Bağışlanan, hibe edilen şey. Ve.he.be kökünden
ism-i mef'ûl. Hibe sözcüğü ise mastar olup"bağışlamak"
anlamına gelir. Arapçada genel olarak; atiyye, nihle, sadaka ve
hediye sözcükleri de "mevhûb" ile eş anlamda
kullanılır.
İslâm hukuku açısından bir akit teşkil eden
hibede bağışlayan kendisine bir şey
bağışlanan ve bağışlanan mal, ana
unsurları oluşturur. Bunlardan bağışlayana
"vâhib"; kendisine bağış yapılana
"mevhûbun leh" ve bağışın konusuna da
"mevhûb" denilir (Mecelle Madde, 83; AbdulKadir Şener,
İslâm Hukukunda Hibe, s.11).
İslâm hukukuna göre hibe akdinin geçerli olması için,
bağışlanan şeyde şu şartların
bulunması gerekir:
1) Bağışlanan şeyin bağış
sırasında mevcut olması, Hanifî, Şâfiî, Ahmed b.
Hanbel ve Zâhirîlere göre hibe konusu olan şeyin
bağışlandığı sırada
bağış yapacak olanın tasarrufu altında
bulunması gerekir. Buna göre bir bağın meydana gelecek
üzümünü veya bir hayvanın doğacak yavrusunu hibe etmek geçerli
değildir. Çünkü mevcut olmayan bir şeyi satmak caiz
olmadığı gibi, hibe etmek de geçerli olmaz. O şeyin
meydana gelmeme rizikosu bulunduğu için akdi ifa imkansızlığı
doğabilir. Böyle bir hibe yapılmışsa mal meydana
geldiğinde yeni bir akit daha yapmak gerekli olur (Mecelle mad.
856; İbn Abidin, Reddül-Muhtar IV, 782).
2) Bağışlanan şeyin,
bağışlayanın kendi malı olması,
bağışlanan şeyin akit sırasında,
bağışlayanın kendisine ait olması
şarttır. Buna göre bir kimse kendisinde emanet olarak bulunan
veya kiracı sıfatıyla zilyed olduğu, yahut ta
âriyet alan sıfatıyla elinde bulunan şeyleri hibe
edemez. Başkasına ait bir malı izinsiz olarak hibe etmek
geçerli değildir. Fakat hibe ettikten sonra sahibi kabul ederse geçerli
olur (Mecelle, mad.857).
Kişinin sahip olmadığı bir şeyi
başkasına temlik etmesi muteber değildir. Ancak temsil
yetkisi olmayan bir kimse (fuzuli)nin sahibine danışmadan bir
malı başkasına Hibe etmesi halinde, bu aktin
sıhhati, teberru ehliyetine sahip olan malikin kabulüne bağlıdır.
Malın sahibi kabul ederse geçerli olur, aksi takdirde akit ortadan
kalkar. Ancak bir baba velisi bulunduğu çocuğunun
malını birine hibe etse, bu akit geçersiz olur. Çünkü
babanın çocuğunun malında, onun aleyhine olacak bir
tasarrufta bulunma yetkisi buna teberru ehliyetine sahip olmayan çocuğun
icazet vermesi de imkânsızdır (el-Bundârî,
Şerhu'l-Ukudi'l-Medeniyye, el-Hibe, Kahire 1973, s. 74).
Bağışlanan malın, mütekavvim mal niteliğinde
olması gerekir. Alım-satımı veya
yararlanılması şer'an mübah olan mala mütekavvim mal
denir. Bu yüzden murdar olmuş bir hayvanın eti veya domuz ve
benzeri şeyleri müslümanlar arasında hibe etmek geçerli
olmaz (Abdurrahman el-Cezîri el-Fıkh Alal-Mezâhibil-Erbaa, III,
403). Çünkü bu gibi mallar, müslümanın elinde ekonomik bir
değer taşımaz.
Osmanlı devrinin örfi hukukunda rakabesi devlete ait olan miri
arazının alım-satımı, hibe ve vakfedilmesi caiz
değildi (Abdulkadir Şener a.g.e., 34).
Bağışlanan mal, vakıf malı
olmamalıdır. Çünkü vakıf malların ve vakfa
bağlı hayratın ebediliği, ancak bu malların
demirbaş olarak kalmasıyla sağlanabilir. Nitekim rivayet
edildiğine göre, Hz. Ömer'e Hayber gazvesinde iyi bir arazi düşünce
o, Hz. Peygamber'e: "İstersen onun aslını vakfet,
gelirini tasadduk et!" buyurmuştu. Hz. Ömer de bu talimata
göre hareket ederek bu arazının
satılmayacağını, hibe edilemeyeceğini, miras
olarak da kimseye intikal etmeyeceğini şart koşmuştu
(Buhâri, Vasaya, 22, Şurût, 19).
3) Bağışlananın, bilinen ve belirlenmiş bir
mal olması,
İslâm hukukuna göre, herhangi bir çekişme veya
anlaşmazlığa yol açmaması için hibe edilen
şeyin muayyen ve malum olması gerekir. Buna göre, hibe eden
tayin etmeksizin malından bir şeyi veya "şu iki
atımdan birini sana hibe ettim," dese geçerli olmaz. Eğer
"bu iki attan hangisini dilersen senin olsun" dese ve
bağışlanan kimse hibe yapılan yerde atlardan birini
belirlerse geçerli olur. Ancak hibe mahallinden ayrıldıktan
sonraki, belirlemesi bir hüküm ifade etmez (Mecelle, mad. 855).