Birleştirmek ve ilâve etmek. Terim olarak ise kefalet, bir
borcun ifası veya bir hakkın yerine getirilmesi hususunda
kefilin zimmeti ile asıl borçlunun zimmetini birleştirmektir.
Yani bir borcun ödenmesinde nasıl borçlu ile kefil birlikte
sorumludurlar. Buna göre kefil de (asıl borçlu ödemediği
zaman) bir borcun ödenmesini üzerine alan kimsedir.
İslâm hukukunda bazı işlerin, asıl sorumlular
adına başkaları tarafından, yerine getirilmesi
caizdir. Başkaları adına yapılan bu işler, vekâlet,
kefâlet, vesâyet ve velâyet gibi bölümlere ayrılır. Bu
konuların biri diğerinden farklı olduğu için
böylece dört beş kısına ayrılmış
olabilir. Başka bir deyişle ifade edecek olursak, kefîl,
vekîl, vasî ve velî başkaları adına akid yapan ve bu
akdin gereğini yerine getiren şahıslardır.
İşte kefil de başkasının üzerinde olan bir
borç veya bir hakkın sağlanmasını üstlenen
şahsa denir.
Kefalet, âyet ve hadisle sabittir. Kur'an-ı Kerim'de
"Zekeriyya'yı ona (Meryem'e bakmaya) memur etti" (Âlu
İmrân, 3/37). (Yani Zekeriya (a.s) Meryem'i kendi ailesine kattı,
himayesine aldı, ona kefil oldu demektir). "Hükümdarın
su kabını kaybettik, onu getirene bir deve yükü bahşiş
verilecek, buna ben kefil oluyorum" dediler (Yûsuf, 12/72),
buyurulmaktadır. Hz. Peygamber de bir hadislerinde "ben ve
yetime kefil olan, Cennette beraberiz" (Buhârı, Talâk, 25)
buyurmuşlardır.
Hz. Peygamber (s.a.s) geldiği zaman halk biribirine kefil
oluyordu ve Rasûlü Ekrem Efendimiz buna bir şey söylemeyip
tasvip buyurdular (es-Serahsî, el-Mebsût, 19/161).
Kefâlet bir akid olduğu için, alacaklı, borçlu ve
kefilin bu işe rıza gösterip kefil olma teklifinin taraflarca
kabul edilmesi gerekir.
Teberru ve bağış yapma ehliyetine sahip olmayan
kimseler kefil olamazlar. Kefil olacak kimse de teberru ehliyetinin
bulunması şarttır (Mevsili, el-İhtiyâr, II, 167;
ayrıca bk. "Kefâlet" mad.).