Son oturuş. Namazın rükünlerinden birisi. Terim olarak;
iki rekâtlı namazlarda ikinci rekâtın, üç veya dört
rekâtlı namazlarda ise üçüncü veya dördüncü rekâtın
sonunda ettehıyyâtü'yü okuyacak kadar oturmak demektir. Rükün;
bir ibadet veya akdin esas unsurlarını oluşturan ana bölümüdür.
Rükün eksik olunca, ibadet veya akit geçerliliğini kaybeder. Bir
satım akdinde icap veya kabulün bulunmaması, namazda rükû
veya secdenin terkedilmesi gibi.
Namazın rükünleri; başlangıç tekbiri, kıyâm,
kırâat, rükû', sücûd ve ka'de-i âhire'de teşehhüd
miktarı oturmak olmak üzere altı tanedir. Hanefiler
dışındaki İslâm hukukçularının çoğunluğuna
göre, rükû'dan sonra doğrulmak, iki secde arasında oturmak
ve namazın sonunda selâm vermek de rükün sayılmıştır.
Hanefilere göre, bu son üçü vacip hükmündedir (İbnü'l-Hümâm,
Fethu'l-Kadîr, Mısır 1315, l, 210 vd.; el-Kâsânî,
Bedâyiu's-Sanâyi', Beyrut 1328/1910, I, 105 vd; İbn Kudâme,
el-Muğnî, I, 522 vd.; İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, Beyrut
ty., I, 297 vd.).
Hanefîlere göre, namazların son oturuşunda ettehiyyâtü'yü
sonuna kadar okuyacak şekilde oturmak farzdır. Bu kadar süre
geçtikten sonra, imamın arkasında namaz kılan kimse imam
selâm vermeden önce namazdan ayrılsa, onun namazı
tamamlanmış sayılır. Şafiî ve Hanbelîlere
göre, ettehiyyâtü'den sonra "Allahümme salli alâ
Muhammed" diyecek kadar daha beklemek rüknün kapsamına
girer. Mâlikîlere göre ise, selâm verecek kadar oturmak rükündür.
Hanefilere göre, ilk ve son oturuşlarda ettehıyyâtü'yü
okumak vacip, "Allahümme salli" ve "bârik" duâlarını
okumak ise sünnettir (el-Kâsânî, a.g.e., I, 113; İbnü'l-Hümâm,
a.g.e., I, 113; İbn Kudâme, a.g.e., I, 522 vd.).
Hanefilerin kade-i ahîrenin farz oluşu için dayandıkları
delil, Abdullah b. Mes'ud (r.a)'un naklettiği şu hadistir. Hz.
Peygamber O'na teşehhüdü açıklarken; "Sen ettehiyyatü'yü
okuduğun veya oturduğun zaman, senin namazın tamam
olmuştur" (Zeylaî, Nasbu'r-Râye, I, 424; eş-Şevkânî,
Neylü'l-ivtâr, II, 298). Hz. Peygamber burada namazın
tamamlanmasını bir fiile bağlamıştır ki, o
da oturmaktır. Ettehiyyâtü okunsun veya okunmasın sonuç değişmez.
Çünkü ettehiyyâtü'yü, oturmaksızın okumak meşrû değildir.
Kısaca burada asıl olan oturmaktır ve farz olan da budur.
İbn Mes'ûd'un naklettiği hadisin haber-i vâhid kabılinden
olması farzlığı sabit kılar. Çünkü bu hadis,
Kur'an'ın mücmel'ini açıklamış olmaktadır.
Hz. Peygamber; namazların sonunda daima oturmuş, ettehiyyatü'yü
okumuş ve okunmasını ashâbına da emir
buyurmuştur (bk. Buhârı, Ezân, 148, 150; el-Ameli's-Salât,
4; Müslim, Salât, 56, 60, 62; Ebû Dâvud, Salât, 178; Tirmizî,
Salât, 100, Nikâh, 17). Başka bir hadiste; "Namazı ben
nasıl kılıyorsam siz de öylece kılın"
(Buhârî, Ezân, 18, Edeb, 27, Ahâd, 1) buyurulmuştur. Ettehiyyâtü'den
sonra salavât getirmeye gelince, namaz dışında Hz.
Peygamber'e salâtü selâm getirmenin farz olmadığı
konusunda İslâm bilginleri arasında görüş birliği
vardır.
Namazların son oturuşunda "Allahümme salli ve barik
dualarının okunması hadisle sabittir. Ashab-ı kirâm,
Hz. Peygamber'e; "Biz sana nasıl selâm getireceğimizi
biliyoruz, fakat nasıl salât getireceğiz? bunu
bilmiyoruz" deyince, Allah elçisi bu duayı, ta'lim buyurdu
(bk. Buhârî, Enbiyâ, 10 , Müslîm, Salât, 65, 66, 69; Nesâî,
Sehv, 49, 50-54).
Hanefî ve Hanbelîlere göre teşehhüd duası şöyledir:
Abdullah b. Mes'ud (r.a) şöyle der: "Allâh'ın Resulu
elimi avuçlarının arasına aldı ve bana teşehhüd'ü
Kur'an'dan bir sûre öğretir gibi öğretti. Dedi ki: Biriniz
namazda oturduğu zaman şöyle desin: "et- Tehiyyâtü
Lillâhi ve's-salavâtü ve't-tavyihâtu es-selâmu aleyke ey huhe'n
-nebiyyu ve rahmetullâhi ve berekatühü, es-selâmû aleynâ ve alâ
ibâdillâhissalihin. Eşhedü en lâilahe illâllah ve eşhedü
enne Muhammeden abdûhü ve Resuluh" (Buhârî, Ezân, 148, 150;
Müslim, salât, 56, 60, 62; Ebû Davud, Salât, 178; Tirmizî, salât,
100, nikâh 18; Zeylaî, Nashu'r-Râyet, I, 419, eş-Şevkânî,
a.g.e., II, 278)
et-Tahiyyâtü duasının mirac gecesi yüce yaratıcı
ile Hz. Peygamber arasındaki selâmlaşma, dilek ve temenni
ifadelerinden ibaret olduğu nakledilir. "İbn Mes'ud
teşehhüdü" de denilen bu duanın anlamı şöyledir:
et-Tahıyyâtu lillâhi ve's-salavât ve't-tayyibât:
"Mülk, azamet ve her türlü sözlü ibadetler, övgüler, bedenî
ve malî ibadetlerle, tüm sâlih ameller Allah içindir".
es-Selâmu aleyke eyyuhâ'n-nebiyyu ve rahmetilllatu ve berekâtuhu:
"Selâm sana ey peygamber, Allah'ın rahmeti ve bereketleri
sana olsun".
Es-Selâmu aleynâ ve alâ ibâdillahi's-sâlihin: Selâm bize,
peygamberlere ve Allah'ın insan ve cinden bütün salih kullarına
olsun". Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bunu söylediğiniz
zaman Allah'ın rahmeti ve bereketi gökte ve yerde bulunan her
salih kula erişir."
Dua şehadet cümleleri ile sona erer. Anlamı:
"Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına ve
Hz. Muhammed'in Allah'ın kulu ve Resulu olduğuna şehâdet
ederim". et-Tehiyyatü duasında her iki şehâdet
cümleleri bulunduğu için buna "teşehhüd" adı
verilmiştir (ez-Zühayli, el-Fıkhu'l-İslâmi ve
EdilletuXû, Dımaşk 1405/1985, I, 668-670).
Şafiîlere göre teşehhüd'ün en azı, "es-salavât
ve't-tayyibât" kelimeleri bulunmaksızın en mükemmeli
ise ettehiyyâtu kelimesinden sonra "el-mubârakât"
kelimesinin ilâvesiyle tehiyyat duasının
okunmasıdır (eş-Sevkâni, a.g.e., II, 281). İmam Mâlik'e
göre ise, teşehhüdün en faziletlisi, duanın baş
tarafının; "ettehıyyâtu lillâhi, ez-zâkiyâtu
lillâhi, essalavâtu lillâhi..." şeklinde
okunmasıdır.
Şafiî ve Hanbelîlere göre, namazların son
oturuşunda ettehiyyâtü'den sonra yalnız; "Allahümme
salli alâ Muhammed" (Allah'ım, Muhammed (s.a.s)'e rahmet et)
şeklinde kısa salavat getirmek ruküna "Allahümme
salli-barik" duâlarının devamını okumak ise sünnettir.
Delil şu ayettir: "şüphesiz, Allah ve melekleri o
peygambere salât ederler. Ey iman edenler, siz de ona salât edin, tam
bir teslimiyetle de selâm verin" (el-Ahzâb, 33/56). Allah'ın
salâtı, müminlere rahmeti: insan ve meleklerin salâtı, dua
ve intiğfar; peygamberlerin müslümanlar hakkındaki salâtı
ise, onları tezkiye ve ilâhi rahmete mazhar kılmaktır.
Salâtın sözlük anlamı; dua, tebrik ve ta'zîm
(ululama)'dir. (bk. Râgib, el-Müfredât ve Seyyid Şerif, ta'rifât,
"salat" maddesi). Yukarıdaki ayet emir ifade eder.
et-Tehiyyâtü'de peygamberi selâmlama yerine getirilmiş,
peygambere salât kısmı eksik kalmıştır.
İşte bu yüzden, yalnız Hz. Peygambere salât okumak, teşehhüde
dahil olur (ez-Zühaylî, a.g.e., l, 670).
Hanefi ve Mâlikîlere göre ise, "Allahümme salli ve
barik" dualarını okumak sünnettir. Ka'b b. Ucre
(r.a)'den bir topluluk şöyle nakletmiştir: Resulullah (s.a.s)
bizim yanınıza geldi. Biz: "Ey Allah'ın elçisi,
Allah bize, sana nasıl selâm vereceğimizi öğretti. Biz
sana salât'ı nasıl yapacağız? Hz. Peygamber şöyle
buyurdu: "Salatı şöyle yapınız: Allahümme
salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ âli
lbrâhim'e, inneke hamîdun mecîd. Ve bârik alâ Muhammed'in ve alâ
âli Muhammed, kemâ bârekte alâ âli İbrâhim'e inneke hamîdun
mecîd" (eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, Mısır
t.y., II, 284; İbn Kesir, Tefsîr, III, 507). Bu dualarda
"alâ âli İbrahim " ifadelerinden önce "alâ
İbrahim'e ve..." ilâvesiyle salavât duasının en mükemmel
şekli ortaya çıkmış olur. Duanın toplu
anlamı şöyledir: "Allahım, İbrâhim'e ve
İbrahim evladına rahmet ettiğin gibi Muhammed'e ve
Muhammed evladına da rahmet et. Şüphesiz sen övülmüşsün,
yücesin. Allâh'ım! İbrahim'e ve İbrahim evladına
bereket verdiğin gibi Muhammed'e ve Muhammed evladına da
bereket ver. Şüphesiz sen övülmüşsün, yücesin".
Bu salavât-ı şerîfelerden sonra şu dualar okunur:
"Rabbenâ âtina fid-dünya haseneten ve fï'l-âhireti haseneten
ve kinâ azâbe'n-nâr. Rabbenağfir Lî ve Livâlideyye velil
mü'minine yevme yekûmu'l hisap".
Anlamı: "Rabbimiz, bize dünyada iyilik ver, ahirette
iyilik ver, bizi Cehennem azabından koru. Rabbimiz, beni,
anamı, babamı ve bütün müminleri hesap gününde bağışla"
(bk. el-Bakara, 2/20; İbrahim, 14/41).
Namazlarda son oturuş, selâmla tamamlanır ve namaz sona
ermiş olur. Hanefîlere göre, namazda iki tarafa selâm vermek
farz değil, vacip hükmündedir. Bu yüzden, son oturuşta,
teşehhüd miktarı geçtikten sonra, selâm, konuşma, bir
hareket veya abdesti bozacak bir hâlin meydana gelmesi gibi yollardan
birisiyle namazdan çıkılsa bu yeterli olur. Bu kimse kendi
fiili (sun'u) (sun'u) ile namazdan çıkmış bulunur.
Delil, Hz. Peygamber'in, Abdullah b. Mes'ud (r.a)'e; "Sen
teşehhüdü okuduğun veya onu okuyacak kadar oturduğun
zaman, namazın tamamlanmış olur" (es-Şevkânî,
a.g.e., II, 298; Zeylaî. Nasbu'r-Râye, I, 424) buyurmasıdır.
Diğer yandan Hz. Peygamber namazını yanlış
kılan sahabiye, namazın doğru kılınma
şeklini gösterirken selâm'a yer vermemiştir (es-Şevkânî,
a.g.e., II, 264). Bu duruma göre namaz, sağ tarafa doğru
"es-Selamü" demekle tamamlanmış olur. İlk selâmda
"aleyküm ve rahmetullahi" ilâvesiyle ikinci selâm
sünnettir. İmam başını sağ ve soluna
çevirirken, o taraftaki meleklere, insan ve cinlerden olan
müslümanlara selâm vermeye niyet eder. (el-Kâsânî, a.g.e., I, 113;
İbnu'l-Hümam, a.g.e., I, 225; Zeylai, Tebyînu'l-Hakâik,
el-Matbaatü'l-Emiriyye, l, 104; ibn Âbidîn, a.g.e, I, 418). Şafiî
ve Mâlikîlere göre, oturma hâlinde namazdan çıkmak için ilk
selâm, Hanbelîlere göre ise, iki selâm farzdır. Cenaze ve nâfile
namazlarıyla, tilâvet ve şükür secdesi bundan müstesnadır.
Bunlarda tek selâmla namazdan çıkılır. Çünkü Hz.
Peygamber, namazların sonunda daima selâm vermiş ve bunu
terketmemiştir (eş-Şevkânî, a.g.e., I, 292).