, bu maddeler
murabahalı olarak satılmaz. Aralarında ölçü, tartı
ve cins birliği bulunan mallar kendi cinsi ile mübadele edilmek
istendiğinde aynı miktarda ve peşin olarak mübadele
edilirler. Aksi takdirde aradaki fark faiz olur. 1 kg. Bağdad
hurması ile 1 kg. Medîne hurması peşin olarak mübadele
edilebilir. Burada herhangi bir fazlalık faiz olur ve bu mal
murabahalı olarak satılamaz. Çünkü murabaha ana değere
kâr ilâvesiyle yapılan satıştır. Kendisinde ribâ
cereyan eden -altın, gümüş, buğday, arpa gibi- mallarda
ki fazlalık ise kâr değil ribadır. Ancak cinsleri
ayrı olan mislî mallar murabahalı olarak mübâdele
edilebilir. 10 doları 20 marka satın alıp, 2 mark karla
22 mark'a satmak gibi (Serahsî, a.g.e., XIII, 82, 89; Kâsânî,
a.g.e., V, 221-222; Zühaylî, a.g.e., IV, 706).
Önceki satış akdi sahih olmalıdır. Çünkü
fasit satış akdinde malın mülkiyeti bedel ile değil,
malın kıymeti veya mislî karşılığıyla
gerçekleşmektedir (Kâsânî, a.g.e., V, 222; Zühaylî, a.g.e.,
IV, 706).
Alış Bedeline İlâve Edilebilecek Olan Masraflar
Malın değerinde veya kendisinde bir artış meydana
getiren masraflar ve harcamalar alış bedeline eklenebilir ve böylece
maliyet ortaya çıkar. Bu özelliği taşımayan
masraflar ana bedele eklenemez
Nakliye masrafları, cilâ, boya, yıkama, dikiş,
komisyoncu giderleri israfa kaçmaksızın verilen yem, sulama
masrafları gibi malın değerinde veya bizzat kendisinde
artış meydana getiren giderler ana paraya eklenir ve
malın mâliyeti ortaya çıkar. Ancak ana paraya eklenen bu
masraftan da sonra satıcı bu malı şu fiyata
aldım demek yerine, bana şu kadara mal oldu ve şu kadar kâr
ilâvesiyle satıyorum demelidir.
Mal sahibinin malın alımı, nakli ve pazarlaması
esnasında şahsı adına yaptığı yeme-içme
vb. masraflarla, tedavî giderleri, eğitim masrafları, çoban,
bekçi ücretleri ana paraya eklenemez. Çünkü bunlar malın
değerinde veya kendisinde artış meydana getirecek
nitelikte değildir (Serahsî, a.g.e., XIII, 80, 81, 83; Kâsânî,
a.g.e., V, 223; Mergınânî, a.g.e., II, 75; Meydânî, a.g.e., II,
33; İbn Abidîn, a.g.e., V, 135-137; Zühaylî, a.g.e., IV,
707-708).
Müşteriye Açıklanması Gereken Hususlar ve
Bunları Gizlemenin Doğurduğu Neticeler
Güven esasına dayanan akitlerde akdin esasını,
satıcının malı aldığı fiat veya
maliyeti teşkil etmekte, müşteri bu hususta
satıcının beyanına güvenmekte ve inanmaktadır.
Bu durumda onun güven ve itimadına hıyanet sayılan en küçük
bir yalan veya eksik beyan, akdi bozan hile olarak değerlendirilmekte;
satıcının, akde mevzû otan malı nakit ile mi, yoksa
alacağına karşılık olarak mı
aldığını; alacağına
karşılık aldıysa, tamamına karşı
mı yoksa -sulh yoluyla bir kısmına karşı
mı- aldığını; malı aldıktan sonra
bozulmadan aynen kalıp kalmadığını vb. müşterinin
rızasına tesir edecek her hususu açıklaması
gerekmektedir (Hayreddin Karaman, Mukâyeseli İslâm Hukuku,
İstanbul 1982, II,144-145; Serahsî, a.g.e., XIII, 84; Kâsânî,
a.g.e., V, 223-225; Damad, a.g.e., II, 78; Zühaylî, a.g.e., IV,
708-710).
Maldaki kusur semavî bir afetle (kendiliğinden) meydana
gelmiş ise, Hanefîlerin çoğunluğuna göre, bu kusur
söylenmeksizin mal murabahalı olarak satılabilir. İmam Züfer
ve Fukaha çoğunluğuna göre ise hıyânet şüphesini
ortadan kaldırmak için bu durum açıklanmalıdır.
Zira insanlar, kusura itibar etme konusunda farklı yapıya
sahip oldukları gibi, ortaya çıkan kusurla da malın
değeri veya kendisi eksilir. Şayet kusur birinci müşterinin
veya yabancı birisinin fiiliyle meydana gelmişse, ittifakla bu
kusur açıklanmadan mal murabahalı olarak satılamaz.
Malda yavru, meyve, yün, süt vb. gibi bir artış meydana
gelmiş ise, bu durum açıklanmalıdır. Çünkü mal
hükmünde olan bu artış, kusur sebebiyle malı geri iade
etmeye bir engel oluşturur. Maldan doğmayan artışlar
-kira bedeli gibi- beyan edilmeksizin murabahalı satış
caizdir. Veresiye alınan bir mal, bu durum açıklanmadan
murabahalı olarak satılamaz. Çünkü veresiye yapılan
alış-verişlerde satış bedeli genellikle yüksek
olur. Peşin yapılan alış-verişlerde ise indirim
yaptırma imkânı vardır. Mal bir alacak
karşılığında alınmış ise, bu
durum açıklanmaksızın murabahalı satış câizdir.
Fakat mal, alacak karşılığında sulh yoluyla
alınsa bu açıklanmalıdır. Çünkü sulhta indirim
ve kolaylık gösterme söz konusudur. Yine hîbe, miras, vasıyyet
yoluyla elde edilen bir mala bilir kişinin belli bir değer biçmesi
halinde, bu kıymet üzerine bir kâr ilâvesiyle murabahalı
satım câizdir (Serahsî, a.g.e., XIII, 80; Kâsânî, a.g.e., V,
223-225; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, III, 161, 163; Damad, a.g.e., II, 78;
Mergınânî, a.g.e., III, 58; Zühaylî, a.g.e., IV, 708-710). Hıyanet
(yanlış bilgi)'in Akde Tesiri
Şayet hıyanet, satış bedelinin
sıfatında ortaya çıkmışsa -veresiye
alınan malın açıklanmadan satımı gibi-,
Hanefilerin ittifâkıyla, müşteri muhayyer olup dilerse
malı alır ve dilerse geri verir. Hıyânet malın
bedelinde ise, Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre, müşteri
muhayyer olup dilerse malı bedelin tamamını vererek
alır; dilerse akdi fesheder, malı almaz. Ebû Yûsuf'a göre
ise müşterinin muhayyerlik hakkı yoktur. Ancak hıyânet
miktarı ve kârdan hissesi düşülür ve satımı
anlaştıkları esasa getirir. Güvene dayalı
satım akitlerine ait hükümler genel hatlarıyla Şâfiî
ve Mâfikîlerde de aynıdır. Hanbelîler, Ebû Yûsuf gibi hıyânet
miktarının bedelden indirileceği esasını kabul
etmişlerdir (Serahsî, a.g.e, XIII, 86-87; Kâsânî, a.g.e., V,
225-226; Meydânî, a.g.e., II, 34-35; Damad, a.g.e., II, 76-77;
el-Fetâva'l-Hindiyye, III, 162-163; İbn Abidîn, a.g.e., V,
138-139; Zühaylî, a.g.e., IV, 710-712; Abdürrezzâk es-Senhûrî,
Mesâdiru'l-Hakk, Kahire 1960, II, 166-174; Karaman, a.g.e., II,145;
Hamdi Döndüren, İslâm Hukukuna Göre Alım-Satımda Kâr
Hadleri, Balıkesir 1984, s. 93-124).