İslâm hukukuna göre, yenilmesi, içilmesi ve kullanılması
caiz olmayan şeylerin alım-satımı da câiz
görülmemiştir. Şarap, domuz eti ve murdar ölmüş
hayvanın eti gibi. Ancak bazı hayvan ve maddeler yeme-içme dışında,
başka amaçlar için yararlanmaya elverişli ise, bu takdirde
satış geçerli sayılmıştır. Meselâ;
köpek, pars ve yırtıcı hayvanların eti
yenmediği halde, bunlardan bekçilik veya avcılık
amacıyla yararlanmak mümkündür. Bu yüzden satışları
da caizdir.
Diğer yandan sülüğün kan emdirmek için insanların
ihtiyacının bulunması, yılanın ise ilâç yapımında
kullanılması gibi amaçlarla satılması caiz görülmüştür.
Burada prensip, "meşru amaç için yararlanılabilir
olma"dır.
İnsan kanının durumuna gelince: savaş
zamanlarında kan kaybeden yaralılara, normal zamanlarda ise,
hastalık yüzünden kan verilmesi zaruri olan hastalara nakledilmek
üzere kan vermek mümkün ve câizdir. Çünkü zaman zaman vücutta
biriken fazla kanıvermek, verenin sağlığına da
yararlıdır. Hz. Peygamber ve Sahabiler kan
aldırmışlardır (Sahîh-i Buhârî, Muhtasarı
Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, Ankara 1984, VI, 216, 381, 412, XII, 75, 76,
81). Kan vermek, verenin sağlığına da
yardımcı olduğu için, bunun "kan bağışı"
şeklinde olması en güzeldir. Ancak burada kan tedavi amacıyla
kullanılacağı için ilaç veya gıda hükmündedir.
Durum böyle olunca belirli hasta veya hastalara kan veren kimse bunun
rayiç bedelini alabilir.
Çünkü artık burada kan, ilâç yapımı için satılabilen
yararlanılır (müntefun bih) bir mal hükmüne girer (bk.
İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, Trc. A Davudoğlu, X, 305, 345,
346, XV, 450, 451; el-Mevsilî, el-İhtiyâr, II, 10).