Dönme yeri, tavaf yaparken dönülen yer; Arapça tavaf kökünden
yer ismi; Kâbe-i Muazzama'nın çevresinde, tavaf yaparken yedi
defa dönülen alan.
Metaf'ın mahalli veya yeri, Kâbe'nin çevresidir. Çünkü
Allah Teâlâ, "... ve eski ev (Kabe) yi tavaf etsinler"
(el-Hacc, 22/29) âyetinde Kâbe'nin tavafını emretmektedir. Kâbe'nin
tavafı demek; Kâbe'nin çevresinde dolaşmak demektir. Bu yüzden
Mescid-i Haram'da yapılacak olan tavaf Kâbe'ye yakın veya
uzak olsa da caiz olur. Ancak tavafın Mescid-i Haram dahilinde
olması gerekir. Meselâ Zemzem kuyusunun bulunduğu yerin
arkasından veya Mescid'in iç kısmında olmak
şartıyla duvarlarına yakın bir yerden tavaf
yapılsa bu da yeterli olur. İzdiham veya korku
zamanlarında tavaf alanının geniş tutulması
kolaylıklar sağlar.
Buna karşılık bir kişi Kâbe'yi tavaf ederken,
Mecsid-i Haram'ın dışına çıksa ve kendisi ile
Kâbe arasında mescidin duvarları bulunsa, bu tavaf câiz
olmaz. Çünkü söz konusu duvarlar tavaf alanını
sınırlamaktadır. Bu kişi Kâbe'nin çevresinde tavaf
yapmamış sayılacağından, yaptığı
tavaf caiz değildir. Zira o kişi, böyle bir durumda Kâbe'yi
değil, Mescid-i Haram'ı tavaf etmiş demektir. Aksi
takdirde, Mescidin duvarlarının dışının da
Metaf sayılarak tavaf burada da mümkün olsaydı; Mekke'nin
çevresinde, hattâ Harem-i Şerif'in dışında da Kâbe'yi
tavaf etmek caiz olur, böylelikle bu sınır daha da
genişleyerek bütün dünya tavaf alanına girebilirdi. Böyle
bir tavaf da tavaf olamazdı. Halbuki ayet-i kerime bizzat Kâbe'nin
tavaf edilmesini emretmektedir. Bu tavaf da ancak Metaf dahilinde
olabilir.
Diğer yandan Kâbe'nin altın oluğunun bulunduğu
kuzeyinde; Hanefi makamının önündeki yarı dairelik
mermer duvarla çevrili olan ve adına
"Hatim" denilen yerin iç kısmı tavaf
alanının dışında kabul edilir. Bu yüzden de
tavafın Hatim'in dışından yapılması
gerekir. Çünkü, altınoluk tarafında, kısa duvarla
çevrili Hatim denilen küçük bir alanın, Kâbe'ye (Beyt) dahil
olduğu hadisle sabittir.
Abdullah İbn Zübeyr (ö. 72/691). Hz. Aişe'nin (ö.
57/676) şöyle dediğini nakletmiştir: Rasûlüllah
(s.a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar yeni müslüman
olup da küfür zamanına yakın olmasalardı, bir de bina
yapımına yetecek kadar para bulunsaydı
"Hıcır" dan beş zira miktarı bir yeri Kâbe
ye ilâve ederdim. Ve insanların birinden girip diğerinden çıkacağı
iki kapı yapardım" (Sahih-i Müslim, Matbaa-ı Âmire
Tab'ı, IV, 98).
Yarım ay şeklindeki Hatim duvarının içinde kalan
ve Hıcr-ı İsmail denen yer, Hz. İbrahim
(a.s)'ın inşa ettiği asıl Kâbe'nin binasına
dahilken, İslâm'ın çıkışından önce,
Kureyş'in temelden itibaren yaptıkları bir tamir
sırasında bu yer Kâbe duvarlarının
dışında bırakılmıştır.
Esved b. Yezid (ö.75/694) yoluyla gelen bir rivayette Hz. Aişe
şöyle demiştir: "Nebi (s.a.s)'e, Hıcr-ı,
İsmail'in duvarının Beyt'ten olup
olmadığını sordum: "Evet, duvar Beyt'
tendir" buyurdu. "Kureyş için ne engel vardı ki, bu
duvarı, yani Hıcr'ı, Beyt'in aslına ilâve
etmediler" diye sordum. Şöyle cevap verdi: "Kureyşin
bu Hıcr'ı, Kâbe ye ilâve etmeye bütçeleri yeterli olmadı.
Bunun için Beyt'i daraltma yoluna gittiler" (Sahih-i Buhâri, Mısır(t.y),
II, 146, 147.).
Abdullah İbn Zübeyr'in Mekke emirliği sırasında
Yezid'in Şam'dan gönderdiği bir ordu, mancınıkla
atılan taş ve yağlı fitillerle Kâbe'yi tahrip etmişti.
Bunun üzerine Abdullah İbn Zübeyr, istişâre ve
istihârelerden sonra Kâbe'nin temellerini açarak, Hıcr-ı da
dahil etmek suretiyle, yukarıdaki hadislere uygun bir yapı
meydana getirdi. Ancak bu durum uzun sürmedi. Emevi hükümdarı
Abdülmelik b. Mervan'ın 73 Hicri tarihinde Haccac'ın
komutasında gönderdiği bir ordu, Kâbe'yi ikinci defa tahrip
etti ve İbnü'z-Zübeyr şehit edildi. Kâbe yeniden, Hıcr
kısmı dışarıda kalacak şekilde Hz.
Peygamber devrindeki şekliyle inşa edildi. Bundan sonra da
zaman zaman tamirler olmakla birlikte Kâbe'nin yapısında bir
değişiklik olmadı.
Günümüzdeki devam eden şekli budur (ez-Zebîdi, Tecrid-i
Sarih Tercemesi, 7. baskı, Ankara 1984, VI, 36-43).
Tavafın Hıcr mevkiinin dışından
dolaşarak yapılması bu hadisler sebebiyle vâcip
hükmündedir. Bu, terkedildiği takdirde, tavafın yenilenmesi
veya bir kurban cezası gerekli olur (bk. el-Kâsânî,
Bedâyiu's-Sanâyi', Beyrut 1394/1974, II, 131, 132; "Hacc",