Muâmeleler, insanın iş ve pratiğe yönelik amelleri.
Islam'da fiili ibadet hükümleri dışında kalan ve
insanların birbiriyle veya ferdin toplumla yahut da toplumların
birbiriyle olan hukuki, idari, mâli, iktisadî ve beşeri münasebetlerini
düzenleyen hükümleri ifade eden bir fıkın terimi. Âmele
fiilinin mastarı "muâmele" olup, çoğulu "muâmelât"tır.
Kur'an-ı Kerim ve sünnette yer alan hükümler genel olarak üç
grupta toplanabilir.
1) Inanç hükümleri: Allah Teâlâ'ya, meleklere, kitaplara, âhiret
gününe; hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanmak gibi
akide esasları bu guruba girer. Inanç esasları ile ilgili
âyetler daha çok Mekke döneminde gelmiş, insanların önce
yanlış kanaat, inanç ve hurafelerden arındırılması
temin edilmiştir.
2) Ahlaki hükümler: Insandaki imanın güçlenmesine, ihlâs,
takvâ ve fazilet sahibi olmasına, beşeri münasebetlerinde en
güzel davranışları kazanmasına yönelik hükümler,
ibretli peygamber kıssaları, özendirme veya sakındırma
anlamı taşıyan nasslar bu gruba girer. Bu hükümler
dürüst, üstün, olgun ve kâmil mü'minler yetiştirmek gayesine yöneliktir.
Islâm'da, ı Hz. Peygamber ahlâkın sembolüdür, Kur'an-ı
Kerim'de "Şüphesiz sen en üstün ahlâk üzerindesin"
(el-Kalem, 68/4), "Şüphesiz Allah'ın Rasülünde sizin
için, Allah'ı ve âhiret gününü umanlar ve Allah'ı çok
zikredenler için güzel bir örnek vardı" (el-Ahzâb, 33/21)
buyurulmuştur. Diğer yandan Hz. Aişe'ye Rasulullah
(s.a.s.)'ın ahlâkı sorulduğunda; " O'nun ahlakı
Kur'ân ahlâkından ibarettir" diye cevap vermiştir.
3) Amelî hükümler: Bunlar, mükellefin söz, fiil ve akitler gibi diğer
insanlarla olan ilişkilerini ve tüm toplum hayatını düzenleyen
pratiğe yönelik hükümlerdir. Ameli hükümleri de ibadetler ve
muâmelât hükümleri olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür:
a) Ibadetler:
Kur'an-ı Kerim farzları kısa anlatımla
emretmiş, uygulama şekil ve ayrıntıyı Sünnete
bırakmıştır. Namaz, oruç, hac, zekât, adak, yemin
gibi ibadetlerin yapılış şekilleri Allah'ın
Rasulü tarafından bizzat yaşanmış ve ümmetine
gösterilmiştir. Şu hadisler, ibadetlerdeki uygulamanın
Hz. Peygamber'den alınması gerektiğini açıkça
ifade eder: "Ben namazı nasıl kılıyorsam, siz
de öyle kılın" (Buhârî, Ezân,18, Edeb, 27, Ahâd 1.).
"Hac ile ilgili ibadetlerinizi benden alınız" (Ibn
Hanbel, III, 318, 366). Diğer yandan ibadet veya muâmelelerdeki
eksik veya hatayı telafi etmek için öngürülen; zıhâr (bk.
el-Mücadele, 58/1-4; "Zıhâr" maddesi) yemin (bk.
el-Maide, 5/89, yemin maddesi") ve başkasını hata
yoluyla öldürme keffaretleri (el-Nisa, 4/92; Keffâret" maddesi)
de ibadet niteliğindedir.
b) Muâmelât:
Ibadetin dışında kalan hukuki tasarruflar, akitler, suç,
ceza ve benzeri hükümlerdir. Bunlar; ferdin fertle, ferdin toplumla
veya toplumların birbiriyle olan ilişkilerini düzenleyen
kaidelerdir.
Muamele hükümlerini aşağıdaki şekilde
kısımlara ayırmak mümkündür:
Aile hukuku: Islâm hukukunda aileye ilişkin hükümler, başka
konulara ait olanlardan daha ayrıntılıdır. Evlenme,
boşanma, nafaka, velâyet, iddet, miras, nesep bu hükümler arasında
sayılabilir.
Medeni hukuk: Insanlar arası muamelelere ilişkin hükümler
olup, alışveriş, kiralama, trampa, rehin *, kefâlet *,
ortaklık, borçlanma ve taahütte bulunma gibi fertler arasında
malı ilişkileri düzenlemeyi ve hak sahibi olan herkesi
korumayı amaç edinen prensiplerdir.
Ceza hukuku: Ferdin işleyeceği suçlar ve bunlara verilecek
cezalar bu gruba girer. Cezâ hükümleri; mal, can, ırz, nesep ve
aklı koıvmayı amaç edinir. Hırsızlık, yol
kesme, içki kullanma gibi suçlar için Ayet ve hadisle belirlenen
cezaya "had" denir. Islâm devleti'nin toplumun yararı ve
kamu düzeninin sağlanması için koyacağı uyarma,
dayak, sürgün ve hapis cezası gibi cezalara ise "ta'zîr"
denir.
Kaza hükümleri: Davaların görülmesi, şahitlik, yemin, hüküm
gibi insanlar arasında adaleti gerçekleştirmek için gerekli
icraatı düzenlemeyi amaç edinir. Klâsik Islâm hukuku kaynaklarındaki
ibâdât, muâmelât ve ukûbât şeklindeki üçlü taksimde
"ukûbât" ceza hukuku yerindedir.
Idare edenlerle idare edilenler arasındaki ilişkiler: Bu hükümler:
adâlet, şûrâ, maslahat, yardımlaşma ve koruma gibi
esaslara dayanır. Adâlet, bir devlet yönetiminin en başta gözetmesi
gereken bir prensiptir. Kur'ân-ı Kerim'de adaleti emreden âyetler
vardır: "Şüphesiz ki, Allah size emânetleri ehline
vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle
hükmetmenizi emreder" (en-Nisâ, 4/58), "Allah, şüphesiz
ki, adaleti, iyilik yapmayı ve akrabaya yardım etmeyi
emreder" (en-Nahl 16/90). Şûrâ prensibi de, devlet
yönetiminde en güzel yöntemleri belirlemede yardımcı olur;
keyfi yönetim isteklerini engeller. Âyetlerde şöyle buyurulur:
"Onların işleri, aralarında şûrâ (danışma)
iledir" (eş-Şura, 42/38). "Iş konusunda onlarla
istişare et. Bir kere karar verince de artık Allah'a
dayan" (Âlu Imran 3/159). Yukarıdaki ilk âyet, metinden anlaşılan
anlamıyla Islâm idareşinin, müslümanlar arasında
şûrâ esasına dayandığını ifade
etmektedir. Diğer yandan işaret yoluyla da; müslüman
toplumun, Islâm devlet başkanını kontrol edecek ve
devlet işlerini düzenlemede ona yardımcı olacak bir
toplutuğu seçip iş başına getirmesi gereğini
bildirmektedir (Ebû Zehra, Usûlü7l-Fıkh, 1377/1958, y.y. s.
100,101,141,142; Abdulvahhâb Hallâf, IImu, Usûli'l- Fıkh, (Terc,
Hüseyin Atay), Ankara, 1973, s. 176).
Devletler hukuku: Kur'an-ı Kerim, gayrı müslim ülkelerle
olan ilişkileri de düzenleyici esaslar getirmiştir.
Âyetlerde, devletler arası anlaşma yapılırsa, buna
uyulması istenir (bk. En-Nahl, 16/91). Islâm devleti karşısında,
gayrı müslimler üç statüde bulunabilir: a) Zimmi ve muahedler
(antlaşmalılar); b) Müste'menler (pasaportlular); c)
Muharipler. Bu sonunculara "harbi" adı da verilir.
Iktisat ve mâfiye hukuku: Zenginin malında yoksulun hakkı;
gelir ve giderin hesaplanması ile ilgili ve benzeri hükümler bu
gruba girer.
Sonuç olarak muâmelât hükümleri, Islâm'ın toplum
hayatına ve pratiğe yönelik esaslarını ifade eder.
Inanç ve ibâdetlerle olgunlaşan, Allah'a ve insanlara
karşı sorumluluk duygusu güçlenen mü'min günlük işleri,
ticaret, sanat, tarım vb. meslekleri yaparken, içindeki ahlâk,
fazilet ve dürüstlüğü işine yansıtır.