eXTReMe Tracker

KUR'AN-I KERİM OKUMA KARŞILIĞI ÜCRET ALMAK

Sosyo-psikolojik bir değinme ve yakınmalar Insanda, kendine hâkim görünmez bir güce inanma ihtiyacı, fitrîdir. Bu yüzdendir ki, değil batıl dinlere inananlar, dinsiz sayılan cemiyetlerin insanları bile, hayalî de olsa bu tür bir kuvvet icadeder ve hayatlarını onunla istikrara kavuşturmaya ve motive etmeye çalışırlar.

Dîni temelinden reddeden komünizm gibi idare sistemlerinde bile bu fıtri ihtiyaç, halka sezdirilmeden, sun'î yollarla giderilmeye çalışılır. Meselâ Marx, Lenin, Stalin vs. gibi komünist liderlerin büyüklüğü, menkibeleri, vecizeleri birer vird gibi terennüm ettirilip durulur. Bunlar ve benzerleri, aralıksız telkinlerle mitleştirilirler ve âdetâ insan üstü birer varlık olarak telkin edilirler. Devrim için, komünizm için ölenler birer şehittirler. Halk, mâverâya inanmayan bir sistemin şehitlikle ne kastedebileceğini düşünmeye bile fırsat bulamadan, bu telkinlerle avutulmaya çalışılır.

Aynı özellik, komünizm gibi direk olmasa bile, dîni dolaylı olarak reddeden sistemlerde de söz konusudur. Dînin ve mutlak kudretin vereceği motivasyon, güven ve huzur, kişilerin veya başka mitlerin hayalî kuvvetlerinde aranır, onlara saygı duyulur, duyulması istenir. Sebebin; insanın moralman kuvvetli, icat ve üretimde motive edilmiş olabilmesi için gerekli olan, beşer üstü kuvveti oluşturmaya çalışmak ve bunu dinle karşılamaya karşı duyulan kin olduğu söylenebilir.

Bu konuda Mevdûdî şunları söyler:

"Tarih bize hiç bir şüpheye yer vermeden gösteriyor ki, eğer Allah'a inanmazsanız, düşünce ve davranışlarınızda O'nun yerini sun'î bir ilâh alacaktır. Hattâ bir tek gerçek ilâh yerine, bir çok sahte tanrıların ilâh ve rablerin, size kendilerini kabul ettirmeleri bile mümkündür.

Modern insan tabiata tapmaktan vazgeçmiştir ama, hâlâ insana tapmaktadır..." (Mevdudi, Theory of Islâm, Çeviren, Dr. Erol Güngör, İslamın Bugünkü Meseleleri, Ötüken Neşriyat. Istanbul 1981 s. 266.)

Bütün bu söylediklerimizle, başlık yaptığımız konu arasındaki ilişkiyi belirtmeye çalışacağız. şöyle ki:

Temelde dini kabul eden, Allah'a inanan, fakat pratik hayatta bir kapitalist bir müşrik, bir materyalist olarak yaşayabilen insanlarda bile "Biraz yaklaştırılsın -ki bugün cemiyetimizin çoğunu böylelerinin oluşturduğu söylenebilir. Aynı konu, çeşitli belirtilerle kendini göstermektedir.Sene boyu hem inanç, hem eylem olarak Islâmdan uzak bir hayat yaşayıp, ramazan'da ve belki de oruç bile tutmadan, sırf teravihlerle, bayramlarla ve daha ötesi, ölümlerinin kırkıncı, elliikinci.. gecelerinde geçmişlerine bir sürü bid'at ve haramlarla dolu, şamatalı bir mevlit düzenlemekle manevî hazza kavusmuş görünenler az değildir. Kur'ân-ı Kerim'i kafasında kimbilir ne efsanevî vasıf larla niteledikten sonra, kendisi okuyamadığı için. başkalarına okutmak süretiyle, geçmişlerini bir nefeste rahmet ve mağfirete gömdüğünü sananlar azımsanamazlar. Işte bu sosyopsikolojik olgunun belirtileri ile, başta anlattıklarımız arasında pekâlâ ilişki kurulabilir.Bir buçuk asır önceki Islâm toplumu için, Ibn' Abidîn şöyle diyordu:"Asrımızın insanları bu işi (parayla mevlit, Kur'ân vs. okutmak gibi şeyleri) Allah'a yaklaştırıcı en büyük ibadetlerden sayar oldular. Bunu diğerlerine tercih ettiler. Halbuki bir çoğu malının zekâtından bir kuruş bile vermez. Gücü yettiği halde haccını yapmaz. Üstelik zimmetinde bir sürü keffaret, kurban ve nezir vardır. Üzerinde zorla gasbettiği bir sürü kul hakkı mevcuttur. Ama görürsünüz ki. buna rağmen bu tür vasiyetlere önem verir... Ne diyelim? Böyle; fitnenin, fesadın, fıskın, hiyanetin, güvensizliğin ve dinden uzaklaşmanın yaygınlaştığı bir zamanda bu is çok görülmemeli!..Allah'ımdan, dininde sebat dilerim. Bizi ölüm gelinceye dek sapmaktan korusun. Öyle zannediyorum ki, bu belânın bu kadar yaygın hale gelmesinin sebebi, mallarınızın ve yediklerimizin çoğunun helâl olmayan yollardan gelmesindendir."Ibn Abidin Şifâ'u'l-alil ve bell'ül-gailil fi hükmi'l-vasiyyeti ve't-tehâlil.(resâil içerisinde,Beyrut,tarihsiz ofset) s. 171-172

"... Bunların hepsi bir tarafa, bir de Kur'ân okuma bahanesi ile zamanımızda işlenen münkeratı düşünün: Okuyoruz diye yetimlerin evlerinde tertiplenen müzik, raks, eglence ve oyun âlemleri... Defler, komşuları rahatsız etmeler... Parlak ve güzel yüzler... Aşıkların maşuklarını görmeye fırsat bulabildikleri yegâne toplantı... Ve daha neler, neler..." (Ibn Abidîn, el-‚Ukûdü'd-düriyye, N/117. ) Nevevî bu hadîsin şerhinde, küfür derecesine varmayan günahlar ve muhalefetler de olduğunu söyler ve "Bu Rasûlüllah (s.a.s.)'ın açık bir mücizesidir; haber verdiği gibi çıkmıştır." (Nevevî, Serh'u Müslîm (Kastalânî kenarında) Beyrut (ty) X/102; Davudoğlu, Ahmed. Sahih-i Müslim terceme ve Serhi, X/6603.) der. Bu takip, Allah'ın kitabını kazanç konusu yapmada olduğuna göre, Yahudiler şu âyet-i kerimelere yegâne muhatap olmaktan çıkmış olmalıdırlar. Hitap aynı anda, takibi karış karış sürdüren müslümanlaradır da: "Yanınızdakini (Tevrat'ı) doğrulayıcı olarak indirdiğim (Kur'ân'a) iman edin; onu inkâr edenlerin ilki siz olmayın. Ayetlerimizi az bir paha ile (semen-i kalîl) değişmeyin. Ancak Ben'den korkun." "Kendinizi bilip dururken hakkı batıla karıştırıpta gerçeği gizlemeyin." "Dosdoğru namaz kılın, zekât verin, rukû' eden (mü'min)lerle beraber rukû' edin." "(Ey yahudi bilginleri) Siz, insanlara iyiliği (gerçeği ve peygamberlere iman etmeyi) emredersiniz de kendinizi unutur musunuz?" (Kur'ân-ı Kerim, N/41-47) Ayetleri az bir paha (semen-i kalîl) karşılığında satmak.. Hakkı batıla karıştırmak.. Gerçekleri gizlemek.. Dosdoğru namaz kılmamak... Zekâtı vermemek (paraya harîs olmak)... Başkasına doğruyu emrettiği halde, kendini (kendi çıkarı için) unutmak... Ve bunların hepsini Kitab'ı okuyup dururken yapmak.. da söz konusu takibin tamamlayıcılarından sayılabilir mi?

C- Az bir paha (semen-i kalîl) satmak

Ayetteki "az bir paha ile satmayın" ifadesinin mefhum-u muhalifi düşünülürse, "çok paha ile satın" anlamı çıkar. Ancak Kur'ân naslarının "mefhum-u muhalifinin" alınamayacağını, başta Hanefiler olmak üzere, birçok Islâm Hukukçusu söylemiştir. Ayrıca tefsirciler de bunu şu şekilde açıklamışlardır: I- "Ayetlerimizi az bir paha ile değişmeyin." ifadesinin anlamı, açıklama, izah etme ve faydalı ilmi gizlemeyip, insanlara yayma karşılığında bir şey almayın, demektir... Nitekim Ebû Dâvûd'un Sünen'inde Ebû Hureyre'den nakledilen bir hadîs-i şerifte şöyle denir: "Rasûlüllah (s.a.s.) şöyle buyurdu: Her kim Allah'ın rızası için öğrenilmesi gereken bir ilmi, sadece bir dünya metaı elde etmek için öğrenirse; Kıyamet Günü'nde Cennet'in kokusunu duyamaz."(Ebu Davud, Ilim 12; Ibn Mace, Mukaddime 23; Müsned N/338: ayrıca bk. Ibn Kesîr, Tefsîr'u Kur'ânı'I Azîm. Beyrut, I388 (l969) (Ofset) I/83-84; Sehzade, Hâsiye ‚alâ-Tefsîri'I-Kâdi'l Beydavi,1I288.)

2-Allah'ın bunu "semen-i kalîl" diye isimlendirmesi, bu karşılıkların ya aslında az olduklarından, ya da verdikleri zarara oranla az olduklarındandır.( Fahrüddin er-Râzî, Mefatihu'l-gayb. Ist. l307, N/l33.)

3-Hasan el-Basri'ye âyetteki "semenen kalîlen"in manasını sordular da, "Semen-i kalîl, her şeyiyle beraber dünyadan ibarettir" dedi.( Ibn Kesîr, a.ge. I/83-84.)

4-Sâ îd b. Cübeyr: "Ayetlerimizi semen-i kalîl ile değişmeyin" meâlindeki âyet-i kerîmede geçen "Ayât" tan maksat, Allah'ın onlara indirdiği kitabıdır. "semen-i kalîl" ise, dünya ve lezzetlerinden ibarettir" demiştir.( a.y .)

5-Ebu'1- Aliye, "Ayetlerimizi semen-i kalîl ile değişmeyin" meâlindeki âyet-i kerime için, "yani karşılığında ücret almayın, demektir." demiştir. (a.y .)

6-Diğer bir âyet-i kerimede: "Allah'ın indirdiği kitaptan (Peygamber-in vasıf larına dair) bir şeyi gizleyip te onla az bir pahayı (âdî bir menfaati) satın alanlar (yok mu?) onlar karınlarına ateşten başka (bir şey) yemiş olamazlar" buyurulmaktadır. (Kur'ân-ı Kerim, N/ 174).Bu âyet-i kerime ile ilgili başka bir rivayet daha vardır: Ibn Abbâs diyor ki: "Bu âyet-i kerime Yahudi liderlerinden Kâ'b b. el-Eşref, Kâ'b b. Esed, Mâlik b. es-Sayf, Hayy b. Ahtab ve Ebû Yâsir b. Ahtab haklarında nâzil olmuştur: Taraftarlarından hediyyeler alırlardı. Muhammed (s.a.v.) Peygamber olarak gönderilince bu menfaatlarinin kesilmesinden korktular da, Allah Rasulü'nün (s.a.v.) ve getirdiği şerîat'ın mahiyetini gizlediler. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nâzil oldu. (Râzî, a.ge. N/l32.) Bugün de Kur'ân-ı Kerim tilâvetine ücret almanın haram olduğunu duyan okuyucular, aldıklarına ücret değil de, "hediyye" adı vermektedirler.