Ortakçılık yapma, ekini başağında iken
satma. Bir terim olarak muhâkale genel anlamda "müzâraa (ziraat
ortakçılığı)" ile eş
anlamlıdır. Tarla anlamına gelen "hakl" sözcüğünden
"müfâale" vezninde bir mastardır. Ziraat ortakçılığı
için "muâmele" veya Hayber kelimesinden türetilen
"muhâbere" terimleri de kullanılır. Çünkü Hz.
Peygamber (s.a.s), Hayber topraklanm fethedince, oranın tarıma
elverişli topraklarını eski sahipleri olan yahudilerin
elinde "ziraat ortakçılığı" statüsü ile
bırakmıştı.
Ebû Hanife'ye göre, çıkacak ürünün üçte bir, dörtte bir
gibi bir oranda paylaşma esasına dayanan ziraat ortakçılığı
geçersizdir. Dayandığı delil şu hadistir "Hz.
Peygamber (s.a.s), ziraat ortakçılığını (muhâbere)
yasaklamıştır" (Buhârî, Müsâkât,17; Müslim,
Büyü', 81-85, 93, 121; Ebû Dâvud, Büyû', 33; Tirmizi, Büyû', 55,
70). Hadisteki muhâbere; bir araziyi çıkacak ürünün bir
bölümü karşılığında kiralamak demektir. Bu
ise değirmencinin bir hububatı kendi cinsinden belli yüzde
ile un yapmasına benzer ki, Hz. Peygamber bunu da
yasaklamıştır. Ziraat ortakçılığında
çalışmanın karşılığı olan
ücret belirsiz olmakta veya madûm bulunmaktadır. Bütün bunlar
akdi fasit kılan durumlardır. Ebû Hanîfe'ye göre, Hayber
toprakları ile ilgili uygulama "Mukâseme Haracı"
niteliğindedir (bk. el-Meydânî, el-Lübâh Dersaadet,
İstanbul (t.y.), II, 228). Bu çeşit harac; harac arazisinden
elde edilecek ürünün belli oranlarını vergi olarak
almaktır. Çıkacak ürünün 1/2,1/3,1/4'ünü almak gibi...
Burada uygulama öşür gibi olur (bk. "Harâc" ve
"Öşür" mad.).
Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre, ziraat ortakçılığı
câizdir. Delil şu hadistir: "Hz. Peygamber (s.a.s), Hayber
halkı ile çıkan ürünün yarısı üzerinde ziraat
ortakçılığı yapmıştır" (bk. Buhârî,
İcâre, 3; Şurût, 14; Meğâzî, 40; Ebû Dâvud, İmâre,
24, 44; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 15).
Bu ortaklığın geçerli olması için bu iki imama
göre aşağıdaki üç şartın bulunması
gerekir.
1. Toprak ve tohum bir taraftan; işçilik ve tarım
âletleri diğer taraftan,
2. Toprak bir taraftan; işçilik, tarım âletleri ve tohum
diğer taraftan,
3. Toprak, tarım âletleri ve tohum bir taraftan; işçilik
diğer taraftan. Bu üç durumda ziraat ortakçılığı
caiz ve geçerlidir.
Eğer toprak ve tarım âletleri bir taraftan, tohum ve işçilik
diğer taraftan olursa bu ortaklık geçersizdir. Çünkü bu
durumda toprak sahibi kiracı sayılsa; tarım âletlerinin
toprak sahibine ait olması, kira akdini fasit kılar. Çünkü
tarım âletlerini (hayvan, traktör, römork, harman makinası
vb.) toprağa bağımlı kılmak mümkün olmaz.
Zira bu ikisinin yararlanma yönleri farklıdır. Eğer
işletmeci kiracı olarak kabul edilse, bu durumda da tohumun
ona ait olması, akdi fasit kılar. Çünkü tohum işçiye
ait olmaz (el-Meydânî, a.g.e., II, 229, 230; bk. "Ziraat Ortakçılığı',
"Arazi" ve "İcâre" maddeleri).
Muhâkele özel anlamda, buğdayın başağında
iken kendi cinsi olan belli miktarda buğday
karşılığında satılmasıdır.
Burada bir ortakçılıktan çok satım akdi söz konusudur.
Hz. Peygamber "muhabere" gibi "muhâkele"yi de
yasaklamıştır (bk. Buhârî, Müsâkât, 17; Müslim,
Büyü', 81-85, 93, 121; Ebü Dâvud, Büyû', 33). Bu yasağın
nedenini şu şekilde açıklayabiliriz:
Tarım ürünlerinin olgunlaşmadan ve hasattan önce satılması
hadis-i şerifle yasaklamıştır (bk. Buhârî, Büyû,
82, 83, 85, 87; Müsâkât,17, Müslim, Büyû', 51-57; Ebû Dâvud,
Büyû ; 22; Tirmizî, Büyû', 22; İbn Mâce, Ticârât, 32;
Mâlik, Muvatta', Büyû', 10).
Ancak taneli bitkiler veya meyvalar olgunlaştıktan ve büyümesini
tamamladıktan sonra belli bir para
karşılığında satılabilir. Çünkü artık
kuraklık, sıcak vb. iklim değişmeleri yüzünden
taraflar için riziko kalkmış olur. Böyle bir satışta,
satış bedeli nakit para olunca bir sakınca söz konusu
olmaz. On dönümlük buğday ekili tarlanın buğday hasat
edilecek bir duruma geldiği sırada, şu kadar lira
karşılığında satılması gibi.
Alıcı, ne kadar buğday elde edebileceğini ve işçiliği
dikkate alarak hesap yapar ve pazarlık ederek taraflar
anlaşırlar.
Muhâkale işleminde ise aynı on dönümlük buğday
tarlası peşin teslim edilecek belli miktar buğday
karşılığında satılmış olur.
Burada belli miktar buğdayın miktarı tahmin ve zanna
dayanan başağındaki buğdayla vadeli olarak mübadelesi
söz konusudur. Halbuki ölçü, tartı veya standard olup
sayıyla alım-satımı yapılan benzer
eşyanın mübadeleşinin, cins bir olunca, peşin ve
eşit miktarda olması gerekir. Cinsler farklı olursa, yine
peşin olmak şartıyla miktarlar değişebilir.
Aksi halde faiz işlemi ortaya çıkar. Ubâde b. es-Sâmit
(r.a)'ten nakledilen ve altı maddeyi kapsayan hadis bu konuyu düzenlemiştir.
Hadis şöyledir: "Altın altınla, gümüş gümüşle,
buğday buğdayla, arpa arpayla, hurma hurma ile, tuz tuz ile
aynı cins mübadele edilecekse eşit ve peşin olarak
satılırlar. Ancak cinsler değişik olursa peşin
olmak, şartıyla istediğiniz gibi satış
yapınız".(Müslim, Müsâkat, 81; Ebû Dâvud, Büyü ;
18; Ahmed b. Hanbel, V, 314, 320; Riba hakkında geniş bilgi için
bk. Hamdi Döndüren Çağdaş Ekonomik Problemlere İslâmi
Yaklaşımlar, İstanbul 1988, s. 57-86).
Sonuç olarak Muhâkale'nin bu özel durumu uygulanarak yapılacak
mübadelede iki tarafın buğday miktarları farklı
olabilir. Ayrıca araya vadenin girmesi gibi sebeplerle
tarafların faize düşme şüphesi vardır. Bu yüzden
de muhâkale sakıncalı satım akitleri arasında
sayılmıştır (ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî
ve Edilletüh, Dımaşk 1405/1985, IV, 405, 516, 675).